Aşktan Kaçılmaz - Kitap kapağı

Aşktan Kaçılmaz

Kimi L. Davis

Üçüncü Bölüm

Asansöre binip en üst katın düğmesine basmadan önce saatime baktım. Kalbim göğsümden çıkacak gibi atıyordu, avuçlarım terliyordu.

Kaçmak ve bir daha buraya dönmemek istesem de bunu yapamayacağımı biliyordum. Bu istifa mektubunu Bay Benson’a vermek zorundaydım. Neyse ki saat daha erkendi. Yeni işe başlama saatim olan 7.30’a daha çok vardı yani Bay Benson’ın bir saat daha binada olmaması gerekiyordu. İstifa mektubumu Bay Benson’ın masasına koymak, masamdaki kişisel eşyalarımı toplamak ve kimseye fark ettirmeden binadan sıvışmak için bolca vaktim vardı.

Bunu düşünürken biraz sakinleştim. Kalbim güm güm atmak yerine sabit bir ritim tutturdu. Planımın sorunsuz gerçekleşmesi için ellerimi kavuşturup yüce Tanrı’ya dua ettim.

Asansör açıldığında doğruca Bay Benson’ın ofisine gittim. Kolu çevirip kapıyı açtığımda boş bir ofisle karşılaştım. Mükemmel!

Ofise girerken çantamı karıştırarak hızla içeri süzüldüm. Zarfı çıkarıp düzgünce masanın ortasına koydum.

Memnun bir şekilde dışarı çıkmak için arkamı döndüğümde bitişik banyonun kapısı açıldı ve Bay Benson ofise girdi. Siyah bir takım elbise giymiş, beyaz gömleğini pantolonunun içine sokup kollarını kıvırmıştı. Biçimli pazıları enfes görünüyordu.

Vay canına, ne kadar seksi! ~diye düşünen bilinçaltımı, ~Hayır, kendine gel, Hailey~, ~diye uyardım. ~O, tehlikeli. Tehlikeli eşittir kötü, küçük hanım!~

Bay Benson kafasını kaldırdığında göz göze geldik. Basıldım!

“Bayan Pritchett, size alıştığınızdan daha erken işe başlamanızı söylediğimi biliyorum ama bu kadar erken geleceğinizi düşünmemiştim. Henry’nin, verimli bir asistan olduğunuz konusunda haklı olduğunu söylemeliyim ama şu an size ihtiyacım yok bu yüzden masanıza geri dönebilirsiniz,” deyip ofisinin köşesinde duran ahşap dolaba ilerledi.

Ben de kapıya yürümeye başlayarak, “Evet, tabii, efendim. Ben gideyim o zaman. İyi günler,” diye cevap verdim.

Artık kurtulduğumu düşündüğüm sırada Bay Benson adımı söyleyerek beni olduğum yerde durdurdu. “Masaya bıraktığın şey de ne?”

“Şey, bu... Bu, gelen bir mektup ve ben… Ben… Size vermek için buraya geldim, Bay Benson,” diye kekeledim. Lanet olsun, Hailey!

Yanıt olarak tek kaşını kaldırdı. Bu bakış karşısında vücudum alev alev yanmaya başladı. Zarfı eline aldığında kalp atışlarım hızlandı. Gerginlikten dudağımı ısırdım. Yoksa heyecandan mı?

“Gerçekten mi? Mektup kimden geliyor, Bayan Pritchett?” diye sordu. Sesindeki talepkâr tını yüzünden ürpererek yutkundum. Sesi bir şeyler istememe neden oluyordu, seksi bir şeyler ve buradan hemen çıkmam gerektiğini biliyordum.

“Biliyor musunuz, Bay Benson, söylemeyi çok isterdim ancak Mali İşler Müdürü Bay Randal beni ofisine çağırdı. Sakıncası yoksa gidip ne istediğine bakacağım,” dedim.

Kapıdan çıkmak için arkamı döndüğümde kolumu kavradı. Dokunuşu kolumda garip bir karıncalanma yaratsa da belli etmedim.

“Aslında sakıncası var. Size bir soru sordum, Bayan Pritchett ve bir cevap bekliyorum,” dedi. Başımı kaldırıp çelik gibi sert gri gözlerine baktım.

Sertçe yutkundum. “Size daha önce de söyledim, mektubun kimden geldiğini bilmiyorum. Lütfen kolumu bırakın da gidip Bay Randal ile konuşabileyim.”

Bay Benson’ın uzun, sert bakışlarına rağmen geri adım atmadım. Ne kadar zor olsa da göz temasını sürdürdüm. Beni aniden bıraktığında tökezleyip kapının kenarına çarptım.

“Gidebilirsiniz. Bir dahaki sefere ofisime girmeden önce lütfen sizi çağırmamı bekleyin,” dedi. Merak etme, patron, bir daha ofisinize gelmeyeceğim!

Arkamı dönüp hızla ofisinden çıktım. Titriyordum ama bunun ondan uzaklaşmanın verdiği rahatlamadan mı yoksa dokunuşuyla tahrik olmamdan mı kaynaklandığını bilmiyordum. Her iki durumda da titremeyi bir an önce bırakmam gerekiyordu. Bu yüzden asansöre binmek yerine merdivenlerden inmeyi tercih ettim.

On beş dakika sonra nefes nefese merdivenin son basamağından iniyordum. Ama durmadım, duramazdım. Lobiye koştum. Bacaklarımın elverdiği kadar hızlı koştum. Uzağa... Ondan uzağa, şirketten uzağa... Tam kapıdan çıkarken girişteki güvenlik görevlisi tarafından durduruldum. Kahretsin!

“Bayan Pritchett, korkarım gitmenize izin veremem. Bay Benson’dan size ofisine kadar eşlik etmek için emir aldım,” dedi, sakince. Bu sırada ben panik atak geçirmek üzereydim. Hayır, hayır, hayır! Bunu yapamaz. Oraya geri dönmeyeceğim. İmkânı yok. Benden bu kadar!

“Evet, geri dönerdim ama acil bir durum var ve gerçekten gitmem gerekiyor,” diye cevap verip tekrar uzaklaşmaya çalıştığımda yine durdurdu.

“Üzgünüm, Bayan Pritchett, ama buna izin veremem. Emirlerim açıktı. Ne olursa olsun size Bay Benson’ın ofisine kadar eşlik edeceğim.”

İçimde bir öfke kıvılcımı çaktı. “Bay Benson’a emirlerini alıp başına çalmasını söyleyebilirsiniz. Buradan gideceğim ve hiç kimse ama hiç kimse beni durduramayacak. Ne siz ne Bay Benson ne bir başkası! Bu yüzden yolumdan çekilin yoksa inanın bana, resmî bir şikâyette bulunmak için İK’ya gitmekten çekinmem!” diye bağırdım.

Omzumun üstünden arkaya bakarak, “Peki, Bayan Pritchett, tüm bunları Bay Benson’a kendiniz anlatırsınız,” dedi.

Şaşkınlıkla arkamı döndüm. Bay Benson’ın bana doğru geldiğini gördüğümde yüreğim ağzıma geldi.

Kahretsin!

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok