Clementine - Kitap kapağı

Clementine

Senora Danah

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Özet

Kurt adam ailesiyle, kurt adamların arasında yaşayan Clementine Moore iğrenç bir yaratık olarak görülen bir insan kızdır. Sürünün kendisine karşı düşmanca davranışlarına katlanmak zorunda kalan Clementine, sandığı gibi sadece insan olmadığını keşfederken 257 yaşındaki bir kurt adam kral ile eş oldukları ortaya çıkar.

Clementine'ın aydınlanma, sırlar, aşk ve ihanetle dolu yolculuğuna buyurun.

Fazla göster

Birinci Bölüm

Kitap 1: Melez Anka Kuşu

CLEMENTINE

“Clementine...” ~Birisi şarkı söyler gibi adımı söylüyordu. ~“Clementine...”

Uyanıp telaşla etrafıma baktım. Yatak odam, pencereden süzülen ay ışığı dışında karanlıktı. İç çekerek kalktım.

Birkaç günde bir, bu nağmeli ses yüzünden uyanıyordum. Beni rahat bırakmıyordu. Benim sesime benziyordu ama kendime seslenmem çok tuhaf olurdu. Yine de yanımda ya da içimde birinin olduğu hissinden kurtulamıyordum.

Belki de biri beni izliyordu.

Işıklar yandığında odama bir kez daha baktım. Boştu, kimse yoktu. Ya deliriyordum ya da bir büyü söz konusuydu ama ikincisi olduğunu sanmıyordum.

Işıkları açık bırakıp yatağa yürüdüm. Bu olay her yaşandığında yanlış giden bir şeyler olduğunu bildiğim için tekrar uykuya dalmakta zorlanıyordum. O sesin yine uyanmamı söyleyebileceğini biliyordum.

Peki, neden onu dinliyorum?

Yorganımın altına girsem de gözlerimi kapatamadım çünkü korkuyordum.

Ya bir hayaletse?

Kendime hayaletlerin var olmadığını hatırlatarak bu korkunç düşünceyi kafamdan atmaya çalıştım. Hayaletlere inanmıyordum, inanmak da istemiyordum.

Uyumanın her şeyi unutturacağını umarak gözlerimi kapattım. Sonunda her şey karardı ama tamamen uykuya dalmadan önce onu bir kez daha duydum.

”Clementine...”

***

“Clementine! Uyan!”

Yarı uykulu gözlerimi açıp çevreme baktım. Yüksek sesle uyandırılmaktan nefret ederdim.

Bu arada seslenen annemdi. Revirdeki vardiyama gitmeden önce ev işlerini yapmam için her sabah erkenden uyandırırdı.

Ben sürü doktorlarından biriydim ve sürüyü seviyordum. Yani, zorbalıklar dışında...

Ben bir insandım ama ailem de dâhil olmak üzere buradaki herkes kurt adamdı. Benden nefret edip bana zorbalık yapmalarının nedeni de buydu. İnsan olduğum için kurt adamlar benden tiksiniyordu ama bunu umursamayı bırakalı çok olmuştu çünkü bu konuda yapabileceğim bir şey yoktu.

Annem bağırmayı kessin diye, “Geliyorum!” diye seslendim.

Bağırmasından nefret ediyordum.

Üstümdeki yorganı kaldırıp ayağa kalkmaya çalıştım. Uykumu alamadığım için biraz başım dönüyordu ama yavaşça banyoya gidip kendime geldim. Genelde sabahları hızlı bir duş alırdım fakat annemi bekletmek istemediğim için dişlerimi fırçalayıp yüzümü yıkamakla yetindim.

Dişlerimi fırçaladığımda kendimi ayrı bir temiz hissediyordum. Bu hissi seviyordum ve bunu sadece doktor olduğum için söylemiyordum.

Odadan çıkarken birine rastladım. Kafamı kaldırdığımda annemin kızgın bakışları ile göz göze geldim.

“Kaç dakikadır seni arıyorum!” diye bağırdı, o sinir bozucu sesiyle.

Göz devirmeyi çok istesem de kendimi tuttum. Bunun yerine sabah rutinime başlamak için peşinden aşağı indim.

“Çamaşırları yıka, mutfağı ve oturma odasını temizle, sonra yukarı çıkıp yatak odalarını temizle,” dedi. “Ve oturma odası tertemiz olsun! Akşama misafirlerimiz var.”

Başımı sallayıp mutfağa yürüdüm. Neyse ki bu akşam evde yokum.

Evimiz ana sürü evinin hemen dışındaydı. Alfa, insan olduğum için ailemin tüm tehlikeli kurt adamlardan uzakta, ayrı bir evde yaşamasının daha iyi olacağını düşünmüştü. Annem bundan pek hoşlanmamıştı ama Alfa’nın emirlerine karşı gelemezdi.

Bu konuda kızgın değildim. Alfa güvende olmamı istediği için minnettardım ama sanırım artık sürü evinde çalıştığım için, nerede yaşadığımın bir önemi yoktu.

Ablam Joana tıslar gibi, “Selam, insan!” diyerek mutfağa girerken bana kasten çarpıp elimdeki tabağı düşürttü. Tabak paramparça oldu.

Çıkan ses beni biraz sonra olacaklardan korkuttu.

Annem, “Clementine!” diye bağırarak mutfağa koştu. Kırık tabağı görünce homurdanmaya başladı: “İşe yaramazın tekisin! Doğduğun gün seni neden bırakmadım bilmiyorum. Tam bir hayal kırıklığısın!”

Joana’ya baktığımda bana doğru sırıttığını gördüm. Bundan zevk alıyordu ve ben bu konuda hiçbir şey yapamıyordum. Anneme tabağı Joana yüzünden düşürdüğümü söylesem bana inanmazdı. Normal kızı dururken ~anormal~ kızına mı inanacaktı?

Neyse ki bana biraz huzur vererek mutfaktan çıktılar. O sırada, kapının yanında duran ağabeyim Alex’i fark ettim.

“İyi misin?” diye sordu.

Alex bir insanın sahip olacağı en iyi ağabeydi. Beni diğer sürü üyelerinden ayırmazdı ve annemle ablama karşı her zaman yanımda dururdu. Bugün burada olmamın tek sebebi oydu. O olmasaydı ailem beni uzun zaman önce terk etmiş olurdu.

Zoraki bir gülümsemeyle, “Olacağım,” deyip ev işlerine devam ettim.

Bulaşık yıkamayı seviyordum. Stresimi, öfkemi atmama yardımcı oluyordu böylece kimseye saldırmıyordum. Ben sessiz bir insandım ve sanırım bulaşık yıkadığım için böyle oluyordum.

Garipti, biliyorum.

Bulaşıkları bitirdiğimde oturma odasını ve evdeki tüm yatak odalarını temizledim. Banyoları da temizlemem gerekiyordu ama birazdan mesai başladığı için pas geçtim.

Evdekilere, “Ben gidiyorum!” dedim.

Tam o sırada annem nefis görünen, yeni pişmiş kurabiyelerle dolu bir tabakla mutfaktan çıktı.

Gözlerini bana dikerek, “Bütün işleri bitirdin mi?” diye sordu.

“Neredeyse. Sadece banyolar kaldı ama gitmem lazım.”

“Gitmeden önce onları da yap.”

“Ama geç kalırsam Alfa ne der?” Konu annem olduğunda işe yarayan tek şey manipülasyondu.

Ters ters bakarak, “Peki,” deyip mutfağa döndü.

Hemen kapıyı açıp evden çıktım.

Bugün hava güneşliydi ve hafif rüzgârlıydı. Böyle havaları seviyordum; kendimi rahat hissetmemi sağlıyordu. Hatta daha da sıcak olmasını isterdim ama hava durumunu değiştiremezdim.

Sürü evinin içinde yürürken beni hedef alan hakaretleri duyabiliyordum. Sanki beni ilk kez görüyorlarmış gibi tüm sürü üyeleri bunu her gün yapıyordu. Sıkılmıyorlar mı?

Revire girdiğimde, “Günaydın!” dedim.

Benden nefret etmeyen tek kişiler revir çalışanlarıydı. Aslında beni seviyorlardı. Tıpkı ağabeyim Alex gibi, insan olmamı umursamadan bana kendilerinden biriymişim gibi davranıyorlardı.

Hemşirelerden biri olan Erika, “Günaydın!” diye karşılık verdi.

1.76 cm boyumla 1.61 cm boyundaki Erika’nın yanında çok uzun kalıyordum ama sürünün geri kalanı gibi o da kendine yetiyordu. İşine âşık, sevimli bir kadın olmasının yanı sıra en iyi arkadaşımdı.

Erika bir şırınga alırken kaşlarını oynatarak heyecanla, “Haberleri duydun mu?” diye sordu.

Kaşlarımı çattım. “Ne haberi?”

“Alfa yarın küçük bir etkinlik düzenliyor,” diye fısıldadı. Erika balolara, partilere ve etkinliklere neredeyse işine olduğu kadar âşıktı.

“Ama niçin?” diye sordum.

Erika şırıngayı bir kenara bırakıp, “Önemli birileri geliyormuş,” dedi.

Başka bir sürü bizimkini mi ziyaret ediyor?

Kendimi, “Kim?” diye sorarken buldum.

“Benden duyduğunu söyleme ama,” diye fısıldadı. O kadar sessiz konuşuyordu ki insanüstü duyma yetilerine sahip kurt adam arkadaşları bile kulak misafiri olamıyordu. “Çok güçlü bir alfanın Siyah İnci Sürüsü’nü ziyaret ettiğini duydum.”

Bu durumu niye bu kadar büyüttüğünü anlamıyordum. Alfalar her zaman sürümüzü ziyaret ederdi ama sürünün alfası Alfa Jake’in bir misafir için etkinlik düzenlemesi alışılmadık bir durumdu.

Çok mu önemli biri ki?

Düşünmeyi bırakıp vardiyama başladım. Şu an, çok sayıda yaralı hastamız vardı çünkü dün bir grup kurt adam, eskiden bir sürüye dâhil olup bir nedenle sürüden kopmuş haydut kurtları avlamaya gitmişti. Hastaların bazıları, hücreye konulmadan önce tedaviye ihtiyaç duyan haydutlardı.

Garip bir durumdu çünkü sürünün haydutları öldüreceğini biliyordum ama yine de önce onlara yardım etmemizi istiyorlardı. Onlara yardım etmeyelim demiyordum, tabii ki etmeliydik. Aslında onlar için üzülüyordum bile çünkü sürülerini kaybetmiş ya da zalim bir alfadan kaçıyor olabilirlerdi.

Neden haydutlardan bu kadar nefret ediyorlar ki?

Öte yandan, sürüleri tarafından reddedilmelerine neden olacak korkunç bir şey yapmış da olabilirlerdi.

Yaşı en fazla on yedi olan genç bir tanesi dikkatimi çekti. Daha genç görünüyor. Korkudan ağlıyordu.

“Hişt, korkma,” dedim, gülümseyerek. “İyi olacaksın.”

Çocuk sarsılmıştı ve muhtemelen kokumdan kurt adam olmadığımı anladığı için kafası karışmıştı. Merakını gidermeye karar vererek, “Evet, ben insanım,” dedim.

Sevimli bir sırıtışla, “Akıl okuyabiliyor musun?” diye sordu.

“Belki,” diye takıldım.

Yüzü yine endişeli bir hâl alırken, “Bana ne yapacaklarını biliyor musun?” diye sordu.

Ona ne yapacaklarını söylemek istemiyordum çünkü daha bir çocuktu bu yüzden, “Şu an bunu düşünme. İyileşmeye odaklan,” diye cevapladım.

Yaralı kolunu sarmaya başladım. Yetişkin kurt adamlar genellikle birkaç saat içinde iyileşirdi ama o çok genç olduğu için iyileşmesi birkaç gün sürecekti.

“Korkuyorum,” diye mırıldandığını duyunca kalbim sıkıştı.

Onun için bir şeyler yapabilir miyim?

“Pişt, endişelenme,” diye cevap verdim. “Seni bırakması için Alfa ile konuşmaya çalışacağım.”

Coşkuyla, “Gerçekten mi?” diye fısıldaması beni gülümsetti.

“Gerçekten ama bundan kimseye bahsetme,” diye uyardım.

Başını salladı.

Çocuğun kolunu sarmayı bitirdiğimde bir sonraki hastaya gittim. Bana zorbalık yapan sürü üyelerinden biriydi.

Beni gördüğünde, “Bana yardım etmeni istemiyorum,” diye homurdandı. “Bana başka bir doktor baksın.”

Ona iç organlarını ateşe verecek bir şey enjekte etmeyi çok istesem de yapmadım. Onun gibi bir pislik yüzünden başımı derde sokmak istemiyordum.

“Diğer bütün doktorlar şu an meşgul. Ya bunu yapmama izin verirsin ya da eve gidip gecenin geri kalanında acı çekersin.”

Yine homurdansa da sonunda yardım etmeme izin verdi. Ona bakmak yerine kafasına bir şeyle vurmayı daha çok çok isterdim.

***

İlk turumu bitirdikten sonra hastane kanadından çıkıp Alfa Jake’in odasına ilerledim.

Alfa kötü biri değildi. Bana iyi davranıyordu, diğerlerinin aksine sürünün bir parçası olduğumu hissettiriyordu. Ondan korkmuyordum ve en önemlisi, insan olduğum için alfa otoritesi üzerimde işe yaramıyordu.

Ofisine ulaşıp kapısını çaldığımda içeri girmemi söyledi. Yavaşça içeri girip masasının önünde durdum.

Oturmamı söyledikten sonra otoriter bir sesle, “Ne istiyorsunuz, Dr. Moore?” diye sordu.

“Sizinle bir konu hakkında konuşmak istiyorum,” diye söze başladım. “Bunu sormak bana düşmez biliyorum ama bir denemek isterim.”

Şaşkın bir bakış atıp devam etmemi söylercesine başını salladı.

“Revirde bir... Çocuk var... On yedi yaşında var yok ve yaralı,” dedim, yutkunarak. Tepkisinden biraz korkuyordum çünkü çabuk sinirlenen biriydi.

“Devam et.”

Sonunda, “O, bir haydut,” dediğimde ters ters baktı. “O, daha bir çocuk, Alfa. Onu bırakmanızı rica ediyorum. Lütfen.”

“Doktor olduğunu ve herkesin iyiliğini düşündüğünü anlıyorum,” dedi. Apaçık öfkeli olsa da kendine hâkim olmaya çalışıyordu. “Ama bu sizin, özellikle de senin karışamayacağın bir konu. Böyle bir şey istemeye hakkın yok.”

Alfa Jake’in nefret ettiği bir şey varsa o da haydutlardı.

Koyu siyah gözlerine bakmak yerine yere bakarak, “Özür dilerim,” dedim. Bir dakika sonra ayağa kalkıp, “Kusura bakmayın,” diye mırıldanarak kapıya yöneldim.

Ben çıkmadan arkamdan seslendi: “Ha, Clem, aptalca bir şey yapma.” Bununla, bir kızın kaçmasına yardım etmeye çalıştığım zamanı hatırlatıyordu. “Anlaşıldı mı?”

Hızlı hızlı kafa sallayıp ofisinden ayrıldım.

Aslında onun haberi olmadan birçok haydut kurdun kaçmasına yardım etmiştim. Ama o kızdan haberdar olmasının sebebi, kıza yardım ettiğimi gören ablam Joana’nın hemen gidip ona yetiştirmesiydi. Yine de bu çocuğa yardım etmeliydim. Ne pahasına olursa olsun...

***

Revire döndüğümde çocuk ortalıkta görünmüyordu. Erika’ya sorduğumda gardiyanların onu birkaç kişiyle birlikte zindana götürdüğünü söyledi.

Ben haydutların sadece revirden kaçmasına yardım etmiştim. Zindana inmemiştim bile ve oraya inmenin zor olduğunu duymuştum.

Neden muhafızlar onları oraya bu kadar çabuk götürdü ki?

Alpha Jake onlarla telepati yapmış olmalı. Çocuğun kaçmasına yardım edeceğimi biliyordu.

Ama bu da beni hücrelere gitmekten, çocuğu yakalamaktan ve ona yardım etmekten alıkoymadı. Ne olursa olsun bunu yapacaktım çünkü zindandan sağ çıkılmadığını herkes biliyordu.

Kalan hastalarımı kontrol edemeden Erika kapıyı işaret ederek, “Hişt, Clem! Alex seni arıyor,” dedi.

Teşekkür edip ağabeyimin yanına gittim. Elindeki güzel mavi çiçeklere bakarak, “Bunlar benim için mi?” diye sordum.

Alex sırıtarak buketi uzatırken, “Elbette. Başka kimin için olabilir ki?” diye sordu.

“Teşekkürler, abi. Çok beğendim,” deyip çiçekleri kokladım. Muhteşem kokuyordu.

“İşler nasıl?” diye sordu.

“İyi ama yoğun,” dedim, çiçekleri koklamaya devam ederek. “Sürüden birkaç kadınla erkeğin yanı sıra birkaç yaralı haydut var.”

Alex, “Geçen seferki gibi aptalca bir şey yapma, tamam mı?” diye uyardı. Sürüdeki herkes ne yaptığımı biliyordu ve bu durum bana duydukları nefreti artırıyordu.

Güven verici bir gülümsemeyle, “Merak etme, bir daha yapmayacağım,” dedim. Ağabeyime yalan söylemekten nefret ediyordum ama planlarımı ona anlatamazdım. Bana engel olurdu.

“Bu arada,” diye devam etti Alex. “Yarın öğlen burada, sürü evinde küçük bir etkinlik var. Eve git ve orada kal. Kapıyı kimseye açma.”

Şaşkınlıkla, “Neden?” diye sordum.

“Tehlikeli insanlar geliyor ve sana bir şey olmasını istemiyorum,” deyip küçük bir çocukmuşum gibi başımı okşadı.

Mahsustan göz devirerek, “Peki, tamam,” dedim.

Alex gittikten sonra işe dönüp az önce konuştuklarımızı düşündüm. Daha önce hiç evde kalmamı söylememişti yani her ne oluyorsa son derece ciddi bir şey olmalıydı. Ama biri kapıyı kırıp bana zarar verebilecekken neden evde daha güvende oluyordum ki?

Yarın kim geliyor? Neden herkes bir tanrı ziyarete geliyormuş gibi çok gergin?

***

Revirdeki işimi bitirip eve döndüğümde gece olduğundan artık kuş cıvıltıları duyulmuyordu. Sanki kuşlar ve etraftaki diğer tüm hayvanlar gecenin tehlikeli olduğunu biliyordu. Kurtlar da zaten geceleri ormanda dolaşıyordu.

Eve varır varmaz doğruca odama gittim. Annem beni durdurup bir şey yapmamı istemediği için mutluydum. Çantamı yatağın üstüne bırakıp banyoya gidip makyajımı çıkardım ve sabah alamadığım için hızlı bir duş aldım.

Kurulanırken yatak odamdan gelen bir ses duydum. Yavaşça banyodan çıkarken odadan bir gölgenin geçtiğini gördüm.

Duşa girmeden önce yatak odasının kapısının kapalı ve kilitli olduğundan emindim ve açıldığını da duymamıştım.

Kimse var mı diye etrafa baktım ama kimsecikler yoktu. Sanki bir hayalet beni görür görmez geçip gitmişti.

Korkuyordum, gözlerimi kapatmaya korkuyordum. Yalnız uyumak istemiyordum, gece boyunca adımın tekrar söylendiğini duymak istemiyordum.

Asıl korkutucu olan, sesin benim sesime benzemesiydi. Bunun benim kurdum olup olmadığını düşündüm. Büyürken hep bir kurdum olsun isterdim ve bizzat Alfa Jake’in sadece bir insan olduğumu söylemesine rağmen, bir gün bir kurda sahip olacağıma dair umudumu hiç kaybetmedim. Ama şimdi bir şekilde, bu sesin sadece bana ait olduğuna ikna olmuştum.

Kurt adamların arasında yaşamak kolay değildi. Kendimi sürüye ait değilmiş gibi hissediyordum, dışlandığımı hissediyordum. O kadar ki taşınıp diğer insanların arasında yaşamayı bile düşündüm ama onlar hakkında korkunç şeyler duymuştum. Ayrıca, ağabeyimi ya da Erika’yı bırakmak istemiyordum. Onlar benim her şeyimdi.

Uzun uzun düşündükten sonra nihayet uykuya daldım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok