
“Kai,” dedim nefes nefese. Hareketlerinin etkisiyle suda titreşimler oldu.
Beni tutkuyla öptüğünde daha fazlası için yanıp tutuştum.
Neyse ki durmayıp ellerini hızla vücudumda gezdirmeye devam etti.
Boynumu öptüğünde başımı geriye atarak usulca inledim.
Bedenimin her milimi onun sıcaklığıyla eriyordu. Arzuma karşı koymaya çalışsam da nafileydi. Bu yüzden en iyisi kendimi zevkin kollarına bırakmaktı.
Bacaklarımı beline daha sıkı sararak tırnaklarımı kaslı sırtına geçirdim.
Gölün kenarına tutunmaya çalıştığımda parmak uçlarımda nemli çimenleri hissettim. Islak saçlarım sırtıma yapışmıştı.
Yıldızlarla dolu gökyüzündeki ay gölü aydınlatıyordu.
Dolunay olmasa da parlaktı. Ve bu parlaklık Kai’yle yaşadığımız şehveti yoğunlaştırıyordu.
Kai tekrar dudaklarımı bulduğunda zevkle inledim.
Bacaklarımı beline daha sıkı sardım.
Gözleri parlarken su damlaları keskin hatlarından ve dolgun dudaklarından süzülüyordu.
Beni zirveye yaklaştırırken gözlerini benden ayırmıyor, belimi sıkıca kavrayarak daha hızlı ve sert hamleler yapıyordu.
İç duvarlarım kasıldıkça hissettiğim zevk artıyordu.
Sıcaklık ve basınç merkezimde patladığı anda tüm bedenime inanılmaz bir his yayıldı.
Bedenim onun bedeninin etrafında kenetlenirken aynı anda boşaldık. Zevk inlemelerimiz bile benzerdi.
Kai’nin kollarında titrerken gölün ferahlığı yanan tenimi ferahlatıyordu.
Kai’nin kaslarının gerildiğini hissedebiliyordum.
Dudaklarına yapışıp tadına bir kez daha vardıktan sonra memnuniyetle iç çekerek geri çekildim.
Yanağımı başparmağıyla nazikçe okşarken eğilip dudağımda kalan su damlasını yaladı.
“Bir tura daha ne dersin? Belki dünkü gibi bir depreme neden olabiliriz,” diye takıldı Kai.
Nefes nefese olmama rağmen güldüm.
“O ciddi bir depremdi, Kai. İlk defa bu kadar şiddetli bir deprem oldu,” dedim.
Tüm endişelerimi her zamanki gibi öpücükleriyle alıp götürdü. Tüm endişelerime karşılık onun öpücükleri savaşıyordu.
Bu endişelerim genellikle annelik yapmak, sürünün bir parçası olmak ya da eş görevleri üstlenmek gibi sorunlardı. Bu seferki farklıydı. Dün geceki deprem aklımdan bir türlü çıkmıyordu.
“Gerçekten ciddi,” dedi Derik gölde bize katılırken. Kıyafetlerini özenle katlayıp çimenlerin üzerine koymuştu.
Kai güldü. “Bizden birinin kaybolması ve öldürülmesiyle kıyaslandığında bu hiçbir şey, Derik. Aella göl çevresinde nöbet tutacaktı ama sonra ortadan kayboldu. Bence bu daha şüpheli.”
“Ölmemiş olabilir.” Brax araya girip çıplak hâliyle göle atladı.
Yüzeye çıkıp beni Kai’den uzaklaştırarak dudaklarıma yapıştı.
Onun öpücüğü de bir o kadar dikkat dağıtıcıydı.
Suyun altından vücudumu okşadığında tenim anında karıncalandı. Gölgeleri benimkilerle karışıp suyun altında parladı.
Geri çekilip sabırla sırasını bekleyen Derik’e döndüm.
Acele etmiyor, doğru zamanı kolluyordu.
Bu yüzden Brax beni bıraktığı anda Derik elimi tutup beni kendine çekti.
Dudaklarıma bir buse kondurduktan sonra beni sırtına aldı.
Suyun yüzeyinde kalmak için kollarımı omuzlarına dolayıp ona yaslandım.
“Sence Aella öldü mü?” diye fısıldadım, çenemi omzuna dayayarak.
“Dün gece bağlantıda bunu hepimiz hissettik. Sadece kapanmadı, koptu. Depremin tam da onun bağlantısı kesilmeden önce olması tesadüf olamaz.”
Onun haklı olmasını istemiyordum. Onun öldürülmüş olma ihtimali ruhumu yaralıyordu.
Bu hem onu kaybettiğimiz hem de krallığımız için yeni bir tehlike olduğu anlamına geliyordu. Ve ben başka bir tehlikeyle yüzleşmeye hazır değildim.
Hayatta kalmak için savaşmamıza gerek kalmadan, yıllardır huzur içinde yaşıyorduk.
Bu da artık huzurumuzun kaçacağı anlamına geliyordu.
“Bilmiyorum,” dedi Brax sessizce. “Bağlantısı koptuğunda gölgelerimle ona ulaştım ve yalnız değildi. Eşleşmiş gibi hissettim.”
“Peki o nerede? Ve eşi?” diye sordu Kai.
“Belki de depremin bununla bir ilgisi vardır. Sonrasında daha küçük bir sarsıntı oldu.”
Sadece tahmin yürütüyordum ama daha önce deprem hissetmediğim için pek yardımcı olamıyordum.
Deprem beni o kadar korkutmuştu ki tek yapabildiğim çocukların odasına koşup onları kontrol etmek olmuştu.
Bu yüzden Kai beni Alfalarımla, şehirden uzakta sakinleşebileceğim huzurlu bu göle getirmişti.
“Son deprem, son tılsımların var olduğu zamanlardaydı, yani büyükanne ve büyükbabalarımız doğmadan önce. Onları diğer âlemlerle ve bu âlemler arasında seyahat edebilme yeteneğiyle ilişkilendiren efsaneler var,” diye açıkladı Derik.
Kai alaycı bir tavırla güldü. “Efsaneler. Gerçek değiller. Muhtemelen rahatsız edilmemek için bir yerlerde saklanmış, yeni eş bağlarının tadını çıkarıyorlardır,” diye takıldı.
“Bir deprem oldu ve sonra çiftleşti. Bağı olsun ya da olmasın, sürüye haber vermesi gerekirdi. Ama vermedi,” diye karşılık verdi Brax.
Aella onun sürüsünden olduğu için onun söylediklerine güveniyordum. Yine de bu meseleye netlik kazandırmıyordu.
“Peki ya tılsımlar? Gerçekten var olduklarına dair hiçbir kanıtımız yok, sadece birkaç eski parşömen var,” diye karşı çıktı Kai, yüzerek beni Derik’ten almaya gelirken.
Beni kendine çektiğinde dudaklarına bir buse kondurduktan sonra onu suyun altına batırdım.
Suyun yüzeyine çıkıp saçlarını iki yana sallayarak üzerime su sıçrattı.
“O parşömenler bizim tarihimiz, Nikolai. Onları bu kadar kolay göz ardı edemezsin,” diye azarladı Derik. Suya dalıp çıktıktan sonra saçlarını eliyle geriye taradı.
“Ne zamandır buradayız? Kurtlar, insanlar, cadılar ve vampirler. Bunlar hep vardı. Başka âlemler olsaydı şimdiye kadar buna dair bir kanıt görmez miydik?” Kai geri adım atmıyordu.
Ondan uzaklaşıp suda kendi başıma ilerledim.
“Bu biz doğmadan önce olsaydı atalarımız bunu bize aktarırdı. Bilgiler nesilden nesle bize ulaşırdı,” dedi Derik.
Gülümsememi bastıramadım. Kai’yi mat etmişti.
Kai yine de oralı değildi. Derik’in fikrine katılmadığı aşikârdı.
“Bana saçmalık gibi geliyor. Belki evren sinirlenip ortalığı karıştırmaya karar vermiştir,” dedi sırıtarak.
Onun boşboğaz oluşuna da kendimi tutamayıp gülerek ona su sıçrattım.
Brax bile gülümsedi. “Söylemeden edemeyeceğim, D. Tüm bu tılsımlar ve diğer âlemler meselesi bana masal geliyor. Belki eskiden gerçekti ama hâlihazırda böyle bir şey olsa bilirdik diye düşünüyorum,” dedi gölgeleri belime dolanırken.
Oyununa katılıp gölgelerimi onun özel bölgesine gönderdim. Beklenti içinde dudaklarını yaladı.
Onu kışkırtarak, aletini usulca sıvazlayarak ve gölgelerimin yavaş hareketleriyle beklentisini daha da artırarak dudağımı ısırdım.
“Dikkatli ol,” dedi uyarırcasına.
Masum rolü yaptım. “Brax?”
Derik’in dikkati o kadar kolay dağılmıyordu. “Eğer bu işin içinde tılsımlar varsa bir şeyler yapmamız gerekiyor.”
Brax avını takip eden bir yırtıcı edasıyla sırıtarak bana doğru yüzdü. Geri çekildim.
Kai beni köşeye sıkıştırmaya başladı. Onlar ilerledikçe yavaşça geri çekilmeye devam ettim.
Daha hızlı hareket etmeye başlayıp bana kaçacak yer bırakmadıklarında gülümsedim.
“Ya bunu yaparsın ya da eşimizi yakalayıp onunla eğlenmemize yardım edebilirsin,” diye takıldı Brax gözlerini benim üzerimden ayırmadan.
“Ben planın ikinci kısmına varım.” Kai sırıttı.
“Sen sıranı savdın,” diye karşılık verdi Brax.
“O zaman elini çabuk tut, çünkü umurumda değil,” diyerek güldü Kai.
Kıkırdayarak Derik’e baktım. “Ya da eşinin onların kötü pençelerinden kurtulmasına yardım edebilirsin.”
Derik çarpık bir sırıtışla başını salladı. “Gel buraya güzelim,” dedi.
Hemen Derik’in yanına yüzdüm. Diğer ikisi de hızlanıp tam peşimden geldi.
Derik’e ulaştığımda beni kollarıyla sarıp diğer ikisinden sakladı. Yine de üçü etrafımı sarmış oldu.
Derik suyun içinde hareket edip Kai ile Brax’i her zaman arkasında tutarak oyunu sürdürdü.
“Geri çekilin barbarlar,” diye hırladı ama sesindeki oyuncu ton beni yine güldürdü.
Brax’in gölgeleri hızla ayak bileğime dolanarak beni Derik’in kollarından alıp suyun altından kendine çekti.
Beni suyun altında tutkuyla öptü. Ta ki gölün dibinden yüksek bir sesin patlamasıyla ayrılana kadar.
Brax’e kaşlarımı çatarken birlikte gölün dibine baktık. Zeminden yüzeye hızla kabarcıklar yükseliyordu.
Bunun anormal olduğuna emindim. Brax’e baktığımda şaşkınlıkla başını salladı.
Kai omzumdan tutarak beni suyun yüzeyine çekti.
“Aşağıda bir şeyler oluyor,” dedim nefes nefese. Brax de yüzeye çıkıp aşağı baktı.
“Bir deprem daha,” diye mırıldandı Kai beni gölün kenarına doğru çekerek.
Krallık bir kez daha sarsılırken kaşlarımı çattım. Aslında krallık değil, sadece göl sarsılıyordu.
Kai şehrin durumunu kontrol etmek için sürü bağlantısını kontrol etti ve onların hiçbir şey hissetmediğini teyit etti.
“Sadece göl,” diye fısıldadım, bir şey görebilmek için tekrar aşağı bakarak.
Kabarcıklar yüzeye hücum ederken gölün yüzeyi parlamaya başladı. Kalbim deli gibi atarken Kai beni gölün kenarında tutmaya özen gösterdi.
Derik ile Brax yanıma yüzüp arkamda koruyucu bir bariyer oluşturdu. Gölden şiddetli sesler yükseliyor, kabarcıklar ve parıltılar bir çeşit illüzyon gibi görünüyordu.
“Felaket tellallığı yapmak istemem ama tılsımlar en son görüldüğünde de tam olarak böyle olmuştu. Bunu önemsiz olduğunu düşündüğün o parşömenlerden okumuştum,” dedi Derik, taşı doğrudan Kai’ye atarak.
Kai gözlerini devirip gitmek üzereyken her şey aniden durdu. Kaşlarımı çatıp etrafa baktığımda gölün normale döndüğünü gördüm.
Kai tekrar suya girip beni kendine çekti.
“Tabii, bu hiç garip değil,” diye mırıldandım.
Tam o anda gölden beyaz ve kırmızı bir şey fırladı. Havada dönerek gölün kenarına düştü.
Gölden fırlayan şey bir kadındı. O şaşkınlıkla bakakaldım.
Yırtık pırtık ve kan içinde kalmış bir gelinlik giyen bu kadını ilk defa görüyordum. Ve elinde parıldayan bir altın parçası tutuyordu.
“Bir tılsım,” diye fısıldadı Brax.
Nefesim kesildi.
Gölün içindeki bize öfkeyle baktı. Uzun siyah saçları tokalarla birbirine girmişti ve sırılsıklamdı.
“Kurt tılsımı takıyor,” diye homurdandı Kai, gölden çıkmaya hazırlanarak.
Kadının öfkeli bakışı gittikçe güçlendiği için bize saldıracağını düşündüm. Ama kim olduğunu soramadan ya da o bize saldırmadan önce göl yeniden gürledi.
“Lanet olsun,” diye tıslayıp hemen ormana doğru koştu.
“Bana tılsımların ve diğer âlemlerin yalnızca efsanelerden ibaret olduğunu tekrar söylemek ister misin?” diye sordu Derik.
Kai ona gözlerini kısarak baktıktan sonra bana başıyla işaret etti. “Tamam, ödül olarak eşimizi sana bırakacağım. Ama yalnızca bir kereliğine, sonrasında onu geri alacağım.” Kai sırıttı.
Derik gözlerini devirdi. “Senin hatan onu almana izin vereceğimi ya da bunun için senden izin alma ihtiyacım olduğunu düşünmen.”
“Önce gölgelerimi geçmeniz gerek çocuklar ve bu asla olmayacağına göre, vazgeçseniz iyi olur.” Brax sırıttı.
Eşlerimi gerçekten seviyordum ama bazen gerçekten çok sinir bozucu olabiliyorlardı.
“Ciddi misiniz? Gölden elinde bir tılsımla tuhaf bir kadın çıktı ve siz benimle ilk kimin yatacağını mı tartışıyorsunuz?” diye öfkeyle çıkıştım.
“Öncelikler, küçük Luna.” Kai sırıtıp ona saçmaladığını söylememe fırsat vermeden beni öptü. Çok iyi öpüşüyordu.
Dikkatim dağıldı. Aptal taktiği maalesef işe yaradı.
Ona karşılık verip kendimi teslim etmeyi planlıyordum ki göl tekrar sarsılmaya başladı. Bu seferki çok daha şiddetli bir sarsıntıydı. Ve çok daha gürültülü.
Kai’nin dudaklarından uzaklaştığımda Alfalarım tekrar etrafımı sardı.
“Başka bir şey mi geliyor?” diye akıl yürüttüm.
“Belki de o hilkat garibesi gelinin damadı geliyordur?” diye tahmin etti Kai.
Su tekrar parlamaya ve kabarmaya, gürültü suyun yüzeyinden patlayana kadar devam etti. Kükreyen ve siyah pullarla kaplı devasa bir canavar gölden fırlayıp gökyüzüne yükseldi.
Uzun zamandan sonra gerçek anlamda nutkum tutuldu.