Amanda Deckard
MIA
ÜÇ YIL, YEDİ AY ÖNCE, ERTESİ GECE
”Tamam bebeğim, akşam görüşürüz. Ben yokken uslu durursan ödüllendirilirsin,” dedi Caleb, mutfakta yanıma gelip çıkmadan yanağıma bir öpücük kondururken.
Güvenli olduğundan emin olana kadar yirmi dakika kadar bekledim. Bulaşıkları kaldırmayı bitirdim, bulaşık bezini bırakıp yatak odama koştum.
Sonra kapıdan koşarak çıktım. Yüzümü örtmek için kapüşonumu başıma geçirip sırt çantamın kayışlarından tuttum.
Caddenin karşısındaki otobüsün kalkmaya hazırlandığını gördüm. Beni bekleyeceğini umarak deli gibi koştum.
”Beni beklediğiniz için teşekkürler,” diyerek şoföre teşekkür ettim.
”Rica ederim,” diye karşılık verdi şoför.
Arkada boş bir koltuk buldum. Nihayet rahatlayarak içimde tuttuğum nefesi verdim.
Camdan dışarı bakınca Caleb’in işyerinin önünden geçtiğimizi gördüm. Güvende olmak için koltukta yavaşça aşağıya kaydım.
Kartımı kullandığım takdirde Caleb’in izimi sürebileceğini biliyordum; bu yüzden nakit zulamı saklamıştım.
Yanımda yalnızca 350 dolar vardı. Kaliforniya’ya, babam ve dayımın yanına gitmeye yeteceğini biliyordum.
”Kanka, şu Caleb’in kızı Mia değil mi?” dedi arkamdan birisi.
”Evet, sanırım o. Otobüste ne işi var?” dedi başka bir ses.
Otobüsü durdurmak için çekme kordonuna uzandım. Çantamı kaptığım gibi koşarak otobüsten indim. Beni takip edip etmediklerinden emin değildim ve bunu riske atmayacaktım.
Bir ara sokaktan aşağı koşup bir çöp konteynerinin arkasına saklandım; on beş dakika sonra peşimden gelmediklerini fark ettim. Kaldırımda yürürken küçük bir otel gördüm.
”Sana nasıl yardımcı olabilirim, canım?” diye sordu masadaki yaşlı kadın.
”Bir odaya ihtiyacım var, lütfen,” diye sordum, sonra kimsenin beni takip etmediğinden emin olmak için etrafıma bakındım.
”Tabii canım. Al bakalım,” dedi bana bir oda anahtarı uzatarak.
”Önce ödeme yapmam gerekmiyor mu?” diye sordum.
”Hayır, canım. Bu bizden olsun. Birinden kaçtığın belli. Şimdi git dinlen; odan merdivenden yukarıda, sağdan üçüncü kapı,” dedi kadın.
”Vay, gerçekten mi? Çok teşekkür ederim,” dedim ona gülümseyerek.
Odama girip kapıyı hızla kilitledim. Odada tek kişilik bir orta boy yatak gördüm. Üzerine oturduğumda nihayet biraz rahatlayabildim.
Komodinin üzerindeki telefonu fark edince babamı bir kez daha aramaya karar verdim. Ona ya da en azından dayıma ihtiyacım vardı. Onlara eve döneceğimi ve kaçtığımı haber vermeliydim.
Derin bir nefes alıp kulübün numarasını tekrar çevirdim.
”Alo?” Dün gece cevap veren kişiydi.
”Tekrar merhaba. Bakın, lütfen kapatmayın, lütfen. Benim adım Mia Rodgers. Bobby’nin kızı ve Mason’ın yeğeniyim.
”Yardıma ihtiyacım var, lütfen. Erkek arkadaşım tarafından tacize uğruyorum ve şimdi evden kaçıyorum. Babama ya da Mason’a onları aradığımı ve yardımlarına ihtiyacım olduğunu söyleyin lütfen,” dedim çılgına dönmüş gibi.
”Bak Mia, dün gece sana Bobby’nin kızı olmadığını söyledim.
”Bizi nereden bildiğinizi ya da bu numaraya nasıl ulaştığınızı bilmiyorum ama size yardımcı olamayız. Aramanız gereken kişi polis, biz değil. Üzgünüm,” dedi ve ben başka bir şey söyleyemeden telefonu kapattı.
Telefonu yerine bırakıp uzandım.
Caleb şimdiye kadar işten çıkmış olmalıydı, muhtemelen evde olmadığımı fark etmiştir. Caleb beni yakalamadan Kaliforniya’ya nasıl gidebileceğimi merak ediyordum.
Eğer doğru hatırlıyorsam buradan yalnızca birkaç blok ötede bir otobüs durağı vardı. Sabah ilk iş Kaliforniya’ya giden ilk otobüse binmem gerekiyordu, bu da bana uyumaya çalışmak için sadece birkaç saat bırakıyordu.
Daha ne olduğunu anlamadan uyuyup uyandım. Gözlerimi açıp bir süre odaya baktım, sonra nerede olduğumu hatırladım.
Yataktan fırlayıp saate baktığımda sabahın beşi olduğunu gördüm. Sırt çantamı kaptım, gitmeye hazırdım ama çok geç kalmıştım.
”Mia, buraya gel. Hemen.”
Hayır, olamaz, bu Caleb; beni buldu, diye içimden geçirdim.
Yatak odasının kapısı kırılıp açılırken banyoya doğru koştum. Birinin duyup bana yardım edeceğini umarak avazım çıktığı kadar bağırdım.
”Benden kaçabileceğini mi sandın? Buraya gel, Mia,” dedi Caleb ayaklarını yere vurarak bana doğru gelirken.
Banyo kapısını kapatmaya çalışırken daha yüksek sesle çığlık attım. Faydası yoktu; benden daha güçlüydü.
”Biri yardım etsin, lütfen,” diye bağırdım.
”Kimse seni kurtarmayacak. Sen benimsin, Mia.”
Kapıyı iterek açtı. Bana doğru uzanıp saçlarımdan tuttu; kafatasım yanmaya başladı.
Sonra beni yatağa fırlattı. “Benden kaçmaya çalıştığında ne olacağını sana göstereceğim.”
Üzerime çıkarak yüzümü ve karnımı yumruklamaya başladı. Beni dövmeyi bitirdikten sonra kıyafetlerimizi çıkarıp bana tecavüz etti.
İşini bitirdiğinde üzerimden kalkıp giyindi.
Yavaşça giyinirken pencereden dışarı baktım. Güneş ışınları pencereden içeri süzülmeye başlamıştı.
”Şimdi eve gidiyoruz. Daha kahvaltımı hazırlayacaksın,” dedi Caleb, sonra kolumdan tutup beni yataktan kaldırdı ve kamyonetine götürdü.
Otelden ayrılalı yirmi dakika olmuştu; yolculuk sessizdi. Caleb’in bu kadar sessiz oluşundan hoşlandığımdan emin değildim.
Kamyonetini evin önünde her zamanki yerine park etti. Çantamı almak üzereydim ki uzanıp elimden tutarak beni kendisine çekti.
”Şimdi beni dinle, seni nankör kaltak. Bir daha kaçmaya kalkarsan seni öldürürüm. Anladın mı?”
Çenemi tutarak beni ona bakmaya zorladı – ~sanki yeterince çürüğüm yokmuş gibi. Evet anlamında başımı salladım.~
”Ağzından kelime çıksın, lanet olsun,” dedi Caleb dişlerini sıkarak. Çenemi daha da sıkı tuttu.
”Evet, anladım Caleb,” diye fısıldadım.
”Güzel, şimdi kıçını kaldırıp mutfağa git ve kahvaltımı hazırla.” Çenemi bırakıp arabadan indi.
Ben de yavaşça inip arkasından yürüdüm. ~Hayatımı böyle mi geçireceğim? Sürekli korku içinde, dayak yiyerek ve tecavüze uğrayarak?~ diye düşündüm.~
Kahvaltısını hazırlamak için mutfağa gittim.
”Al, sevgilim. Krep, pastırma ve kahve,” dedim ona tabağı ve sıcak fincanı uzatarak.
”Teşekkürler. Şimdi yatağa gidip beni orada bekle,” diye emretti ağzındaki yemeği çiğnerken
”Peki sevgilim,” diye fısıldadım, başıma gelecekleri çok iyi biliyordum.