
Travma. Acı. Üzerinde beliren şekiller. Gürültülü boğuk sesler. Bunun tek bir anlama gelebileceğini biliyordu. Yakalanmıştı. Kaçması gerekiyordu.
Kıpırdamadan öylece yattı. Nerede olduğunu anlamaya çalışırken bilinçsizmiş gibi davranıyordu.
Henüz ayılmamış olsa da yakın çevresinde iki, belki de üç figürün varlığını hissedebiliyordu. Sürekli, baş döndürücü bir girdap içinde yaklaşıp geri çekiliyorlardı.
Dar, yükseltilmiş bir platformun üzerinde uzanıyordu. Anlayabildiği kadarıyla eli kolu bağlı değildi.
Ardından figürlerden biri bir şaşkınlık içerisinde ona baktı. “Beyin taramaları değişti! Kendine geliyor!”
Ona doğru uzandılar. Tam bu sırada hamlesini yaptı.
Gözlerini fal taşı gibi açarak yumruğunu yukarı savurdu. Kulağına çıtırdayan bir kemik ve acı dolu çığlık gelse de tek önemsediği figürlerden birinin düşmüş olmasıydı.
Öne doğru fırlayıp platformun kenarına tutunarak ikincisinin onu omuzlarından yakalama girişimini savuşturdu.
Platformu kaldıraç olarak kullanarak öne, yere doğru takla attı. Ayağa kalkar kalkmaz, yaralanmamış figüre sırtını dönmek istemeyerek etrafında döndü. Yine de üçüncüsü yandan saldırarak sol kolunu sıkıca kavradı.
Dirseğini adamın bağrına derinlemesine savurduktan sonra elini yukarı kaldırıp boğazını sımsıkı kavradı. Adamı kendi kanında boğmaya niyeti vardı.
“Mithra!” diye bağırdı ikinci adam. Son anda elini çekerek bir an neler olduğunu anlamaya çalıştı.
“Mithra,” diye tekrarladı adam, dikkatle bakarak. “Sorun yok. Dostların arasındasın.”
Gerçek adıyla hitap edilmesi üzerine tüm anılar geri geldi. Karanlık oda aniden tıp merkezindeki loş bir tedavi odasına dönüştü.
Hâlâ elinde titreyen saldırganın kaskatı kesilmiş bir sağlık teknisyeni olduğunu fark ederken bağıran adam da Kaptan Tyrose’a dönüştü.
Yeni duruma alışması sadece birkaç saniyesini aldı. Bilinci yerinde değilken neler olduğunu anlamaya çalışırken odayı şöyle bir inceledi.
Belli ki gerçek kimliğini keşfetmişlerdi. İnkâr etmenin bir manası yoktu. Yaptıkları kimliğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarmıştı.
Herhangi bir alarm sireninin olmaması ona Pilar’la birlikte gemiyi kurtarma girişimlerinde başarılı olduklarını gösteriyordu. Kendi sağlığının yerinde olması da borunun deformasyonunun odada patlayıcı bir dekompresyona yol açmadığını kanıtlıyordu.
Geriye kalan tek soru gemiden ayrılmasının ne kadar süreceğiydi.
Kaçınılmaz bakışlara katlanmak zorunda kalacağı düşüncesiyle iç çekti. Ardından zayıflığı için kendine kızdı. Küçük beyinlerin endişeleri ona göre değildi.
Bayılmak üzereymiş gibi görünen sağlık teknisyenini serbest bırakıp kaptana doğru yöneldi. “Benimle konuşmak istiyorsunuz, değil mi?”
“Sen Mithra Dis misin?” diye sordu ihtiyatla. “Edderbee Sekiz’den...”
“Belli ki kim olduğumu öğrenmişsiniz,” diye sözünü kesti. İsmi bile kâbuslarını tetiklemeye yetmişti.
“Sanırım burnunu kırdım,” diye yanıtladı sakince. “Belki bir dişini ya da…”
Hatch burnuna dayadığı yastığın arkasından teknisyenine, “Orada öylece durma Marks, seni aptal herif,” diye bağırdı. “Bana yardım et!”
“Bir açıklama istiyorum,” dedi Tyrose soğuk bir ifadeyle. Bir yandan doktorun yaralarını tedavi etmeye çalışıyorlardı.
“Ne açıklaması?” diye sordu.
“Burada bulunman. Bize yalan söylemen.”
“Suç duyurusunda bulunmayı düşünüyor musun?”
Şaşırmış görünüyordu. “Hayır.”
“O halde seni ağırlamak gibi bir yükümlülüğüm yok,” dedi sakince. “Beni mahkemeye çağırıp yemin altında sorgulamayı düşünmüyorsan, bu konuyu kapatmanı öneririm.”
“Ne?” Tyrose’un rengi attı. “Sahte bahanelerle gemime biniyorsun, sonra da açıklama yapmayı reddediyorsun öyle mi?”
“Evet.”
“Şimdi bekle…”
“Lütfen sesini kıs,” dedi, soğuk bir tavırla.
Derin bir nefes aldı. “Sahte bir isim kullanarak gemiye geldiğini inkâr etmiyorsun, değil mi?”
“Bunu yapmak anlamsız olurdu. Belli ki gerçek kimliğimin farkındasın.”
“O zaman Edderbee Sekiz savaşından ve konakçı kaybından sağ kurtulmuş tek Güçlendirilmiş olan Mithra Dis neden Tophet adında beyin ölümü gerçekleşmiş bir aptal gibi davranıyordu?”
Doktor, teknisyenin burnuyla ilgilenirken, “Güzel darbe,” diye çıkıştı. “Yani isim.”
Kadın irkilerek ona baktı. Başka hiç kimse bu göndermeyi anlamamıştı.
Adam ise kaşlarını çatarak, “Bulmaca çözmeyi severim. İnsana katmadığı şey yok,” dedi.
Dikkatini tekrar kaptana çevirdi. “Hayatımda ne yapmayı seçtiğim beni ilgilendirir. Gemindeki varlığım hiçbir zarara yol açmadı, hatta tam tersi faydası oldu.”
“Eğitimli bir katil gemimde dolaşıyorsa, bunu bilmeye hakkım var.” Kaptanın sesi sakin çıkmış olsa da öfkesini dizginlemekte zorlandığı belliydi.
“Gemideyken kimseyi öldürmediğime sizi temin ederim,” dedi, duygusuz bir ifadeyle.
“Bunu eğlenceli mi buluyorsun?” diye tersledi adam.
“Küçük zihinlerin meşguliyetlerini eğlenceli buluyorum,” diye karşılık verdi, soğuk bir tavırla.
Ne zamandan beri küçük beyinlere aynı şekilde cevap vermeye başlamıştı? Kontrolüne ne olmuştu? Yedi yaşından beri, İşitme Engelli olmayan insanlara asla “küçük beyinler” diye hitap etmemesi konusunda eğitilmişti. Oysa burada, birinin yüzüne karşı hakaret ediyordu.
Kendine kızarak gözlerini kaçırdı.
“Anlıyorum,” dedi Tyrose, soğuk bir sesle. “Hâlâ Mynd’lerle ittifak kuruyorsun.”
Kız onun ne demek istediğini anlayamadan doktor konuşmaya yeniden dahil oldu.
Kırık burnu bandajlarla sarılmış olan doktor, “Oldukça nankör bir genç kadınsın,” dedi. “Bütün doktorlarını bu şekilde mi karşılıyorsun?”
“Bir savaş doktoru bile bilincini yeniden kazanmakta olan bir Mynd’in üzerinde gezinmemesi gerektiğini bilir. Eğer rahatsız edilmeden kendime gelmeme izin verseydin, böyle bir şey hiç olmazdı.”
“Bak sevgili kızım…” Doktor şaşırmış gibiydi. “Sen bir Mynd değilsin. Artık değilsin.”
Doktor ona tokat atmış gibi kaskatı kesildi, sonra da bilerek sırtını döndü.
“Gemi bir sonraki limana ne zaman yanaşacak?” diye sordu kaptana. “İlk fırsatta gideceğim.”
Adamın yüzünde bir tebessüm belirdi. “Hayır, inmeyeceksin.”
Gözlerini kısarak ona baktı. “Bak sen şu işe.”
“Doğrudan Dünya’ya gidiyoruz, orada Ajans merkezine rapor vereceksin.”
“Bu imkânsız.”
Adam omuz silkti. Böyle bir durumda onu öylece bırakacak değildi. “Emirler böyle.”
“Ben artık Uzay Ajansı’nda çalışmıyorum,” diye tersledi. “Emirler beni bağlamaz. En yakın koloniye ya da uzay istasyonuna gitmenizde ve gemiyi terk etmeme izin vermenizde ısrar ediyorum.”
Adam ondan uzaklaşıp tembelce onun boşalttığı ranzaya oturdu. “Bana söylemek istediğin bir şey var mı? Paylaşmak istediğin bir şey?”
Kadın alaycı bir şekilde homurdandı. “Dünyanın en kısa fıkrası olsa gerek.”
Adam onu görmezden geldi. “Balın sinekleri topladığı gibi gizemleri kendine çekiyorsun ve ben gemimde gizemlerden hoşlanmıyorum.”
“Senin hoşlandığın ve hoşlanmadığın şeyler beni ilgilendirmiyor.”
“Neden gemiye geldin? Merkez neden senin Dünya’ya naklini en yüksek önceliğe sahip bir mesele olarak görüyor?”
“Ne?” Son sözleri dikkatini bayağı çekmişti. “En yüksek öncelik mi?”
Adam başıyla onaylayıp pürdikkat ona baktı. “İkinci öncelikli bir görevdeydik, Quadrates III’teki yerleşime doğru gidiyorduk. Oysa Ajans’a gemideki varlığını bildirir bildirmez, hemen Dünya’ya dönmemizi emrettiler.”
“Neden onlarla temasa geçtin?”
Tek kaşını kaldırdı. “Sakat bir kahraman gemime gizlice bindiği için olmasın? Hastaneden ayrılıp gözden kaybolduğundan beri, son beş yıldır nerede olduğun tartışma konusu oldu.”
“Sen de yetkilileri nerede olduğum konusunda uyarmak zorunda hissettin, değil mi?
“Beni aranan bir kaçak olarak gördün, ha?”
Öfkelendiği ses tonundan belliydi. Şu adamın cüretkârlığı yok mu? PDF’ye serseri bir çocukmuş gibi sataşması da cabası! “Mynd Strike Force benim yerimi bulmak isteseydi, bunun beş yıl süreceğini mi sanıyorsun?”
“Senin bir asker olduğunu biliyorum,” diye yanıtladı Tyrose. “Teşkilattaki herkes bunu biliyor! Saldırı Timi senin iyiliğinle ilgilenmiyor olabilir, artık…”
Bir an durakladıktan sonra omuz silkerek cümlesini tamamladı. “Artık onların işine yaramıyorsun. Mynd’lerin gündemi…”
Dişlerini sıktı. “Senin de onlardan biri olduğunu tahmin etmeliydim.”
Tyrose kaşlarını çattı. “Kimden?”
“Tutucu,” diye takıldı. “Mynd komplolarından söz eden ve yabancı düşmanlığını körükleyen o dar kafalı, nankör paranoyaklardan biri.”
“Eğer Mynd’lere sağlıklı bir şüphecilikle bakıp bakmadığımı soruyorsan, cevabım evet.”
Tyrose’un sesi gayet sakin çıksa da yumruklarını sıkıp duruyordu. “Onları kör bir bağlılıkla kucaklayanların aksine Mynd’lerin bize sadece fedakârlık duygusuyla yardım ettiklerine inanmakta zorlanıyorum.”
“Gizli gündemler, anlaşmalar.” Mithra gözlerini devirdi. “Mynd’lerin yaptığı tüm iyilikleri mutlulukla görmezden geliyor, gelecekteki ihanetleri karanlık bir şekilde tahmin ediyorsunuz! Mynd’ler yardımsever olmaktan başka bir şey yapmadılar! Onların yardımı olmasaydı, ki her zaman yardım istediklerini de eklemeliyim, savaşı asla kazanamazdık. Yoksa bunu inkâr mı ediyorsunuz?”
“Gemiyi kullananlar insanlardı. Savaşa yelken açanlar da insanlardı.”
İyice öfkelenmişti. “Sesi titreyerek, “Bana hiçbir Mynd’in savaşmadığını ve ölmediğini mi söylemeye cüret ediyorsun?” diye sordu. Göğsü hararetle inip kalkıyordu.
Tyrose bu an konuyu buraya getirdiği için kendine lanet etti. “Hayır, tabii ki hayır,” diye beceriksizce kekeledi. “Öyle demek…”
“Bahsettiğin o gemiler Mynd teknolojisi sayesinde yapıldı,” diye devam etti, özür çabalarına aldırmadan.
“Savaşı kazanan Mynd’in stratejisiydi. Dünyanın Jannthru’ların karşısına birleşik bir güçle çıkabilecek duruma gelmesi Mynd müdahalesinin bir sonucuydu. İnsan mürettebatının ‘savaşa yelken açmasını’ sağlayan Mynd eğitimiydi. Ayrıca Mynd destekli tıbbi araştırmalar sayesinde bu kadar çok insan savaştan sağ salim döndü!”
“Eğer…” Tyrose onun sözünü kesmeye çalışsa da ona engel oldu.
“Son olarak, hayati istihbarat elde etmek için gezegene inenler Mynd ile Güçlendirilmiş askerlerdi. Düşmanlar güvenli kamaralarında huzurla yatarken içlerine sızanlar askerlerdi. Edderbee Sekiz’de düşmanla çarpışanlar da askerlerdi!” diye parladı. “Sakın yanımda tarihçiliğe kalkışmayın Kaptan, çünkü ben Mynd’lerin bizim uğrumuza öldüğünün canlı kanıtıyım!”
“Bravo,” dedi Hatch, alkışlayarak.
Diğerleri etraflarında döndüler. Onun varlığını tamamen unutmuşlardı.
Mithra’ya yaklaşıp cesaret verici bir şekilde başıyla onayladı. “Duygularını bu şekilde dışa vurman iyi bir şey. İçimden bir ses çok içine kapanık olduğunu söylüyor.”
Mithra dehşet içinde ona baktı. Yaptığı tam olarak buydu, duygularını bu küçük beyinlerin önünde onlardan daha iyi değilmiş gibi göstermişti.
Mynd eğitimi belki de hiç var olmamış olsa da o bundan istifade ediyordu. Yaralarından fark ettiğinden daha fazla etkilenmiş olmalıydı. Davranışının başka bir mazereti olamazdı.
Mithra kendininkini kaybederken bile kaptan soğukkanlılığından ödün vermemişti. “Bu kadar iddialı fikirlere sahip olduğunuzu bilmiyordum,” dedi alaycı bir tavırla. “Mynd’lerin halka açık gösterileri hoş karşılamadığını sanıyordum.”
Kız ona ters ters baktı. Adam onunla alay ediyor, hatasını ayyuka çıkarıyordu. “Beni en yakın gezegene bırakacaksınız,” diye tersleyerek konuyu değiştirmeye çalıştı. “Bu konu kapanmıştır.”
“Bu konuda farklı fikirdeyiz işte.”
Sabrı tükenmeye başlamıştı. “Size söylediğim gibi, artık Uzay Ajansı’nın bir üyesi değilim. Edderbee Sekiz’in ardından hâlâ hastanedeyken Gezegen Savunma Kuvvetleri’ndeki görevimden istifa ettim. Ben…”
Tyrose sözünü kesti. “Farkında olmadığın şey istifanın hiçbir zaman kabul edilmediği. Herhangi bir resmi adım atılmadan önce ortadan kayboldun, bu yüzden hala PDF’nin tam bir üyesi olarak Ajans’ın kayıtlarında yer alıyorsun. Bu da Ajans emirlerine tabi olduğun anlamına geliyor.”
“Çok saçma!” diye tersledi. “Saldırı Timi beni asla kabul etmez.” Bir an duraksadık sonra tekrar söze girdi. “Şu anki… Durumumda.”
“Bu askeri birim teşkilatın sadece bir kolu. Mynd-Yükseltilmiş personel istihdam etmeyen pek çok başka birim var. ‘Durumun’ direkt işten çıkarılacağın anlamına gelmiyor.”
Dişlerini sıktı. “Kendimi teşkilatın bir üyesi olarak görmüyorum, son beş yıldır böyleydi.”
Tyrose soğuk bir ifadeyle, “Belli ki,” dedi. “Yine de teşkilat öyle düşünüyor ve bu konuyu onlarla tartışman gerekecek. Ancak, bu gemide bulunduğun sürece, PDF’nin bir subayı gibi davranacaksın.”
“Bu da demek oluyor ki,” diye araya girdi Hatch. “Etrafta dolaşıp doktoruna saldırmayacaksın.”
Planı işe yaramıştı. Onların dikkatini kendisine çekmeyi başarmıştı.
Geminin sağlık subayı ve Tyrose’un arkadaşı olarak, ikisi arasında gelişen çıplak düşmanlıktan endişe duyuyordu.
Tyrose için son derece zor bir dönem olmasına rağmen Hatch, Mithra ile yakından ilgileniyordu. Onun son beş yıldaki faaliyetlerinden dolayı biraz endişeliydi.
“Esau, İletişim Merkezi’ne geri dönmen gerektiğini biliyorum. Şu anda orada bulunman özel bir önem taşıyor. Ayrıca Dis’e tam bir sağlık kontrolü yapmak istiyorum.”
Hemen söze girdi. “Sağlığım gayet iyi! Ayrıca, baygınken beni muayene etme fırsatınız oldu.”
“Emirlere itaat edeceksin!” diye bağırdı Tyrose.
“Sakın…”
“Yapmayın çocuklar,” diye azarladı Hatch, yaş avantajından faydalanarak. Aslında Tyrose’dan daha genç olduğu söylenebilirdi.
“Devam et, Esau. Merkeze çıkmak istediğini biliyorum.” Hatch dostça bir sırt sıvazlama kisvesi altında sözlerini kapıya doğru kesin bir itme hareketiyle pekiştirdi.
Tyrose ona sertçe baksa da sonunda dışarı çıktı. “Bu iş henüz bitmedi,” diye Mithra’yı uyardı.