Ateş ve Şifa - Kitap kapağı

Ateş ve Şifa

Silver Taurus

Dördüncü Bölüm

DİMİTRİ

Ona sarayı gezdirirken gözlerinin nasıl heyecanla parladığını görebiliyordum. Çok masum ve saf görünüyordu, muhtemelen biraz da aptal.

Ama o benimdi ve kraliçemdi. Rolünü öğrenmesi gerekiyordu ama onu zorlamayacaktım.

Hâlâ iyileşmesi gerekiyordu ve onu hamile bırakmak için daha fazla beslemeliydim. O kadar zayıftı ki vücudundaki her kemiği sayabilirdim.

Büyücü, onun hakkında araştırma yapmak için izin istemeden önce bana birkaç şey söylemişti ama Valkyrie’nin kim olduğunu, nerede doğduğunu ve ailesini merak ediyordum.

Ona sarayın belli başlı yerlerini gösterdiğime karar vererek dinlenmesi için odaya geri dönmeye başlamıştık. Yorgun olduğunu söylememişti ama yüzünden yorulduğunu görebiliyordum.

Ara sıra kaşlarını çatıyor ve uyluğuna bakıyordu. Acı çekiyor gibi görünüyordu. Onu kucağıma alırken biraz karşı koymuştu ama çok sevimliydi. Kıvırcık kızıl saçları hem onun hem de benim vücuduma dolanmıştı.

Damian bana herkesin onunla tanışmayı beklediğini söylemişti. Aslında daha çok eşsiz gözleri yüzünden. Ona baktığımda gözleri ilgimi çekiyordu. Özellikle de altın kıvrımlı ela gözü.

Yanılmıyorsam, bu gözleri daha önce de görmüştüm ama nerede?

Onu yatağa bıraktıktan sonra, Damian'la buluşmak için geri döndüm.

“Nasıl gitti?” diye sordum taht odasına girerken. Kardeşim Damian ve en iyi arkadaşım karşılıklı oturuyorlardı.

“Beklediğimiz gibi sinirlendiler, özellikle de Büyükbaba. Yaşlı ejderha birini sağ bırakmamızdan hoşlanmadı,” diye açıkladı Damian.

“Sahi nerede o?” diye sordu en iyi arkadaşım Leo.

“Yarın onunla tanışacaksın. Ona antrenman sahasını göstermeyi planlıyorum.”

“Hmm, ilginç bir seçim kardeşim,” dedi Damian sırıtarak.

“Güneyden haber var mı?” diye sordum Leo'ya.

“Herhangi bir gelişme yok kralım. Gönderdiğimiz ejderhalar tüccar grubunu izlemeye devam ediyor.”

“Şimdiye kadar, tüccarlara yönelik bir saldırı olmadı. Ancak, kasaba normalde kalabalık olmasına rağmen başka bir yerden saldırabileceklerini hissediyorum.”

“En iyi adamlarından en az üç tanesini doğu ve kuzeydeki bölgelere yerleştir. O piçlerin beklenmedik bir anda bize saldırmalarını istemiyorum. Artık korumam gereken biri var,” dediğimde Damian kıkırdadı.

“Bu kadar komik olan ne?” diye sordum sinirlenerek.

“Bu... Sadece farklı görünüyorsun,” dedi Damian gülümseyerek. “Sonunda eşini buldun ve bir şekilde daha sahiplenici ve daha sakinsin.”

Tek kaşımı kaldırarak ona baktım. Farklı mı davranıyordum?

“Damian haklı,” dedi Leo boğazını temizleyerek. “Farklı görünüyorsun. İçindeki öfke azalıyor, hem de o buraya geleli daha iki gün olmuşken.”

“Biz ejderhaların bir eşe ihtiyaç duymamızın nedeni bu değil mi? Bu kana susamışlığı giderecek birine?”

“Sen öyle diyorsan,” dedi Damian ayağa kalkarken. “Benim eğitim sahasına gitmem gerekiyor. Acemilerin eğitimi var. Daha sonra görüşürüz.”

Damian ayrıldıktan sonra bakışlarımı Leo'ya çevirdim. Bir şey düşünüyordu ve ayağını yere vurmasından aklında önemli bir şey olduğunu anlayabiliyordum.

“Konuş Leo,” diye emrediyorum.

Ayağı yere vurmayı kesmişti. Kafasını kaldırıp gözlerime baktı.

“Dimitri, o kadın, senin eşin mi?” diye sordu dikkatlice.

Kaşımı kaldırarak ona bir bakış fırlattım.

“Ne demek istiyorsun?” diye sordum hırlayarak.

“Kızma, sadece dinle. Valkyrie’de özel bir şey fark ettin mi?” diye sorarken Leo dikkatimi çekmişti.

“Özel bir şey mi?” Onun hakkında tuhaf bir şey fark edip etmediğimi düşünmeye başladım.

“Onun güçleri olduğunu biliyoruz. Ama bu güçleri nereden geliyor? Bu bizim için hâlâ bir soru işareti. O ela gözünü düşünürken kafam karışıyor.”

“Aklıma bir şey gelmiyor,” diye mırıldandım, gözlerimi kaldırıp Leo'ya bakarken. “Bu konuda sen ne düşünüyorsun?”

“Aslında onu uzaktan gördüğüm zamandı,” diye açıklarken Leo gözlerini yere indirdi ve tekrar ayağını yere vurmaya başladı.

“Sadede gelebilir misin?” diye tısladım öfkeyle. Sabrım tükenmeye başlıyordu.

“Kraliçe, rahmetli annene benziyor,” derken kaşlarımı çattım.

Şimdi düşününce Valkyrie gerçekten de anneme benziyordu.

Annem yarı büyücü, yarı terbiyeciydi. Kral babam onunla bir savaşta tanışmıştı. Annem terbiyeci olmasına rağmen babamla tanıştıkları an aralarında bir çekim hissetmişler ve çiftleşme işareti ortaya çıkmıştı. Dün çiftleşme işaretinin çıkıp çıkmayacağını görmek için Valkyrie’nin bileğini öpmeye çalışmıştım ama hiçbir şey olmamıştı.

“Fark etmedin mi? Annen gibi kızıl saçları ve iki farklı gözü var.”

“Yüzü bile biraz annenin yüzüne benziyor,” dedi Leo hevesle. “Annenin soyundan olma ihtimali var mı sence?”

“İmkânsız,” diye fısıldadım.

Ayağa kalkarak Valkyrie'ye bir şey sormam gerektiğini söyledikten sonra Leo arkamdan odadan ayrılışımı izledi.

Artık onun kim olduğunu daha da fazla merak ediyordum. Bir sonraki adımımın ne olacağına karar verdikten sonra odama daldım ama Valkyrie uyuyordu. Sessizce onu uzaktan izlerken ellerim seğirmeye başlamıştı.

Sırtı bana dönüktü, bu yüzden vücudum onunkinin üzerine gelinceye kadar yavaşça yatakta emekledim. Göğsü nefes alırken inip kalkıyordu ve kızıl saçları bembeyaz ipek çarşafların üzerine dağılmıştı.

Çok güzel görünüyordu. Yavaşça elimi uzatıp yüzünü okşadım. Michael, ellerindekiler dışında neredeyse tüm yaralarını iyileştirmişti.

Michael bu yaraların ne olduğu sorduğu anda yüzünde gördüğüm öfke bir şeyler sakladığını düşünmeme neden olmuştu. Neydi o, korku mu?

Korkutucu olan her şeyden kaçması anlaşılabilir bir durumdu. Ne de olsa o bir köleydi ve görünüşe göre de uzun yıllar kölelik yapmıştı.

Elimi boynuna ve koluna doğru indirdikten sonra ellerine ulaştığımda durdum. Yutkunarak sol elini tutup dudaklarıma götürdüm.

“Dimitri?” Valkyrie gözlerini açarken adımı söyleyince durmuştum. Elini sıkarak ona gülümsedim.

“Üzgünüm, seni uyandırdım mı?” diye sordum masum bir şekilde.

“Hayır, hayır,” dedi Valkyrie gözlerini ovuşturup doğrulurken. “Bir şeye mi ihtiyacın var?” diye sordu Valkyrie bana bakarak.

Gözlerim hâlâ elindeyken gözleriyle beni inceliyordu. Elinde ve avucunda birkaç derin yara izi vardı.

“Bana gücünden biraz daha bahseder misin?” diye mırıldandım.

Valkyrie sessizdi ve bu sessizliği başımı kaldırıp ona bakmama neden olmuştu. Kaşlarını çatarak ellerimize baktı.

“Neden?” diye sordu Valkyrie birkaç dakikalık sessizlikten sonra.

“Çünkü senin hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyorum,” diye fısıldadım.

Kaşlarını kaldırarak bana baktı. İşte göğsümdeki o çarpıntı ve midemdeki o bulantı tekrar gelmişti. Birbirimize baktıkça daha da güçleniyordu.

“Gücüm...” diye tekrarladı Valkyrie. “Güçlerimi 12 yaşımdayken fark ettim. 14 yaşımdayken de ilk defa bir insana zarar vermiştim. Ondan sonra da sürekli cezalandırılıp aylarca kilitli tutuldum.”

“Aylarca mı? “Kaç yaşındasın?”

Valkyrie gülümseyerek elini çevirdi.

“21 yaşımdayım,” dedi Valkyrie gülümseyerek. “Gücümle insanlara zarar vermeme rağmen aynı zamanda insanları iyileştirebiliyorum da.”

“İyileştirmek mi?” diye sordum, kaşlarımı çatarak. Daha önce bundan bahsetmemişti.

Valkyrie, “E-evet, iyileştirme gücüm var ama sadece derin yaraları. Ve gücüm benim üzerimde işe yaramıyor,” diye açıkladı Valkyrie. “Garip, değil mi? Yani bir şifacıyım ama kendime bir yararım yok.”

Sesi üzgün gelen Valkyrie derin düşüncelere dalmıştı.

“Bu güçleri kimden aldın?” diye sordum odaklanmaya çalışarak.

“Bu konuda hiçbir fikrim yok,” dedi somurtarak. “Kendi bildim bileli tek başımayım.”

“Ne? Ya annen?”

“Bilmiyorum,” dedi Valkyrie bana bakarak. “Onunla hiç tanışmadım.”

“Onunla hiç tanışmadın mı?” Kafam karışmıştı. “Peki, nasıl büyüdün? Sana kim baktı?”

Uzaklara bakarken yüzünü öfke kaplamıştı.

“Bundan bahsetmek istemiyorum,” derken dişlerini gıcırdattı.

“Söyle bana!” dedim kolunu tutarak. “Bilmem gerek.”

“Sana bilmediğimi söyledim!” diye bağırdı. “Benden başka iki kız daha vardı, onlarla büyüdüm. Bana baktılar. Tek bildiğim beni buldukları.”

Gözleri yaşlarla dolmuştu. Onu izlerken bir şeyler sakladığını hissedebiliyordum.

“Yalan söylüyorsun,” dedim. “Bana yalan söylemeye cüret etme?”

“Yalan mı? Doğruyu söylüyorum!” dedi Valkyrie ayağa kalkıp balkona doğru yürürken. “Yalan söylemiyorum. Kendimi sana açıklamama gerek yok!”

Homurdanarak ayağa kalktım ve kolunu tutup onu kendime çektim.

“Sabrımı zorlamasan iyi edersin!” diye hırladım.

Valkyrie bana öfkeyle bakıyordu. Elimi tutarken sıkmaya başladı. Ona bakarken kaşlarımı çattım. Güçlüydü. Tutuşu kafam karışmış bir şekilde ona bakmama neden oluyordu. Gücünü nereden alıyordu böyle?

“Unut gitsin, Dimitri!” diye fısıldadı. “Sırf kral olduğun için sana tahammül etmeyeceğim. Sana boyun eğmeyeceğim.”

Homurdanarak odadan çıkmasına izin verdim ve sonra, yüksek sesle hırlayarak gece uçuşu için dışarıya çıktım.

Benimle böyle konuşmaya nasıl cüret edebilir? Kuzeye doğru uçarken içimi inanılmaz bir öfke kaplıyordu.

Ertesi gün geri geldiğimde mağaranın girişine indim. Bütün geceyi bölgede uçarak geçirmiştim ve sabah güneşi doğudan yükselirken nihayet öfkem yatışmıştı.

“Sonunda dönebildin,” dedi duvara yaslanmış Damian.

Ona bakarak hırladım ve arkamı dönerek kuyruğumu ona savurdum. Damian kıkırdamaya başlamıştı.

“Tamam, tamam,” dedi ellerini kaldırarak.

İnsan formuma geri döndükten sonra gri pantolonumu alıp üzerime giydim.

“Bir şey mi oldu?”

“Pekâlâ… Eşin oldu,” dedi Damian sırıtarak.

“Ne demek istiyorsun?” diye sordum, kaşlarımı çatarak.

“Sanırım görsen daha iyi olur,” dedi, arkasını dönüp uzaklaşırken.

Damian'ı takip etmeye başladım, beni antrenman sahasına götürüyordu. Burada ne işimiz vardı ki?

Dövüş platformlarından birine doğru yürürken, bazı ejderhaların heyecanla tezahürat yaptığını ve bağırdığını fark ettim. Bir daire içinde duran ejderha sürüsüne bakarken kaşlarımı çatmıştım.

Damian'ın öne doğru baktığını görünce parmağını takip ederek yana doğru, platformdaki kadına bakınca ağzım açık kalmıştı.

Valkyrie yeni savaşçılardan biriyle savaşıyordu. Çevikliğine ve savunma duruşuna hayran kalmıştım. Saçlarını tepeden atkuyruğu yapmış, üzerinde bir şort ve siyah bir tişört vardı.

Gülümseyip çocuğun karnına yumruk atarken alnından ter damlıyordu.

“Onu görmelisin; dövüşmekte çok iyi,” dedi Damian, neredeyse bağırarak. “Bir saatten fazla bir süredir dövüşüyor ve üç dövüşten ikisini kazandı.”

“Ne?” dedim şok içinde. “O kadar uzun süre savaşamaz! Yarası açılacak!”

“Ne yarası?” diye sordu Damian kafası karışmış bir şekilde.

Homurdanarak platforma doğru yürümeye başladım. Beni fark edince herkes susmuş, tezahüratlar kesilmişti. Onlara öfkeyle yaklaştığımı görünce Valkyrie’nin gözleri kocaman açıldı.

“Sanırım sana dinlenmeni söyledim!” dedim hırlayarak. Kimseden çıt çıkmıyor, herkes ne olacağını bekliyordu.

“Kendimi daha iyi hissediyorum!” diye cevap verdi Valkyrie.

Onu yakalayarak tekrar bir çanta gibi omzuma attım. Valkyrie çırpınarak bağırmaya başlamıştı.

“Michael'ı ara, HEMEN!” Damian kollarımdaki Valkyrie'ye bakarken şeytani bir şekilde gülümsüyordu.

Odama geri dönerken belini daha da sıkı kavradım.

“Beni yere bırak!”

Kıçına şaplak atarken tekrar ciyaklamıştı.

“Kapa çeneni, yoksa popona şaplak yersin,” dedim sırıtarak. “İtaat etmiyorsun. Bana kafa tutuyorsun.”

“B-ben sadece...” Valkyrie kekeledi ama onu bir kez daha susturdum ve kapıları açıp içeriye girdikten sonra Valkyrie'yi sayvanlı yatağa fırlattım.

“Bir dahaki sefere bana itaatsizlik ettiğinde sana merhamet etmeyeceğim ve bana kafa tutmanın ne demek olduğunu sana göstereceğim,” diye uyardım onu.

Valkyrie irkilerek geri çekildi.

Alay ederek, “Ne oldu, korktun mu yoksa?” dedikten sonra ayağa kalktım ve, “Diğerleriyle antrenman yapmana kim izin verdi?” diye sorarken kendime biraz şarap doldurdum.

“Hiç... Hiç kimse. Sadece pratik yapmak için oraya gittim,” diye mırıldandı Valkyrie elleriyle oynarken.

“Pratik mi?” dedim alay ederek. “Daha önce hiç dövüşmeyi bilen bir köle duymadım.”

Valkyrie başını kaldırdıktan sonra ellerini sıkıca kavrayarak kaşlarını çattı. “General Leo öğretti,” dediğinde neredeyse ağzımdaki şarabı püskürtecektim.

“Ne?” Ne dedin?”

“B-ben sadece o dövüş becerilerini öğrenmem gerektiğini söylüyorum.”

Ona soru sormak üzereydim ki büyücü kapıyı açtı ve bize bakarken olduğu yerde durdu. Odada gergin bir atmosfer vardı.

“Pardon, böldüm mü?” diye sorarken Michael, Valkyrie'ye bakıyordu.

“Hayır,” dedim, kaşlarımı çatarak. “İçeriye gir ve yarasını kontrol et.”

Michael, Valkyrie'nin yarasına bakarken bütün zaman boyunca sessiz kalmış, yarasını temizlemişti.

“Dinlenmiyorsun, değil mi?” diye sordu, Valkyrie'ye bakarak.

Valkyrie'nin yüzü kâğıt gibi bembeyaz olmuştu.

“Hayır, emirlere karşı geliyor,” dedim dik dik Valkyrie'ye bakarak. “Onu bağlamam gerekebilir.”

Michael kaşını kaldırıp bana baktıktan sonra Valkyrie'nin yarasına dönerek diğer yara izlerini kontrol etmeye başladı.

“İyileşecek gibi görünüyor ama daha fazla dinlenmen gerekiyor. Küçük bir yara izi görünebilir ama onu iyileştirmeye çalışacağım,” dedi Michael, bandajı bacağına bağlamayı bitirirken.

“Şimdi sana sormak istediğim bir şey var, kral izin verirse tabii.”

Michael dönüp sabırla cevabımı bekleyerek bana baktı. Ona başımı salladıktan sonra sorusunu beklemeye başladım.

“Gücünü görebilir miyim?”

“Gücüm mü? Ama neden?”

“Sadece istediği gibi yap ve daha fazlasını sorma,” dedim tıslayarak. Emirlere itaatsizlik ederek Leo ve Damian’a uymasından hoşnut değildim.

Elbette onu dövüş konusunda eğitmeyi düşünüyordum. Ama iyileştikten sonra bunu ben yapmak istiyordum, başka bir erkek değil.

Valkyrie sağ eline baktıktan sonra elini kaldırarak Michael'a gösterdi. Düşüncelerimden sıyrılırken elinde ateşe benzeyen kırmızı bir renk belirmişti.

“Kontrol sende mi?” diye sordu Michael merakla.

“Evet, öğrendim,” dedi Valkyrie. “İyileştirme güçlerimi de öyle.”

“İyileştirme mi?” diye çıkıştı Michael.

“Evet, iyileştirici güçleri var,” dedim. Michael kaşlarını çatarak aniden ayağa kalkmıştı.

“Ateş ve şifa?” diye tekrarladı trans hâlinde.

Aklından ne geçiyordu?

“Teşekkür ederim! Şimdi izninizle,” dedi Michael, odadan çıkarken. Ayağa kalkarken az önce olanları düşünüyordum.

“O iyi mi?” diye sordu Valkyrie kapılara bakarken.

Kaşlarımı kaldırarak omuz silktim ve şarabımdan bir yudum aldım.

“Umarım iyidir,” diye mırıldandım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok