Iandra Taylor
JAQUELINE
Mavi gözlü olan sert bir sesle, “Bayım, silahınızı indirin ve ellerinizi başınızın üzerine koyun,” dedi. Her iki adamın elleri silahlarının üzerindeydi, işler kızışırsa silahlarını çekmeye hazırdılar.
Russ silahı bıraktı ve sarışın adam ona doğru ilerlerken ellerini havaya kaldırdı. Sarışın polis Russ’ın silahını ortağına doğru tekmeledikten sonra Russ’ı kolundan yakaladı. Rena’ya baktığımda onun da aynı şeyi düşündüğünü biliyordum. Kimdi bu adamlar?
“Ben Dedektif Mark Mays, bu da ortağım Dedektif Jacob Holland. Yakınlarda devriye geziyorduk. Bir sorun olduğunu gördük. Neler oluyor?” diye sordu sarışın olan.
“Adınız nedir hanımefendi?” diye sordu Dedektif Holland.
Yerdeki silaha bakarken şoke olmuştum. Russ’ın evimizde silah bulunduracağını hiç düşünmemiştim. Burası güvenli bir mahalleydi. Russ neden bir silaha ihtiyaç duymuştu? Aklımdan şu anda sadece bu düşünce geçiyordu.
“Jaqueline Mast,” dedim. “Eve geldiğimde kocamı yatağımızda başka bir kadınla seks yaparken buldum. Beni aldattığından şüphelenince kanıt toplaması için Bay McAlpin’i tutmuştum. Kendisi bana ve arkadaşım Rena’ya yardım etmek için burada. Kocam denen adam şu anda çıplak çünkü onu vuruşunun tam ortasında yakaladık. Biz evden çıkarken peşimizden gelip bize silah çekti,” derken Russ’a sert bir bakış attım.
Russ söylediklerim karşısında irkilmişti. Daha önce hiç bu kadar suçlu ve utanmış göründüğünü hatırlamıyordum.
Russ sessizce, “Bunların hiçbirinin olmaması gerekiyordu,” dedi.
“Aptalca davranıp güzel karını aldatırken yakalanmaktan mı bahsediyorsun?” diye sordu Dedektif Holland öfkeyle.
Russ şoke içinde kafasını çevirdi ve nefret dolu bir bakışla dedektife baktı. Korkunç bir kıskançlık damarı vardı. Bana iltifat eden herkes onun kıskanç tarafını tetiklerdi.
“Karımı kontrol etmek yerine işini yapıyor olman gerekmiyor muydu senin?” diye diklenirken Russ gergindi.
“Senin de çalışanının kıçını tokatlamak yerine karınla birlikte olman gerekmiyor muydu?” diye çıkıştım.
“Ben işimi yapıyorum. Buna korumak ve hizmet etmek deniyor. Onu her zaman, her yerde koruyup ona hizmet edeceğim,” diye cevap verdi Dedektif Holland Russ’a yaklaşarak. Burunları neredeyse birbirine değecekti. Dedektif Holland yanlarda duran yumruklarını sıkmıştı.
“Jake, sen Bayan Mast’a yardım et. Ben de Romeo’yla ilgileneyim, ne dersin?” dedi Dedektif Mays.
Dedektif Holland dönüp bana baktı. “Çantanız var mı Bayan Mast?”
Çantamı alıp Rena’nın arabasına taşıdı. Dedektif Mays Russ’ı eve geri götürürken Rena arkada durmuş Harris’le konuşuyordu. Hâlâ şok içindeydim.
Dedektif Holland bagajı kapatırken, “Rahatsız hissetmenize neden olduysam özür dilerim,” dedi. “Sadece şunu bilin, her erkek onun gibi pisliğin teki değildir.”
“Rahatsız olmadım,” dedim. “Bir kez olsun birinin beni savunması güzeldi. Russ her zaman taştan yapılmışım gibi davranırdı. Sanırım işaretleri bu yüzden kaçırdım. Onları görmeliydim,” derken yere bakıyordum. Dedektif, parmağıyla çenemi tuttuğunda başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım.
“Bunların suçlusu sen değilsin. Ben de o yollardan geçtim. Sana söyleyeyim, sen ondan daha değerlisin. Canının yandığını biliyorum ama bir an bile hatalı olduğunu düşünme.” Tekrar o masmavi gözlere baktığımda gözlerinde bir kararlılık gördüm. Eğer bu yakışıklı adam böyle bir şeyin üstesinden gelebildiyse ben de gelebilirdim.
“İşte kartım,” derken bana sevecen bir şekilde gülümsedi. “Gelip geri kalan eşyalarını almaya hazır olduğunda beni ara. Orada olacağım. Konuşmaya ya da başka bir şeye ihtiyacın olursa da ara. Bazen aynı şeyleri yaşamış biriyle konuşmak iyi gelir.”
Gülümseyerek kartı çantama attım. “Neden bu civarda devriye geziyordunuz?” diye sordum.
Dedektif Holland önce eve sonra da bana baktı. “Bunu size söylememeliyim Bayan Mast ama kocanızı izliyorduk. Mafya ile bağlantısı olduğu gerekçesiyle federal soruşturma altında.”
***
Rena’nın evine dönüş yolu yine sessizdi. İkimiz de düşüncelere dalmıştık. Aklımdan Dedektif Holland’ın sözleri geçiyordu. Russ mafyaya mı bulaşmıştı? Yasak ilişkisi yeterince şoke ediciydi ama bu? Kocamı gerçekten hiç tanımış mıydım?
Rena’nın misafir odasındaki yatağa oturdum. Kendimi buna hazırladığımı sanmıştım ama yanılmıştım. Hiçbir şey gözlerimle gördüğüm o ana beni hazırlayamazdı. Sevdiğim adamı başka biriyle seks yaparken yakalamıştım. Hayatım sona ermişti. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
“Burada istediğin kadar kalabilirsin. Ne istediğine karar vermek için düşün. Yıllardır hayatını o adam için yaşadın. Artık kendin için yaşama zamanın geldi,” dedi Rena yanıma otururken.
“Sorun da bu zaten. Ne yapmak istediğime dair en ufak bir fikrim yok. Onun için hayallerimden vazgeçtim. Düştüğüm şu hâle bak,” dedim hıçkırarak ağlarken. “Onu hiç tanımamışım Rena. Bunu anlayamayacağımı mı düşündü? Ona çok güvendiğim için mi? Yeterince dikkatli değil miydim?” diye sordum.
“Kendini suçlama,” dedi hemen.
“Neden öylece bundan kurtulabileceğini düşünüyordu ki? Böyle olmaması gerektiğini söylediğini duydun. Başkalarıyla gönül eğlendirip benim bunu asla öğrenemeyeceğimi mi düşündü?” diye sordum.
“Muhtemelen. Annesi o korkunç hastalıkla mücadele ederken annesiyle sen ilgilendin. Russ’la babası senin sayende çalışmaya devam edebildiler. Sanırım bunu fark edemeyecek kadar meşgul olacağını düşündü,” dedi Rena.
Rena bir anlığına bana sarılırken güldüğünü hissedip geri çekildim ve soru sorarcasına ona baktım. Gülümsedi.
“İyi tarafı, senden hoşlanan çok seksi bir dedektif var!” dedi kaşlarını oynatarak.
Ona gülmekten kendimi alamadım.
“Kes şunu. Öyle bir şey yok. Sadece nazik davranıyordu. Neler yaşadığımı biliyor,” dedim gülerek.
“Kızım, birbirinize nasıl baktığınızı görmediğimi mi sanıyorsun. O adam sana seni canlı canlı yemek istiyormuş gibi bakıyordu. Ve senin de gözlerindeki o pırıltıyı gördüm. Böyle şeyleri düşünmek için çok erken olduğunu biliyorum ama unutma, bu hayatın sonu değil. Dışarıda bir yerlerde sana layık bir erkek var.”
“Tanrım, ya öğrenmemiş olsaydım? Hâlâ beni aldatan bir adamla yaşıyor olacaktım. Arabasını almasaydım asla öğrenemeyecektim. Şu anda gerçekten o adi herifin gözlerini oyabilirim. Şiddet yanlısı biri değilimdir ama şu anda gerçekten bunu yapabilirim.”
Rena bir kahkaha patlattığında dayanamayıp ben de kahkaha attım. O kadar çok gülmüştüm ki karnım ağrımıştı. Gözyaşlarım yanaklarımdan aşağıya süzülüyordu. Bastırdığım duyguları serbest bırakmak iyi gelmişti.
“Yarın avukatla randevun saat kaçta?”
“Sabah saat 10’da.”
“Yanına kirlenmesini umursamayacağın bir kıyafet al. Randevudan sonra seni götürmek istediğim bir yer var. Biraz olsun stresini atmana yardımcı olacaktır. Bunu birkaç kez iş yerindekilerle yaptım,” dedi Rena gülümseyerek. “Biraz dinlen. Bana ihtiyacın olursa koridorun sonundayım. Seni seviyorum Jack,” dedikten sonra bana sarıldı.
RUSS
Dedektif kolumdan tuttu ve beni eve doğru götürmeye başladı. Ona karşı koymak, kolumu tutup çekmek ve Jack’in söyleyeceklerimi dinlemesini istiyordum. Böyle olmaması gerekiyordu. Casey’yi ya da olan bitenleri öğrenmemesi gerekiyordu. Öğrenirse plan işe yaramazdı.
“Bay Mast, evde kalmanızı ve karınız gidene kadar dışarıya çıkmamanızı tavsiye ederim. Olaylar büyürse canınız sıkılabilir,” dedi Dedektif Mays kapıyı arkamdan kapatırken.
Kapıya yaslandım ve başımı birkaç kez kapıya vurdum. Nasıl bu kadar aptal olabildim? Casey’yi buraya getirmenin bir hata olduğunu biliyordum ama o kadar çok mızmızlanıp durmuştu ki artık dayanamamıştım. Ayrıca, babası Vito Morelli’nin mutlu olması için Casey’yi mutlu etmem gerekiyordu.
İşte bu yüzden kurallarım vardı. Bu insanlarla asla herhangi bir yerde görülmemeliydim. Şimdi, küçük bir hata istemediğimden daha fazlasına mal olabilirdi.
Acımı dindirmek için aklıma gelen tek şey içmekti. Bir kadeh alıp kadehi kehribar rengi sıvıyla doldurdum. Kokusunu alabiliyordum, şimdiden beni sakinleştirmeye başlamıştı. Eğer sakinleşebilirsem, doğru dürüst düşünebilir, bütün bunlarla nasıl başa çıkacağıma dair bir plan yapabilirdim.
İçkimi yudumlarken bir sonraki adımda ne yapacağıma odaklanmaya çalışarak merdivenleri çıktım. Bütün planlarım altüst olmuştu. Ne için? Bir anlık zevk için mi? Hepsi bu kadardı. Casey’yle babası arasında sıkışıp kalmıştım. Tek yapmam gereken onu bir süre daha mutlu etmekti.
Odaya girdiğimde Casey’nin yatağımın kenarında oturduğunu gördüm, hâlâ Jack’in gelinliğini giyiyordu. Başını kaldırıp bana baktığında gülümsedi. Bu midemi bulandırıyordu.
Evlendiğimiz gün Jack o gelinliğin içinde çok güzel görünüyordu. O anda ondan başkasını istemediğimi biliyordum. Uzun saçları bukleler hâlinde omuzlarından dökülürken sadece benim için dünyaya inen bir melek gibi görünüyordu.
“O boku üzerinden çıkarman lazım! En başta onu hiç giymemeliydin!” diye homurdandım.
Yüzündeki ifadeyi görünce onunla bu şekilde konuşarak hata yaptığımı anında anlamıştım. Bu lanet olası bir ipin üzerinde yürümek gibiydi. Yanlış bir hareket yaparsam düşerdim. Bunun olmasına izin veremezdim yoksa her şey boşa giderdi.
“Case, özür dilerim. Bebeğim, ağlama,” dedim ve yanına gidip kollarımı ona sardım. İşler kontrolden çıkmadan önce bu durumu düzeltmeliydim.
Bana sarılırken, “Bana bağırdın!” diye feryat etti.
Tanrım, bu kızı nasıl çekici bulmuştum?
“Biliyorum bebeğim. Sana bağırdığım için özür dilerim. Sadece bizi böldükleri için sinirlendim. Ayrıca, düğünümüzde çok daha güzel bir gelinliğin olacak,” diye mırıldandım.
“Gerçekten mi? Ciddi misin? Seni onun sevebileceğinden çok daha fazla seviyorum Russ! Mükemmel bir eş olacağım. Çok güzel bir bebeğimiz olacak!” dedi yaşlı gözlerle.
Başımı salladım ve ona bakmamak için onu kendime çektim. Suçluluk duygusu içime işlemeye başlamıştı ama bunu anında bastırdım. Doğru olanı yapıyordum, kimse bana aksini söyleyemezdi.
Tek pişmanlığım bebeğimi doğuracak kişinin Jack olmamasıydı. Bu anlaşma yüzünden çocuk sahibi olmayı hep ertelemiştim ama şu anda acaba ertelemese miydim diye düşünüyordum. Bir çocuğumuz olsaydı, ne yaparsam yapayım Jack benimle kalırdı. Ebediyen bana bağlı olurdu.
Ama keşkeleri düşünmek için artık çok geçti. Tek bir hata yüzünden onca emeğimi heba edemezdim. Jack bütün bunların üstesinden gelmeyi öğrenmeliydi. Her şeye rağmen onun için en iyisi olduğumu görecek, sonrasında koşarak bana geri dönecekti.