
Eve gelir gelmez küçük kızımı mama sandalyesinde hayvanlı kurabiye yerken gördüm.
Liz teyze, “Anna,” dedi.
Olivia başını kapıya doğru çevirip gülümseyerek “Anne,” dedi. Yanına gidip alnından öptüm.
“Merhaba teyze. Merhaba, aşk böceğim.” Oturup başımı ellerimin arasına aldım.
Buradaydı. Bu işi sikeyim. Artık beni gördüğüne göre beni yalnız bırakmayacağını da biliyordum. Cevaplar istiyordu. Lanet olsun sana James. Neden beni görmezden gelemedin?
Kahverengi saçlarını arkaya tarayınca hâlâ çok yakışıklı görünüyordu. Eskisinden biraz daha uzundu. Parlak zümrüt yeşili gözleri hâlâ içimi görüyordu. Yalan söylediğimi bildiğine emindim. Siktir.
Olivia, “Anne,” dedi. Başımı kaldırdığımda aynı zümrüt yeşili gözlerin bana baktığını gördüm.
“İyi misin?” diye sordu.
“Elbette, aşk böceğim. Annenin biraz başı ağrıyor. Tahmin et ne oldu?” Sorum karşısında gözleri parladı. Bir sürpriz olacağını biliyordu.
“Bugün makarna gecesi ve Jim amca da geleceğini söyledi.” Yüzü aydınlandı. “Jim amca mı?” Başımı sallayıp onaylayınca gülümsemeye başladı. Liz’le ona gülmekten kendimizi alamıyoruz.
Liz “Makarna gecesi mi?” diye sordu.
“Sorun olmaz, değil mi?”
“Senin makarnan yediğim en iyi makarnalardan biri, o yüzden tabii ki olmaz!”
Bana bir şey sormak istediğini ama kendini tuttuğunu görebiliyordum.
“Liv, neden gidip oturma odasında oynamıyorsun?” dedim.
Olivia başını sallayıp onu mama sandalyesinden çıkarmam için kollarını kaldırdı. Onu yere bırakır bırakmaz oturma odasına doğru koştu.
Olivia duyma mesafesinden çıkar çıkmaz Liz sordu. “Anlat bana. Neler oluyor?”
“Bugün onu gördüm,” dedim.
Liz, Olivia'nın babasının kim olduğunu biliyordu. Ayrıca beni terk ettiği için ona çok kızgındı. Ama zamanında eline geçen fırsatı değerlendirmesi gerektiğini de anlıyordu.
“Aman Tanrım!” deyince başımı salladım.
“Yani...” diye başladı.
Dürüstçe, “Ona Olivia'dan bahsedemedim. Yapamam, onun rüya gibi bir hayatı var. Bunu ondan alamam,” dedim. Her şeyi bırakıp gitmesinden nefret ediyordum ama bu onun hayatını mahvetmek istediğim anlamına gelmiyordu.
Liz başını salladı. “Bu kararı vermek sana düşmez. Bilmeye hakkı var.”
“Beni şimdi öldür, lütfen.”
“Şu anda nerede?”
“Sanırım okulda.”
“Er ya da geç ona söylemek zorunda kalacaksın. Bilmeyi hak ediyor,” dedi.
Başımı salladım. Açık açık konuştum. “Biliyorum ama kalbimi kırdı. Bugün onunla bu konuda yüzleşemezdim. Ona beni rahat bırakmasını istediğimi söyledim.”
“Bırak bilsin. Olivia bir babayı hak ediyor, bunu onun için yap.”
Haklı olduğunu bilerek, yenilgiyle iç geçirdim. Ama haklı olması acımı da azaltmıyordu.
“Peki. Onu bir daha gördüğümde söylerim. “
Liz yan odada Olivia'yla oynarken ben yemeği hazırlamaya başladım. Hâlâ çamaşırları yıkamam ve yatağını yapmam gerekiyordu. Ayrıca Olivia’ya banyo da yaptıracaktım. Bu uzun bir gece olacaktı.
Saat hızla yedi hızla oldu. Jim amca ön kapıdan içeri girdi.
“Selam, balkabağım!” diye bağırdı. Olivia kapıya doğru koşup Jim'e adeta saldırdı. Liz’le onları izlerken gülmeye başladık.
“Şuna bak, balkabağım. Gittikçe güçleniyorsun.”
Olivia başını salladı. “Ben büyük bir kızım,” dedi ve üç parmağını havaya kaldırarak “Bu yaşa geldim,” diye ekledi.
“Merhaba Anna, aşkım,” dedi ve Liz'i öptü.
“Yemek neredeyse hazır,” dedim.
Jim amca yemek masasına oturdu. Uzun bir günün ardından şarap içmeyi sevdiğini bildiğim için ona bir kadeh şarap uzattım.
“Dersten sonra James Brown'la olan etkileşimini duydum. Profesör Peterson çok şaşırmıştı,” deyince iç çektim.
“James'i görmek benim için zordu amca.”
Şarabından bir yudum alıp “Ama neden?” diye sordu.
“O Olivia'nın babası,” dedim. Jim şarabıyla neredeyse boğulacaktı, yudumunu tükürdü.
“Jim?” Ona doğru koşup sırtını sıvazladım.
“JB'nin CEO'su onun babası mı?”
Başımı salladım. “Geri döndüğünü bilmiyordum. “
İç çekerken yanağımdan bir damla gözyaşı süzüldüğünü hissettim. Silip mutfağa geri döndüm.
“Demek bu yüzden duygusal davrandın.”
Başımı sallayarak “Soğukkanlılığımı korumaya çalıştım ama her şey su gibi geri geldi,” dedim.
İç çekti.
“Bilmeyi hak ediyor. Bunu biliyorsun, değil mi?”
Evet. Evet, biliyorum.
“Onu tekrar gördüğümde söylerim. Tanrım, keşke hiç gelmeseydi. Onu hayatımda istemiyorum. Benim hayatım iyi gidiyor, onunki de rüya gibi. Bu yeterli olmalı.”
Jim amca başını salladı. “Sen iyiden daha fazlasını hak ediyorsun, tatlım. Rahat olmayı ve faturaları ödemek için bu kadar çok çalışmamayı hak ediyorsun.”
“Hastaneden sonra faturaların biriktiğini tahmin edebiliyorum.”
“Ben iyiyim,” dedim.
İyi niyetli olduğunu biliyordum ama yardıma ihtiyacım yoktu. Evet, hastane faturaları çok fazlaydı ama böyle şeyler için para biriktiriyordum. Hepsi ödenmiş miydi? Hayır. Ama ödemek için gerekli ayarlamaları yapmıştım.
Ona gülümseyerek “Ben hallettim, merak etme,” dedim.
“Ben onun için endişelenmiyorum. Ben sadece senin de seninle ilgilenen birine sahip olman gerektiğini söylüyorum.”
Omuzlarımı silktim.
“Sen ve teyzem varsınız. Başka kime ihtiyacım olabilir ki?”
Herkesi masaya çağırdım ve Olivia pipetli küçük fincanından içerken bize biraz şarap döktüm. Çok fazla şeker yemesini istemiyordum, bu yüzden ona soda türü içecekler vermiyor, biraz çilek şuruplu su içiriyordum.
Kısa süre sonra yemek bitti ve Olivia'nın ilaçlarını çıkardım. Şırıngayı alıp ilacı içine çektim.
“Hadi bebeğim, bu sonuncusu,” dedim. Tadı güzel değildi ama buna ihtiyacı olduğunu biliyordu.
“Dondurma?” diye sordu.
“Hepsini içersen bir top çilekli dondurma alabilirsin.”
Ağzını hevesle açıp gözlerini kapattı. İlaca başladığında ona söz vermiş, hepsini alırsa bittiğinde çilekli dondurma yiyebileceğini söylemiştim.
Son dozu yutarken başını salladı.
Elimi havaya kaldırarak “Aferin!” dedim. Bana bir beşlik çaktı.
“Dondurma!”
Ayağa kalkıp dondurmayı çıkardım.
Jim ve Liz'e, “Siz de bir kepçe ister misiniz?” diye sordum. İstemediklerini belirtmek için başlarını salladılar.
“Tamam, aşk böceğim. Al bakalım.”
“Teşekkür ederim,” deyip yemeye başladı.
Olivia konuşması konusunda çok başarılıydı. Tıpkı babası gibi tatlı dilli biriydi. Yaşına göre iyi gidiyordu ve Liz'le birlikte olmak da gelişimine yardımcı oluyordu.
Bazen onu kampüsteki kreşe götürüyordum, bu da sosyal becerilerini geliştirmesi ve tipik çocukluk hastalıklarına maruz kalması açısından iyi oluyordu.
Liz'in her zaman ona bakmasını bekleyemezdim. Okul da öğrenci olduğum için indirim yapma nezaketini gösteriyor, günde sadece otuz dolar istiyordu.
Kreş kampüsün diğer tarafında olduğu için kimse üç yaşında bir çocuğum olduğunu bilmiyordu. Bundan utanmıyordum ama bunun onları ilgilendirdiğini de düşünmüyordum.
Liz’le Jim bulaşıkları yıkamama yardım ettikten sonra saat sekiz gibi evden ayrıldılar.
“Söylediklerimizi unutma.”
Onlara başımı salladım.
“Unutmayacağım.”
“Şimdi kızını yatır.”
Tekrar başımı sallayıp vedalaştım ve kapıyı kapattım.
Olivia kanepeye uzanmış gözlerini ovuşturuyordu.
“Ah, tatlım. Yoruldun mu?” diye sorunda başını salladı.
“Hadi seni banyoya sokalım, sonra da yatağına yatıralım.” Onu kucağıma alıp merdivenlerden banyoya doğru gittim. Banyoyu doldururken kıyafetlerini çıkardım.
“Hadi, gir bakalım.” Onu banyoya sokarak saçlarını ve vücudunu yıkayıp duruladım.
“Hemen çıkmak mı istersin, yoksa biraz oynamak mı?” diye sordum. Cevabı zaten biliyordum. Yorgundu. Sanırım yorgun olduğunu gerçekten kabul eden tek üç yaşındaki çocuk oydu. Bu hoşuma gidiyordu çünkü yatmadan önce öfke nöbetleri yaşamıyorduk.
“Çıkmak istiyorum,” dedi. Onu banyodan çıkarıp kuruladım.
“Hadi pijama seçelim.” Ona uğur böcekli ya da mor olanlardan çeşitli seçenekler gösterdim.
Tam düşündüğüm gibi “Uğur böcekli,” dedi. Bu pijamanın özellikle onun için yapıldığını düşünüyordu çünkü ona her zaman “aşk böceği” diyordum ve üzerlerinde kalp şeklinde uğur böcekleri vardı.
Pijamasını giydirip “Saçlarını örmemi ister misin?” diye sordum.
Banyodan sonra normalde saçlarını örerdim. Ertesi gün bukle bukle olmasını seviyordu çünkü o zaman tıpkı annesi gibi oluyordu. Başını sallayınca onu bacaklarımın arasına sıkıştırıp örgüye başladım.
Birkaç dakika sonra örgüyü bitirdim. Başının her iki yanına birer sıra ördüm. Saçlarını örmeyi seviyordum. Onları temiz ve düzenli tutuyordu. Ayrıca güzel gözlerinin önüne saç da dökülmüyordu.
“Bitti,” dedikten sonra onu yatağına yatırdım.
“Seni seviyorum,” dedim.
“Ben de seni seviyorum,” dedi ve ışığı kapatıp odadan çıktım.