Kalp Hırsızı - Kitap kapağı

Kalp Hırsızı

Ashley Constantine

Bölüm 3

"Alex, tatlım. İstersen onlara dokunabilirsin. Isırmazlar," diye alay etti Knox. Sırıtışı, incelemem için bana sunduğu çıplak, terden parlayan karın kasları kadar kışkırtıcıydı.

Bileğime uzandı ve elimi vücuduna doğru yönlendirdi. Ona daha önce dokunmadığımdan değil ama şu anda önerdiği şekilde ona hiç dokunmadığım için bir an tereddüt ettim.

Gözlerimi elimde tutmaya çalışıyordum ama gözlerim bana ihanet ediyordu. Gözlerim yukarıya, onun pürüzsüz, bronzlaşmış göğsüne doğru kaydı. Nefes alırken göğsünün inip kalmasını izliyordum. Gözlerim boynuna doğru kaymaya devam ediyordu.

Birden elim kasıklarına temas edince gözlerim tekrar Knox’un elimi değdirdiği yere kaydı. Beni daha yakına çekmeye başlamıştı. Gözlerim açık mavi gözleriyle buluşmak için yukarıya fırladı.

Saçları yüzünü doğal bir şekilde çevreliyordu, keskin çenesinin etrafında hafif kirli sakalı vardı. Neden onu düşünüyorum? Ondan hoşlanmıyorum bile!

"Alex?" Gözlerim dudaklarına kaydı. Adım dudaklarından dökülürken ürperdim. Bana genellikle tatlım ya da bebeğim derdi.

Sadece onu gerçekten kızdırdığımda bana Alex derdi. Bekle! Bana kızgın mı? Neden bana kızdı ki?

"Alex! Uyan, seni uykucu!" Bu kaba kesinti düşüncelerimi paramparça etti.

"Alex! Cidden, uyan artık! Kuaför randevuna yetişmek için yirmi dakikamız var! Eğer beş saniye içinde uyanmazsan, bu buz gibi suyu üzerine dökeceğim!"

Ah! Bu Andy'ydi. Gerçekten de hiç tereddüt etmeden dediğini yapardı. Bekle, neden rüyamda Knox'u görüyordum?

"Kalktım, kalktım," diye inledim. İstediğim son şey soğuk suyla uyandırılmaktı. Bunu daha önce de yapmıştı. Gözlerimi ovuştururken onu tamamen giyinmiş bir şekilde tepemde dikilirken gördüm.

Bana sarılarak, "Gülümse!" dedikten sonra da uygunsuz bir pozisyonda fotoğrafımızı çekti.

"Bunu kime gönderiyorsun?" diye sorarken başımı sola çevirdim.

"Wes’e gönderiyorum... WhatsApp grubumuza. Onu kızdırmak çok eğlenceli! Bu fotoğraf muhtemelen onu çileden çıkaracak! Ha-ha-ha!" diye kıkırdadı ve şeytani gülüşünü yepyeni bir seviyeye taşıdı.

Onun maskaralıklarına kıkırdarken, gelen mesajla birlikte titreyen telefonumu elime aldım. Fotoğrafın altında "Ellerimizi birbirimizden uzak tutamadık ;)" yazıyordu.

Bunu Wes'ten gelen bir dizi mesaj takip etti.

"Andy! Tanrım, ona ne gönderdin böyle!" Andy üzerimden inerken ona homurdandım.

"Neee? Biraz eğlensene Al! Bu gece için pratik yap. Seni ateşli bir kıza dönüştüreceğim. Göğüslerinin dışarıda olduğu kısa bir elbise giyeceksin. Sende sörfçü kız tipi var, bunu seksi bir sörfçü kıza dönüştüreceğiz!" diyerek bana göz kırptı. "Ama şu anda üstünü değiştirmen gerekiyor."

Bununla birlikte yatağımdan kalktım ve hızlı bir duş almak için banyoya girdim. Banyodan çıktıktan sonra da üzerimi giymeye başladım.

"Bu arada, nereye gidiyoruz?" diye sorarken kayık yaka, bol, mavi bir kazağı başımdan geçirip kazağı siyah skinny jean pantolonumla kombinledim.

Ben ayakkabılarımı giyerken, "Sherman Oaks’a gidiyoruz. Çok uzak değil, yaklaşık on beş dakika. Amcam mekânın sahibi. Ben de saçımı yaptıracağım ama boyatmayacağım," dedi Andy.

Odamdan çıktıktan sonra tezgâhın üzerindeki kâseden anahtarlarımızı aldık ve arabaya doğru yola koyulduk.

Kuaföre vardığımızda bizi iki genç kız karşıladı. "Hanginiz Anthony'nin yeğeni?" diye sordu içlerinden biri. Ona gülümseyen Andy'yi işaret ettim.

Biri Andy’nin saçını yıkamak için onu başka bir yere götürürken, diğeri beni bir sandalyeye oturttu. Kuaföre istediğim saç modelinin fotoğrafını gösterdiğimde kuaför bu modelin bana çok yakışacağını söylemişti.

Bir saat sonra Andy'nin işi bitmişti. Bense hâlâ sandalyedeydim. Kafam folyolarla doluydu. Andy’nin amcası yanımıza gelmiş, bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını sormuştu. İnanılmaz derecede nazik bir adamdı, bizi şımartmıştı.

Andy sandalyesinde dönerek bana baktı. "Nasıl olmuşum? Bu kesime bayıldım. Saçlarıma bir hareket geldi. Saçlarım çok parlak görünüyor!" diye bağırdı, parmaklarını saçlarında gezdirirken.

"Muhteşem oldun bebeğim! Saçlarını daha sık böyle kestirmelisin. Bu gece erkeklerin sana bayılacağı kesin," diye takıldım ona.

Ayağa kalkıp çantasını aldıktan sonra alışveriş merkezine gideceğini söyledi. Kuaförden çıkarken bana döndü ve, "Tako mu Çin yemeği mi?" diye sordu.

Aynadan ona sırıtırken, "Şaşırt beni," dedim. Ardından Andy kıkırdayarak salondan çıktı.

Çin yemeği getireceğini biliyordum, bu en sevdiğim yemekti.

Bir buçuk saat sonra, yeni kesilmiş saçlarıma fön çekmeye başlamışlardı. Saçlarım hâlâ uzundu ama eskisi kadar değil. Uçları sütyenimin kopçasına değiyordu.

Kuaförün kapısı açılırken, kapının tepesindeki zil, bize bir müşterinin geldiğini haber verdi. Yoğun bir gündü, zil durmadan çalıyordu.

"Hey, kaltak!" dedi Andy oturduğum sandalyeye doğru ilerleyerek. Diğerleri dolu olduğu için kızlardan biri hemen ona bir sandalye getirmişti. "İşte," dedi bana yemeğimi uzatarak.

Paketi açtığımda içinden pilav ve portakallı tavuğun leziz kokusu yükseldi. Kokuyu derin derin içime çekerken Andy’ye sırıtıyordum. "Seni sevmemin bir nedeni olduğunu biliyordum kızım!"

Bana gözlerini devirdikten sonra yere koyduğu alışveriş poşetlerini karıştırmak için eğildi.

"Bu senin, bu da benim," dedikten sonra poşetimi kucağına çekti ve aldıklarını bana göstermek için poşeti karıştırmaya başladı.

"Senin için üç elbise aldım çünkü ne renk giymek istediğinden emin olamadım. Biri kırmızı, biri mor, biri de sarı." Elbiseleri görmem için teker teker poşetten çıkarıyordu.

Ben de ağzımdaki lokmayı çiğnerken durup onları inceliyordum. Kırmızı olan inanılmaz seksiydi. Kahretsin, bunu giyebilir miyim ki?

"Evet, kırmızı olanı ben de beğendim," diye göz kırptı bana. Sanki beni içinde hayal edebiliyormuş gibi elbiseyi bana doğru tuttu.

Kuaförüm Carrie saç maşasını almak için koştururken saç kurutma makinesi kapattı. "Bunu elimdeki siyah stilettolarla kombinlemeyi düşünüyordum. Bir de dumanlı bir göz makyajı yaparız. İstersen makyajını ben yapabilirim bebeğim?" diye önerdi Andy.

"Andy, böyle bir elbisenin altından kalkabilir miyim bilmiyorum. Biraz fazla seksi değil mi?" diye sordum Carrie döndüğünde.

Carrie, "Kesinlikle senin kaldırabileceğin kadar seksi! Dinle tatlım, yirmi üç yaşındasın. Biraz hayatını yaşa, kız arkadaşlarınla gecelerde sürt, bu arada birkaç kalp kır!" diye güldüğünde ikimiz de ona katılarak gülmeye başladık.

Aklım Drew'a gitmişti. O asla böyle bir şey giymeme izin vermezdi.

Andy'nin elinde tuttuğu elbiseye bakarken tereddütte kaldım.

"Drew'u unut! Onu düşündüğünü biliyorum. Bunu giyersen, seni aldattığına anında pişman olacak. Kendi kaybetti," dedi Andy. Gerçekten de yeni bir Facebook profil fotoğrafı harika olurdu. Siktir, bunu yapıyoruz!

Ona gülümseyerek, bu gece için elindeki elbiseyi giymeyi kabul ettim. Kuaförde işimiz bittikten sonra, gece için hazırlanmaya başlamak üzere doğruca dairemize döndük.

Ne düşündüğünüzü biliyorum, bir kızın gece dışarıya çıkmak için hazırlanması ne kadar sürebilirdi ki?

Ama Andy’yle hazırlanırken şarkı açıp bu saatlerin çoğunu makyajımızı mükemmelleştirmeye çalışarak, şarkı söyleyip dans ederek geçirirdik. En azından saçlarımız yapılmıştı ve saçıma bayılmıştım.

Uçları çok açık sarı, üstleriyse kendi rengim olan kahverengiydi. Çok farklı görünüyordum ama iyi anlamda. Umarım sarışınlar gecelerde daha çok eğleniyordur çünkü bu gece kendimi kaybetmeye hazırdım.

"Şu hâline bak, sarışın bomba! Bu gece bütün erkekler senin dikkatini çekmek için birbirleriyle yarışacak! Çok seksi görüneceksin! Seni gördüklerinde yüzlerindeki ifadeyi görmek için sabırsızlanıyorum!"

Göz makyajımı yaptıktan sonra elbisemi başımın üzerinden geçirdim. Elbiseye fondöten bulaşmasın diye giyinmeyi en sona bırakmıştım.

Elbise, sörf maceralarımın bir sonucu olan bronzluğumu gerçekten ortaya çıkarıyor, vücudumu mükemmel sarıyordu. Alışık olduğumdan biraz daha kısaydı ama çok rahattı.

Andy, "Kahretsin, kızım! Bu memeler de nereden çıktı?" diye kıkırdarken gözlerimi devirerek güldüm. Biz gülerken ikimizin de telefonu gelen bir mesajla ötmüştü. Muhtemelen mesajlar Wes'tendi.

Parti detaylarını içeren bir mesaj atmıştı. Andy mesaja cevap verip ona daha hazırlanmadığımızı, biraz gecikebileceğimizi söyledi.

Bir saatin sonunda iki tekila ve biraz bira içtikten sonra evden çıktık. Kısa elbiselerimiz ve topuklu ayakkabılarımızla koridorda kasıla kasıla yürüyorduk. Bu gece gerçekten çok seksi görünüyorduk.

Profil fotoğraflarımızı güncellemek için elbiselerimizle bir sürü fotoğraf çekmeyi de ihmal etmemiştik. Profil fotoğrafımı sabah yatakta uzanırken değiştirecektim.

Kampüs boyunca partinin yapıldığı eve doğru yürürken elimizdeki birayı değiş tokuş ederek yudumluyorduk.

Yolda yürürken bize laf atıp duruyorlardı. "Hey, seksi şey, bu gece nereye gidiyorsun?" diye sordu biri.

Hiç aldırmadan sırıtarak yürümeye devam ettim. Andy'yi arkamda bırakmıştım, çenesi neredeyse yere değecekti. Bu gece hiç olmadığı kadar kendime güveniyordum. Alkol yüzünden... Kesinlikle alkol yüzünden.

"Siktir, Al! Onun kim olduğunu biliyor musun? O Chase Radox'tu, üniversitenin en önemli oyun kurucusu! Ve sen onu iplemedin bile!"

Arkamı dönüp çocuğa baktığımda hâlâ bizi izlediğini gördüm. Durup, "Adım Alex, seksi şey değil ve parti bu tarafta çocuklar," diye göz kırptıktan sonra yoluma devam etmek için önüme döndüm.

"Bunu neden söylediğime dair hiçbir fikrim yok," dedim Andy'ye. İkimizin de gözleri şaşkınlıktan fal taşı gibi açılmıştı.

Chase denen çocuk, "Otuz dakika içinde orada olacağız... Alex!" diye seslendiğinde Andy'ye bakıp kıkırdadım. İkimiz de yürümeye devam ederken arkamızı dönüp çocuğa bir bakış attık.

Sonunda oldukça gürültülü bir eve ulaşmıştık. Evin etrafı insanlarla doluydu. Andy beni kenara çekip içeriye girmek istediğimden emin olup olmadığımı sorduğunda ona kesin bir dille evet demiştim.

Andy elimi tuttuktan sonra kendimizden emin adımlarla eve doğru yürümeye başladık. Eve yaklaştıkça müziğin ritmi tenimde titreşiyordu. "Bensiz ya da Wes'siz hiçbir yere gitmek yok, anladın mı!" diye uyardı beni.

Sözleri daha çok bir emir gibiydi ama ona başımı salladım. Müziğin sesiyle titreşen eve adım attığımızda tüm gözler mıknatıs gibi üzerimize çekildi. "Oha!", "Merhaba seksi şey!", "Vay anasını!" ve "Siktir git!" korosu etrafımızda yankılanıyordu.

Salına salına yürürken etrafa bakışlar atıyorduk. Testosteron dolu kalabalık geçmemize izin vermek için Kızıldeniz gibi ikiye ayrılıyordu.

Böylesi bir ilgiye alışık değildim ama Andy her zaman olduğu gibi bundan zevk alıyordu. Andy hareketli kişiliği ve yadsınamaz güzelliği sayesinde erkeklerin ilgisini üzerine çekiyordu.

Kalabalığın içinde Wes'i görünce çabucak yanına gittik. Arkadaşlarından biri elinin tersiyle Wes'in göğsüne vurarak bizi işaret etti. Wes arkadaşının dikkatini çeken şeyi görmek için döndüğünde bizimle göz göze geldi.

Kaşları anında havaya kalkmıştı. Baştan aşağı bizi süzerken dudaklarında bir gülümseme belirdi. Gözleri bacaklarıma takılınca durakladı.

Ona yaklaştığımızda Andy onu kucaklarken Wes de coşkuyla karşılık verdi. Ardından bana döndü ve beni sıcak bir kucaklamanın içine çekti. Dudakları kulağıma değerken mırıldandı. "Küçük Alex büyümüş. Yeni tarzına bayıldım tatlım. Bu elbise benim için mi? Bacakların için ölünür."

Gülerek geri çekildim ve gözlerimi devirerek ona baktım. İronik olan şuydu ki, ben oldukça minyon bir kızdım. Boyum 1.54’tü ama bacaklarım koşu, spor salonu ve sörf sayesinde şekillenmişti.

Küçükken biraz tombuldum, bu yüzden annemle Eric dışında kimse bana iltifat etmezdi. Biraz acınası bir durum, biliyorum. Bu yüzden bütün çocukluk ve bebeklik fotoğraflarımı saklamıştım.

"Bir şeyler içmek ister misiniz?" diye sordu Wes bize.

"Bizi tanıştırmayacak mısın Wes?" diye sordu adamlardan biri. Bira şişesinden bir yudum alırken dudaklarında şakacı bir gülümseme vardı. Çekiciydi, güzel gözleri vardı. Drew'u düşündüğümden daha hızlı geride bırakıyor olmalıydım.

Wes, Andy’yle benim aramda durdu ve sanki onun malıymışız gibi kollarını omuzlarımıza doladı. Ardından da, "Hayır," diye karşılık verdi.

"Hadi ama Wes, ikisine birden sahip olamazsın," diye güldü adam. Ben onu incelerken bakışları benimkilerle buluşmuştu.

Wes, "Beni takip edin," dedikten sonra bizi içkilerin olduğu mutfağa doğru götürdü.

"Ne istiyorsunuz çocuklar? Bira? Su? Panç?"

"Bira," diye cevap verdik ikimiz de. İki biraya uzanıp kapaklarını açtıktan sonra bize biralarımızı uzattı. Bir elin sırtımda durduğunu ve bir dirseğin yanımdaki tezgâha dayandığını hissettim.

Başımı çevirdiğimde, bu suçlunun Wes'in daha önce konuştuğu adam olduğunu gördüm.

Beni biraz daha yakına çekti. Sarı saçları bronzlaşmış yüzünü mükemmel bir şekilde çevreliyordu. Dudakları dolgun ve davetkârdı. Dudaklarına baktığımı fark edince sırıttı. Anında bakışlarına karşılık verdim.

"Ben Jason," diye gülümseyerek kendini tanıttı.

"O da Alex Thompson," diye araya girdi Wes.

"Thompson mı? Sen Kyle Thompson'ın kız kardeşi misin?" Jason Wes'e baktıktan sonra tekrar bana döndü.

Abimden söz edilince içimden homurdandım. Neden Kyle'ı tanımak zorundaydı ki? Onaylamak için başımı salladığımda Jason sessizce küfretti.

"Bak, çok seksisin ama abilerinin suratımı dağıtmasını istemem," dedi yüzüne hayal kırıklığı yerleşirken. Oflayıp pufladıktan sonra konuşmalarımızı dinlemekte olan Andy'nin yanına döndüm.

"Tanıştığımıza memnun oldum Jason," diye seslendim omzumun üzerinden. Kıçıma ve bacaklarıma bakıyordu. Yüksek sesle inlerken yumruklarını sıktı. Wes ona kendini beğenmiş bir şekilde sırıtıyordu.

"Yazık gerçekten, bu gece kesinlikle muhteşem görünüyorsun," dedi Jason yerine dönerken. Bana bakarken birasını kaldırdı ve zoraki bir şekilde gülümsedi.

Bir kez daha bacaklarıma hayranlıkla bakan Wes'e döndüm ve bana bakması için göğsüne bir tokat attım. Tam o sırada Andy'nin bir adamla konuştuğunu fark ettim.

"Neden ona Kyle'ın kardeşi olduğumu söyledin? Seni pislik! Adam çok seksiydi. Resmen yoluma taş koydun!"

Wes sırıtarak bana yaklaştı. "Bu senin iyiliğin için Al. Jay pisliğin tekidir. Kızlarla yatar ve bir daha asla yüzlerine bakmaz."

"Senin yaptığın da bu değil mi Wes?" diye çıkıştığımda Wes başka tarafa bakarak derin bir iç çekti.

"Hayır, ama Jason haklı, bu gece kesinlikle muhteşem görünüyorsun," dedi tezgâha yaslanarak.

"Yani normalde çirkin miyim? Bekle… Yoksa benimle flört mü ediyorsun?" Sözleri karşısında incinmiş gibi davranarak alaycı bir tavırla dudak büktüm.

Ona karşılık vermemem gerektiğini biliyordum. Aslında, benimle hiç flört etmemeliydi. Abim onu öldürürdü. Ama lisedeki hâlim olsa, şu anda kesinlikle kendinden geçmiş olurdu.

Birasından bir yudum alarak kıkırdadı. "Denesen bile asla çirkin olamazsın Alex. Ve evet, belki de seninle flört ediyorumdur," diye omuz silkti, benimle dalga geçerek. Sözlerine güldüm.

"Lisede hepiniz benimle dalga geçerdiniz. Tek bir erkeğin bile yanıma yaklaşmasına izin vermezdiniz!" diye hatırlattığımda Wes kahkahalarla güldü.

"Hepsi Knox'un işiydi. Benim söz hakkım yoktu. Bana göre her zaman çok güzeldin Alex," dediğinde gözlerimi devirdim ve konuşmamızı duyup duymadığını kontrol etmek için Andy’ye baktım.

"Evet, bana sürekli pislik gibi davranırdı, hâlâ da öyle. Beni hep sinirlendirirdi, bilerek damarıma basardı. Annesinin gönderdiği dergileri aldın mı?"

Bana bakarken Wes’in yüzünde şaşkın bir ifade vardı. "Hangi dergiler?" diye sordu, ona biraz daha yaklaştığımda.

"Şu kapaklarını süslediği dergiler? Knox her kapak olduğunda Delilah bana hep birkaç nüsha gönderir. Genelde yarı çıplak oluyor... Şimdi neden sana göndermediğini anlıyorum. Muhtemelen dergileri kız kardeşin alıyordur."

Sahte bir öfkeyle ellerimi havaya kaldırdığımda Wes kıkırdadı. "Hayır, bize dergi geldiği falan yok Al. Delilah'nın gözüne girmiş olmalısın," diyerek bana göz kırptı.

"Evet... Doğru."

"Hadi, dans edelim. Bütün erkekleri kıskandırmak istiyorum," derken elimi çekiştirerek beni yanına çekti. Sinsice sırıtıyordu.

Alkol etkisini göstermeye başlamıştı. Andy'yi dürtüp ona dans pisti diye seslendim. Başıyla onaylayarak konuştuğu adamı da yanında getirdi.

Derme çatma bir dans pistine dönüştürülmüş olan oturma odasına doğru ilerledik. İçerisi tıklım tıklımdı. Oda birbirine sürtünen çiftlerle ve kız arkadaşlarıyla zıplayıp, "Aman Tanrım, bu şarkıya bayılıyorum!" diye bağıran kızlarla doluydu.

Onlara gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum ama Wes bunu fark ettiğinde bana güldü. "Hey Wes, dans etmek ister misin?" diye sordu bir kız baştan çıkarıcı bir şekilde. Wes kıza gülümsediğinde yine gözlerimi devirmekten kendimi alamadım.

Wes, "Üzgünüm Sasha, partnerim var," dediğinde yüksek sesle güldüm. Bunun üzerine kız ters ters bana bakmıştı. Wes’le utanç verici bir şekilde dans edip şakalaşmaya başladık. Şarkı değiştiğindeyse beni daha da yakınına çekti.

"Sadece kalçalarını oynat," dedikten sonra sırtımı göğsüne yaslayacak şekilde beni döndürdü. Andy'nin birlikte olduğu adama sertçe sürtündüğünü gördüğümde gülmekten kendimi alamadım.

Wes çenesini omzuma dayadı ve, "Andy'nin yaptığı gibi kalçalarını oynat," diye fısıldadı kulağıma. Elleri belimdeydi. Belimi bir o yana bir bu yana yönlendiriyordu.

Ses tonu o kadar baştan çıkarıcıydı ki bundan tahrik olmaya başlamıştım. Nefesinin omzumla boynuma çarptığını hissedebiliyordum.

"Rahatla tatlım, sadece ben varım," dedi bana. Ellerini belimden çekecek gibi oldu ama onları tutup tekrar kalçalarıma koydum.

Abimin en iyi arkadaşıyla böyle bir şey yapmamalıydım ama biri bana böyle dokunmayalı, beni böyle istemeyeli uzun zaman olmuştu.

Sanki hayatım onu tahrik etmeye bağlıymış gibi Wes'e sürtünmeye başladım.

"Siktir!" diye kulağımın dibinde inlediğini duydum. Onu uyardığımı hissettiğimde kıkırdamıştım. Belki onun üzerinde böyle bir etkim vardı, belki de aramızdaki sürtünmeden kaynaklanıyordu.

Belki de aramızda daha fazla cinsel gerilim oluşmadan buna bir son vermeliydim. "Wes, belki de…" Yüzümü kendine çevirdiğinde kollarımı kaldırıp boynuna doladı.

Lanet olsun, sıçtım. Bu loş ışıkta çok iyi görünüyordu. Şarkının ritmiyle sallanmaya devam ederken, ellerini sırtıma yerleştirdi. Bu anın tadını çıkarmak için gözlerimi kapattım çünkü uzun sürmeyeceğini biliyordum.

"Çok güzel," diye fısıldadı benden çok kendi kendine. Bu kadar yakın olmasaydık onu duyamazdım. Bana baktığını görmek için gözlerimi açtım.

İç çekti ve gözlerini kapatarak başını benimkine yasladı. "Başımı derde sokacak bir şey yapmadan önce dans etmeyi bırakmalıyız," dedi ve gözlerini açıp tekrar gözlerimle buluştu.

"Nasıl bir şey yapmadan mesela?" diye sordum nefes nefese.

"Mesela..." derken tekrar iç geçirdi. "Seni öpmek gibi." Cesur sözleri karşısında gözlerim büyümüştü.

"Ama abilerinden dayak yemek istemem, bilirsin, kanka kuralları falan," diye kıkırdadı.

Gözlerimi devirerek güldüm. "Peki ben seni öpsem nasıl olur?" dedim bir anlık sessizlikten sonra.

"Şu anda yardımcı olmuyorsun. Seve seve öpücüğüne karşılık verirdim Alex. Ama özellikle de Kyle'dan dayak yerim ve yüzümü seviyorum," diye şaka yaptı.

Wes kesinlikle muhteşemdi. Bunu biliyordu ama bu konuda kibirli değildi. Bu konuda abilerimin arkadaşlarından daha şakacıydı.

Bir süre öylece birbirimize baktık. Başım büyük belaya girecekti. Boynuna doladığım kollarımı sıkılaştırarak onu kendime çektim.

Bu çok yanlıştı ama çok iyi hissettiriyordu. Onu öpersem Wes, abilerimin arkadaşlarından öptüğüm ikinci erkek olacaktı.

Knox öptüğüm ilk erkekti ama oyun gereği onu öpmüştüm, o yüzden sakin olun. Onu aklından çıkar Alex! Kendime gelmek için kafamı salladım. Wes tam önünde duruyor. Alo?

Ellerini yukarıya kaydırıp beni kendine çekti. Geri çekilmiyordu, bu iyiye işaretti. Belki o da en az benim kadar öpüşmek istiyordu?

"Alex, yapmamalıyız…" diye dudaklarıma doğru nefes verdi.

"Wes, sadece öp beni," diye fısıldadım. Burunlarımız birbirine değerken birbirimize bakıyorduk. Kararlılıkla bana bakmadan önce Wes bir an tereddüt etti.

Sonrasında dudakları benimkilerin üzerindeydi. Öpücük ilk başta yumuşaktı ve çok beklenmedikti ama içimden sessizce çığlık atıyordum.

Elini enseme götürerek beni kendine doğru çekti. Başımı yana eğdiğinde dili alt dudağımla buluşarak giriş izni istedi. Bir anlık tereddütten sonra dilinin keşfetmesi için ağzımı açtım.

Dillerimiz birlikte dans ediyor, hâkimiyet için savaşıyordu. Wes gırtlaktan bir inilti çıkardığında bu beni daha da tahrik etti.

Kendimi ona doğru ittiğimde eli popomu avuçlamak için aşağıya indi. Bir eli boynumda, diğeri popomdayken bir nefes verdim.

Birkaç saniyeliğine geri çekilerek birbirimize baktık. Parmakları ensemi okşuyordu.

"Sevdiğin birinin seni öpmesinden daha iyi bir şey olamaz," dedi kalbimi pır pır ettiren bir gülümsemeyle. Onu tekrar kendime çektim. Sıcak dudaklarını dudaklarımda hissetmek için sabırsızlanıyordum. Wes her zaman ne söyleyeceğini bilirdi.

Çıktığı ya da öptüğü kızların ona neden bu kadar vurulduğunu şimdi anlıyordum. Merak etmeden duramıyordum. Yatakta nasıl biriydi?

Çok iyi öpüşüyordu. Yine de ilk öpücüğümün kalbimde hâlâ özel bir yeri vardı. O zamanlar daha dokuz yaşımdaydım ve on bir yaşındaki Knox ile bir dolabın içinde saklanıyordum. Oyun gereği öpüşmüş olsak da çok büyülü bir andı.

Sonra ben on dört yaşımda, Knox da on altı yaşındayken tekrar şişe çevirmece oynadık. Kader, daha doğrusu şişenin bize dönüşü, bizi on beş dakikalığına tekrar bir dolaba sokmuştu. En başta Kyle kızlarla daha uzun süre öpüşebilmek için oyun bozanlık edip yedi dakikalık süreyi on beş dakikaya çıkarmış, şişe Knox’la bana döndüğündeyse süreyi tekrar yediye indirmeye çalışmıştı, ancak diğer oyuncular buna izin vermemişti. Kurallar herkes için aynıydı.

Knox’la o dolapta ateşli bir şekilde öpüşmüştük. Sanki ikimiz de bitmesini istemiyorduk. Midem düğüm düğüm olmuştu. Sonunda geri çekildiğimizde ikimiz de nefessiz kalmış, dolabın dışından gelen gürültüyle irkilmiştik.

Bu Kyle'dı. Knox'la ilk öpüşmemi yaşadığım dolaptan bizi neredeyse sürükleyerek çıkarmıştı. Aman Tanrım, Alex! diye azarladım kendimi. ~Onu düşünmeyi bırak, Tanrım! Wes'le anın içinde kal.~

Wes’le çılgınca öpüşüyorduk, başlarımız bir o yana bir bu yana hareket ediyordu. Bir saniyeliğine öpüşmeye ara verdiğimizde Wes başını kaldırıp etrafına bakındı ve ardından beni kaldırıp duvara doğru itti.

Sonrasında dudakları bir kez daha benimkilerle buluştu ve tutkulu öpüşmemize devam ettik. Öpüşme sıcak ve yoğundu, beni çok tahrik ediyordu, özellikle de Wes o inlemeleri çıkarırken.

Ne kadar süre öpüştüğümüzü bilmiyorum ama o an bir sesle bölündü. "Alex?"

Tereddütle birbirimizden uzaklaştığımızda nefes nefeseydik. Kollarım hâlâ onun boynuna dolanmıştı. Wes’in ise bir eli saçlarımda, diğeriyse kıçımdaydı. Kıçımı avuçluyordu. İkimiz de bizi kimin böldüğünü görmek için yan tarafa döndük.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok