
"... Sözleşmeler yaptım, düzenledim, düzeltme yaptım ve bu Vlashion'daki yaklaşık 500 müşterimiz içindi.”
"Yöneticilik işlerini yapabilirim, alacak hesaplarını yönetebilirim, dakikada yetmiş beş kelime yazabilirim ve yedi dakikada bir buçuk kilometre koşabilirim,” dedim.
Rufus ve Julian başlarını salladılar. Görünüşe göre etkilenmişlerdi.
Julian bacak bacak üstüne attı ve sandalyesinde arkasına yaslanıp rahatladı. "Koşmaktan nefret ederim. Peşinde olduğum şeyin bana gelmesini isterim."
Özellikle konuşmalarımızdan ve karşılaştığımız iki seferde de ortaya çıkan flörtöz enerjiden sonra onu masanın karşı tarafında görmek dengemi biraz bozmuştu...
Rufus belirsizliğimi hissetti ve atladı.
"Ben bir koşucuyum. Aslında, ben ve ekipten birkaç kişiyle mesai sonrası grubumuz var."
"Eğlenceli!" dedim. Herkesin kendini güvende hissettiği böyle bir gruba katılma düşüncesi yeterdi.
Evet, Vlashion'u iki kilometre kadar geçiyordu.
Rufus özgeçmişimin kopyasını okudu.
"Yani özgeçmişin oldukça güçlü. Illinois Üniversitesi'nden İşletme Lisans..." Sayfayı çevirdi.
"Burada iyi bir deneyim var. Stronach Glass Company ve MidWest Currency Advisors'ı bilirim."
"Bu iki ofiste de çok şey öğrendim,” dedim.
Sanki aklımı okuyormuş gibi Julian'ın gözleri parlıyordu. "İkisinin de biraz erkek kulübü olduğunu duydum. Paylaşmaya değer örnekler var mı?"
Cevap vermek istediğime emin değildim.
Zoey Curtis'te kesinlikle bir şeyler vardı.
Ofisimiz hızlıydı, bir günle öteki aynı değildi. Böyle bir yere uyum sağlayabilecek ve akışın parçası olacak özel biri gerekti.
Onun, bu kişi olduğunu umuyordum.
"Senin ‘boş işlere tahammülü olmayan’ biri olduğunu hissediyorum ve bu tipte insanların her zaman çılgınca hikayeleri vardır."
Rufus yine boğazını temizledi. "Şey,” dedi. "Bu, onun burada karşılaşacağı bir sorun değil, bu yüzden devam edelim mi?"
Omuz silktim, arkama yaslanmak istiyordum.
Bir an için.
"Çok istiyorsanız...” dedim. Rufus özgeçmişimin üstünden bana baktı. "İyi, iyi... Evet. Lütfen, devam edin."
"Bana Vlashion'dan bahsedin. Yükselmek mi istiyorsunuz, havada kalmak mı istiyorsunuz, oyununuz nedir?" Rufus devam etti.
Zoey’nin gerildiğini gördüm. Rufus bir şeye değinmişti.
Bayan Curtis cevap verdi. "Birkaç yıl önce annem bazı sağlık sorunları yaşayınca ona daha yakın olmamı sağlayabilecek bir iş buldum…”
"Ve onu finansal olarak destekliyorum, bu yüzden Vlashion'dan aldığım para yardımcı oluyor.”
"Ama… Zorlayıcı kişiliklerle uyumlu olmayı, başa çıkmayı öğrendim. Deyim yerinde değil ama yenmesi gereken boktan bir sandviç varsa tabağımı sıyırırım."
"Konuyu değiştireyim, diyet kısıtlamalarınız var mı?" Düz bir yüzle dalga geçiyordum. "Vejetaryen? Vegan? Glutensiz? Aşırı etobur, egzotik etlere ilgili?" Gözümü kırpmadım.
"Benim mi?" diye sordu. Soruma biraz şaşırdı.
"Tercihen annenizin, aslında. Tabii ki, sizin. Ama umarım annenizin bağırsak sağlığı yerindedir."
Yüzü ciddileşti ve aşağıya baktı. Rufus bana bir bakış attı.
Yüzümün kızardığını hissettim. "Hay aksi." Kekeliyordum "Ben… Anneniz nasıl? Kahretsin, üzgünüm. Bu konuda şaka yapmamalıyım..."
Gülümsedi ve elini salladı. Rüzgarda kıvrıldığımı gördü.
"Aslında, yüksek tansiyonu var. Bu yüzden vejetaryen oldu. Ama benim için diyet kısıtlaması yok. Sorduğunuz için teşekkürler."
Kurnazca göz kırptı, beni rahatlattı. Çenem düştü ve dudaklarım bir gülümsemeyle kıvrıldı.
"Rufus, sanırım burada aşık oluyorum,” dedim.
Rufus kendini kontrol altında tutmakta zorlanıyordu. "Pardon, ne, Julian? Seni duymadım. Eminim saçma ya da uygunsuz bir şey söylemedin. Bayan Curtis'i gücendirmek istemeyiz, değil mi?"
Rufus, Julian'ın amcası ya da ağabeyi gibiydi. O anda memnundum.
"Sadece bir deyim, Rufus, Amerika’da bir gelenek." Julian bana dönerek Rufus'ı işaret etti "Kendisi biraz ciddidir. Neyse. Zoey Curtis. Beş yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?"
Julian'a hakkını vermek zorundaydım. Flörtözdü. Ve bu işte iyiydi.
Beni neyin etkilediğini bilmiyordum ama cevabımı ikinci kez tahmin edemeden bir ilham telaşı hissederek, "Sandalyenizde,” dedim.
Bir kaşımı kaldırdım.
"Ve planınızda... Üstünde oturduğum sandalyeden bahsettiğimiz için... Ben sizin kucağınızda mıyım yoksa siz benim kucağımda mısınız?"
Rufus Julian'a bir bakış daha attı. ~Bitirdin mi? Sisteminin dışında mı? ~
"Rufus çok ciddi, değil mi?" Julian sordu.
"Be-be-bekle." Julian araya girdi. “Şimdi, ‘şu ana kadarki sohbetimizden’ oldukça keyif aldınız. Bu sohbetimiz benim katkımı da içeriyor mu? Söyleme şekliniz öyle görünmüyordu."
"Julian." Rufus çıkıştı.
"Rufus?" Julian karşılık verdi.
Rufus, Julian'ın maskaralıklarını kesti. "Bana hayatınızın bir dönemin idare etmek zorunda kaldığınız..."
"Benim gibi birini anlatın." Julian araya girdi. "Eğlenceli bir adam, iyi huylu, ona mantıklı gelen kurallarla oynayan."
Kurlaşmamızın eğlencesi kuruyordu. "Çalışma ortamında… erkek iş arkadaşlarımın zorluklarından payımı aldım."
Julian dikkat için bir parmağını kaldırdı. "Dikkat edin. Beşinci İpucu'nu hatırlayın..."
"Eski bir işveren hakkında kötü konuşmuyorum, Bay Hawksley."
Julian özür dileyerek ellerini kaldırdı. "Sinirlerini bozmaya başladım, üzgünüm. Devam et, Ruf."
Rufus gülümseyerek kontrolü geri almaya çalıştı. "Başka dil biliyor musunuz?"
"Son işimde, dünyanın her yerindeki pazarlarda satış görüşmeleri yapmak zorunda kaldık. Bu yüzden biraz temel bilgileri öğrenmek zorunda kaldığım diller oldu..."
Kafamda saydım. "Beş dil belki? Yani, bir menüden sipariş verebilirim, elçilik bulabilirim… Bu tür şeyler."
"Beş dil mi biliyorsunuz?" Julian gülümsedi. "Bu harika bir şey! Bir şey söyleyin hadi."
Kafam karışmıştı ve aklıma gelen ilk şeyi ağzımdan kaçırdım. "Bu Arapça, bir nevi anlamı, 'İyi vakit geçiriyorum.'” Boğazımı temizledim.
Rufus konferans masasına elini vurdu. "Julian, yeter ama yahu!"
"Özür dilerim, tamam mı?" Bana döndü. "Çok güzeldi."
Rufus gözlerini devirdi. "Tamam, Julian..."
"Ne? Bu kız hakkında öğrendiğim her şey hoşuma gidiyor. Büyüleyici biri, gitmesini istemiyorum."
Öyle bir hakla konuştu.
Daniels kadar çizgiyi aşmış mıydı? Hayır, ama durmasını istemem için aşmasına gerek de yoktu ve bir kızartma tavasından ötekine atlamanın da anlamı yoktu.
"Yani, eğer kıçını biraz avuçlasaydım bir şey olurdu..."
Ayağa kalktım. "Bunun benim için doğru olduğunu düşünmüyorum,” dedim.
"Gerçekten mi? Öyle mi düşünüyorsunuz?" Julian benden şüphe ederek sordu.
Rufus ayağa kalktı. "Bayan Curtis, lütfen, onun adına özür dilerim. Julian, gözünü seveyim, bir dakika çeneni kapa, olur mu?!"
"Teşekkürler Bay Fletcher, hiçbir şey yapmanıza gerek yok. Burada çalışmanın nasıl olacağını öğrenme fırsatı bulduğum için teşekkürler. Minnettarım."
Julian gözlerini devirdi. "Uğraşmak zorunda kaldığınız en kötü insan olduğuma gerçekten şüpheliyim..."
Rufus Julian'ı işaret etti. "Size yemin ederim her zaman böyle biri değildir. Sizi buraya getirmez, vaktinizi boşa harcamazdım."
Rufus Julian'a döndü. "Cevap vermek ister misiniz, Bay Hawksley?"
Julian'ın göğsü kendini açıklamak zorunda kaldığı için şişti. Ama konuştuğunda, hedefine ulaşmıştı.
"Kim olduğumu fark ettiğinizde tamamen kendinizden geçmediniz ve bu nadirdir. Ben o kadar olduğumu söylemiyorum, sadece insanların bazen akıllarını kaybettiklerini ve sizin kaybetmediğinizi söylüyorum.”
"Bu binada birini bekliyordunuz ve öldürecek vaktiniz vardı, yani insanlardan anlıyorsunuz ve verimlisiniz.”
"Ve yollarımız kesiştiğinde okuduğunuz yazıya bakarsak muhtemelen bir değişiklik arıyorsunuz.”
"İş için giyinmiştiniz ve etkilemek için giyinmiştiniz ya da bu kıyafetle başarmaya çalıştığınız neyse onun için. On saniye içinde, bu odada bir varlık olduğunuzu anladım."
Daha önce benimle böyle konuşulmamıştı. Aynı anda hem iltifat hem de saldırı hissettim.
"Başka neler duymanız gerekiyor? Yoksa huysuz havasında mı kalmak istiyorsunuz?”
"Çünkü ateşinizle biraz baskıya gelemiyorsanız, küçük hanım, belki de bu iş için uygun değilsinizdir."
Bir an için, vizyonuna güvenebileceğim ve bende bir şey gören ve bana şans verecek biri gibi konuşuyordu.
Ve böyle bir şirkette böyle bir işi reddetmek hiç de küçük bir şey değildi.
Burada bir iş ileriye giden bir yol olabilirdi.
Ama içgüdülerime güvenmeyi öğrenmiştim ve hayatımı mahvetmeye çalışacak başka bir dingil patron riskini almayacağıma karar verdim.
"Benim için uygun olan işi bulmalıyım ve... Her ne kadar çekici olsanız da Bay Hawksley, çatışacak olmamızdan endişeleniyorum. Bu yüzden fırsat için teşekkür ederim, ben kendim çıkarım."
Topuğum üzerinde döndüm ve kapıyı açıp abartıyla çıktım.
Kendimi belalı biri gibi hissettim.
Burada çalışmayacaktım. Öyle olsundu.
Ama dünyayı alt edebilirdim.
Ve o günün ilerleyen saatlerinde patronum Bay Donald Daniels’ı alt edecektim.