
Kör Lycan Kralın Kraliçesi
Karanlıktaki Lycan
Adam: Güçlü lycan kralın özenle sakladığı bir sırrı var: Gözleri görmüyor.
Kadın: Alfanın büyük beden kızı vücudundan utandığı için dönüşmeyi reddediyor.
Seksi Kral Lucian iki yüz yıldan uzun süredir eşini arıyordu. Her sene düzenlenen baloda Liana'nın tatlı kokusunu aldığında neredeyse umudunu yitirmişti. Sonunda Tanrıça'nın kendisi için yarattığı kadını bulduğunu anladı ama Liana birdenbire ortadan kayboldu, kaçmıştı. Böylece Lucian kendini soluk soluğa bir kovalamacanın içinde buldu. Liana kaderindeki eşinin işaretini kabul edecek mi yoksa sürüsüyle eski sevgilisini mi edecek?
Bölüm 1
LUCIAN
Telefonu kapattıktan sonra homurdanıp ofisimin içinde volta atmaya başladım.
Kutlamalardan nefret ederdim. Kral olmanın en kötü yanı bunlara katlanmak zorunda olmaktı. Parlak ışıklar yüzünden görmek hepten zorlaşıyor, sanki her şey yer değiştiriyordu. Hiçbir eşya hatırladığım yerde olmazdı. O lanet telefon görüşmesi de vardı. Şu anda ihtiyacım olan son şey konseyin ek baskısıydı.
Tüm kurtlarla lycanların bir arada oldukları bir ortam benim için son derece boğucuydu. Kokuları birbirini bastırıyor, nefes almamı zorlaştırıyordu. Üstelik artık benden sıraya girecek adayları değerlendirmemi de istiyorlardı. Lanet bir sıra da neyin nesiydi?
Zayıflık gösteremezdim. Sırrımı öğrenmeleri işleri daha da kötüleştirirdi. Zaten üzerimde onca sorumluluk varken bir de bu nedenle oluşacak ek bir strese katlanamazdım. Şu lanet balolar… Bahar ekinoksu için tüm sürülerin bir araya gelmeleri fikri beni delirtiyordu.
Yıllardır onu ararken konseyi memnun etmek için mümkün olan her şeyi yapmıştım. Dokunuşunu hissedebilmek için nefes alıyordum. İçinde yaşadığım cehennemden beni biraz olsun kurtarabilecek kişinin o olduğuna inanıyordum. Yanımda olmasına ihtiyaç duyduğum tek kişi, eşimdi.
Doğurgan olduğu sürece herhangi biriyle çiftleşmemi istiyorlardı. Piç herif bir de bana, zaman ilerliyor, deyip akıl verdi.
Eski kanunların canı cehennemeydi! Lycanların üreme yasalarına da lanet ettim. Bana bakıp sağlıklı bir yavru sahibi olmak için on yıldan daha az zamanım kaldığını nasıl bilebilirlerdi? On yılın sonunda görünüşte sağlıklı, güçlü bir lider olarak yüzyıllarca yaşamaya devam edecek olsam da, spermlerim artık kusurlu olacaktı.
Lycanların üremeyi çok geç zamana bırakmaları bu nedenle büyük riskti. Körlük gibi problemler ortaya çıkabilirdi.
Son kullanma tarihime az zaman kalmıştı. Bizim dünyamızda on yıl bir çırpıda geçerdi. İşte bu yüzden yasalarımıza göre bir lycan kralı 300 yaşına gelene kadar bir varis vermiş olmalıydı. Aksi hâlde tahttan indirilme riskiyle karşı karşıya kalırdı.
Bunu biliyordum, lanet konseyin hatırlatmasına ihtiyacım yoktu. Kasım ayı geldiğinde 307 yaşında olacaktım.
Düşüncelerimde boğulmuşken kapının çalınmasıyla bir anda kendime geldim.
“Girin.”
“Kralım,” diyen ses betam Kia'nındı. Ailem dışında rahatsızlığımın farkında olan tek kişiydi. Kia'nın zihin bağlantısı aracılığıyla her hareketimi yönlendirmesi sayesinde kalabalık içinde normal görünmeyi başarıyordum.
Gözlerim bulanık değildi, durumum dışarıdan bakıldığında anlaşılmıyordu. Parlak mavi renkte olduklarını biliyordum, en azından bana söylenen buydu. Aynaya çok yakın durduğumda gözlerimi hafifçe gördüğümü zannediyordum. Kia bunca yıldır sırrımı saklıyordu. Başka hiç kimse kör olduğumu bilmiyordu. Büyük bir risk olurdu bu, liderlik için uygun olmadığımı düşünürlerdi.
Bana kalırsa saçmaydı. Ülkeyi, benden önce mükemmel şekilde gören tüm krallardan daha iyi yönetiyordum. Önümüzdeki birkaç yüzyıl daha, ölüm beni alana dek bunu yapmaya devam edecektim.
“Hazır mısın?” diye sorduğunda kıkırdayıp başımı salladım.
“Böyle toplantılar için hazır olabilmek mümkün mü Kia?”
“Yılda sadece bir kez, majesteleri,” diye alay ettiğinde istemsizce güldüm.
“Lütfen kes şunu, resmiyetten nefret ettiğimi biliyorsun.” Başını salladığını, dahası gülümserken ortaya çıkan beyaz dişlerini seçebiliyordum. Belli belirsiz hatlarından, benim kadar olmasa da uzun boylu olduğunu anlıyordum. Koyu renk saçlarıyla kirli sakalları olduğunu ayırt edebiliyordum. Geniş yapılıydı, kısa süreli temaslarımızdan kaslı olduğunu anlamıştım. Eşiyle tanışalı çok olmamıştı ama o günden bu yana yumuşadığını söyleyebilirdim.
Başımı sallayıp odadan çıkarken onu takip ettim. Bir yandan da adımlarımı sayıyordum. Kendi evimde yolumu bulmak zor değildi ama balo salonuna geldiğimde sorun yaşayacağıma emindim. Tüm masalarla sandalyeler balolar için yeniden düzenlenirdi. Bu hengâmede hangi yöne gideceğimi bulmak kâbus gibiydi. İç çekip dikkatimi başka konulara vermeye çalıştım.
“Sevgili Charlotte nasıl?” Sorumun hemen ardından ondan yayılan mutluluğu hissedebiliyordum. Saçmalamaya başladığında her zamanki gibi onu duymazdan geldim. Char hakkında konuşurken onu dinlemek dayanılmazdı.
Onun sahip olduğu yaşamı istiyordum. Her zaman istediğim tek şey bu olmuştu. Asla sahip olamayacağımı düşündüğüm tek şey….
Bir eş...
Doğarken acı içinde yaşamakla lanetlenmiş olmalıydım. Şimdi, bunca yıl sonra Tanrıça bana neden böyle bir armağan vermişti, bilmiyordum. Mutlu olabilmek benim için imkânsızdı, asla gerçekleşmeyeceğini bildiğim en büyük hayalimdi.
Üç yüz altı yaşındaydım. Şimdiye kadar olmadıysa, bundan sonra da olmayacağına inanıyordum.
Ne var ki hayal kurmaktan kendimi alamıyordum. Esnek vücutlu, kıvrımlı bir eşim olduğunu hayal ediyordum. İnce yapılı, minyon biri de olabilirdi. Etine dolgun, lezzetli bir eşe de hayır demezdim. Zihnim bu ihtimallerle doluydu. Yine de kıvrımlı olması fikri ağır basıyordu. Atletik yapılı kadınlarla pek ilgilenmiyordum. Zayıf kadınlar bana ele gelecek, güzel, etli butlu hatunlar kadar çekici gelmiyordu. Ne kadar kilolu olursa o kadar iyiydi. Bu benim için dokunup sevecek daha fazla alan demekti.
Düşünmek bile ağzımı sulandırıyordu.
Rüyalarımın kadını beni kabul eder miydi? Kör olduğum gerçeği onu kaçırır mıydı?
Krallığım vardı. Güvenebileceğim bir betam, güçlü savaşçılardan oluşan sağlıklı, güçlü bir sürüm vardı. Asla ayrımcılık yapmazdım. Güçlü olan tüm üyeler sürüme aitlerdi.
Ne var ki bunların hiçbiri içimdeki boşluğu dolduramıyordu. Sanki ruhumda eşimi bulduğumda dolacağına emin olduğum derin bir boşluk vardı.
“Efendim?”
Geniş balo salonuna açılan kapıların yanında durduğumuzu fark edip hayallerimden sıyrıldım, gerçek dünyaya döndüm.
“Kralım,” diye seslendiğinde başımı salladım. Aklımın nereye gittiğini biliyordu. ”Size bu akşam için bir arkadaş ayarlayacağım. İster misiniz efendim?”
Tekrar başımı salladım. Geceyi geçirecek birinin olması, özellikle böyle stresli zamanlarda küçük bir parçamı tatmin ediyordu. Ama asla yeterli olmayacağını biliyordum. Bu gece konsey benden kraliçemi seçmem için sıraya girecek adayları değerlendirmemi bekliyordu. Üzerimde bu denli güç sahibi olmalarını ironik bulsam da yasa yasaydı. Bir kral olsam bile buna uymak zorundaydım.
Onlara bir varis vermeliydim, hem de hemen. Aksi hâlde yerimi başkasına vereceklerdi.
“Sadece bu akşamı atlatmaya odaklanın.”
“Teşekkür ederim, Kia.” İç geçirip betam kıyafetlerimi kontrol ederken üzerime çekidüzen vermek adına ellerimi ceketimde gezdirdim. “Bana rehberlik et.”
“Her zaman.”
Kapılar açıldığında kurtlarla lycanların birbirine karışmış kokuları duyularıma saldırmaya başladı. Konuşmaların kesildiğini hissettim, balo salonuna ilk adımımı attığımda tüm gözlerin bana çevrildiğini biliyordum.
Bu tür etkinliklere girdiğimizde Kia arkamda kalmalıydı, beta olarak yeri orasıydı ama yine de rehberlik etmeyi bir şekilde başarıyordu.
Her zamanki gibi aynı konuşmayı yaptıktan sonra tüm sürüleri saraya davet ettim. Artık yemeğin ardından kutlamaya katılmak üzere herkes serbestti.
Yemek yerken diğer duyularımı kullanırdım. Gerçeği bilmeyen biri asla kör olduğumdan şüphelenmezdi. Hiçbir ayrıntıyı kaçırmazdım. Bu aldatmacayı yıllardır uygulamak ustalık kazanmamı sağlamıştı. Bana bakan kimse herhangi bir problemim olduğunu tahmin edemezdi. Her ne kadar çevredeki yoğun kokular nedeniyle zorlansam da üstesinden gelmeyi başarıyordum.
“Kralım.”
Güçlü bir erkek sesi düşüncelerimi böldüğünde başımı sesin geldiği yöne çevirdim.
“Alfa Lyle, seni görmek güzel.” Ağzımdan çıkan kelimeler nedeniyle gülmemek için kendimi zor tuttum.
“Kralım, bu şeref bana ait. Davetiniz için teşekkür ederim.” Bir kez başımı salladım. “Luna Ashley ve varisim Theo ile tanıştığınızı sanmıyorum,” diye devam etti.
Yanında duran iki figüre bakıp hızlıca selam verdim.
“Memnun oldum,” deyip kibarca karşılık verdim. Ardından ailesiyle birlikte uzaklaşmaya başladı.
Alfa Lyle en yakın sürü müttefiklerimizden biriydi. Sadece bir kurt olmasına rağmen özel bir yeteneği vardı. Kaybolan veya aldatılan kurtlarla lycanları buluyordu. Asla dönmeyeceği düşünülen kişiler onun sayesinde bir şekilde evlerine dönerlerdi. Kurtlarla lycanların aileleri veya sürüleriyle olan bağları asla ölmezdi. Bir keresinde eşimi bulması için onun yeteneklerini kullanmayı denedim ama hiç tanımadığım birini nasıl bulabilirdik?
Kia benim tipimi biliyordu. Önerisine kulak verip ayağa kalktım. Alfa Zayne tahtıma yaklaşıp diz çöktü.
“Kralım, bu onur için size teşekkür ederim,” derken sesinden yaşlanmaya başladığını düşündüm.
“Alfa Zayne, bize katıldığınız için teşekkür ederiz.”
“Sorun değil. Umuyorum ki sıra zamanı geldiğinde bulmuş olursunuz,” diye mırıldandıktan sonra Kia'nın bakışlarını üzerimde hissettim. Ona henüz söylememiştim.
Bir anlık duraksamadan sonra Alfa Zayne, “Kralım,” deyip kendini hatırlattı.
“Çiftleşmemiş tüm dişiler bu akşam sürüye tanıtılacaklar.”
Daha fazla bilgi vermeye niyetim yoktu. Bilmesi gerekmiyordu.
“Elbette majesteleri. Orada olmasını sağlayacağım.”
Bir kez başımı salladıktan sonra gitmesine izin verdim. Şüphesiz asi kızını arayacaktı.
Tedirginliğini hissedebiliyordum. Dahası böyle hisseden tek kişi o değildi, ben de tedirgindim.
Tanrıça’ya bu gecenin bir an önce bitmesi için dua ettim.







































