Alfa Rylan  - Kitap kapağı

Alfa Rylan

Midika Crane

Üçüncü Bölüm

Dawn

Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu anlamam en az iki dakikamı aldı.

Tavana dik dik bakmayalı uzun zaman olmuştu. Ayrıca, kaçtığımdan beri altımda hiç bu kadar rahat ve yumuşak ya da sıcak bir şey olmamıştı.

Bu duygu çok ürkütücüydü. Bir an için felç oldum ama Rylan'ın küçük ekibinin dün gece bana verdiği uyuşturucular yüzünden değildi.

Hafif ağrıyan başımı ovuşturarak yavaşça doğruldum. Rylan'ın beni yakalamasına ilk kez izin vermiştim. Onunla görüşmeye gelmemeliydim... Daha iyisini yapabilirdim.

Bacaklarımı yataktan çıkarıp aşağı baktım ve sızlandım.

Saf satenden ipeksi beyaz bir gecelik giyiyordum. Uyluğuma kadar uzanıyordu ve süt mavisi dantelle süslenmişti.

Geceliğin her tarafından İffet Sürüsü ve Rylan’ın zenginliği akıyordu. Rylan bu zenginliği bir kaçak için harcamaya istekliydi. Diğer kıyafetlerimi ne yapmıştı?

Birkaç günde bir değiştirdiğim iki farklı giysim vardı.

Kelepçe yüzünden bilek derim soyulmuştu ama neyse ki gümüşten değildi.

Ayaktayken odaya baktım. Dürüst olmak gerekirse, korkusundan dolayı beni karanlık bir hücreye atmasını ya da kelepçeli tutmasını bekliyordum. Bunun yerine, bana güzel bir oda hediye edilmişti.

Bir yıldır yumuşak bir halıya dokunmamış olan ayaklarım, odanın rahatlığını tescil eden gözlerim kadar minnettardı.

Etrafımı saran dört duvar ve pencereler geride neyi bıraktığımı hatırlamama yetiyordu.

Rahatlığı ne kadar özlemiş olsam da kendimi gergin hissediyordum. Burada kalmak zorunda olduğumdan daha fazla kalmama imkân yoktu. Buradan hemen şimdi gidecektim.

Pencerenin altından tutup yukarı çekmeye çalıştım. Tabii ki kilitliydi. Etrafa baktım. Bu küçük odada iki kapı, bir şifonyer ve küçük bir masa vardı.

Oda beyaz ve basit bir mavi renkle boyanmıştı. Geceliğimdeki dantel gibi. İlk kapıya gittim ve kolayca açıldı.

Banyo. Uzun süredir banyosuz yaşıyordum.

Lüks banyoya adımımı attığımda ayaklarımın altındaki serin fayansı hissettim. Gözlemlediğim onca zamandan sonra bu binanın dışarıdan görünüşünü hayal etmeye çalıştım.

Alfa’nın mülkü, neredeyse etrafını saran orman kadar büyüktü. Bu nedenle, bu mülkün içinde bulunduğum yeri tam olarak belirlemek çok mümkün değildi. Bu yüzden, aynı zamanda kaçma yeteneğim de kısıtlanıyordu.

Binanın doğusundaysam adamlarını geçme şansım yoktu.

İkinci kapıyı kontrol etmeden önce, alıştığım nehirden çok daha davetkar görünen duşa birkaç saniye boyunca hayranlıkla baktım.

Üzgün bir şekilde kapının açılmayacağını düşünüyordum ki ufak bir itişle açıldı.

Rüya mı görüyordum? Beni alıkoyan gerçekten Rylan mıydı yoksa daha nazik bir ruh mu?

Dışarı çıktım ama nereye gittiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Orada burada birkaç kapı açtım ama açtığım her kapıyla birbirine tıpatıp benzeyen koridorlara çıkıyordum.

Sonunda o kadar acı verici bir şekilde kaybolmuştum ki geçtiğim her duvara vurmaya başladım. Elim yerine kafamı vurmaya çok yakındım.

Belki de bu, Rylan'ın hastalıklı işkence fikriydi. Çıldırana kadar amaçsızca dolaşmama izin veriyordu. İşe yarıyordu.

Bir nefes verip yenilgiyi kabullenerek durdum. Sırtımı duvara yaslayarak çömelip başımı ellerimin arasına aldım.

“Şimdiden pes mi ediyorsun?”

Her nedense Rylan'ın sesi beni ürkütmemişti. O kristal gözleriyle beni merakla izleyerek sakin bir şekilde duvara yaslanmıştı. Ne zamandır orada duruyordu?

Ben bu sinir bozucu koridorlarda yürümeye devam etmemek için kendimi duvara bastırırken Rylan ne zamandır yenilgimle eğleniyordu?

Sinirli bir şekilde, “Beni rahat bırak,” dedim. “Buradan çıkmama izin vermeyeceksen seni görmek bile istemiyorum.”

Onunla uğraşmak yerine çıkış yolu bulmalıydım. Kaybolmuştum. Onun eğlencesi olmuştum.

Derin bir iç çekip bana doğru yürüdü. Bazen çok inatçı olabiliyordum. Bakışına karşılık verdim, kendi bakışımı kaçırmıyordum.

Burası onun bölgesi olsa bile bu adam bana üstün gelemeyecekti. Bu iğrenç kedi-fare oyununda hile yapmıştı. Güya İffet Alfası’ydı.

Kıçımın kenarının iffetlisi.

“Bunun zor olduğunu biliyo...”

Dediğine inanamayarak, “Zor mu?” diye çıkıştım. “Beni kandırdın; yalan söyledin ve küçük evcil hayvanın olmam için beni buraya sürükledin. Fate bizi eşleştirerek berbat bir iş çıkardı.”

Rylan dudağını ısırarak düşünüyordu. Yüz ifadesini okumaya çalışırken çok sert nefes alıp veriyordum. Tek görebildiğim hiçbir renk vermeyen cansız bir ifadeydi.

Söylediğim sözleri düşünmek ve beni dikkatle izlemekle meşguldü.

“İyi değilsin Dawn. Kendine yaşamayı zorladığın hayat seni daha hasta etmeden seni güvende tutmak için bunu yapıyorum,” dedi Rylan dikkatle.

Dişlerimi sıkıyordum.

“Sana bakıyorum ve canım yanıyor,” diye devam etti. “Gözümün önünde eridiğini görmek. Bunu hak etmiyorsun.”

Sözleriyle damarlarımdan bir sıcaklık geçiyordu. Ona kızmalı mıydım, yoksa teklifini kabul mü etmeliydim emin değildim, çünkü bunu uzun zamandır düşünüyordum.

Son zamanlarda eskisi gibi tırmanamıyor, koşamıyor ve çalamıyordum. Hastalanıyordum. Ya Rylan'ın sözleri doğruysa? Bana ne olacağını kim bilebilirdi?

“Eve döndüğümde, kız kardeşimle olduğumda kendimi daha iyi hissedeceğim,” dedim. Bu kadarının doğru olduğunu biliyordum.

Lucy daha on yaşındaydı ve dışarıda yalnızdı. Rylan'la buluştuğum için kendimden nefret ediyorduysam, Lucy’yi bıraktığım için kendimden daha çok nefret ediyordum. Ama Lucy güçlüydü. Kendi başına kalabilirdi.

Düşünceli görünen Rylan, “Onu her zaman buraya getirebilirsin...” dedi.

“Öyle bir seçenek yok.”

Rylan henüz Lucy ile tanışmamıştı. Şanslıydı. Lucy Rylan’dan, yatak takımı yerine düşen yaprakları ve banyo yerine dereyi kullanmak zorunda olduğu ormanda yaşama fikrinden nefret ettiğinden daha fazla nefret ediyordu.

Zavallı kız kardeşim Rylan’ın benim için gönderdiği bir sürü adama karşı misilleme yapmak zorunda kalmıştı.

Rylan buruşuk kaşlarıyla, “Neden olmasın? Güvende olmasını istemiyor musun?” diye sorguladı. Bana bu kadar yakın olması beni biraz geriyordu.

Doğal olarak, Rylan'ı çekici buluyordum. Bu gerçeği inkâr etmeyecektim.

Ne kadar sevmesem de eş bağı inkâr edilemez bir şeydi. Fate, arzuladığım ve özlemini çektiğim kişi olarak Rylan’ı seçmişti. Her gün bunun doğru olmadığını kanıtlamaya çalışıyordum.

Zorla, “Hapsedilmek, inanmadığı bir tanrıçaya dua etmeye zorlanmak istemiyor,” dedim.

“Sana söyledim; ikinizden de bunu beklemiyorum,” dedi yumuşakça.

Yalan.

Bir kaşımı kaldırıp Rylan’a dürüstçe, “Beni bilmediğim bir yerde, yapayalnız kilit altında tutmayı sevdiğini kanıtladın. Henüz sana güvenmem için bana bir sebep vermedin,” dedim.

Rahat bir şekilde ayakta duruyordu. Elini bana uzattı. Eline dik dik baktım.

“Hadi, acıkmışsındır. En son ne zaman düzgün bir şey yedin?” diye sordu Rylan. Gözlerinde sıcaklık vardı. Şimdiye kadar onda gördüğüm ilk gerçekçi görüntüydü.

Aksi takdirde, beni kilit altında bir oyuncak bebek gibi tutmayı tercih eden soğuk bir alfaydı.

Ona dokunmazdım. Bu beni mahvedebilirdi.

Bu yüzden, arkamdaki duvarı kullanarak tek başıma durdum. Rylan'ın yanında bu kadar uygunsuz giyinik olduğum için biraz gergin hissediyordum, ancak tamamen rahatsız değildim.

Hâlâ eski kıyafetlerimi geri istiyordum.

“Peki, yemek yerim ama sonra gidiyorum,” dedim. Sonuçta bu fırsattan yararlanabilirdim. Belki Lucy'e götürmek için bir şeyler bile çalabilirdim.

Rylan hafifçe gülümseyerek, “Bakarız,” dedi.

Rylan beni yemek alanına götürürken bu ev tamamen terk edilmiş gibi göründü. Burada yalnız mı yaşıyordu?

Masanın baş köşesine oturmama izin verdi. Hatta meşe sandalyeyi oturmam için çekti. Benim gittiğim yerlerde görgü diye bir şey yoktu.

Rylan mutfağa doğru yürürken omzunun üzerinden, “Canının istediği bir şey var mı?” diye sordu.

Elim kucağımda, hızlıca odadaki çıkış noktalarını taradım. Geldiğimiz kapıyı saymazsam hiç yoktu ama buraya gelirken hiçbir şey görmemiştim.

Belki de büyük vitray pencereden omzumu cama karşı bir kalkan gibi kullanarak atlayabilirdim. Yine de Rylan’ın beni tekrar bulması birkaç saniye bile sürmezdi...

“Yemek,” dedim ve Rylan güldü.

Rylan yemeğimi alırken, ben de orada düzgün bir hanımefendinin yapacağı gibi oturarak kendimi şaşırttım. Şu anda anarşi başlatmak kolay olurdu ama Alfa’nın güvenini kazanmayı tasarlıyordum.

Rylan içeri girdi. Beni hâlâ burada otururken görünce gözle görülür bir şekilde şaşırdı. Önüme bir tabak yemek koydu.

Verdiği taze meyveden bir ısırık aldıktan sonra, “Peki, şimdi ne olacak?” diye sordum.

Uzun süre sonra yediğim kurutulmuş meyve veya bayat ekmek olmayan ilk gerçek yiyeceğin tadını çıkarıyordum.

Rylan iç çekip, “İşlerimizi kendi aramızda düzene sokacağız. Kız kardeşini bulacağız,” dedi.

Greyfurtu yutarak nazlıca, “Ya ona nerede olduğunu bilmediğimi söylediysem?” dedim.

“Sana inanmazdım.”

Rylan ve ben bir an için sessizce birbirimize baktık. Gözlerinde kaybolmak ne kadar kolay olursa olsun, içimde öfke her şeyi bastırıyordu.

“Bak, bu işe yaramayacak. Beni burada eşin olarak tutamazsın. Günün her anında sen kaçmak istemeden kalmam.”

Rylan'ın ruh hâlini bir anda değiştirebilme yeteneği vardı. Bir an sakin ve yumuşak ama sonra sert ve soğuk. Şu anda kızgın görünüyordu ve iyi bir nedeni vardı.

Normal insanların kızdıklarında sahip olduğu nazik ifade değildi. Bu bakışı uzak ve düşünceliydi. Aklında kötü şeyler vardı.

Rylan dikkatli bir şekilde, “Bunu yapmak istemiyorum, ancak çok az seçeneğim var,” dedi. “Sana yardım etmeye, seni korumaya çalışıyorum. İyi bir yaşam sürmeni istiyorum, güvenlik ve sağlık içinde.”

“Beni umursasaydın beni tutmazdın,” dedim.

Birden Rylan bana uzandı ama geri çekildim. Saygılı bir şekilde elini geri çekti.

“Umursuyorum, Dawn,” diyor düz bir şekilde. “Ne kadar umursadığımı göstereyim.”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok