
Darius'un İnadı: Rus Ruleti
İsyancı güçlerin mağlubiyetinden dört yıl sonra Darius ile Penny, Kaliforniya'daki hayatlarına alışır. Balayı için bir Petersburg kaçamağı planlasalar da Penny bir şeylerin ters gittiğini hisseder.
Penny hastalanınca mükemmel balayı kısa sürer. Darius, güvenebileceğini hiç düşünmediği biriyle bunun için cevaplar arar. Sürü, asilerin intikam almak için döndüğünü öğrenir. Lycan Kraliyeti'nin yıkılmasını yalnızca onlar engelleyebilecektir.
1. Bölüm
Penny
Kaliforniya’daki evimin güneş alan odasında gözlerimi açarken yüzümde memnun bir gülümseme belirdi. Darius kaslı ve güçlü kollarıyla belime sarılmış, kulağımın dibinde nefes alıp veriyordu.
Dört yıl geçmiş olmasına rağmen bu muhteşem, güçlü ve son derece sahiplenici lycana, erasthaime hâlâ hayrandım. Alnına dökülen açık sarı saçlarını nazikçe yüzünden uzaklaştırarak manzaramın tadını çıkardım.
Bakışlarımı yanaklarından hokka burnuna, hokka burnundan nefis dudaklarına gezdirdim. Keskin çene hattıyla nefes kesici görünüyordu. Erkeğim olağanüstü bir sanat eseriydi. Onun bana ait olduğunu düşünmek bile kalbimi hızlandırmaya yetiyordu.
“Yine cazibeme mi kapıldın, Malyshka?” Darius sırıtırken onun tok sesiyle uyanan kelebekler midemde dans etmeye başladı.
Ben gülümseyerek, “Hiç havalara girme aşkım,” derken o da uykulu gözlerini yavaşça açtı. Açık mavi gözlerindeki aşk ve tutkuyla bana baktığı anda ateşli ifadesi vücudumu anında ısıttı.
Hiç vakit kaybetmeden dudaklarıma yapıştığında kendimi uzun ve hararetli bir öpüşmenin içinde buldum. Dillerimiz aşk dolu bir bağlılık ve ilkel bir arzu harmonisinde buluştu.
Kızarmış dudaklarımı şehvetle yalayarak, “Vücudun öyle demiyor ama,” diye mırıldandı. İçgüdüsel olarak kalçamı havaya kaldırdığımda kasıklarımız birbirine sürttü. Ellerimi çıplak sırtındaki kaslarda gezdirirken pijamasının altındaki ereksiyonunu hissettim.
“Aynen,” diyerek onu kışkırttığımda derin sesiyle homurdandı. Beni ne kadar seviyorsa bu kelimeyi de bir o kadar sevmiyordu.
“Bunu sen istedin, Malyshka.”
Gecelik olarak kullandığım tişörtünü tek hamleyle yırttı. Memelerime ağzıyla saldırırken büyük ellerini alt kısımlarıma doğru indirdi.
Arzudan ıslanmış bacak aram ve onun sertleşmiş aleti arasındaki tek engeli, külotumu da yırtıp attı. Yıllardır o kadar çok kıyafet yırtmıştık ki uzun zaman önce bunları saymayı ya da umursamayı bırakmıştım.
Zevkten zihnim bulanmaya başladı. Beynimi örten ince sis sayesinde sadece ona odaklanıp bana yaşattığı hislerin tadını çıkardım. Dilini bacak aramda hissettiğimde ipeksi saçlarına tutundum. Şiddetli inlemelerim esnasında onun maharetli diliyle boşalabilmek için yüzünü vajinama daha sert bastırdım.
Sert ve gürültülü boşalsam da neyse ki duvarlarda ses yalıtımı olduğu için sesim diğer sürü üyelerine ulaşmadı.
Çıkardığı işten ve beni deliye döndürmüş olmaktan memnun görünen Darius ukalaca sırıttı. Ama benimle işi henüz bitmiş değildi.
Ellerini karıncalanan bedenimde gezdirerek içimdeki ateşi yeniden harladı. Boynumdan göğsüme küçük ve ıslak öpücüklerle inerken ben de elimi onun pijamasına atarak aletini serbest bıraktım.
Elimi aşağı uzatıp penisini güzelce kavradığımda dudaklarımız tutkuyla birbirine karıştı. İkimiz de hakimiyet için savaşırken onu sıvazlayarak hızlandığımda nihayet pes etti.
Onu hemen sırtüstü çevirip kucağına yerleşerek aletini içime aldım. Tırnaklarımı göğüs kaslarına geçirerek onu vahşice sürmeye başladım. Aynı vahşilikle parmaklarını kalçama geçirdiğinde daha da şevklendim.
Aynı anda boşaldık. Darius kendinden geçmişçesine inledi. Kalın sesiyle adımı haykırdı. Çığlıklarım odada yankılanırken aniden vuran yorgunlukla kendimi Darius’un göğsüne bıraktım.
Bir süre öylece uzandık. Kalp atışlarımız ve nefes alışverişimiz hızlıydı. Terli bedenim onun kollarında eridi. Lycanım, eşine duyduğu sevgi ve tatmin duygusuyla iç çekti.
Darius dudaklarını yanağımdan çeneme şefkatle gezdirirken, “Buna asla doyamayacağım, Malyshka,” diye fısıldadı.
İşaret parmağımı meme ucunda gezdirerek, “Ben de öyle,” diye cevap verdim.
Onun görkemli kollarının sıcaklığından kopmaya hazır olmamama rağmen tembelce, “Kalkmalıyız,” dedim.
Beni sıkıca sararak kararlılıkla, “Hayır,” dedi. “Ölene kadar böyle kalacağız.”
Göğsüne doğru kıkırdadım. Ben de ölene kadar böyle kalmak isterdim ama midemin farklı istekleri vardı. Acıktığı için isyan edercesine gurulduyordu.
Darius alnımdan öperek kollarını serbest bırakırken, “Kadınımı doyurmam gerekiyor,” dedi. Isınmış tenim açık pencereden odamıza giren okyanus esintisiyle serinledi. Omuzlarımdaki ve sırtımdaki tüyler diken diken oldu.
“Ayy,” diye sızlanıp üzerime battaniyeyi çektiğimde eşim bana güldü. Yataktan atlayıp banyoya doğru yürüdüğünde onun yuvarlak ve seksi kıçını izlemekten kendimi alamadım.
Sonunda, suyun sesini ve onun hafif mırıldanmalarını duyduğumda onun arkasından banyoya gittim. Duşta ona katıldığımda vücutlarımızın tekrar tutku ve şehvetle birbirini bulması uzun sürmedi.
Yüzlerimizdeki parlak ve geniş gülümsemelerle banyodan tertemiz ve memnun bir hâlde çıktık. Darius boynuma ve omzuma birer öpücük kondurduktan sonra gömme dolaba girdi. Birkaç dakika sonra bir spor dergisinin kapağından fırlamış figürü, beyaz şortu ve mavi tişörtüyle ortaya çıktı. Tişörtü pazılarına güzelce oturmuştu. Şortu ise uzun ve kaslı bacaklarını öne çıkarmıştı. Mükemmel erkeğin timsaliydi.
Darius aile kolyesini alarak, “Ben takayım,” dedi. Bu kolyeyi bana aşkımızın bir nişanesi olarak hediye etmişti. Prens Caspian’ın eşi gibi davranmak zorunda kaldığımda asıl kolyeyi ona geri vermiştim.
Darius’un kuzeni ve ahlaksızların kralı Æmilius Ivanov bana asıldığı için özür mahiyetinde bana bir tane daha hediye etmişti. O zamandan beri onun verdiği kolyeyi takıyordum.
Darius kolyeyi incelikle boynuma taktıktan sonra omuzlarımı sıktı.
“Çok güzel oldun, Malyshka,” diye fısıldadı.
İşte bundan emin değildim. Dışarısı cehennem gibi yandığı için üzerime düz bir şort ve tişört giymiştim. Özenli bir kombin değildi. Ama düzenli spor yaptığım için fiziğim harikaydı ve lycanlar her zaman ortalama insanlardan ya da kurt adamlardan daha iyi görünürdü. Çuval bile giysem ondan böyle iltifat almak hâlâ çok güzeldi.
Kolyeyle oynayarak, “Bana biraz daha ailenden bahset,” dedim.
“Sana defalarca söyledim Malyshka, anlatacak bir şey yok.” Bıkkınlıkla iç geçirerek ellerini üzerimden çekti. Ona dönünce güzel yüzündeki kaç çatışı gördüm. Bu konuyu ne zaman açsam suratı asılıyordu. Kendini kapatıyordu ve onun ağzından tek bir kelime alamıyordum.
Prens Caspian’dan Darius’un kuzeninin arenadaki olaylara rağmen yakın zamanda terfi aldığını öğrendiğim için temkinle, “Son zamanlarda Æmilius’la konuştun mu?” diye sordum. “Yakın olmadığınızı biliyorum ama onu tebrik etmek isterdim.”
“Hayır, konuşmadık.” Darius kollarını göğsünde kavuşturunca pazıları esnedi. Savunmacı bir tavır aldı. “Malum sebeplerden kraliyet ailesiyle arası gergin.”
Darius durumu basite indirgiyordu. Æmilius’un annesi Katya arenada Kraliçe Sophia’nın ellerinde ölmüştü. Kafası gövdesinden ayrılmıştı.
Æmilius da arenada Prens Caspian tarafından alt edilmişti ama Kraliyet Ordusu’ndaki önemli rolü ve Kral Alexandros’la bağlantısı sayesinde hayatı bağışlanmıştı. Æmilius o zamandan beri kendini kanıtlamaya hevesli görünüyordu.
İçten içe üzülsem de cevabından memnunmuşum gibi omuz silkerek, “Peki,” dedim. Darius’un iyiliğini istiyordum ama ailesiyle arası felaketti. Onlarla hiç görüşmüyordu. Ve onlar da oralı olmuyordu. Aralarında kan bağı yokmuş gibi davranıyorlardı. Benim bir çocuğum olsa onun güvende veya iyi olup olmadığını bilmesem deliye dönerdim. İlişkileri içler acısıydı ama bunu değiştirmek istemiyorsa ona saygı duymaktan başka çarem yoktu.
Darius bana yavaşça yaklaşarak, “Duygularını hissedebiliyorum Persephone,” dedi. “Boş ver. Bunu değiştiremezsin. Benim ailem sensin. Başka kimseye ihtiyacım yok.”
Tekrar kolyeye dokunup armanın ustalıkla işlenmiş çizgilerinde parmağımı gezdirerek, “Peki ya bu kolyenin hikâyesi?” diye sordum. “Daha trajik bir hikâyesi olduğundan bahsetmiştin. Anlat bana.”
Tekrar bana sarılınca gerginliğinin dağıldığını hissettim. Beni nazikçe öperek endişelerimi aldığında öpücüğüne karşılık verdim.
İşaret parmağını çene hattımda gezdirerek, “Büyükannem Esther,” diye anlatmaya başladı. “Valencia’ya bu kol düğmelerini nadir bulanan mücevherleri satan bir tüccardan almaya gitmiş.” Burnuma bir buse kondurduğunda gülümsedim. “Sonra Madrid’e gitmiş ve adını hatırlamadığım yetenekli bir sanatçıya kol düğmelerine aile armamızı kazıtmış.”
Çenemi hafifçe tutup başparmağını alt dudağımda gezdirirken beni hipnotize olmuş gibi izliyordu.
Gözlerime bakarak, “Esther kol düğmelerini eşine, yani büyükbabam Johan’a yüzüncü evlilik yıldönümlerinde hediye etmiş,” dedi.
Kaşlarımı çatarak, “Bunu nesi trajedi? Resmen peri masalı gibi,” dedim.
Güzel yüzünü hüzün kaplayan Darius, “Büyükbabam yıldönümü kutlamasından iki hafta sonra öldü,” diye cevap verdi. “Esther de iki gün sonra lycanı kalp kırıklığından aklını yitirdikten sonra öldü.”
“Tanrıça aşkına,” diyerek derin bir nefes aldım. Onlarla tanışmamış olsam da hiç kimse böyle bir sonu hak etmezdi.
Darius kolyeme bakarak, “Babam kolyeyi bana askeri okula gideceğim zaman verdi,” diye devam etti. “Bana büyük Johan Darius Rykov’un torunu olduğumu unutmamamı söyledi.”
Şaşkınlıktan kesilen nefesimle, “Sana onun adını mı koydular?” diye sordum. Sahiden sıra dışı bir aile geçmişleri vardı.
“Evet.” Burnunu burnuma sürterken ellerinin sırtımdan kıçıma doğru indiğini hissettim.
“Dur, yoksa bu odadan asla çıkamayacağız,” diye mırıldandığımda Darius kıkırdayarak beni bırakıp kapıyı açtı.
Merdivenleri hızla çıkıp arkadaşlarımızın çoktan kahvaltısını yaptığı yemek salonuna girdik.
Serena ile Genesis adını ilk defa duyduğum bir moda tasarımcısının yeni elbise koleksiyonundan bahsederken eşleri futbol konuşuyordu. Prens Caspian, ona sevgi dolu bir gülümsemeyle bakan erasthaisi Quincy’yi izlemekle meşguldü. Her şey tıkırındaydı. Son dört yıl cennet gibi geçmişti.
“Herkese günaydın,” diye cıvıldayarak masaya geçtim. Genesis’in yanına oturduğumda bana gülümsedi. Serena inceledikleri dergiyi bana çevirse de benim gündemim başkaydı.
“Mezuniyete hazır mısınız?” diye heyecanla sorduğumda herkes başını onaylarcasına sallarken Prens Caspian gözlerini devirdi.
Onlara kaşlarımı çatarak, “Ne?” diye sordum. Mezun olmak ve üniversite diplomamı almak için çok çalışmıştım.
Caspian omuz silkerek, “Mezuniyetime en son altmış yıl önce böyle sevinmiştim,” dedi. “Buradaki tek taze mezun sensin, Beany.”
“Ah.” O anda farkına vardım. Mezuniyeti iple çeken tek kişi bendim.
“Endişelenme, Penny.” Serena elimi tuttu. “Biz de orada olacağız. Sadece bunun için senin kadar heyecanlı değiliz.”
Kaşlarımı çatarak, “Anlıyorum,” derken gözlerim içgüdüsel olarak eşime kaydı. Bana nazikçe gülümserken eş bağımızdan sevgisini ve desteğini hissettim.
Arkadaşlarımın küçümseyici tavırları biraz canımı sıkmış olsa da buna kafamı takmayacaktım. Darius’un her zaman benimle olacağını ve benimle eğleneceğini biliyordum. En yakın arkadaşlarımın da heyecanımı paylaşmasını isterdim ama onların üstüne gitmeyecektim. Moda tasarımcıları ve simlerle bezenmiş çöp torbalarına benzeyen kıyafetlerle eğlenebilirlerdi.
Darius beni okula bırakırken, “İyi misin, Malyshka?” diye sorduğunda onu başımla onayladım. Onun canını sıkmak istemiyordum. Ona uzun bir öpücük kondurduktan sonra arabadan indiğimde Lily ile Daniel beni hemen binanın kapısında karşıladı.
Lily gülümseyip, “Selam, Penny,” diyerek bana hızla sarıldı. “Mezuniyet elbiseni buldun mu?”
Bunu duyunca ona şakacı bir tavırla gülümsedim. “Daha değil ama ayarlayacağım.”
Daniel bıkkınla iç çekerken başını iki yana salladı.
“Günlerce alışveriş merkezinden çıkmayacaksın, değil mi?” Daniel homurdanırken biz de kahkahalara boğulduk.
“Ben de gelebilir miyim? Benim de elbisem yok.” Keisha arkamda belirince gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Onun gelmesi Amanda’nın da geleceği anlamına geliyordu.
Duygularımdan habersiz Lily, “Elbette,” dedi. “Çok geciktirmeyelim. Sabırsızlanıyorum.”
Ertesi gün alışveriş gününü belirleme sözü vererek dersliklere dağıldık. Gün sorunsuz ilerlerken yaklaşan mezuniyet için onların da benim kadar heyecanlı olması beni mutlu etti.
Son dersin ardından vedalaştığımızda sürü evine dönmek üzereyken telefonuma bir mesaj geldi.
Mesaja kaşlarımı çatarak bakarken kalbim küt küt atmaya başladı. Matthew benimle en kısa zamanda Club Espresso Kafe’de buluşmak istediğini yazmıştı.
Mesaja bakarken kaşlarımı daha da çattım. Endişe canavarı içimde uyanınca Matthew’un bana neden mesaj attığına dair senaryolar kafamda dönüp durmaya başladı. Tatmin edici bir cevap bulamadığım için titreyen parmaklarımla onunla görüşmeyi onayladım.
Kafeye koşar adım giderken derin bir nefes vererek kalp atışımı düzene sokmaya çalıştım. Matthew’un mesajındaki telaş beni endişelendirmeye yetmişti. Bu yüzden adımlarımı daha da hızlandırdım.
Benimle acilen buluşmasını gerektirecek kadar ciddi ne olmuş olabilirdi?






































