Sahiplenici Eşim - Kitap kapağı

Sahiplenici Eşim

Jade.H.V

Üçüncü Bölüm

MİLLY

Natalie içeri girdiğinde Sawyer mutfak tezgâhında önümde oturuyordu. Kolundaki yanığa merhem sürdükten sonra kolunu bandajla sarmaya başlamıştım.

Sawyer’ın yüzü onu görünce aydınlanmış gibiydi, tıpkı Natalie’nin yüzü gibi. Ama Sawyer’ın boynunu ve yüzünü fark ettiğinde bu aydınlanma birden soldu.

“Nasıl hissediyorsun?” diye sorduğunda Sawyer hafifçe omuz silkti, yüzü saf ve üzgün bir ifadeye bürünmüştü.

“Daha iyi olabilirdim,” dedi ve ben kolundaki bandaja düğüm atarken yüzünü buruşturdu.

“Üzgünüm,” diye cevap verdim. “Artık bütün caziben kayboldu. Ama bence böyle daha iyi görünüyorsun.” Natalie hafifçe gülerken kollarımı göğsümün üzerinde kavuşturdum.

“Kabalaşmasana. Neredeyse ölüyordu,” dedi beni biraz iterek.

“İkiniz de orospusunuz, bunu biliyorsunuz değil mi?” Sawyer hafifçe sırıttı ve tezgâhtan atladı.

“İkinizi de hâlâ memnun edebilirim. Revaçta olan şeyim zarar görmedi,” dediğinde Natalie güldü ama ben birinin bizi izlediğini hissederek kaşlarımı çattım.

Pencereye baktım ama sadece babamınkinin yanına park ettiğim kamyonetim görünüyordu. Kapıya doğru baktığımda orası da boştu.

“İyi misin Milly?”

Kafamın içinde, “Milly,” diye bir fısıltı duyduğumda dönüp tekrar pencereye doğru baktım.

“Milly, iyi olacağım,” dedi Sawyer bir kolunu belime sararken. “Ölmedim.”

“Biliyorum,” dedim ve dudakları dudaklarıma değmeden önce gülümsedim. Kurumuş dudakları sıcak ve yumuşaktı.

Babam içeriye girerken Natalie yalandan öksürdüğünde Sawyer hızla geri çekildi.

“Milly, senin işin yok muydu?”

“Kahretsin,” diye mırıldandım ve aceleyle aşağıya indim.

Odama girip tişörtümü çıkarmadan önce kapıyı kapattım ve acele ederken her şeye takılıp düştüğüm o eğlenceli oyunu oynamaya başladım.

Küçük alan yüzünden yere düşerken inledim. Ayağa kalkmadan önce kot pantolonumu tekmeledim ve telefonum çalmaya başlayınca tekrar küfrettim. Arayan patronumdu. Çabucak telefonu kapıp telefona cevap verdim.

“Biliyorum. Biliyorum. Yola çıkıyorum. Ah, aptal trafik.”

“Kovuldun,” dedi patronum telefonu kapatmadan önce.

“Ne?” diye sordum ama telefonu çoktan kapatmıştı. Yatağıma oturmadan önce ağzım açık bir şekilde yere baktım ve hayal kırıklığı içinde burun kemerimi sıktım.

***

Mutfağa döndüğümde Natalie’ye, “Beni kovdu!” diye bağırdım. Sesim öfkeyle dolup taşıyordu.

“Ona inanamıyorum! İlk defa geç kaldım. Yapmamı istediği her şeyi yaptım. Aptal bulaşıkları yıkadım, o lanet olası soğuk odayı bile temizledim. Anlamıyorum!”

Natalie, “Senden nefret ediyor gibiydi zaten,” diye yorum yapınca öfkeyle iç çektim. “Başka bir iş bulacağına eminim. Zekisin. Naziksin. Arada sırada kaba ve huysuzsun.”

“Nat! Ne yapacağım ben? Paraya ihtiyacım var.”

“Başka bir iş bulacaksın,” dedi. “Az önce söylediğim gibi,” diye de ekledi sertçe. İçinde bulunduğum durum hakkında pek de iyi hissetmediğim için taburelerden birine çöktüm ve seçeneklerimi düşünürken derin bir nefes aldım.

Biz konuşmamıza devam edemeden babam aniden içeriye girdi, oldukça gergin ve kızgın görünüyordu.

“Sorun nedir?” diye sordu Natalie de bunu fark ederek.

Babam yutkundu. “Sawyer’ı öldürmek isteyecek birini tanıyor musunuz?”

“Sawyer’ı öldürmek mi? Ben bazen istiyorum,” diye şakayla karışık cevap verdiğimde babam ters ters bana baktı. “Ne?”

“Bu sabah motosikleti sabote edildi.”

“Sabotaj mı?” dedi Natalie. “Kim böyle bir şey yapsın ki?”

“Onu öldürenle aynı kişi olduğunu düşünüyorum.”

“Anlamadım ne? Öldürüldü mü? Az önce burada bizimle birlikteydi,” dedim, birdenbire telaşlanmıştım. Babam yanıma oturup gözlerini yere dikti. “Baba, ne oldu? Sawyer nerede?”

“O öldü kızlar. Jackson onu arka tarafta bulmuş,” dedi alçak bir sesle. Hemen kalkıp arka tarafa doğru ilerledim.

Dışarıya koştuğumda kamyonetime bakakaldım. Şoktan ağzım bir karış açık kalmıştı. Arabanın yan tarafı anahtarla çizilmiş gibi görünüyordu. Yan tarafında pençeyi andıran üç çizgi vardı.

Jackson’ın, kamyonetin arkasında olduğunu fark etmeden önce şaşkınlıkla, “Bu da ne böyle?” diye bağırdım ve hemen ona doğru koştum.

Ancak yerde biriken kanı ve cesedin üzerini örten mavi muşambayı görmeye hazır değildim.

Korkunç manzarayı görünce yutkundum ve Jackson’a doğru ilerleyerek ona usulca sarıldım. Kırmızı ve şiş gözlerini görünce kalbim parçalanmıştı.

“Ne oldu?”

“Sanırım kurt saldırısı. Bu sabah birkaç uluma duydum,” dedi titrek bir sesle. Ben onu bırakıp kamyonetime bakarken de, “Buradan geçen bir sürü olmalı,” diye ekledi.

“Hiçbir lanet kurt bunu yapamaz,” dedim hasarı tekrar gözden geçirirken. “Belki lanet olası bir kaplandır.”

“Sen nasılsın, iyi misin?” diye sordu Jackson, bitkin bir şekilde bana yaklaşarak. Bir an muşambaya baktım, gözyaşlarım görüşümü bulanıklaştırdı ve boğazım düğümlendi.

“Ben içeriye dönüyorum. Polisi aradınız mı?”

“Geliyorlar. Herkesle konuşmak isteyecekler ama muhtemelen yarın,” dediğinde hiçbir şey söylemeden başımı salladım.

Kendimi toparlamaya çalışarak yavaşça içeriye girdim ama dişlerim takırdıyordu, sonunda gözyaşlarımı serbest bıraktım.

Mutfağa doğru koştum ve aşağıya indim.

Natalie beni takip ederek, “Milly!” diye seslendi ama ona cevap veremedim. Kendimi odama attım.

Natalie de arkamdan içeriye girdiğinde ona döndüm, gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu. Kapıyı kapattı ve kollarını bana doladı, kendisi de ağlamaya başladığında bana sıkıca sarıldı.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok