Mira Matic
KALI
Kali, Lucius’a bakarken korkuyla yutkundu. Cam kırılma sesini duyunca birinin yardıma ihtiyacı olabileceğini düşünerek koşup gelmişti ama Lucius’ın yoğun bakışlarını üstünde hissedince geldiğine pişman olmuştu.
Lucius kara kaşlarını kaldırmış, bir şey söylemesini bekliyordu. Belki de neden kapıyı çalmadan çalışma odasına daldığını açıklamasını...
Kali, kollarını yavaşça sıvayan Lucius’ın parmaklarını izledi. Adamın kollarını süsleyen girdap şekilli, siyah dövme dikkatini çekti.
Tökezleyerek geri geri gidip kapının tokmağını bulmaya çalıştı.
Lucius, “Hâlâ burada olduğunu bilmiyordum. Olivia’nın başka bir iş bulduğunda seni çağıracağını sanıyordum. Hâlâ çağırmadı mı?” diye sordu.
Kali hiç konuşmadan Lucius’ın gömleğindeki büyük lekeye baktı.
Lucius, bakışlarını fark etmiş olmalı ki gömleğini bir çırpıda çıkardıktan sonra, odanın köşesindeki küçük dolaba gidip tiril tiril, yeni, beyaz bir gömlek çıkardı.
Kali gözlerini kapattı, erkek bedeninin içinde uyandırdığı korkudan nefret ediyordu. Annesi, akşamları ziyaretçisi olduğunda onu genellikle dışarı gönderirdi. Ancak soğuk kış gecelerinde, telefonunun sesini sonuna kadar açıp kulaklık takarak mutfakta oturmasına izin verirdi.
Ama Kali kulaklıkla bile, sesleri ve tartışmaları duyardı. Bazen tokatları ve annesinin çığlıklarını da...
Erkeklerin neler yapabileceğini küçük yaşta öğrenmişti. Annesinin yüzünde morluklar bırakan ufak tefek, sıska bir adamın verebileceği zararı biliyordu.
O gecelerde hissettiği korku hep onunla kaldı.
Karşısındaki bu adam, istese onu tek bir darbeyle öldürebilirdi.
Lucius düğmelerini iliklediği gömleğini pantolonunun içine sokarken, “Cevap vermedin?” dedi. “Annenden haber yok mu?”
Kali başını iki yana salladı. “Marta ahırın arkasındaki odada kalabileceğimi söyledi. Bahçede Ben’e yardım ediyorum.”
“Hım...” Lucius uzaklaşıp gözlerini duvardaki tabloya dikti.
Kali hiç kıpırdamadan durdu. Lucius’ın onu köşkten kovup küçük kız kardeşinden ayıracağından korkuyordu.
“Temizle.”
Bu sözlerle irkilen Kali, Lucius’ın gözlerindeki ifadeyi gördükten sonra bir süpürge ile paspas getirmeye gitti.
Lucius’a bu talebi için minnettardı çünkü beynini çalıştırmasına yardımcı olarak bir şeye ihtiyacı vardı.
Döndüğünde onu masada otururken buldu. Lucius onu resmen görmezden geliyordu.
Buna sevindi. Görmezden gelmesi, gözlerinin içine bakmasından daha iyiydi. Kali zaten görmezden gelinmeye alışkındı. Adamın dikkatinin üzerinde olması onu daha çok korkutuyordu.
Kovayı yanına koyduktan sonra, cam kırıklarını toplamak için eğildi. Yanına eldiven almayı unuttuğu için, alelacele işe girişirken başparmağını kesti.
Parmağı kanarken bile acı hissetmiyordu. Sadece canını sıkan bir batma hissi duyuyordu, o kadar.
Onu bile görmezden gelip parmağını gömleğine silip çabucak yeri temizledi.
Lucius’ın yanına gidip, “Bitti. Artık gidebilir miyim?” diye sordu.
Lucius dönüp ona baktığında gömleğindeki kanı fark etti.
“Kan mı o?” diye sordu, bakışlarını lekeden ayırmadan.
Kali üstüne bakıp yaralı eliyle gömleğini çekiştirirken beyaz kumaşa biraz daha kan bulaştırdı.
Başını kaldırmadan büyülenmiş gibi lekeye baktı.
Lucius, “Benimle konuşurken yüzüme bak,” dedi.
Kali kahverengi gözlerini kaldırıp ona baktı. Dudakları titriyordu.
Lucius sessizce küfrederek masanın çekmecesinden bir peçete çıkardıktan sonra, Kali’nin eline bakıp yarayı inceledi.
Kali tetikteydi, parmağını inceleyen Lucius’ın her hareketini pürdikkat izliyordu. Azar işitmeyi bekleyerek omuzlarını yuvarladı.
Lucius ona baktı. “Benden utanma. İnsanlarla nasıl konuşacağını öğrenmen gerek. Benim çatım altında yaşıyorsan seninle her konuştuğumda dilini yutmuş gibi davranamazsın.”
Bu sözlerin ardından, başparmağından keskin bir cam parçası çıkarıp yaraya bir peçete bastırdı. Odanın diğer tarafındaki rafa dönüp bir şişe daha çıkarırken, “Kıpırdama,” dedi. Şişenin tıpasını açıp bardağa viski doldurdu.
Kali’nin elini tutup parmağını kehribar rengi sıvıya batırdı.
Kali acıdan çok şaşkınlıkla tıslarken Lucius’ın yüzünde hafif bir gülümseme belirdi.
“O kadar da acıyor olamaz. Sadece küçük bir kesik.”
Kali’nin başparmağını viskiden çıkarıp yeni bir peçeteye sardı.
Gözlerini hafifçe kısıp, “Okula gidiyor musun?” diye sordu.
Kali kafa sallayarak parmağını geri çekmeye çalıştı.
Lucius parmağını bıraktı.
“Kaç yaşındasın?”
Kali yutkunarak, “On yedi,” dedi.
“Hangi okula gittin? Üniversiteye hazırlanıyor musun?”
Kali utanıp kekeledi: “Ço… Çok okul değiştirdim. Sonuncusu buraya gelmeden önce yaşadığımız yerdeydi.”
Lucius devam etmesini bekliyormuş gibi yüzüne baktı.
“Ben çok kötü bir öğrenciyim, Bay Casano. Doğru düzgün okuyamıyorum ve yeterince hızlı öğrenemiyorum.”
Lucius bu açıklamaya hiçbir yorum yapmadı
Kali, kalmasına izin vermesi için onu ikna etmesi gerektiğini biliyordu. “Lütfen, efendim, burada, köşkte kalmak istiyorum. Çok çalışkanımdır ve kız kardeşimin bakımına yardım edebilirim,” dedi.
Lucius masanın arkasındaki sandalyesine döndü.
“Sarah’nın annesi ve ailesi hakkında bilgi sahibi olması onun için iyi olabilir,” dedi, sonunda.
Kali nefesini tuttu, başka bir şey söyleyerek her şeyi berbat etmekten korkuyordu.
Lucius başını salladı. “Seni görmediğim ya da hakkında bir şikâyet duymadığım sürece kalabilirsin. Anlaşıldı mı?”
“Evet, efendim.”
“Marta sana rehberlik edecek, seni eğitecek.”
Kali yine sessiz kalınca Lucius yüzüne bakıp, “Beni anlıyor musun?” diye sordu.
Kali başını sallayıp gözlerini ondan ayırmadan kapıya ilerledi.
Lucius da başını sallayıp kapıyı göstererek çıkmasını işaret etti.
Kali çalışma odasından çıkıp kapıyı yumuşak bir tıkırtıyla kapattı.
Nihayet koridorda yalnız kaldığında parmağındaki peçeteyi açıp yarayı emdi. Ağzına viski tadı gelince yüzünü buruştursa da içten içe çok mutluydu. Şeytan, Sarah ile kalmasına izin vermişti.