Galatea logo
Galatea logobyInkitt logo
Sınırsız Erişim Edin
Kategoriler
Oturum aç
  • Home
  • Kategoriler
  • Listeler
  • Oturum aç
  • Sınırsız Erişim Edin
  • Destek
Galatea Logo
ListelerDestek
Kurtadamlar
Mafya
Milyarderler
Toksik Aşk
Slow Burn
Düşmandan Sevgiliye
Paranormal ve Fantezi
Ateşli
Spor
Kolej
İkinci Şans
Tüm Kategorileri Gör
App Store'da 4,6 puanlı
Hizmet ŞartlarıGizlilikBaskı
/images/icons/facebook.svg/images/icons/instagram.svg/images/icons/tiktok.svg
Cover image for Batı'nın Kurtları

Batı'nın Kurtları

Altıncı Bölüm

HAVEN

Logan yüzüme baktı. Ağzını birkaç kez açıp kapattı, boğazını temizledi. “Peki, İsveç ha? İyi ki sarışınsın.”

Bu sefer daha sert bir sesle sordum. “Logan, eş nedir?”

Logan iç çekip elleriyle yüzünü kapattı. “Eş, ruh eşi gibidir.”

“Ruh eşi mi? Dalga geçiyor olmalısın.”

Logan bana baktı. “Her kurdun bir eşi vardır. Eşin senin için mükemmeldir, birlikte iyi ile kötü arasındaki dengeyi sağlarsınız.”

Gözlerimin içine baktı. “Eşler genetik olarak eşleşir. Birlikte bir çocuğunuz olduğunda, genleriniz birleşip güçlü, sağlıklı bir çocuk üretmelidir.”

“Senden çocuk yapmam gerektiğini mi söylüyorsun?” diye sordum. Sözlerime devam edemeyip dilimi ısırdım. Kendime normal insanlarla dolu bir odada olduğumuzu hatırlattım.

Logan kafasını salladı. “Hayır, evet, ama daha fazlası var. Eşin seni tamamlar. Eşler arasındaki bağ çok güçlüdür. Adeta büyülü bir bağdır. Kaderlerimiz iç içe, Haven. Kaderden kaçış yok.”

Kafamı masaya koydum, duyduklarım üzerine düşündüm. “Yani evlenmek istediğim kişiyi kendim seçemeyecek miyim? Asla eski usul bir aşk yaşayamayacak mıyım?”

Logan acı çekiyor gibiydi. “Bunu neden isteyesin ki? Artık hayatında ben varım. Aramızda bir bağ hissetmiyor musun?”

Ona baktım. “Bağ mı? Ne tür bir bağ hissetmem gerekiyor? Hissettiğim tek şey sana her dokunduğumda vücudumu kaplayan lanet kıvılcımlar. Bunun dışında hiçbir şey hissetmiyorum.”

Logan ürkmüş gözüküyordu. “Yalan söylüyorsun.”

Omuz silkip yüzümü çevirdim, artık onu görmek istemiyordum.

“Haven, bana yalan söylediğini söyle.”

Ona baktığımda gözlerinin kızardığını fark ettim. Aramızdaki fiziksel çekimi hissedebiliyordum.

Onu rahatlatmak, her şeyin yoluna gireceğini söylemek istedim ama bu isteği bastırmaya çalıştım.

“Yalan söylemiyorum Logan. Söylediklerim doğru. Jude'la aramda senden daha fazla bağlantı hissediyorum.”

Söylediklerim yanlıştı, sanki onları söyleyen ben değilmişim gibiydi. Aslında ona bunları söylemek istemezdim ama o an öğrendiklerimin altında ezilmiş hissediyordum.

Logan dişlerini sıkıp yumruğunu masaya indirdi. “Sen benimsin.”
Sinirlenip “Ben senin malın değilim Logan, ben senin değilim ve asla olmayacağım.”

Logan bana baktı. Gözleri gittikçe kararıyordu.

“Sana göstereceğim Haven, sana birlikte olmamız gerektiğini göstereceğim. Kimse alfasına karşı saygısızlık edemez. Kimse eşine ihanet edemez.”

Ayağa kalkıp sınıftan çıktı. Arkasından seslenen Bay Gades’e aldırış etmedi.

Olanlar üstüne düşünürken ellerimin titrediğini fark ettim.

Deacon bana yaklaşıp Logan'ın sandalyesine oturdu.

Deacon gülüp parmaklarını kafasının arkasında kavuşturdu. “Yani, siz ikiniz eşsiniz, öyle mi?” diye sordu..

Sözlerine karşılık olarak ona hırladım. “Git buradan, Deacon.”

“O ateşli konuşmanızı duyduktan sonra gidemem. Bir kurt kulaklarıyla her şeyi duyabilir, değil mi?”

Ona keskin bir bakış attım. “Dürüst olmak gerekirse, bilmiyorum.”

“Ne demek bilmiyorum?” diye sordu Deacon, öne doğru eğildi.

Omuz silktim. “İnsanken kurt duyularına sahip değilim.”

Deacon'ın ağzı açık kaldı. “Ne demek istiyorsun? Bu bizim kimliğimizin bir parçası Haven. Hangi durumda olursak olalım, duyularımız düşmanlarımızı alt etmemizi sağlar. Daha iyi duyamıyor musun, daha iyi koku alamıyor musun ya da daha iyi göremiyor musun?”

Omuz silkip başka yere baktım. “Pek sayılmaz. Yani kurtken, elbette, ama insanken değil.”

Deacon şaşkın görünüyordu. “Logan bunu biliyor mu?”

“Neden Logan'a güveneyim ki? Onu çok az tanıyorum ve tanıdığım kadarıyla onu sevmiyorum,” dedim.

Deacon sırıttı. “Bu hassas bir konu gibi görünüyor. Sanırım eşleşme töreninin büyüsü hakkında pek bir şey bilmiyorsun, değil mi? Ne yazık, bunun için cezalandırılacaksın.”

Dudağımı ısırdım. “Ne demek cezalandırılacağım?”

Deacon güldü. “Eşleşme sürecine karışmamalısın Haven. Sen tam anlamıyla süreci eline yüzüne bulaştırıyorsun. Jude'la takılıyorsun, yani başka bir erkek kurtla.”

Parmağını salladı. “Sen yaramaz bir dişi kurtsun. Bu durumun eşini çok mutlu edeceğini sanmıyorum, değil mi? Eşine karşı çıkmak istemezsin.”

Dudaklarımı büktüm, sözlerinin ardındaki gerçeği öğrenmek istiyordum. Kendime Deacon'ın sadece benimle dalga geçiyor olduğunu söyledim.

“Onu çok az tanıyorum, belki de hiç tanışmamalıydık.”

Deacon yine güldü. “Gerçekten hiçbir şey bilmiyorsun. Logan'la eşleşmen çoktan başladı. Özel göz temasınız sırasında başladı, göz temasınız bir çeşit tetikleyiciydi.”

Gözlerini devirip sırıttı. “Logan senin ruh eşin ve gözler ruhun penceresidir, bu nedenle göz temasının her şeyi başlatması mantıklı, sence de öyle değil mi?”

Gözlerim genişledi. “Logan'la eşleşmem de ne demek?”

Deacon tırnaklarını inceliyormuş gibi yaptı. Ayaklarını önündeki sandalyeye yasladı.

“Seni sahiplenmesi lazım. Diğer erkek kurtların senin etrafında dolaşmasına izin veremez. Yakında herkes seni isteyecek tatlım. Alfa eşleri çok güçlüdür.”

Sahiplenmek mi?

İçimin panikle dolduğunu hissettim.

“Beni sahiplenmesini istemiyorum! Logan’ı ya da sürüsünü istemiyorum!”

Deacon yine sırıttı. “Logan'ı ne kadar uzun süre reddedersen, sonuçları senin için o kadar kötü olur.”

“Neden daha kötü olsun ki?”

Deacon güldü ama sesi mutlu değildi. “O bir alfa, doğası gereği bölgesini korur. Alfalar istediklerini alırlar, alamazlarsa da kızarlar.”

Bana göz kırptı. “Senin yerinde olsaydım kendime dikkat ederdim, çünkü Logan bu konuda çok ciddi. İyi eşleşmeler.”

Ardından Christine'in yanına döndü. Başım dönmeye başladı.

Kafeteryaya doğru uyuşuk bir şekilde yürüyüp Jude'un masasına doğru gittim. Yaklaştığımı görünce gülümsedi ama hiçbir şey söylemedi.

“Jude?” Konuşurken sesim titredi. Zayıf ve yardıma muhtaç göründüğüm için kendime kızdım.

Jude dikkati dağılmış bir şekilde bana baktı. “Efendim, Haven?”

“Seninle konuşabilir miyim? Yalnız konuşmak istiyorum, belki de dışarı çıkabiliriz,” dedim kekeleyerek. Gergin bir şekilde Logan’ın orada olup olmadığını görmek için etrafı taradım.

Jude sonunda ne kadar üzgün olduğumu fark edip ayağa kalktı, sonra elimi tutup beni kafeteryadan çıkardı. Onu sorgusuz sualsiz takip ettim, midem bulanıyordu.

Sonunda açık alana çıktığımızda nefes alabildim. Jude beni yanına çekti. Okulun önündeki büyük ağacın altında oturduk.

Ellerimiz birbirine kenetlenmişti.

“Ne oldu? Seni üzen nedir?” diye sordu Jude elimi sıkarak. Bu kadar çabuk rahatlayabilmem çılgıncaydı. Bunu barışçı rolü sayesinde yaptığını düşündüm.

Dudağımı ısırıp yere baktım. “Sen bir kurt adamsın.”

Jude derin bir nefes alıp elini sarı saçlarında gezdirdi. “Evet, öyleyim.”

“Bana hiç söylemedin.”

Jude kıkırdadı. “Hayır, söylemedim. Peki nasıl öğrendin?”

“Logan söyledi. Neden söylemedin?”

Jude elimi bıraktı. “Seni sadece birkaç gündür tanıyorum Haven. Evet, iyi bir kızsın, ama henüz sana güvenemem.”

“Ama ben de bir kurt adamım!”

Jude acı çekiyor gibi görünüyordu, “Ne olduğunu bildiğinden bile emin değildim. Çok saf görünüyordun. Başka bir kurt adam benim kokumu hemen alırdı ama sen bir şeylerin ters olduğunu fark etmedin. Çok garipti,” dedi.

“Buna inanamıyorum. Kurt adam olduğuna inanamıyorum. Bu delilik. Yalnız olduğumu sanıyordum.”

Jude elimi tutup gözlerimin içine baktı.

“Yalnız değilsin Haven Mathie,” dedi. “Hiçbir zaman yalnız olmayacaksın. Burada koca bir sürü var. Kollarını açmış seni bekliyorlar. Bu kasabadaki arkadaşlarının arasındasın.”

İçimdeki huzursuzluktan kurtulmaya çalışırken burnumu çektim. “Bundan emin değilim.”

Jude kaşlarını çattı. “Neden böyle diyorsun?”

Bir dakika sessiz kaldım. Ardından “Jude, eşler hakkında bir şeyler biliyor musun?” diye sordum.

Jude'un yüzünde acı dolu bir ifade belirdi ve kayboldu. Elimi bırakıp benden uzaklaştı. “Eşleri biliyorum, tamam mı?”

Ona doğru uzandım ama geri adım attı.

“Logan eşim olduğunu söyledi,” dedim.

Gözlerine daha fazla acı yerleşti. “Öyle olduğunu biliyorum.”

Dondum. “Logan'ın eşim olduğunu biliyor muydun?”

Jude başıyla onayladı. “Buradaki ilk gününden beri biliyordum Haven. Siz ikiniz bunu belli ettiniz ve bu canımı acıttı.”

Yutkundum. “Deacon, Logan’la eşleşmezsem Logan'ın bana kızacağını söyledi. Sence bana zarar verir mi?”

Aklımda bir kurdun bir geyiği parçaladığını hayal ettim. Tekrar yutkundum.

Jude homurdandı. “Eşine zarar veremezsin Haven. Logan'a haksızlık etme. Deacon'a gerçekten inanacak mısın?”

Kaşlarını kaldırdı. “Sana söyledim, Logan iyi biri. O bir alfa, kendini kontrol etmeyi herkesten iyi bilir. Öyle olmak zorunda.”

Kendimi aptal gibi hissettim. “Doğru ya.”

Jude bana baktı. “Senin için iyi bir eş olacak Haven.”

Gözlerimden yaşlar aktı. Panik bir kez daha zihnimi ele geçiriyordu. “Onun eşi olmak istemiyorum.”

Gerçekten de istemiyordum. Serseri bir çocukla beraber olmayı romantik bulabilirdim ama hayatımın geri kalanını aynı kişiyle geçirmeyi istemezdim.

Jude donup kaldı. “Eşini istemiyor musun?”

Kafamı salladım. “Hayır! Hayır, bunu yapamam. O sadece bana sahip olduğunu sanan bir egoist. Bunu kim ister ki?”

Titreyerek nefes aldım. “Bütün bu eş konusu saçmalık ve ben bunu kabul etmeyeceğim.”

Jude’un sempatik ifadesi saniyeler içinde kayboldu, öfkelenmişti.

“Neden eşini istemeyesin ki? Ne kadar şanslı olduğun hakkında bir fikrin var mı? Kendine acımayı bırak ve kabul et. Eşin bir alfa. Bundan çok daha kötüsü de olabilirdi! Tanrım, Haven, tam bir çocuksun!”

Yerimde dondum kaldım, gözlerim genişledi. Jude'u hiç bu kadar kızgın görmemiştim.

O barışçı değil miydi? İncinmem umurunda değildi, arkasını dönüp gittiğinde bir kez daha ağlamaya başladım.

Bir arkadaşa ihtiyacım vardı ve Jude'un yanımda olacağını düşünecek kadar aptaldım.

Haklıydı. Birbirimizi sadece birkaç gündür tanıyorduk. Ona hissettiğim güvenin sebebi sürüdeki rolünün doğasıydı, bana olan sevgisi değil.

Kalkıp okula döndüm, kaybolmuş ve biraz umutsuz hissediyordum. Kapılardan tökezleyerek geçip kafeteryaya baktım.

Jude orada değildi, Rachel da yoktu. Ne yazık ki Logan oradaydı. Girer girmez gözlerini bana çevirmişti.

Arkamı döndüm ve hıçkırıklara boğularak kafeteryadan uzaklaştım.

Ne yapmam gerektiğini bilmeyerek dışarı koştum.

Okulda kalıp günün geri kalanında acı çekebilirdim ya da gidip evimin arkasındaki ormanda serbestçe dolaşabilirdim. Kendimi bir süreliğine kaybedebilirdim.

“Haven!” diye seslendi Logan. Arkama baktığımda bana doğru sinirle geldiğini gördüm.

Tam ben kaçmak üzereyken elimi tutup beni kendine çevirdi, ağladığımı görünce yüz ifadesi yumuşadı.

“Ne oldu? Neden ağlıyorsun?”

Omuz silkmeden önce yanaklarımı sildim ve burnumu çektim.

“Haven, bunu sana kim yaptı? Seni kim ağlattı?” diye sordu. Her geçen saniye daha da sinirleniyordu.

“Sen.”

Dondu kaldı. Bundan faydalanıp kolumu onun elinden kurtardım. Evime doğru koştum.

On beş dakikalık bir yoldu ama kurda dönüşürsem oraya beş dakikada gidebilirdim. Yolun karşısındaki ormana koşup kurda dönüştüm. Paramparça olan kıyafetlerimi arkamda bıraktım.

Birkaç saat sonra, hazırladığım yemek fırında ısınıyordu ve teyzemin eve gelmesini bekliyordum.

Beş dakika sonra teyzem eve geldi. Onu karşılamak için aşağıya koştum ama bunu yaptığıma hemen pişman oldum.

“Haven, neler oluyor?” diye bağırdı bana kaşlarını çatarak, çantasını yere koydu.

“Ne demek istiyorsun?”

Derin bir nefes alıp telefonunu havaya kaldırdı. “Bu öğleden sonra neden dersi astın? Okuldan bir anda çıkıp gidemezsin!”

Lanet olsun. Dudağımı ısırdım, “Kendimi iyi hissetmiyordum. Ofisini aradığımda kimse telefona cevap vermedi!”

Teyzem yumuşamış gibiydi. “Cep telefonum var Haven. Neden beni aramadın?”

“Numaran yoktu.”

Teyzem gözlerini kısıp bana baktı, sanki yalan söyleyip söylemediğimi anlamaya çalışıyordu. Bir süre sonra gülümsedi, “Peki daha iyi hissediyor musun?” diye sordu.

Başımla onayladım. “Çok daha iyiyim,” dedim.

“Mükemmel, sert tepki verdiğim için özür dilerim. Okul beni arayınca endişelendim. Hala bu duruma alışmaya çalışıyorum.”

Bana sarılıp saçlarımı okşadı.

“Hadi o zaman, yemek hazır,” dedim. Beni bıraktı ve masayı kurup yemeği tabaklara koymama yardım etti.

Ne yazık ki çok fazla lazanya yapmıştım ve ikimizin bu kadar yemeği bitirmesine imkan yoktu. Bu yüzden kalanı bir kaseye koyup daha sonra yiyebilmemiz için buzdolabına yerleştirdim. Tam yemeğe başlamak üzereydik ki kapı çaldı.

Sarah Teyze, “Ben bakarım, sen ye,” dedi.

Aniden garip bir his vücudumu sardı. Ayağa kalktım. “Hayır, hayır ben bakarım!”

Mutfaktan ön koridora koşup kapıyı açtım. Gerek olmadığını söylememe rağmen Sarah Teyze peşimden geldi.

Teyzem gelip arkamda durdu, omzumun üstünden gülümsedi. “Haven, kapıya bakacağımı söyledim. Merhabalar.”

Logan, “Merhaba, Haven'ı kontrol etmek için buradayım, iyi hissetmediğini duydum ve iyi olduğundan emin olmak istedim,” dedi.

Göz kamaştırıcı bir gülümsemeyle teyzeme baktı. Ellerini ceplerine soktu. Çekici, masum ve gerçekten endişeli görünüyordu.

Teyzem hemen gülümsedi ve bluzunu düzeltti. “Ne kadar tatlısın. Adın ne?”

Logan elini uzattı. “Logan Evers, hanımefendi. Tanıştığımıza memnun oldum. Haven'ın sınıf arkadaşıyım. Biz de komşuyuz. Hemen şurada oturuyorum.”

Teyzem sırıttı. “Harika! İçeri gelmek ister misin Logan? Yemeğe yeni başladık.”

Logan bana bakıp sırıttı.

Continue to the next chapter of Batı'nın Kurtları

Discover Galatea

Yasak Deney Bonus bölüm: On YaşındaAşk-ı MafyaAsi BülbülBeta Xavier CostaAteşin Esiri Erotik Kısa Öykü: Kira

En Yeni Yayınlar

Noel Ruhuİyilik Meleği AŞ: Bonus İçerikSeroje: Gören GözViking Kralı'na Aşık Olmak ve Diğer Kötü KararlarHarley’nin Ateşi