Kuş ve Kurt - Kitap kapağı

Kuş ve Kurt

Raven Flanagan

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Özet

Bölünmüş bir dünyada yaşayan Freya, aileler arasındaki barışı sağlamak için görücü usulü bir evliliğe zorlanır. Evlendirildiği kişi rakip Vargar ailesinin varisi Cain'dir. Yaşanan gerginliklere rağmen aralarındaki bağ giderek derinleşir.

Ancak bu, maceralarının daha sadece başlangıcıdır. Acaba yeni kurulan barış tekrar tehlikeye girdiğinde neler olacak?

Fazla göster

Raga’nın Haberleri

FREYA

Freya sırtındaki okluktan bir ok çıkardı ve yaya yerleştirdi. Hedefi tam isabet vurmaya kararlıydı.

Birkaç saniye sonra tombul tavşan okun sivri ucunun kolayca ulaşabileceği noktaya gelecekti. Savunmasız yaratık taze otları kemiriyordu.

Freya ağacın alçaktaki bir dalına oturdu. Örgülü beyaz saçları dağılmıştı. Sert bir rüzgâr ağaç dallarının arasından ıslık çalarak geçiyor ve kahverengi yaprakları sürüklüyordu.

Ama Freya hedefe odaklanmıştı. Avlanıp sofraya yiyecek bir şeyler götürmesi iyi olacaktı.

Tavşan daha yeşil kısımlara ulaşmak için bir ot kümesinin altına eğildi. Beyaz kürkü yerdeki ölü yaprakların arasında göze çarpıyordu.

Tavşan irkilince ok nemli toprağa saplandı ve hayvan can havliyle kaçtı.

Freya hedefini takip etmek için önce yandaki ağaca, sonra da bir sonrakine atladı. Ağaç kabuğunu kavradı ve güçlü kollarıyla bir dalın üzerinde güvenli bir yere tünedi. Sessizce hareket etmeyi biliyordu.

Kasırga, yaprakları tekrar şiddetle sallayıp aşağı düşürdü. Avı bir kez daha görüş alanına girene kadar kayarak yandaki ağacın ortasına geldi. Serin rüzgâra rağmen alnında bir ter çizgisi oluşmuştu. Tekrar ok atmak üzere yay kirişini geri çekti.

Bu sefer başaracaktı.

Sonra gökyüzünden gelen kulak tırmalayıcı kahkahalar tavşanı ürküttü ve hayvan kaçtı. Bu sefer peşinden gidemeyeceği kadar hızlı hareket ediyordu.

Avcı ağaç tepelerinin arasından yukarı bakarak, “Lanet olsun size,” dedi. Artık sessiz olmasına gerek yoktu.

Bir grup asker gökyüzünde uçuyordu. Sadece beş kişilerdi ancak bir avı korkutup kaçıracak kadar gürültü yapıyorlardı.

Avlanma vakti buraya kadardı.

Freya’nın sinirden yanakları kızarmıştı, koloniye doğru uçan askerlere dik dik bakarken boynundaki tüyler diken diken oldu. Bir tavşan ailesinin hayatını değiştirmeyecekti ama onu annesinin yahnisi için eve götürmek istemişti.

Freya daldan dala atlayarak yere ulaştı. İlk atışında kaybettiği oku bulmak zorundaydı çünkü ok kolay bulunmuyordu. Geçtiği yerlerin izini sürerken botları yumuşak orman zeminine saplanıyordu.

Kendine her şeyin daha kötü olabileceğini hatırlattı. Hava kararmadan eve dönmek için hâlâ bolca zaman vardı. Avlanmak bazen böyleydi, eve eli boş dönüyordu ama en azından yalnız geçirdiği zamanın tadını çıkarıyordu.

Kendi başına olduğunda o kadar da dışlanmış sayılmazsın.

Oku ormandaki çalılıkların arasında buldu. Akşam soğuğu bastırmaya başladığında rüzgâr onunla eve kadar yarışıyor gibiydi.

Sonunda ev göründüğünde artık ağaçların arasından akşam ışığı süzülüyordu. Freya koloniye yaklaştıkça Adaryn ailelerinin tepedeki evlerinde huzurlu bir akşama hazırlık yaptıklarını duyabiliyordu. En büyük sekoyaların üst dallarına inşa edilmiş sevimli evlere bakınca yüzüne küçük bir gülümseme yerleşti. Adarynlerin çoğu bir yerden diğerine uçarak gitmeyi tercih etse de birkaç evde onları birbirine bağlayan ahşap köprüler vardı.

Bir Adaryn askeri, ağacın çevresini tamamen saran verandaya indi. Tahta kalaslara sağlam bastığından emin olur olmaz sırtındaki kocaman, alaca kanatlarını indirdi ve evine girdi.

Gökyüzündeki askerler, orman örtüsünün içinden uçarak gece uyumak için kendi yuvalarını bulmaya çalışıyorlardı.

Freya ağaç evlerin arasında süzülen rengârenk kanatlara imreniyordu. Ağaçların dalları arasında bu kadar kolay manevra yapmaları etkileyiciydi. Freya bir iç çekti.

Keşke onlar gibi uçabilseydi.

Okluğun kayışını sırtına, kanatlarının olması gereken yere doğru ayarladı. Onun gibi doğanların çoğu uzun yaşamıyordu ve bu kasıtlıydı. Freya hayatta olup uçamayan tek Adaryn’di ve her gün ne kadar farklı olduğunu hatırlamak zorunda kalıyordu.

Bir an için tepesinden kırmızı beyaz bir şey geçti. Postallı birinin evin balkonuna indiğini duydu. Ablası bugün mü eve dönecekti ki?

Freya ağacın dibindeki düğümlü ipi tutup yukarı tırmandı. Kanatları olmayabilirdi ama hepsinden daha iyi tırmanabiliyordu. Evleri, onları düşmanlarından olabildiğince uzak tutmak için bilinçli olarak yükseklere inşa edilmişti. Freya’nın evi merdiveni olan tek evdi.

Freya sahanlığa ulaştı ve kendini sağlam tahtaların üzerine çekti. Ailesinin ona öğrettiği gibi merdiveni yukarı çekerek kaldırdı. Sonra kimin geldiğini görmek için kapıya koştu.

Burnuna evin o tanıdık, huzur veren kokuları doldu. Anneleri taze ekmek pişirmiş, yanına da yahni yapmıştı.

Ablası Raga, dumanı tüten ekmekten bir parça çalmış, annelerine sırtını dönmüştü.

“Raga, bırak onu! Akşam yemeği için yaptım,” dedi anneleri.

Raga Freya’ya göz kırptı.

“Dönmüşsün!” Freya ablasını gördüğü için çok mutluydu. “İyi görünüyorsun.”

Raga birkaç dönemdir bir Valkür savaşçısıydı ama Freya onun bu kadar ihtişamlı görünmesine hâlâ alışamamıştı. Beyaz saçları ve kanatlarının uçları, bütün Valkürlerin diğer Adaryn askerlerinden ayırt edilmek için yaptığı gibi yeni kırmızıya boyanmıştı. Valkürler özeldi.

“O ekmeği masaya geri koy,” dedi babaları.

Raga ikisini de duymazdan gelerek, “Döndüm kardeşim,” dedi ve parlak mavi gözleriyle gülümseyerek ufak tefek Freya’nın üstüne atladı.

Raga kız kardeşini sımsıkı kucaklarken bir yandan da yarısı yenmiş ekmek parçasını annesiyle babasından uzak tutmaya çalışıyordu.

“Akşam yemeğine yetiştim kardeşim! Gitmemize izin verdikleri an doğruca eve uçtum. Bir sonraki vardiyadakiler görevi devralmaya geldi. Annemin yahnisinin benim için hazır olacağını biliyordum. Yani, bizim için. Tabii ki sizinle de paylaşacağım. Yüzbaşına sorarsanız bir savaşçının karnı asla doymaz.” Raga Freya’ya gülümsedikten sonra dönüp annesiyle babasına baktı. Ekmeğin son parçasını da ağzına atıp tekrar gülümsedi.

Anneleri, iki yavrusunun da evde olmasının mutluluğuyla gülümserken mavi gözleri Raga’yla Freya’nın gözlerindeki ışığı yansıtıyordu. Freya, annesinin Raga’nın başarılarıyla gurur duyduğunu ve ailesinin bir arada olmasından büyük bir haz aldığını biliyordu.

Babasının ilk göz ağrısına gurur dolu gözlerle baktığını görebiliyordu. Raga, Valkürleri oluşturan seçkin asker takımına katılan birkaç Adaryn’den biri olarak ailesini onurlandırmıştı. Cesurdu, savaşta başarılıydı ve güçlüydü. Üstelik güzeldi ve her şeyi yapabilecek kapasiteye sahipti.

Freya gözlerini ailesinden ayırıp dumanı tüten yahniye baktı. Ablasıyla kıyaslandığında o bir hiçti. Ailesi için sadece bir yüktü. Ailesi onu kabul etmiş olsa da kendini yetersiz hissediyordu. Ablasını görmek onu çok mutlu etmişti ve kendi utancının ailece geçirdikleri zamanı mahvetmesine izin vermeyeceğine yemin etti.

“Hadi Raga, otur da bize sınırda neler olup bittiğini anlat. Pazardaki kadınlar diyor ki…” diye başladı anneleri ancak Raga’nın kahkahasıyla cümlesi yarıda kaldı.

“Yine benim için mi endişeleniyorsun? Sence sınırda birkaç it görülmesi benim canımı sıkar mı? Hiç dert değil. O köpeklerden biri Adaryn topraklarına girmeye çalışsın da görelim. Valkürler o vahşi yaratıkların işini anında bitirir,” dedi ablası yumruğunu kaldırarak.

Raga’nın özgüveni annesini sakinleştirmişti fakat babasının gözlerinde bir şüphe parıltısı vardı.

Freya, babasının endişesinin yersiz olmadığını biliyordu.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok