Galatea logo
Galatea logobyInkitt logo
Sınırsız Erişim Edin
Kategoriler
Oturum aç
  • Home
  • Kategoriler
  • Listeler
  • Oturum aç
  • Sınırsız Erişim Edin
  • Destek
Galatea Logo
ListelerDestek
Kurtadamlar
Mafya
Milyarderler
Toksik Aşk
Slow Burn
Düşmandan Sevgiliye
Paranormal ve Fantezi
Ateşli
Spor
Kolej
İkinci Şans
Tüm Kategorileri Gör
App Store'da 4,6 puanlı
Hizmet ŞartlarıGizlilikBaskı
/images/icons/facebook.svg/images/icons/instagram.svg/images/icons/tiktok.svg
Cover image for Kraliyet Mirası 1: Hilalin Yükselişi

Kraliyet Mirası 1: Hilalin Yükselişi

Bölüm 1.

JOSEPHINE

Ah o gözler!
Delici mavi gözlü bir adam gözlerimin içine bakıyor, beni kendine çağırıyordu. Yanına gitmek, ona sarılmak ve onu asla bırakmamak istiyordum.
Ama kıpırdayamıyordum. O gözlerin bir yüze veya bedene ait olup olmadığını görmek için bile bakamıyordum. Öylece durmuş, hasretle kıvranıyordum.
Hasret...

Sıçrayarak uyandım, nefes almakta zorlanıyordum. Etrafı net görebilmek için gözlerimi kırpıştırdım.

Odaya hızlıca göz gezdirdim, nerede olduğumu anlamam biraz zaman aldı: Rhode Island’daki otel odamdaydım.

İç geçirerek yatakta döndüm ve yüzümü yastığa gömdüm, duygularımı bastırmaya çalışıyordum. Karanlık oda ve yumuşak yastığa rağmen, o delici mavi gözler hâlâ zihnimdeydi.

Onları yıllardır rüyamda görmemiştim. Yüzünü ya da vücudunu görmemiştim, hiç konuşmamıştı. Ama içimde bir his vardı, o gözlerin benim için yaratılmış bir adama ait olduğunu biliyordum.

Bu yüzden buradaydım, büyüdüğüm yere yakın bu küçük kasabada, dönmemem gereken bir yerdeydim. O buralarda bir yerdeydi ve onu bulacaktım. Bu geceki rüyamın her zamankinden daha yoğun olması şaşırtıcı değildi.

Yataktan kalktım ve odanın karşı tarafına yürüdüm, ayak parmağımı komodine çarptığımda bir küfür savurdum. Dün gece geç saatte New York’tan arabayla gelmiştim ve uyumadan önce odaya hiç bakmamıştım.

Işık düğmesini el yordamıyla bulup parlak ışıktan gözlerimi kıstım. Sonra telefonuma baktım ve anında baktığıma pişman oldum. Kardeşimden iki mesaj ve bir cevapsız arama vardı.

Jared
Josie? Rhode Island’da ne işin var?
Jared
Beni görmezden gelerek çok olgun davranıyorsun! Umarım kendini tehlikeye atmıyorsundur. Gerekirse gelip seni alırım.

Buraya geleceğimden ona bahsetmemiştim. Ama zaten biliyordu. Hakkımdaki her şeyi hep bilirdi. Sinir bozucuydu.

Telefonumu bırakıp bavuluma gittim. Bölge hastanesindeki görüşmeme iki saat vardı ve iyi bir izlenim bırakmalıydım. Şansıma da güveniyordum.

Geçen haftaya kadar New York’taki en iyi özel hastanelerden birinde doktordum. NYU tarihinin en genç bölüm başkanı olacaktım. Şimdi ise buradaydım, Little Compton’daki küçük kasabada acil serviste çalışmak için başvuruyordum.

Burada olmamalıydım. O güzel mavi gözleri bulma umuduyla çok şeyden vazgeçiyordum.

Ama bu çok daha fazlasıydı.

Dar gri pantolon ve küçük kırmızı çiçekli lacivert bir gömlek giydim.

Sonra dişlerimi fırçalamak ve saçımı taramak için banyoya gittim; uykuda çok dağılmıştı. O gözlere yaklaşmaya çalışırken rüyamda çok hareket etmiş olmalıydım.

Kızıl, kıvırcık saçlarımı tararken biraz saç spreyi sıktım ve bugün saç maşası olmadan da saçlarımın iyi görünmesini umdum. Perçemlerimi kulaklarımın arkasına atıp aynada kendime baktım.

Burnumu kırıştırdığımda yanağımdaki çiller dans etti. Aynada kendime gülümsedim. Görünüşümden memnundum. Banyonun ışıklarını kapatıp ve ayakkabılarımı giymek için masaya geri döndüm.

Lacivert spor ayakkabılarımı giydim ve kırmızı ceketimi sandalyenin arkasından aldım. Bavulumu kapatırken çıkmadan önce her şeyimin tam olduğundan emin oldum.

Dışarıda, sarışın bir adam arabamı getirip bana kapıyı açtı. Ona kibarca gülümsedim ve bahşiş verdim.

Adam elimi sıkıca tuttu, ben çekemeden eğildi ve boynumu kokladı. Kaskatı kesildim, elimi çektim ve araba kapısını kapatmak için onu iterek geçtiğimde adam hâlâ kaldırımda bana bakıyordu.

Muhtemelen onu iterken ne kadar güçlü olduğuma, ne kadar hızlı kaçabildiğime şaşırmıştı. Bir insanın onun için kolay bir av olmalıydı.

Neyse ki ona yanıldığını gösterdim.

Gençliğimde buralarda yaşarken sevdiğim bir kahve dükkânına gittim. Hastaneye yakındı, yol üstüne park ettim. Kapıyı açınca başımın üstündeki küçük bir çan geldiğimi haber verdi.

İnsanların çoğu kıpırdamasa da birkaçı nahoş bakışlarla baktı. Gözlerimi devirip tezgâha yürüdüm, buradaki herkes hatırladığımdan da yargılayıcıydı.

Gerçi, ben en son geldiğimde de farklı biriydim.

Vanilyalı latte sipariş ettim, siparişim hazır olana kadar kenarda bekledim. İçeceğim elimde, kaldırımdaki küçük demir masalardan birine oturmak için dışarı çıktım.

Lattemi içerken saatimi kontrol ettim, görüşmeme bir saat kalmıştı.

Nasıl zaman geçireceğimi düşünürken dikkatimi çeken bir şey oldu. Başımı önümdeki kavşağa çevirdiğimde dur işaretindeki parlak, siyah bir araba sola dönüyordu. Oturduğum yerin önünden geçerken gözlerimi ayıramadan onu izledim.

Yoldan aşağı devam ederken bakmaya devam ettim, vücudum kıpırdayamıyordu.

Başımı salladım. Lanet olsun.

Hızla sandalyemi geri ittim, yarım kalmış lattemi çöpe attım ve arabama bindim. Hastanede zaman öldürebilirdim. Belki görüşme erken başlardı.

Sahibini bekleyen bir köpek gibi arabaları izlemekten, aradığım mavi gözlerin hangisinde olduğunu merak etmekten daha iyiydi.

***

Hastanenin toplantı odasının kapısı açıldı ve kısa boylu, gri saçlı bir kadın çıktı. Kahverengi gözlerini çerçeveleyen kırmızı gözlükleri vardı ve kırmızı elbisesinin üzerinde beyaz bir önlük giymişti. Bana gülümsedi ve elini uzattı.

“Dr. Taylor, tanıştığımıza çok memnun oldum! Ben Dr. Sheila Grace, acil servis departmanı başkanı,” deyip beni odaya aldı.

Dr. Grace yana çekilip bana bir sandalye gösterdiğinde, derin bir nefes aldım ve havadaki muhteşem kokuyu fark ettim. Beni sendeletecek kadar güçlüydü.

Neyse ki Dr. Grace’in sırtı bana dönüktü ve tökezlediğimi görmedi, diğerleri kesinlikle fark etmişti. Derin bir nefes aldım, tarçınlı çörek ve baharat kokusu alıyordum. Daha önce hiç böyle bir şey koklamamış olsam da bunun ne anlama geldiğini biliyordum.

Şaka mı bu?

Karşımdakilerin yüzlerine baktım. Üç kadın ve üç erkek, ikisinin üzerinde beyaz önlük vardı. Dr. Grace onları tek tek tanıtırken hiç dinlemiyordum. Dikkatimi toplamaya çalıştım.

“Bu Dr. Melinda Knox,” dedi Dr. Grace. “Birlikte çalışacağınız diğer acil tıp doktorlarından biri. Hemşire Kasey en güçlü yardımcılarınızdan biri olacak. O bizim kurtarıcı meleğimiz.”

Dr. Grace güldü, benim yaşlarımda görünen mavi önlüklü bir kıza bakıp devam etti. “Maxine idari personelde Jack ile birlikte. Dr. Michael Robbins cerrahi bölüm başkanı.”

Son erkeğe doğru döndü. “Ve son olarak, Bay August Hayes. Hastanenin en cömert bağışçılarından biri.”

İşte bu. Başım belada.

Tarçınlı çörek ve sonbahar gibi kokan Bay August Hayes’di. Beden dili belli etmeseydi bile içime işleyen bakışların sahibi delici mavi gözleri nerede olsa tanırdım.

O gözler yıllardır uykularımı kaçırıyordu.

Zorlukla yutkundum. Neden ben?

Dr. Grace beni sandalyeme götürürken grubun önünde rahatsızca kıpırdandım. Bana endişeyle bakıyordu ve kendimi toparlamam gerektiğini biliyordum. Hemen bacak bacak üstüne atarak oturduğum yerde küçülmeye çalıştım.

Hemşire Kasey neler döndüğünü biliyor gibi sırıtıyordu.

Harika, bir tane daha geldi! Bu odadaki kaç kişi gerçek insan?

Bay August Hayes’ın kokusunu daha fazla almamak için dikkatlice ağzımdan nefes aldım. Kendimi toparlamalıydım.

New York’tan Little Compton hastanesine gelip hemen bir yabancının üzerine atlayan aptal doktor olmayacaktım. Gülümsedim.

“Hepinizle tanıştığıma memnun oldum. Ben Dr. Josephine Taylor,” dedim. Bay Hayes’in eridiğine yemin edebilirdim.

En azından aramızdaki güçlü bağlantıyı hisseden tek kişi ben değildim. Artık tek yapmam gereken bir şekilde bu görüşmeyi sağ salim atlatmaktı.

Continue to the next chapter of Kraliyet Mirası 1: Hilalin Yükselişi

Discover Galatea

Ölümsüz ŞafakAşkın BedeliEjderha'nın KölesiSavaşçıYolun Sonu

En Yeni Yayınlar

Noel Ruhuİyilik Meleği AŞ: Bonus İçerikSeroje: Gören GözViking Kralı'na Aşık Olmak ve Diğer Kötü KararlarHarley’nin Ateşi