Eşimin Tutsağıyım: Sonsuz İhtiras - Kitap kapağı

Eşimin Tutsağıyım: Sonsuz İhtiras

Annie Whipple

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Özet

Dorothy Kennicott, Ace Stoll ile henüz altı yaşındayken tanıştı. O zamandan beri ayrılmaz bir ikili oldular. En iyi arkadaşlar, birbirlerine sıkı sıkıya bağlılar.

Ama Dorothy en iyi arkadaşına karşı güçlü hisler beslemeye başladığında ne olacak? Ya da en iyi arkadaşı ona daha samimi bir şekilde dokunmaya başladığında... Hem de herhangi bir açıklama yapmadan? Ya da, en iyi arkadaşı kocaman hırlayan bir kurda dönüşüp onun eşi olduğunu iddia ettiğinde?

Ben ne olacağını söyleyeyim: İşler fena halde karışacak.

Fazla göster

73 Bölüm

Bölüm 1

Prolog

Bölüm 2

1. Bölüm

Bölüm 3

2. Bölüm

Bölüm 4

3. Bölüm
Fazla göster

Prolog

Ace’le tanıştığımda altı yaşındaydım.

Ailemle Bahamalar’a gemi seyahatine çıkmıştık. O zamanlar ailemiz annem, babam ve benden ibaretti. Üvey babam Joe ve onun çocukları çok daha sonra hayatıma girecekti.

Mutlu olduğumu hatırlıyordum. Çok ama çok mutluydum. İlk aile tatilimiz için annemle babam uzun süre para biriktirmişti.

Ailemle havuz keyfi yapıyor, gülüşüyor ve eğleniyorduk. O yaz bana yüzmeyi öğretmişlerdi.

Başta babam olmak üzere, evde olduğumuz zamanlarda hep çok meşgullerdi. Her gün okul çıkışı kreşe gider, onları ancak akşam saatlerinde görebilirdim.

Hafta sonlarını beraber geçiriyor olsak da hiçbir zaman benimle tam anlamıyla ilgilendikleri söylenemezdi. Her zaman bir şey çıkardı. İşkolik babam eve her zaman geç saatlerde dönerdi.

Bu yüzden sadece benimle ilgilendikleri bu tatil benim için âdeta bir rüyaydı.

Babam beni kucaklamış, tekrar suya atmaya hazırlanırken Ace yanımızda bitiverdi.

Babam bir anlığına durup orada dikilmiş bana bakan ve astım krizi geçiriyormuş gibi derin nefesler alan küçük çocuğa döndü.

Ace çocukken bile nefes kesiciydi. Onda insanı içine çeken ve durup bir daha bakmaya teşvik eden bir şey vardı.

Kısa kahverengi saçları, bronz teni ve mora çalan koyu mavi delici gözleri vardı.

Onun büyüsüne anında kapıldığımı hatırlıyordum. Beni hipnotize etmiş gibi gözlerimi ondan alamamıştım.

Ace tek kelime etmeden kolumdan tutup beni babamdan uzaklaştırdı.

Ona karşı koyamayacak kadar sersemlemiş hâldeydim. Tanımadığım birinin tek kelime etmeden beni babamdan çekip alması nedense garip gelmemişti. Aksine, tam olarak bunu yapması gerekiyormuş gibiydi.

Şaşırtıcı mavi gözlerinden sonra Ace’teki diğer bir gariplik kıvılcımlardı. Bana dokunduğu anda tenimin her noktasında küçük elektriklenmeler hissetmiştim.

Birbirine kenetlenmiş ellerimize şaşkınlıkla baktım. Bunu nasıl yapıyor? Sihirli güçleri falan mı var?

”Hop, genç adam.” Babam öne çıkıp omzumdan kavrayarak beni bir adım geri çekti.

Ace yine de elimi bırakmadı. Hatta elimi daha sıkı tuttu.

“Kızımı nereye götürdüğünü sanıyorsun?”

Ace koyulaşan gözlerini babama dikti. Net bir ses tonuyla, “Bırak,” dedi.

Ace beni tekrar öne çekip babamın elinden aldı. Ace’in göğsüne çarptığımda kollarını bana dolayıp beni kendi ailemden korumak istercesine onlardan uzaklaştırdı.

“Benim.”

Sonrasında Ace’ten bunu defalarca duyacaktım ama bu ilk duyuşumdu.

Kaşları çatılan babamın neler olup bittiği hakkında hiçbir fikri olmadığını görebiliyordum.

Aslında benim de gerilmem gerekiyordu ama gerilmemiştim. Karşımdaki çocuğun etkisi altındaydım.

Kıvılcımları yüzümde hissetmek istediğim için yanağımı omzuna dayadım. Onları tenimde hissettiğimde kıkırdadım. Tuhaf bir duyguydu.

Ace bana baktı. Gözlerinde tam olarak okuyamadığım bir ifade vardı.

Tanımadığım iki kişi Ace’le önümüze geçerek annemle babamın yanına geldi. Daha sonra onların Ace’in annesiyle babası olduğunu öğrenecektim.

Bizimkilerle konuşmaya başlayıp annem beni almak için etraflarından dolaşmaya kalkıştığında ellerini uzatarak onu engellediler.

Ne konuştuklarını anlamaya çalışsam da etrafımızdaki gürültüden hiçbir şey duyamıyordum. Ama her ne konuşuyorlarsa oldukça ciddi görünüyordu.

Ace onları görmezden gelip elimi tekrar tutarak beni sürüklemeye başladı.

“Hey,” dedim ellerimize bakarak. Gittikçe güçlenen kıvılcımlar vücuduma garip ama aynı zamanda hoş bir sıcaklık yayıyordu. “Bunu nasıl yapıyorsun?”

Yakından bakmak için ellerimizi yüzüme doğru kaldırmaya çalışsam da Ace müsaade etmedi.

Elimi daha sıkı tuttu. “Benden uzaklaşma.”

Yutkundum. “Uzaklaşmıyordum. Sadece tenimdeki elektriklenmenin sebebini merak ettim.”

Havuzun diğer tarafına geçip kalabalıktan uzaklaştık. Dursa da elimi bırakmadan dönüp bana baktı.

”Çünkü sen benimsin,” diye dedi yapılacak en iyi açıklama buymuş gibi.

Kaşlarımı çattım. “Ne demek istiyorsun?”

Cevap olarak bana öylece bakmaya devam etti.

”Peki, artık ailemin yanına dönsem iyi olacak,” diye mırıldandım.

Bunu içimden gelerek söylememiştim. Aslında onların yanına dönmek istemiyordum ama bu durumda başka ne yapacağımı da bilmiyordum.

Dönüp annemle babama baktım. İki yabancıyla konuşmaya devam ediyorlardı.

“Hayır,” dedi Ace. “Burada kalacaksın. Benimle kalacaksın.”

Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. “Oyun falan mı oynamak istiyorsun?”

Ace bir kez daha cevap vermedi. Beni incelemekle meşguldü.

Oldu o zaman.

Ondan cevap beklemek yerine, “Senin adın ne?” diye sordum.

“Ace Stoll.”

Gülümsedim. Nihayet ağzından laf alabilmiştim. “Ben de Dorothy! Ama bana herkes Doe der.”

İlk defa kaşlarını çatan Ace’in dudaklarında küçük bir tebessüm belirdi. “Doe’m.”

Ona tuhaf bir bakış attım. “Neden sürekli sana aitmişim gibi konuşuyorsun?”

“Çünkü sen benimsin.”

***

Aile tatilimiz kısa sürede Ace ile Doe’nun tatiline dönüştü. Her anımızı birlikte geçirip oyunlar oynadık, koşuşturduk ve havuzda yüzdük.

Ebeveynlerimiz her zaman yanımızdaydı ve ne konuştuklarını asla bilmesem de genelde sohbet ediyorlardı.

Annemle babamın endişeli ifadelerini hatırlasam da onlara aldırış etmemiştim. Eğlenebilecekleri bu kadar etkinlik varken neden oturup konuşmayı tercih ediyorlardı? Yetişkinler bir tuhaftı.

Ace’le vakit geçirmeyi seviyordum. Pek konuşkan olmasa da birlikte eğlenebiliyorduk. Onu güldürmek ya da gülümsetmek özellikle hoşuma gidiyordu. Onunla saatlerce konuşabiliyordum ve o da oturup ağzımdan çıkan her kelimeyi dikkatle dinliyordu.

Çok sonra annem birbirimizi dengelediğimizi söyleyecekti ve onunla aynı fikirde olacaktım.

Ben hareketli ve sesli biriyken o sessiz ve sakindi. Ben spontane hareket ederken ve sürekli aptalca şeyler yapmamı engelleyecek birine ihtiyaç duyarken o her hareketini iki kez düşünürdü.

Birbirimizi gerçekten dengeliyorduk.

Hayatımda nihayet beni anlayan biri vardı. Yıllarca yetersiz ebeveynler tarafından büyütüldükten sonra biri tarafından gerçekten görüldüğümü ve özel olduğumu hissediyordum.

Ona her dokunduğumda ortaya çıkan kıvılcımlara bir süre sonra alışmıştım. Canımı yakmıyorlardı. Hatta son derece hoşuma gittiği için gemide dolaşırken elimi tutması hoşuma gidiyordu.

Aile tatilinde olmamıza rağmen bizimkiler Ace’le bu kadar çok vakit geçirmemize aldırış etmiyor gibiydi. Sadece Ace geceleri yanımdan ayrılmayı reddettiğinde sorun yaşamıştık.

Ailesi bunu çözmek için aynı odada uyumamızı önermişti. Her ne kadar bu fikre bayılmış olsam da ailem buna karşı çıkmıştı.

Babam beni odama götürmeye çalıştığında Ace beni arkasına alıp babama dişlerini göstermişti.

Ve sonra Ace babamı ısırmıştı.

Babamın elini çekip elindeki kırmızı ize şok içinde baktığını hâlâ hatırlayabiliyordum.

Nasıl olduysa Ace istediğini elde etmişti. Altı yaşında olmasına rağmen son derece göz korkutucuydu.

Ace o gece bizim odamızda kalıp odadaki ikinci çift kişilik yatağı benimle paylaştı. Ertesi gece ve ondan sonraki gece de aynısını yaptı.

İşin sonunda, birimizin tuvalete gitmesi veya duş alması gerektiği zamanlar dışında tüm yolculuk boyunca bir dakika ayrı kalmadık.

Çocuk olmama rağmen bu durumun tuhaf olduğunu bilsem de içten içe mutluydum. Yeni arkadaşımı gerçekten sevmiştim. Onunla vakit geçirmekten çok keyif alıyordum.

Tatil boyunca bizimkiler de onun ailesiyle sıkça sohbet etti. Bir öğleden sonra Ace’le havuz kenarında oyun oynarken ailelerimizin de yakınlardaki bir masaya oturduğunu ve onları izlediğimi hatırlıyordum.

Ace’in babasının söylediği bir şey yüzünden annemin ağlamaya başladığını gördüğüme emindim.

Ace elini omzuma koyunca tekrar ona döndüm. “Bizim evde kocaman bir havuz var, bayılacaksın.”

“Ama sen Colorado'da yaşıyorsun.”

“Evet.”

“Ben Massachusetts'te yaşıyorum.” Birden üzüntü doldum. “Annem birbirimizden çok uzakta yaşadığımızı ve seni görmek için uçağa binmem gerektiğini söyledi. Bu da çok uzun sürer.”

Ace’in ifadesi karardı. “Babam bize yakın bir eve taşınacağınızı söyledi. Tatilden sonra benimle Colorado’ya döneceksin, böylece sonsuza kadar arkadaş olabileceğiz.”

Kaşlarımı çattım. Ace’le arkadaş kalma fikrini sevmiş olmama rağmen onun yaşadığı şehre taşınmam konusunda ciddi miydi anlayamıyordum.

“Doe,” dedi annem arkamdan.

Arkamı döndüm. Yüzü ağlamaktan şişmiş annem kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Yanındaki babamın da kaşları çatıktı.

“Hadi gel. Odamıza gidiyoruz.”

Ayağa kalktım. “Ace de gelebilir mi?”

“Ben de geleceğim.” Ace yerinden fırlayıp hemen yanıma geldi.

Babam, “Hayır, ailece konuşmamız gerekiyor,” diye cevap verdi. Ses tonu tartışmaya yer bırakmıyordu.

Yanımdan bir hırlama sesi duydum. Sesin kaynağını görmek için döndüğümde Ace’in babasının arkasından yaklaşıp ellerini oğlunun omuzlarına koyduğunu gördüm.

Babası yatıştırıcı bir ses tonuyla, “Sakin ol,” dedi. “Derin nefes al.”

Ace babama dik dik bakarken yumruklarını sıkarak ona dişlerini gösterdi. Bir adım geri çekildim.

Babası onun omuzlarını sıkarak, “Dorothy’yi korkutuyorsun, Ace,” diye devam etti.

Ace koyu gözlerini bana çevirdi. Korkmuş ifademi fark etmiş olacak ki sonunda babasının lafını dinledi. Derin bir nefes aldığında gerginliği gözle görülür derecede azaldı.

Ace’in babası annemlere, “Yaklaşık yarım saatiniz var,” dedi. “Tanıştıktan sonra onları uzun süre birbirinden uzak tutamayız. Oğlum şimdiden öfkelendi.”

Babam başıyla onayladı. Ace’e temkinli gözlerle bakarken annemle beni odamıza yönlendirdi.

Odaya girdiğimizde beni yatağımın kenarına oturttuktan sonra karşıma geçtiler.

“Ne oluyor? Annem neden ağlıyor?” diye sordum.

Annemle babam bakıştı.

Babam, “Nasıl hissettiğini sormak istedik,” dedi. “Tatilin güzel geçiyor mu?”

Başımı heyecanla yukarı aşağı salladım. “Evet, gerçekten çok güzel. Bir sonraki tatilimizde de gemi yolculuğu yapalım!”

Annem, “Ace’le vakit geçirmek hoşuna gitti mi? Onu sevdin mi?” diye sordu.

Annem yeni arkadaşımdan bahsedince içim ısındı. “Onu gerçekten sevdim. O artık benim en yakın arkadaşım. Keşke aynı okula gitseydik.”

Bir kez daha bakıştılar.

Ace’e veda etmek zorunda kalacağımı düşünerek, “Yarın gerçekten dönmek zorunda mıyız?” diye sordum. “Birkaç gün daha uzatamaz mıyız?”

Babam derin bir nefes verdi. “Aslında annenle sen Massachusetts’teki evimize dönmüyorsunuz. Stoll ailesiyle Colorado’ya gidiyorsunuz.”

Şaşkınlıkla geri çekildim. Ace de tam olarak bunu söylemişti! “Neden?”

Annem önümde diz çökerek ellerimi tuttu. “Açıklaması biraz zor. Biz… Sen… Ve Ace…”

Babam başını iki yana sallarken öksürüp annemin cümlesini kesti.

Annem dudaklarını birbirine bastırdı. “Daha fazlasını öğrendiğimiz zaman bunu sana daha sonra açıklayacağız tatlım.”

“Ama bunların hepsi senin iyiliğin için, inan bana. Colorado’yu seveceksin. Orada dağlar var ve kışın çok kar yağ…”

”Peki ya okul ne olacak?” diye sözünü kestim. Dağlar ya da kar umurumda değildi. Okulumu seviyor ve arkadaşlarımdan ayrılmak istemiyordum.

“Colorado’da yeni bir okula gideceksin. Gerçekten iyi bir okula.”

”Ama ben yeni bir okula gitmek istemiyorum!” Hayal kırıklığından gözlerim doldu.

”Biliyorum tatlım.” Annem elimi sıktı. “Ama yeni okulunu seveceksin.”

“Arkadaşlarım ne olacak? Marta ne olacak?”

Babam da karşımda diz çöktü. “Yeni arkadaşlar edineceksin. Marta’yı istediğin zaman arayabilirsin. Seni ziyarete bile gelebilir.”

“Ve Ace senin yanında olacak,” diye ekledi annem. Gülümsemesi nedense gözlerine yansımıyordu. “Onunla aynı okulda ve aynı sınıfta olacaksın. Her şeyi planladık.”

Burnumu çektim. “Gerçekten mi?” Göğsümdeki ağırlık hafifledi.

“Evet,” diye onayladı annem. “Ne kadar iyi anlaştığınızı gördük ve birbirinize yakın yaşamak isteyebileceğinizi düşündük. Ne dersin?”

Kulağa gerçekten iyi geliyordu. Ace’i diğer arkadaşlarıma göre çok daha fazla sevmiştim.

Birden onu görme isteğiyle dolarak, “Gidip ona haberi verebilir miyim?” diye sordum.

Cevaplarını beklemeden ayağa kalkıp kapıya yöneldim. Ace’i kapının ardında beklerken bulunca şaşırmadım. Hem gergin görünüyordu hem de gözlerinin karanlığı korkutucuydu.

“Bil bakalım ne oldu?” diye ciyakladım. “Haklıymışsın! Colorado’ya taşınıyorum!”

Bunu duyduğu anda Ace’in gözlerinin içi parladı.

Ertesi gün, hayatımın Ace’le geçireceğim bölümünün ilk günüydü.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok