Katelynn’in en çok istediği şey ruh eşiyle tanışmaktır. Bir alfa kızı olarak beklentileri yüksek olduğundan ruh eşinin bir sonraki Alfa Kral olacak olan Prens Roman olduğu ortaya çıktığında şaşırmaz. Yine de onu şaşırtan bir şey vardır: prensin ne kadar kendini beğenmiş bir pislik olduğu! Ne yazık ki Roman için Katelynn kolay lokma değildir. Katelynn’in ona asla itaat etmeyeceği prensin çabucak öğrenmesi gerekir!
“Ben çocuk değilim! Ben… HERKESTEN daha iyi bir savaşçıyım! Beni sonsuza kadar burada tutamazsın!” diye bağırdım babama.
Öfke dolu koyu kahverengi gözleriyle bana bakıyordu. Ellerini simsiyah saçlarının arasından defalarca geçirdiği için saçları dağılmıştı.
Benim siyah saçlarım da en az onunkiler kadar dağınıktı. Bu konuşmayı daha önce milyonlarca kez yapmıştık.
Babam her zaman beni korumaya çalışmıştı ama ben özgür olmak istiyordum.
“Eğer çocuk değilsen, çocuk gibi davranma,” dediğinde bana yardım etmesi için anneme baktım.
Mavi gözlerimiz birbiriyle buluşurken onun da benim gitmemi istemediğini hemen anladım. “Savaşçılar güçlüdür ve kadın değillerdir,” dedi babam o sırada.
Hâlâ anneme bakarken yüzündeki şaşkınlığı görebiliyordum.
Arkasını dönerek öfkeli gözlerle babama baktı.
“Affedersin? 'Kadın değillerdir' derken tam olarak neyi kastediyorsun?!” deyince babam derin bir iç çekerek erleriyle yüzünü ovuşturdu.
“Bebeğim, öyle demek istemedim,” dedi şeker gibi tatlı bir sesle. Annem de en az benim kadar sertti, ya da ben en az onun kadar serttim.
“Sözlerin yeterince açık, yanlış anladığımı sanmıyorum. Ne yapmalısın biliyor musun? Katelynn'le dövüşmesi için on savaşçı seç. Kazanırsa gider. Kaybederse gitmez.”
Annemin ses tonunun sertliği karşısında babam tartışmaya girmedi. Ona başıyla onay verdikten sonra bana eliyle bir işaret verdi.
“Anneni duydun. Git hazırlan, dövüş bir saat içinde başlayacak,” dediğinde anneme arkadan sarılarak tiz bir sevinç çığlığı attım.
Üst kattaki odama doğru koştum.
Yatak odamın kapısını açmak için cadı gücümü kullandım, böylece koşmayı bırakmak zorunda kalmadım.
Tarağımı kapıp saçımı Fransız örgüsü şeklinde ördüm.
İşim bittiğinde dövüş kıyafetlerimi almak için gömme dolabıma gittim.
Vücudumu sımsıkı saran deri bir tayt giydim.
Üstüne de bir atlet giydikten sonra artık hazırdım.
Saate baktığımda aradan sadece on dakika geçtiğini gördüm.
Odamda bir ileri bir geri yürümeye başladım.
Bunu kazanabilirdim.
Kurt formuma geçiş yapmama bile gerek olmayacaktı.
Küçüklüğümden beri bir sürü savaşçıyı antrenman yaparken izlemiş, hatta onlarla birlikte antrenman bile yapmıştım.
Hareketleri, duruş taktiklerini ve beklenmedik saldırıları biliyordum.
Ancak onlar benimkini bilmiyorlardı çünkü cadı eğitimim kurt eğitimimden farklıydı.
Saate tekrar baktığımda daha yarım saatimin olduğunu gördüm
En iyi arkadaşım Lucy'yi bulmaya karar verdim.
Lucy’yle karakterlerimiz hiç uyuşmazdı.
O dövüşmeyi sevmez, dövüş eğitimlerinden nefret ederdi.
Onun tavırları da benimkilerle tamamen aynıydı, sadece ilgi alanları farklıydı.
Odasına girerken kapısını çalma zahmetine bile girmedim.
Lucy bizimle yaşıyordu.
Benden bir gün sonra doğmuştu ama on yaşına geldiğinde annesi kanserden ölmüştü.
Babası bir savaşçı olduğu için ona sürekli bakamıyordu, bu yüzden bizimle yaşamaya başlamıştı.
“Lucy! Sonunda başardım! Daha doğrusu annem başardı. Babam onu kızdıracak bir şey söyledi, bu yüzden annem on savaşçıyla dövüşmeme izin verdi. Kazanırsam devriye gezmeye çıkacağım!” dediğimde Lucy masasının arkasından bana gözlerini devirdi.
Önündeki kitaplara baktım, tabii ki ders çalışıyordu. Önüne geçerek masasındaki kitapların üzerine oturdum.
“LUCY. Benim için mutlu ol,” dedim suratımı asarak. Arkasına yaslanırken iç geçirdi.
“Haftaya Eşleşme Partisi var, sence ruh eşin senin savaşçı olmana izin verecek mi?” diye sordu sessizce Lucy.
On yıldır benim sinir krizlerimi dinliyordu. On iki yaşımda bir savaşçı olmak istediğime karar vermiştim. Haftanın her günü sıkı antrenman yapıyordum.
“Ruh eşimi muhtemelen bulamayacağım ama eğer bulursam beni durdurmaya çalışmasa iyi olur. Eminim ondan daha güçlüyümdür,” derken özgüvenim iyice artmıştı ama umrumda değildi.
Nihayet bir savaşçı olma yolundaydım ve kimse beni durduramazdı.
Babam izin verseydi on sekiz yaşımda savaşçı olabilirdim ama izin vermemişti.
Lucy yumuşayarak bana gülümsedi.
“Umarım istediğin her şeyi elde edersin. Ama çoğu zaman işler düşündüğümüz gibi gitmez,” dedi ve dolabına doğru yürümeden önce bana kısa bir süre sarıldı.
Lucy benden daha kız gibi giyinirdi, dolabı elbiseler ve eteklerle doluydu. Dolabından etek kısmında mavi çiçekler olan beyaz bir patenci elbisesi çıkarttı.
Elbiseyi giymeden önce sırıtarak, “Sen onların canına okurken ben de gelip sana tezahürat yapacağım,” dedi.
Kıvırcık kahverengi bukleleri yüzüne düşerken yeşil gözleriyle bana baktı.
Saate baktığımda dövüşe sadece on beş dakika kaldığını gördüm.
Masadan atlayıp ona aşağıya ineceğimi söyledim.
Ağaçlarla çevrili kocaman arka bahçemize girdiğimde annemle babamın ve savaşçıların çoktan orada durduğunu gördüm.
Savaşçılardan bazıları kurt benliklerine bürünmüşken bazıları insan formunda kalmışlardı.
Ben kurt formuma geçiş yapmayacaktım, buna ihtiyacım yoktu.
Yıllar içinde yakınlaştığım savaşçılardan biri olan Marcel'e doğru yürüdüm.
Elimizdeki en iyi savaşçılardan birisiydi.
Birebirde sık sık canıma okurdu ama bana çok şey de öğretmişti.
“Selam asi, sonunda babanı ikna edebildin demek, ha?” dedi Marcel kocaman sırıtarak. Benim için mutlu olacağını biliyordum, bunu ne kadar uzun zamandır istediğimin farkındaydı. Mutlu bir şekilde başımla onu onayladım.
“Bu sefer kıçını tekmeleyeceğim!” diyerek dilimi ona uzattım. “Göreceğiz, isyankar. Göreceğiz.”
Tekrar babamın yanına gitmek için benden uzaklaştığında Lucy'nin kokusunu alarak arkamı döndüm. Her zamanki gibi çok güzel görünüyordu. Kendime bakarak omuz silktim. Savaşçıların güzel görünmesine gerek yoktu nasılsa.
Babam dikkatimizi çekmek için ellerini çırptı. Herkes ona döndü. Sürü üyelerimizden bazılarının bu gösteriyi izlemeye karar verdiğini görebiliyordum. Yaklaşık kırk kişi etrafımızı çevrelemişti bile.
“Küçük bir yarışma için buradayız. On savaşçı kızım Katelynn'le dövüşecek, eğer kızım hepsini yenerse sürüde bir alt savaşçı olarak başlayacak. Ancak işleri biraz zorlaştıracağız. Kızım on savaşçıyla aynı anda dövüşecek.”
İnsanların nefesinin kesildiğini hissedebiliyordum, bazı üyeler bana acıyarak bakıyordu. Kaşlarımı çatarken başımı dik tutuyordum. Hepsiyle aynı anda başa çıkabileceğimi düşünüyordum.
“Yarış başlasın,” diye bitirdi sözlerini babam.
On savaşçı da yerini aldı.
Bazı savaşçılar kurt benliklerine bürünürken diğerleri hâlâ insan benliklerindeydi.
Onlardan yaklaşık 100 metre uzakta duruyordum.
Hınzırca sırıtarak başımı yukarı kaldırdım.
Bana dikkatli bir şekilde baktıklarını gördüm.
Bahse girerim alfanın kızına zarar verecek olma fikrinden o kadar da hoşlanmıyorlardı.
Parmağımı uzatıp bana doğru gelmeleri için onlara işaret verdim.
İnsan haliyle ilk öne çıkan kişi Marcel’di.
İki kurt da onunla birlikte adım attılar.
Birbirlerinden ayrılıp etrafımda çember oluşturdular.
Hareketsiz durup yerlerini tespit etmek için burnumu kullandım.
Çimlerin üzerinde sessizce ilerliyorlardı.
Marcel bana doğru ilerledi.
Zıplayıp yumruğunu havaya kaldırdı.
Bu hareketi onda daha önce birçok kez görmüştüm, yumruk atmak için tüm vücut ağırlığını kullandığı bir hareketti bu.
Sırt üstü düşerek ellerimi kaldırdım.
Onu uzaklaştırdım.
Diğerlerinin de öne çıktığını duyabiliyordum.
Kendimi onların yumruklarından ve ısırıklarından korumaya çalışırken bu iş bir eğilme ve yuvarlanma oyununa dönmüştü.
İnsan formunda kalmış olanlara yumruklar atııp büyü gücümü kullanarak yere daha sert çarpmalarını sağlıyordum.
Birkaç dakika içinde insanlardan dördü yere yığıldı ve ben bir kez daha çember içine alındım.
Bu sefer beni çevreleyenler Marcel ve beş diğer kurttu.
Birlikte hareket ediyorlardı, hepsi aynı anda adım atıyordı.
Her birine sırıtarak yavaşça bir daire çizdim, çizdiğim alanda bir ateş duvarı belirirken elimi yere koydum.
Kurtlardan en genç olanı sızlanarak geri çekildi.
Kolunu yaktıktığında ateşten korktuğunu anlayabiliyordum.
Karşı taraftaki iki kurt ateşle çizdiğim duvardan atladıklarında eğilerek birbirlerine çarpmalarını sağladım.
Bana çarpmadan önce hızla geri çekildim.
Kalan kurtlardan biri dişlerini bacağıma geçirdiğinde acıyla irkildim.
Marcel ve diğer kurdun içeri girmesini engellemek için etrafımdaki güvenlik duvarını hızla kalınlaştırdım.
Kurt üzerimde sürünürken bacağımı bıraktı.
Dişlerini bu sefer omzuma batırarak daha fazla acı çekmeme neden oldu.
Kollarımla onu boynundan sertçe sıkarken acı içinde bir hırıltı çıkardım.
Başımı yüzünün yan tarafına gömdükten sonra sonra form değiştirdim.
Kurt daha ne yaptığımı anlayamadan kurt dişlerimi boynuna geçirdim.
İkimizi de ters çevirmek için arka pençelerimi kullandım.
Dişlerimi boynuna daha da batırırken onu yerde tutmak için ağırlığımı kullandım.
Kurt sızlanırken insan formuna geçiş yaptığını hissettim.
İnsan formuna döndüğünde üzerinden inip onu güvenlik duvarımın dışına fırlattım.
O çarparken ateşi azalttım.
Hiçbirini kalıcı olarak incitmek istemiyordum.
Geriye dönüp baktığımda Marcel'in bacakları çoktan boynuma yapışmış halde ve nefes almamı zorlaştırıyordu.
Sona kalan kurt da beni aynı bacağımdan ısırıyordu.
Canımın yanması karşısında uludum.
Marcel boynumu daha da sert sıkınca ulumam aniden kesildi.
Bacağıma dişlerini geçirmiş olan kurdun suratına sert bir tekme atıp Marcel'e döndüm.
Kafamı hızla kaldırıp ayağa kalktım ve Marcel’in yere düşüşünü izledim.
Aldığı darbe karşısında afalladığı an başımı biraz çevirip onu boynunun yan tarafından ısırdım.
Diğer kurdun bana doğru zıpladığını fark ettiğimde hızla tekrar bıraktım.
Başımı ona doğru çevirdim ve uludum, ulumamla beraber büyüm devreye girerek kurdu bir rüzgar gücüyle fırlattı
Arkamı döndüğümde Marcel'in yan tarafını tuttuğunu ve çektiği acıyı kontrol etmeye çalıştığını gördüm.
Son kurda hırlamak için ayağa kalktım.
Kurt başını eğerek yenilgiyi kabul etti.
Çatırdayan kemik sesleri dikkatimi çekti ve ona yüzümü döndüğümde Marcel'in kurda dönüştüğünü gördüm.
Onun kurdu benden biraz daha büyüktü.
Marcel ve ben birbirimizin gözlerinin içine bakarken duyduğum tek ses esen rüzgârın sesiydi.
Büyü olmayacak. Adil bir dövüş, sen ve ben.
Bana gönderdiği zihin bağlantısını onaylarcasına başımı salladım ve ona saldırmak için pozisyon aldım.
Ona doğru atladığımda bu sefer bana sırtını döndü.
Dişlerim onun boynuna batarken onunkiler de da benimkine batıyordu.
Acıyı içimde hissedebiliyordum, bu yüzden onu daha sert ısırdım.
Yerde birkaç kez dönerek ikimiz de üste geçmeye çalıştık.
Sonunda o benim üstüme geçti.
Onun dişleri benim boynumun sol tarafındayken benimkiler de onun sağ tarafını tutmuş haldeydi.
Pençeleri başımın iki yanındaydı.
Boynunu hızla bırakıp ön pençesini ısırdım.
Acı içinde inleyerek beni bıraktı.
Bu sayede onu üzerimden itebildim.
Gözlerini kırpıştırdığını gördüğüme yemin edebilirdim ama daha soramadan babamın sesini duydum.
“DUR!” sesini duyduğumda babama bakmak için Marcel'in üzerinden kalktım. Ona bakarken insan formuma geri döndüm. “Katelynn, sen kazandın,” dedi mağlup bir sesle.
Etrafımızdaki sürü üyeleri tezahürat yapmaya başladı.
Lucy bana sıkıca sarıldı, acı içindeki bedenim için biraz fazla sıkı ama bu umurumda değildi.
Yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı, eğer bacaklarım bu kadar ağrımıyor olsa sevinçten zıplardım.
Bir el omzuma dokunduğunda arkamı dönüp Marcel'i gördüm.
Lucy'yi bırakıp hızla Marcel’in yaralarını iyileştirdim.
Marcel bana yaklaşıp kocaman sarıldı.
“Bir şey değil, asi,” diye fısıldadı kulağıma. Geri çekilip şaşkınlıkla ona baktım ama o çoktan ona kıyafetlerini uzatan arkadaşının yanına gitmişti bile.
Annem yanıma gelip yüzümü öpücük yağmuruna tutarak beni milyonlarca kez tebrik etti.
Bana eşofman altı ve atlet uzattı, ben de hemen giydim.
Kazanmıştım!
Ben gerçek bir savaşçıydım!
Tanrım, sabırsızlanıyordum.