CEO'nun Mükemmel Teklifi - Kitap kapağı

CEO'nun Mükemmel Teklifi

Kimi L. Davis

Bölüm 9

“Özür dilerim.”

Gideon yemek masasında oturmuş tabağına İtalyan mantısı koyuyordu. Kaşlarını kaldırıp “Pardon, ne için?” diye sordu ve kaşığı tencereye geri koydu.

“Helga’yı kovmanı söylediğim için. Haddimi aştım, bu yüzden özür dilerim,” diye cevap verdim kolyemle oynayarak.

Gideon güldü. “Sorun değil. Biraz çabuk sinirlendiğini yeni fark ettim. Seninle evlenmeden önce bunu bilmiyordum, o yüzden sorun değil,” dedi.

Rahat bir iç çekip yanına oturdum. “Benimle evlenmeden önce sinirli biri olduğumu bilseydin yine de benimle evlenir miydin?” diye sordum.

Tereddüt etmeden “Evet,” dedi.

“Neden?” diye sordum. Beni neden eşi olarak seçtiğini gerçekten merak ediyordum.

Soruma cevap vermedi. Bunun yerine mantı dolu çatalı ağzına aldı ve yavaş yavaş çiğneyerek yuttu.

Büyülenmiş gibi lokmalarının boğazından aşağı inişini izledim. Bunu garip bir şekilde erotik bulmuştum. Ya da sadece hormonlarımın etkisi altındaydım.

“Evet?” dedim, soruma gerçekten bir cevap istiyordum.

“Evet, ne?” diye sordu sanki neden bahsettiğimi bilmiyormuş gibi.

“Anlamamış gibi yapma. Neden beni seçtin?”

“Çünkü öyle istedim,” dedi tabağına bakarak ve bir lokma daha mantı almadan önce yemeğiyle biraz oynadı.

“Bu bir cevap değil!” diyerek ellerimi masaya vurdum ve bütün tabak çanakların şıngırdamasına neden oldum.

“Tek cevabım bu,” dedi, sert çıkışımdan hiç etkilenmemiş gibiydi.

“Bak, ben senin geçici eşinim ama yine de eşinim. Yüzlerce güzel ve zengin kadın arasından neden beni seçtiğini bilmek istiyorum,” dedim.

“Geçici olarak karım olduğun için ben de neden seni diğerlerine tercih ettiğimi söylemeyeceğim,” dedi.

Ona dik dik baktım ve cevap olarak sadece göz kırptı. Lanet olasıca sadece göz kırptı! Hüsran içinde kollarımı bağladım ve yerime oturdum. İnsanların aklından geçenleri okuyamadığım için kendime lanet ettim.

“Yemeğini ye, fıstık,” dedi Gideon.

“Hayır,” diye homurdandım.

İç çekerek “Yine mi aynı konuya döndük? dedi ve “Benim yedirmemi ister misin? diye sordu.

“Bu arada, eve geldiğimde öğle yemeği yemezsen ciddi sonuçlarla yüzleşmek zorunda kalırsın dediğimde gerçekten ciddi sonuçları kastetmiştim,” dedi.

“Öyle mi? Peki neymiş bu sonuçlar?” diye sordum alaycı bir ses tonuyla.

Ruhsuz bir şekilde yüzüme bakarak “Kardeşini bir ay boyunca göremezsin,” dedi.

Gözlerim fal taşı gibi açıldı ve zorlukla yutkundum. Ciddi değildi. Ciddi olamazdı. Kardeşimi görmeme engel olamazdı.

“Bunu yapamazsın,” dedim. Bunu yapmasına izin veremezdim.

“Az önce yaptım bile. Nico buraya bir ay sonra gelecek ve benimle tartışırsan bu süre daha da uzun olabilir. Sana bağlı, küçük güvercin,” dedi.

“Gideon, bunu yapma, her şeyi yap ama bunu yapma,” diye yalvardım. Nico’nun iki hafta boyunca Kieran’ın gözetimi altında olması yeterince kötüyken şimdi bir de bu süre uzayacaktı!

“Uslu bir kız gibi yemeğini yersen üç haftaya düşürebilirim,” dedi.

“Peki ya reddedersem?” diye sordum çünkü yemeğimi yemezsem ne yapmayı planladığını öğrenmek istiyordum.

“O zaman Nico’yu iki ay boyunca göremezsin ve onunla herhangi bir şekilde iletişime geçemezsin,” dedi mantısı yemeye devam ederek.

Yaşadığım şoktan ötürü birkaç saniye boyunca konuşamadım. Sadece ağzım açık bir şekilde onu izlemeye devam ettim. Korkunç sonuçları açıklarken istifini bile bozmamıştı.

Yemek yemezsem Nico’yu bir ay boyunca göremeyeceğimi ne kadar da kolay söylemişti. Bir de Kieran zalim olmadıklarını iddia ediyordu.

Tabii, öyle!

Onu külahıma anlatsınlar!

Ellerimi havaya kaldırarak “Bu hiç adil değil!” diye bağırdım.

“Evlilik ve savaşta her şey adildir,” dedi Gideon.

“O aşkta ve savaşta yalnız,” diye düzelttim ama bir şey değişmedi.

“Aynı şey,” dedi. Beni gerçekten kızdırmaya başlamıştı.

“Sen iyi biri değilsin. İyi biri olduğunu sanmıştım ama yanılmışım,” dedim.

Güldü. “Ufaklık, çok iyi bir insan olabilirim ama inatçı küçük bir velet gibi davranırsan acımasız olurum ve inan bana ne kadar acımasız olabileceğim hakkında hiçbir fikrin yok,” deyince gerçekten ondan korktum.

Tabağımı alıp mantıyla doldurdu. Bana doğru itti ve yanına bir çatal koyarak yememi işaret etti.

“Aç değilim. Birkaç saat önce öğle yemeği yedim,” dedim.

“Kardeşini seviyor musun, fıstığım? Görünüşe göre sevmiyorsun çünkü böyle davranırsan Nico’nun Kieran’ın evindeki misafirliğini bir yıl uzatmak zorunda kalabilirim.”

Bunu neden yapıyordu? Bunu hak etmek için ne yapmıştım? Sadece kardeşimin ameliyatı için para istemiştim ama ikramiyeye tehdit ve cezalar da dahil olmuştu!

“Gideon,” diye sızlandım.

“Çabuk bitir, daha beş tur seks yapacağız. Acele et, küçük peri. Bütün gece vaktimiz yok,” dedi.

Gözlerim yuvalarından fırladı. “Beş tur mu?” Neydi bu adam, makine mi?

“Daha fazlasını mı istersin?” diye sordu kaşlarını kaldırarak.

“Hayır, beş çok fazla. Bunu kaldıramam,” dedim.

“Bu yüzden sana akşam yemeği yemeni söylüyorum. Enerjiye ihtiyacın olacak,” dedi.

“Sen deli misin?! Seninle beş kez seks yapmayacağım! Sen öyle sanıyor olabilirsin ama ben bir makine değilim, bir insanım.”

“Beş kez seks yapacaksın. Parasını ödedim,” dedi Gideon.

Bu sözleri duyunca dünya başıma yıkılmış gibi hissettim. Bana fahişe mi diyordu? Bu kadar mı düşmüştüm? Artık geçici karısı bile değil de fahişesi mi olmuştum?

“Az önce bana fahişe mi dedin?” Duyduğum şeyden iyice emin olmak istiyordum.

Gideon sandalyesinden kalktı ve birkaç adım atarak önümde durdu. Ellerini sandalyenin kolçaklarına koydu ve yüzüme doğru eğildi.

“Evet, sen bir fahişesin,” dedi ve dudaklarını önce yanaklarıma sonra dudaklarıma değdirip “Ama benim fahişem,” diye ekledi.

Kendimi kontrol edemedim ve Gideon’a bir tokat patlattım. Onu kendimden uzaklaştırarak sandalyeden kalktım ve birkaç adım geri gittim.

“Ben bir fahişe değilim! Seninle sadece kardeşimin ameliyatı için paraya ihtiyacım olduğu için evlendim. Eğer sırf bu yüzden fahişe olduğumu düşünüyorsan o zaman bu lanet gezegendeki en aşağılık adamsın!

Eğer bir fahişe olsaydım vücudumu rastgele adamlara pazarlayarak para kazanırdım ve Nico’nun ameliyatı için gereken parayı toplardım. Ama hayır ben ahlakımı ve kendime olan saygımı korumayı seçtim çünkü dünyaya ne olursa olsun fahişeliğe boyun eğmeyeceğimi göstermek istedim.

Eşime karısının saygıdeğer bir kadın olduğunu ve olacağını göstermek istedim.

İnsanların ayaklarını yıkayıp domuzlarını bile beslerim ama vücudumu asla satmam, sakın bana bir daha o kelimeyi kullanma!” diye bağırdım, öfkeden gözlerim kararmıştı.

Gideon’ın benden özür dileyeceğini sanmıştım ama yapmadı. Bunun yerine bana doğru yürüdü ve beni öyle bir öptü ki dudaklarımın çürüyeceğinden korktum.

“Bir şey söyleyeyim mi, küçük peri? Bu yanını seviyorum, bu kızgın, hırçın yanını. Ve sanırım seni daha sık kızdıracağım çünkü o yeşil gözlerin ateşle yandığını görmek çok hoşuma gidiyor,” dedi ve beni öpmeye devam etti.

Zor da olsa Gideon’ı uzaklaştırmayı başardım ve “Sen hastasın,” diye bağırdım.

“Sen de benim fahişemsin,” dedi gözlerinde muzip bir parıltıyla.

“Bana öyle deme. Seni uyarıyorum, Gideon,” dedim dişlerimi sıkarak.

“Dersem ne olur? Sen benim fahişemsin işte. Sana bir milyon sterlin ödüyorum. O bacakları ne zaman istersem açacaksın,” deyince öfkem iyice körüklendi.

“Bana fahişe mi diyorsun? Tamam o zaman, ben de öyle davranacağım”, dedim.

Evden hızla çıkarak şoförü aramaya başladım. Kulübesine doğru girdiğini gördüm. Arkamdan Gideon’ın mermer zemine vuran ayak seslerini duyabiliyordum.

Gideon bana yetişemeden şoförün gözden kaybolduğu kulübeye doğru koştum. Kapıyı açıp içeri daldım.

Kapıyı kilitleyip şoföre baktım.

Duvara yaslanmış bir kanepeye uzanmıştı. Kanepenin karşısında duvara monte edilmiş bir televizyon önünde de bir sehpa vardı.

Kabarık kahverengi saçlı ve yumuşak kahverengi gözlü bir adamdı. Güzel bir yüzü vardı ama yakışıklı değildi. Yamuk burnu hariç yüz hatları simetrikti.

Hemen ayağa fırladı. “Hanımefendi, her şey yolunda mı? Sizi bir yere götürmemi ister misiniz?” diye sordu.

“Adın ne?” diye sordum soluk soluğa.

“Bernard, hanımefendi,” diye cevapladı.

“Bernard, hemen üstünü çıkarmanı istiyorum,” dedim. Artık aklım başımdan iyice gitmişti.

Bernard şaşkınlık içinde bana baktı ve “Anlamadım, hanımefendi?” dedi.

“Elbiselerini çıkar dedim,” diye tekrarladım.

Gideon kulübenin kapısını gürültüyle yumruklayarak “Alice, bu kapıyı hemen aç!” diye bağırdı.

“Hayır, ben bir fahişeyim. Bırak da işimi yapayım,” diyerek bana başka bir gezegenden gelmiş bir uzaylıymışım gibi bakan Bernard’a döndüm. “Ne bekliyorsun? Üstünü çıkar.”

Yanına gittim ve gömleğinin düğmelerini açmaya başladım. Donmuş bir şekilde duruyordu.

Tam son düğmeyi de açıp Bernard’ın kırmızı gömleğini çıkarmak üzereyken Gideon kapıyı kırıp kulübenin bir köşesine fırlatarak içeri daldı. Deniz yeşili gözleri öfkeyle yanıp sönüyordu.

Ağzımı açmama izin vermeden beni Bernard’dan uzaklaştırdı ve bir patates çuvalıymışım gibi sırtına aldı. Tek söz etmeden kulübeden çıktı. Sırtına vurmaya ve onu tekmelemeye devam ettim ama hiçbir etkisi olmadı.

Şatoya girince merdivenleri uçar gibi çıkıp yatak odamıza girdi ve beni yatağa fırlattı. On saniyeden kısa bir sürede üstünü çıkardı.

Gideon’ın gözlerindeki öfkeyi görünce kalbim korkudan küt küt atmaya başladı. Biraz sonra yapacağı şeylerden korkuyordum.

Önümde çırılçıplak bir şekilde dikilip “Külodunu çıkar ve bacaklarını aç, Alice,” dedi.

“Gideon, özür dilerim,” diye mırıldandım.

“Bana tek bir şey söyle, küçük güvercin. Ona dokundun mu? Onu öptün mü?” diye sordu. Bakışları çok sertti.

Kafamı hızlıca salladım. “Hayır, yemin ederim yapmadım. Özür dilerim, Gideon. Yemin ederim onunla hiçbir şey yapmayacaktım. Sadece kızgındım...” dedim, sesim giderek azaldı.

Gideon sürünerek üstüme çıktı ve yanağımdan tutarak “Sözleşmeyi dikkatlice okudun mu, küçük fıstık?” diye sordu.

“Evet,” diye fısıldadım ama bunun nereye varacağından korkuyordum.

“O zaman, evli olduğumuz on iki aylık süre boyunca kocanı hiçbir şekilde aldatamayacağını belirten maddeyi de okumuşsundur,” dedi.

“Evet, ama Gideon, ben seni aldatmadım. Yemin ederim,” dedim yalvararak.

“Ama beni aldatmaya çalıştın,” dedi, sesi garip bir şekilde çok yumuşaktı.

“Çok kızgındım,” diye açıklama yaptım.

“Yani kızgındın ve beni aldatmayı planladın. Şimdi de ben kızgınım, ufaklık. Bununla başa çıkabileceğini düşünüyor musun?” diye sordu.

Gideon’ın sözlerini duyunca kalp atışlarım hızlandı. Tanrım, lütfen bana zarar vermesine izin verme diye dua ediyordum.

“Gideon, özür dilerim.”

Elbisemi tutarak kumaşı ikiye ayırdı ve bana gösterdi. Yırtık elbiseyi bir kenara fırlatıp iç çamaşırlarımı çekerek çıkardı ve beni çırılçıplak bıraktı.

Cinsel organımı tutarak öne doğru eğildi ve dişlerini sıkıp yüzüme baktı. “Bu bana ait,” dedi. “Söyle. Bunun bana ait olduğunu söyle.”

“Sana ait,” dedim.

Bir yıllığına.

Diğer eliyle göğsümü tutup sıktı. “Bu da bana ait. Söyle,” diye emretti.

“Sana ait.” O an gerçekten Gideon’dan çok korkmuştum.

Bir yıllığına.

Gideon gözlerini çıplak vücudumun üzerinde gezdirdi. “Bunların hepsi bana ait. Hepsi benim. Söyle,” diye bir kez daha emretti.

“Sana ait,” dedim.

Bir yıllığına.

Elini organımdan çekip kollarını belime doladı ve başını göğsümün altına koyarak üzerime uzandı.

Uzun bir süre ikimiz de hiçbir şey söylemedik. Sadece Gideon’ın bir sonraki hamlesini tahmin etmeye çalışıyordum.

On dakika sonra “Çok ele avuca sığmazsın,” dedi. “Bu yılı cehenneme çevireceksin, belli oldu,” diye ekledi. Şikâyet mi ediyordu yoksa iltifat mı emin değildim.

“Özür dilerim,” diye mırıldandım. Gerçekten üzgündüm. Yaptığım şey için kendimi çok kötü hissediyordum.

Gideon başını salladı, saçları çıplak tenimi gıdıkladı. “Üzgün olmalısın zaten,” diye cevap verdi.

“Öyleyim,” dedim.

Kolları hala bana sarılıydı. “Bir daha asla böyle bir şey yapmayacaksın,” dedi.

Parmaklarımı saçlarına doladım, çok yumuşaktı. “Merak etme. Yapmayacağım,” diye söz verdim.

“Yapmasan iyi edersin çünkü bir daha böyle bir şeye kalkışırsan seni öyle bir mahvederim ki geri kalan yaşamında ayaklarıma kapanarak yalvarmak zorunda kalırsın,” deyince çok korktum.

“Sadece bir yıl, Gideon. Sonra benden kurtulacaksın,” dedim.

“Bir daha böyle bir şey yaparsan, küçük güvercin, sözleşmemiz ve bu evlilik bittikten sonra bile sana merhamet etmem için bana yalvarmak zorunda kalırsın,” dedi.

“Söz veriyorum. Bir daha böyle bir şey yapmayacağım,” dedim.

“Güzel, kesinlikle yapma.”

“Bu fahişe olmadığım anlamına mı geliyor?” Lütfen olmadığımı söylesin. O kelimeden nefret ediyordum.

Kollarını bana dolayıp, “Sen bir fahişesin,” deyince gözlerim doldu. “Ama benim fahişemsin, başkasının değil, benim, sadece benim,” dedi.

Bunun iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi olduğundan emin değildim.

Gideon, beni bırakır mısın? Rahatsız olmaya başladım,” dedim.

“Hayır,” dedi.

Altında biraz daha iyi bir pozisyona gelebilmek için kıvranırken “Beni daha ne kadar tutacaksın?” diye sordum.

Gideon’ın cevabı kalbimi mutluluk ve ne olduğundan emin olmadığım başka bir duyguyla titretti.

“İstediğim kadar.”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok