Şeytan Oyunu - Kitap kapağı

Şeytan Oyunu

Elithra Rae

Üçüncü Bölüm: Kehanet

SARAH

Ailemin bana bir kehanetten bahsettiğini söylemiştim. Babamın gündeme getirdiği malum kehanet. Bana anlattığına göre kehanet oldukça basitti.

Kehanete göre bir gün, elementsel bir rüya gezgini dünyamıza birlik ve yeni bir düzen getirecekti.

Kehanetle ilgili detaylar belirsiz olsa da daha fazla araştırmayı hiç düşünmedim. Mutfakta yerde otururken etraf savaş alanına dönmüştü ama o an bunu umursayacak değildim.

“Baba?” Anneme sarılmaya devam eden babam başını kaldırıp bana baktı. “Peki, bu anlaşmaların gerekliliklerini ne zaman yerine getirmem gerekiyor?”

Annem babama yaşlı gözlerle endişe içinde bakarken, babam onun saçlarını okşayarak bana cevap verdi.

“Şeytan doğum gününden bir gün önce burada olacak. Hiçbirimiz güçlerinin doruk noktasına ulaştığında varacağı noktanın ne kadar güçlü olacağını bilmiyoruz, bu yüzden şeytanla eşleşmen sana yardımcı olacaktır.”

Hafifçe başımı salladıktan sonra duraksadım. “Bir dakika, beni erkek bir şeytanla mı eşleştirdin?”

Kıpkırmızı kesilen babam anneme biraz daha sıkı sarıldı. Onu tekrar kızdıracak bir şey söylemek üzere olduğunu anladım.

“Bağlılık büyüsü biraz… Özel bir büyü, bu yüzden heteroseksüel olduğun için bir kadınla şey yapmak isteyeceğini düşünmedim.”

Cevap üzerine gözlerim fal taşı gibi açıldı.

“Yani bana bir şeytanla yatmam gerektiğini mi söylüyorsun baba?”

Annem babamın kollarında ona saldıracakmış gibi debelenmeye başladı.

“Hayır! Hayır! Öyle bir şey değil, sadece.” Boğazını temizledi. “Cinsel bir ilişki değil. Sadece sıvı ya da enerji alışverişi…”

Annem babamın kollarında çırpınıyordu. “David, seni geberteceğim!”

Ama babam ona daha sıkı sarıldı. “Amy, o kadar da vahim değil. Ben…” Babam cümlesini bitiremeyip yüzü kireç beyazı kesilince annem duraksadı.

“Sen ne yaptın, David?” Babam annemi bırakıp kapıya koşmaya başladı.

“Sikeyim!”

“David, kaçma, buraya gel!”

Babamın böyle küfrettiğini hiç duymamıştım ama arka kapıyı bir büyüyle yerinden fırlatıp kaçarken söylediği son şey buydu.

Annem çığlık atarak babamın peşinden koştu.

Annemle babam arka bahçede koştururken ben olduğum yerde duruyordum, neyse ki büyük bir arazide yaşadığımız için komşularımız yoktu da onlara rezil olmuyorduk.

Elimdeki pastırmaya bakıp omuzlarımı silktikten sonra bir ısırık alıp kıyafetlerimi gelişigüzel düzelttim. Hâlâ gitmem gereken bir okulum vardı.

Arabama sağ salim binip okula gitmem yaklaşık kırk beş dakika sürdü.

Burası sıradan bir okul değildi. Üniversite sınıfları ve insanlar da vardı ama kampüsün büyülü kısmı, yani cadılar için özel sınıflar kayıtlarda, “üstün zekâlı ve yetenekli” öğrenciler sınıfları olarak yer alıyordu.

Günün ilk dersi normal bir kimya dersiydi. Büyü yapanların büyük çoğunluğu olarak biyoloji ve kimya bölümlerini tercih ederdik çünkü öğrendiğimiz bilgileri sihir ve iksir yapımında sık sık kullanırdık.

Evet, iksirlere de ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda sıklıkla başvururduk.

Kimya dersi partnerim son iki yıldır inişli çıkışlı bir ilişki yürüttüğümüz erkek arkadaşımdı. Dün tekrar barışmıştık ama bugün muhtemelen onun kalbini yine kırmak zorunda kalacaktım.

Yaklaşık bir seksen boylarındaki James, feminen durmasa da narin yapılı ve kilo alamayan sıska erkeklerden biriydi.

Küllü sarı saçları vardı ve gözlükleriyle tam bir inekti. Onları kullanmak zorundaydı ama gözlükleri bebek mavisi gözlerini gölgede bırakıyordu.

Öğretmen bize iki hafta sonraki final sınavlarına hazırlık için basit bir karışım ödevi vermişti ama James dikkatini vermeyerek ellerini sınıftayken olmaması gereken yerlere sokmaya çalışmaktan vazgeçmiyordu.

Sinirli bir fısıltıyla, “James!” dedim. “Sınıftayız. Eline koluna hâkim ol ve kendine gel, kahretsin!”

Surat asıp bana doğru yaklaşarak fısıldadı. “Ama Sarah, sana bir haftadır dokunamadım. Seni özledim bebeğim.”

“Dersi ekelim, zaten tüm bunları nasıl yapacağımızı biliyoruz. Sınav çantada keklik. Bana geçebiliriz. Ev arkadaşım geç gelecek.”

James elini bacağımdan baldırıma doğru kaydırınca kotumun altında görünmeyen morluğa dokunmadan önce onu durdurdum.

“James. Hayır. Okuldayız. Yani elini çekip uslu durman gerekiyor. İnsan içindeyiz. Dersten sonra konuşabiliriz ama şu an derse odaklanmalıyız.”

İlişkisini göz önünde yaşamayı seven kızlardan değildim. Neyse ki öğretmen masasının başında oturuyordu ama bize yakın oturan birkaç öğrenci James’in hareketlerini fark ettiği için kızmaya başlamıştım. James uyarıma rağmen oralı olmayıp baldırımı daha sıkı kavradı.

“Sarah. Seni sevdiğimi biliyorsun, şu anda seni o kadar çok istiyorum ki kendime hâkim olamıyorum. Çok uzun zaman oldu.”

Beni öpecekmiş gibi eğildiği anda bu bardağı taşıran son damla oldu. Ayağımı taburesinin altına koyup onu ittim. James kendini bir anda kıçının üstünde buldu.

Kendimden emin bir ifadeyle, “Bir kız sana ellerini onun üzerinden çekmeni söylediğinde bunu yapacaksın, James Black,” dediğimde sınıftaki gözler bana doğru döndü. Öğretmen bile ayağa kalkıp yanıma geldi.

“Bay Black, Bayan Stone, dışarıda konuşsak daha iyi olacak.” Başımı onaylarcasına salladım.

“Elbette, Bay Simon. Memnuniyetle.” James bana dik dik baksa da ayağa kalktığında ikimiz de çantalarımızı aldık.

Kapı kapandıktan sonra, Bay Simon ikimiz de ağzımızı açamadan lafa girdi.

“Çıktığınızı biliyorum ama Bayan Stone haklı Bay Black. Herhangi bir noktada, eğer bir kadın ellerini çek diyorsa, ellerini çekmelisin.”

“Sınıfımda onun rızası dışında ona dokunman kabul edilemez bir davranış. Bu suçtan dolayı disiplin kuruluna resmi bir şikâyette bulunacağım.”

James’in rengi attı. “Bay Simon, mesele yalnızca sevgili atışmasından ibaret.”

James bana yalvaran gözlerle bakınca iç çektim. “O kadar da kötü değildi, Sarah. Sen de söylesene.”

“Tüm sınıfı rahatsız ettiğim ve dersi böldüğüm için özür dilerim, Bay Simon. Olayın siciline işlenmesini istemiyorum.” Yalan söyleyecek hâlim yoktu ama bunun James’in mezuniyetini engellemesini de istemiyordum.

James bana gülümsedi ama Bay Simon işin peşini bırakacak gibi değildi. “Bayan Stone, Bay Black’e ellerini çekmesi için uyarıda bulundun mu?”

Soru üzerine yüzümü buruşturdum. “Evet, bulundum.” James kaşlarını çattı.

“Peki tam olarak ne oldu, Bayan Stone?”

Ona cevap vermeden önce dudaklarımı ıslattım. “Bir süredir baş başa vakit geçiremediğimiz için James biraz huzursuz, bu yüzden elini bacağıma atıverdi. Ona iki kez elini çekmesini ve kendine hâkim olması gerektiğini söyledim.”

Bay Simon ona döndüğünde, James oldukça kızgın görünüyordu ve yüz ifadesini yeterince hızlı saklayamadı.

Bay Simon ikimizin arasında durdu. “Bay Black. Bu doğru mu?”

James masum rolü kesmeye çalışsa da ikimiz de onun öfkesini görmüştük. “Bay Simon, göründüğü kadar kötü değil.”

Bay Simon onun sözünü kesti. “Hayır, Bay Black, göründüğünden çok daha kötü. Sana iki kez ellerini çekmen için uyarıda bulunmuş. Sen oralı olmamışsın. O da seni uzaklaştırmak için fiziksel eylemlere başvurmak zorunda kalmış.”

“Böylesi davranışlar tacize zemin hazırlar. Bu da okulda kesinlikle kabul edilemez.”

Ben şoka girerken, James’in yüzü bembeyaz kesildi. Söylediğine karşı bile çıkamadım.

“Ya benimle ofisime gelirsin ya da güvenlik görevlileri seni bir daha dönmemek üzere bu kampüsten çıkarır. Bayan Stone, sen de resmi bir ifade vermek için benimle geleceksin.”

İkimiz de sadece, “Tamamdır, efendim,” diyebildik.

***

Bir saat sonra, nihayet ifademi verdiğim ofisten çıkabildim. James uzaklaştırma almıştı, ikimiz de ofisten çıktığımızda babamı kapının önünde duvara yaslandığını gördüm.

James kızgın olsa da babamın yanında durmama rağmen beni şaşırttı.

“Dinle, Sarah. Bunu okulda yapmamalıydım, özür dilerim. Kendime hâkim olmalıydım. Beni affedebilirsen, seni daha sonra yemeğe götürmek ya da dışarı çıkarmak istiyorum. Benimle sinemaya gitmeye falan ne dersin?”

Babama cevap istercesine baksam da o yalnızca gülümsedi. Seçimlerimi kendi başıma yapmama izin veriyordu. Tekrar James’e döndüm.

“Saat yedide Dördüncü Cadde’deki pizzacıda buluşsak olur mu?”

James gülümsedi. “Evet, harika olur. Bunu telafi edeceğim, Sarah.” Bunun üzerine gitti.

Babam bana sarıldı. “Biraz sohbet edelim. Bir sonraki dersime bir saat var.”

Babamın teklifi üzerine onu takip edince boş bir sınıfa girdiğimizde bana küçük bir kitap uzattı.

“Sekizinci bölümde bağlılık ritüelinin detayları var. Buna akşam göz atabilir ve Leo ile aranızdaki bağı nasıl şekillendirmek istediğine karar verebilirsin.”

Kaşlarımı kaldırarak ona baktığımda omuzlarını silkti.

“Bana ona hitap etmem için söylediği isim buydu; bağlanma esnasında büyünün bir parçası olduğu için gerçek ismini kullanacak ve sen de onun ismiyle büyü yapacaksın.”

Başımı salladım. Her cadı ya da büyücü on altıncı yaş gününde kendisi için anlamı olan bir isim bulurdu.

“Teşekkürler baba. Dişi kurt görevini ne zaman yapmam gerekiyor?”

Babam soru üzerine başının arkasını ovuşturdu.

“Doğum gününden bir süre sonra. Güçlerin oturana kadar bir hafta beklemek isteyebilirsin ama doğum gününden hemen sonra da gidebilirsin. Tamamen sana kalmış. Ama bundan daha uzun sürerse muhtemelen seni bulmaya geleceklerdir.”

“Zamanına karar verdiğinde haber gönderebilirim.” Başını kaldırıp bana baktı. “Seninle gerçekten gurur duyuyorum, Sarah. Bunu yapabileceğini bilsem de endişelenmekten kendimi alamıyorum. Sen benim bu hayattaki en büyük hazinemsin.”

Gülümseyerek babama sarıldım. “Bana bu şansı verebilmek için tahmin bile edemeyeceğim kadar çok badire atlattın baba. Beni sevdiğini biliyorum. Çok teşekkür ederim.”

“Annemle sen Tanrı’nın bana verebileceği en iyi ebeveynlersiniz.”

Bana daha sıkı sarılırken çenesini başımın üstüne koyduğunu hissettim. Derin bir nefes aldığında burnunu çektiğini duyunca onun da benim gibi sessizce ağladığını anladım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok