A. Makkelie
MERA
“Koltukta ne işin var?”
Mera hızla doğrulunca koltuktan yere düştü. Alnını sehpaya çarpınca inledi.
İç çekerek alarm görevi gören babasına bakınca yüzünde şaşkın bir ifade gördü.
Başını ovuştururken, “Beyin sarsıntısı için teşekkürler baba,” diyerek tekrar koltuğa oturdu.
Babası gülerek elini başından çekti. “Başın dönüyor ya da miden bulanıyor mu?”
Mera başını iki yana sallarken yüzünü buruşturdu.
“Moraracak ve başını ağrıtacak ama beyin sarsıntısı geçirmediğine eminim. Neden koltukta uyudun?” diye sordu.
Mera gözlerini ovuşturarak iç çekti. “Dün gece uyuyamadım, ben de aşağıya inip film izleyeyim dedim. Koltukta sızmışım.”
Babası nefesinin altından mırıldandı. “Peki, git duş al ve hazırlan. Annen için marketten bir şeyler alman gerekiyormuş, ayrıca akşam yemeğine belediye başkanının evine davetliyiz.”
Son cümleyi duyunca Mera’nın rengi attı. “Yemeği belediye başkanı ve ailesiyle mi yiyeceğiz?”
Babası ona bakarken gözlerini kıstı.
Belediye başkanının oğlunu aklımdan çıkaramadığımı babama söyleyecek değilim.
“Evet,” dedi yavaşça. “Viggo, ailesi ve iki stajyer de yemekte olacak. Neden?”
Sadece onlarla olmayacaklarını öğrenince içi rahatladı.
Mera hiçbir şey çaktırmamak için, “Hiç, sadece şaşırdım,” dedi.
“Burası farklı, Esmeralda. İnsanlar samimi, bu yüzden buna alışsan iyi edersin. Şimdi annen seni haşlamadan markete git,” dedi onu koltuktan iterken.
Mera homurdanarak odasına doğru yürüdü. Buradaki her şeyin farklı olduğunun farkındaydı ama buna alışıp alışamayacağından henüz emin değildi.
Banyonun kapısını açıp erkek kardeşini çıplak görünce çığlık attı.
Kapıyı arkasından kapatırken, “Tanrı aşkına, şu kapıyı kilitlemeyi öğren artık!” diye bağırdı.
Aynanın karşısına geçip başındaki morluğa bakarak iç çekti.
Harika! Belediye başkanının evinde alnımdaki morlukla yemek yiyeceğim. Acaba Killian bununla ilgili ne düşünecek? Morluk yüzünden beni çirkin mi bulacak?
Neler diyorum ben? Neden böyle düşünüyorum? Onu tanımıyorum bile ve onunla ilgili böyle düşünmeye devam edersem başıma iş açacağım. O belediye başkanının oğlu!
Mitch kapının ardından, “Banyo müsait,” diye seslendi.
Mera gözlerini devirip banyonun kapısını açarak uzun bir duş almak üzere içeri girdi.
Duştan çıktıktan sonra yeni siyah iç çamaşırını, yırtık kot pantolonunu, mavi atletini ve siyah kapüşonlu hırkasını giydi.
Daha sonra terleyeceğini bilse de kimsenin yaralarını görmesini istemiyordu.
Saçlarını dağınık topuz yapıp parmak arası terliklerini giyerek aşağıya indi.
Mitch ile Mera birbirlerine dik dik bakarken erkek kardeşi tam ağzını açtığında anneleri boğazını temizledi.
“Bu akşam belediye başkanı ve yardımcısı için meşhur pastamı yapacağım, ihtiyaçlarım bu listede yazıyor, Esmeralda.”
Annesi ona bir not kâğıdı ve nakit para uzattı.
Ağzı sulanan Mitch, “Çikolatalı ve çilekli pastandan mı yapacaksın?” diye sordu.
Mera erkek kardeşine gözlerini devirdi.
Dina, “Evet ama onlara yapacağım, sana değil, o yüzden kendine hâkim ol! Onlar tadına bile bakmadan senin tüm pastayı yemeni istemiyorum!” dedi.
Mitch küçük bir çocuk gibi somurtarak bir elma alıp ısırmak için ağzına götürdü. Ama Mera onun ısırmasına fırsat vermeden elmayı kapıp bir ısırık aldı.
“Bunlar zehirli elmalar, o yüzden sadece ben yiyebilirim,” dedi Mitch.
Mera kıkırdayıp gözlerini devirerek elmadan bir ısırık daha aldı.
“Eğer elma yediğim için ölürsem beni cam bir tabuta yatırın, prensim beni bir öpücükle uyandırsın, ben de seni bulup canına okuyayım.”
Mitch bir elma daha kapıp ona fırlattı.
Mera ciyaklayarak kapıya doğru koşarken elmayı savuşturdu.
Mera elmasından bir ısırık daha alıp kapıdan koşarak çıkarken Mitch arkasından söylendi.
Güneş çoktan doğduğu için hava ısınmaya başlamıştı. Kasabada hırkasını çıkarmak zorunda kalmak istemiyordu.
Acıyan bakışlar ve meraklı sorular şu anda ihtiyaç duyduğu son şeylerdi.
Kasaba meydanı insanlarla dolmuştu bile. Cumartesi günü olduğu için çoğunluk alışverişlerini ve çalışma haftası boyunca yapamadıkları angarya işlerini yapıyordu.
Markete giderken üzerine bir çeşit yazı kazınmış büyük bir taşa rastladı.
Pazar yüzünden taşı daha önce fark etmemişti ama şimdi gözden kaçırması imkânsızdı.
Taşın üzerinde yazanları anlayamasa da bir şekilde ona çekiliyordu. Taş onu manyetik olarak kendine çağırıyor gibiydi.
Mera taşa biraz daha yaklaşınca eli kendiliğinden taşa doğru hareket etmeye başladı.
“Bu bir runik taş.”
Mera trans hâlinden kurtulup yanındaki adama döndü.
Aksel gülümsedi. “Eskiden burada yaşayan Vikingler tarafından buraya yerleştirilmiş.”
Mera tekrar taşa baktı. “Üzerinde ne yazıyor?”
“Dürüst olmak gerekirse bilmiyorum,” dedi Aksel küçük bir kıkırdamayla. “Runik taşları okuyamıyorum.”
Mera da kısa kıkırdayıp taşa bir kez daha baktıktan sonra birlikte markete doğru yürümeye başladılar.
“Sanırım akşam yemeği davetinden haberdarsın?”
Mera başını salladı. “Babam bu sabah söyledi,” dedi.
“Benimki de. Bu sabah düzenlemişler. Ailen belediye başkanını etkilemiş olmalı.”
Mera ona kibarca gülümsedi.
“Gergin misin?”
Mera fazla gerginlikten kalp krizi geçirebilecek raddede olduğu için onun sorusu karşısında soğukkanlılığını korumak zorundaydı.
“Olmalı mıyım?” diye karşılık verdi ona bakarak.
Aksel omuz silkerek ellerini ceplerine soktu. “Sadece sıkıcı sohbetler olacağı kanısındayım,” dedi Aksel.
Mera ona hafifçe gülümserken Aksel’ın telefonu çaldı.
Ona mahremiyet sağlamak için birkaç adım attığında dikkati birden meydanın ortasındaki çeşmeye çekildi.
Beş erkek çocuğundan oluşan bir grubun, grubun ortasındaki küçük bir kız çocuğuna bağırdığını görebiliyordu.
Erkek grubundan birinin, diğer çocuklardan birini durdurmaya çalışan Ruben olduğunu gördü.
Neler oluyor?
“Kusura bakma…”
Aksel cümlesini tamamlayamadan Ruben’ın sertçe itildiğini, kızın çeşmeye atıldığını ve bir çocuğun kızı boğmak için suya batırdığını gördüler.
Mera bir an bile düşünmeden gruba doğru koşarken Aksel da onun peşinden gitti.
Ruben ağlayarak, “Aksel!” diye bağırıp ağabeyine koştu.
Grup Mera’nın onlara doğru koştuğunu gördü. Kaçışmaya çalışsalar da Ken, Edvin, Killian ve Synne tarafından durduruldular.
Mera çeşmenin içine atlayıp kızı kucakladı.
Killian da çeşmeye atlayıp kızın çıkarılmasına yardım edince onu yere yatırdılar.
Mera onun yanına çömelip kulağını ağzına dayayarak dikkatle dinledi.
Kız nefes almıyordu.
Bir elini kızın başının altına, üç parmağını da kızın göğsüne koydu.
Mera bir kez baskı uyguladığı anda kız ciğerlerindeki suyu öksürerek çıkardı.
Mera rahat bir nefes alarak suyun geri kalanını öksürerek çıkaran ve nefes almaya çalışan kızın doğrulmasına yardım etti.
Kendisine korku dolu ifadelerle bakan çocuklara dik dik baktı.
Zorbalık ne zamandan beri cinayete dönüştü?
Kız titrediği için Mera hiç düşünmeden hırkasını çıkarıp kızın gövdesini örttü.
Ağlamaya devam eden Ruben kızın yanına çöküp ona sarıldı. “Çok üzgünüm, Kim!”
Mera, Killian’a bakınca Killian onun gözleriyle karşılaşınca rahatlayarak iç çekti. Mera’ya başıyla selam verdi.
Mera önündeki iki çocuğa bakarak iç geçirdi. “Ne oldu?”
Ruben ona baktı. “Kimmy buralı değil. Buraya birkaç yıl önce ailesiyle taşındı ve çocuklar ona buraya ait olmadığını söylüyor. Burada olmayı hak etmiyormuş.”
Mera çenesini sıkarken, çocuklara bakarak yumruklarını sıkan Aksel’a döndü.
Mera bir şey söyleyemeden kız kollarını onun boynuna dolayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. “Te… Teşekkür ederim.”
Mera gülümseyerek ona sarıldı. “Teşekkür edecek bir şey yok, Kimmy.”
Mera geri çekilip onun gözyaşlarını sildi.
Tam o sırada gözleri yaşlı bir kadın koşarak onların yanına gelip Kimmy’ye sıkıca sarıldı.
Kadının arkasından gelen Viggo, Mera’ya başıyla kısaca selam verdi.
Kadın da ona baktı. “Kızımı kurtardığın için teşekkür ederim.”
Diğer çocukların ebeveynleri onlara dışarı çıkma cezası vereceklerini söylerken, Kimmy ile kadın oradan uzaklaştı.
Daha ağır bir cezayı hak ettiler ama sanırım bu benim üstüme vazife değil.
Diğer aileler de çocuklarını alıp uzaklaşırken Ruben, Mera’nın bacaklarına sarıldı.
Mera merakla ona bakarak tekrar onun hizasında eğildi. Ruben’ın yüzündeki bir damla yaşı silip ona usulca gülümsedi. “Sen iyi misin?”
Ruben ona gülümseyerek başını onaylarcasına salladı. “Üzgünüm.”
Mera soru sorarcasına bakarken, Ruben’ın koluna baktığını fark edince kafasına dank etti.
Gözlerini kapatıp iç geçirirken kolunu arkasına saklamaya çalıştı.
“Kahretsin,” diye fısıldadı Mera.
“Birkaç yıl önce sana tam olarak ne oldu?”
Başını kaldırıp Ken’e bakınca hepsinin koluna baktığını fark etti.
Doğrulurken sorulara ve acıyan bakışlara maruz kalacağını bildiğinden iç çekti.
“Uzun hikâye,” diyerek etrafındakilere baktı.
Bakışları Killian’a kaydığında onun gözlerinde acı ve üzüntü gördü.
Killian onunla göz göze gelince yutkunarak gözlerini kaçırdı.
Synne bir adım öne çıktı. “Kimmy’yi kurtardın. Bunun için sana ne kadar teşekkür etsek az.”
Mera, Synne’ye bakarak gülümsedi. Synne onun kolunu işaret ederek, “Eğer bu konuyu konuşmak istersen kapım her zaman açık,” dedi.
Killian homurdanarak oradan uzaklaştı.
Mera onun uzaklaşmasını izlerken üzgün, sarsılmış ve kırılmış hissetti.
İç geçirerek elini saçlarında gezdirdi. “Teşekkürler ama ben iyiyim. Sadece insanların kolumu her gördüğünde bana acıyarak bakmasından nefret ediyorum.”
Onlara karşı açık sözlüydü. Bundan nefret ediyor, yaşadıklarını onlara anlatmak istemiyordu.
“Hâlâ acıyor mu?”
Mera, hâlâ onun koluna bakan Ruben’a döndü.
“Her gün. O gün hareket kabiliyetimin yarısını kaybettim ve kolumu her hareket ettirdiğimde canım yanıyor ama bununla yaşamayı öğrendim, o yüzden canını sıkma ufaklık,” dedi onun saçlarını okşarken.
“Bu yüzden sana kolumu attığımda çok canın yandı.”
Ken’e bakarak onu başıyla onayladı.
“Yani kas ağrısı değil miydi?”
Mera kıkırdayarak Viggo’ya baktı. “Bir açıdan öyle de ama çoğunlukla hasar almış sinirlerimden kaynaklanan bir acı.”
Kolunda bir şey hissedip başını çevirdiğinde Ruben’ın parmağını yara izlerinde gezdirdiğini gördü.
“Ruben!” Aksel onu azarladı.
“Sorun değil, Aksel,” dedi Mera.
Mera tekrar ona bakmak için eğildi.
“Dokunduğumda kolunu hissedebiliyor musun?”
Mera başını onaylarcasına salladı. “Hissedebiliyorum ama normal kolum gibi değil. Sanki kolum uyuyormuş da dokunduğumda uyuşuyormuş gibi bir his.”
Mera cevap verdiğinde Ruben kollarını boynuna dolayarak ona sarıldı.
Mera gülümseyerek onun sarılmasına karşılık verdi.