Tutsak Kedicik - Kitap kapağı

Tutsak Kedicik

Michelle Torlot

BÖLÜM 3: Kaçırılmış

ROSIE

Göz kapaklarım ağırlaşmış olsa da etrafımın bilincindeydim. Yani, bir nevi. En azından gözlerimi açmak istemediğimi bilecek kadar farkındaydım.

Ağzıma bağlanmış bez parçasını hissedebiliyordum.

Ellerimi hareket ettirmemem için bileklerime arkadan sıkıca ip bağlanmıştı. Ayak bileklerim de aynı şekilde. Tenimi aşındıran ip etimi acıtıyordu. Yine de yerde değil, yumuşak bir şeyin üzerinde yatıyordum.

Gözlerimi zar zor açtıktan sonra paniğe kapıldım.

Bir odadaydım. Büyük bir pencereden içeri ışık sızıyordu. Bir kanepede uzanıyordum. Ama paniklememe sebep olan bu değildi.

Odada beni yakalayanlara benzer şekilde giyinmiş iki cüsseli adam duruyordu. Pencereden içeri süzülen ışığı görünce bunun dün gece yaşandığını fark ettim.

İplerden kurtulmak için debelenip ağzımdaki tıkacın ardından çığlık atmaya çalıştım ama sesim yalnızca bir inleme olarak çıktı.

Beni duyar duymaz adamlardan biri bana baktı. Dün geceki adamlardan farklılardı. Bunlar kimdi? Kaç kişilerdi?

“Sembra che la nostra piccola puttana si sia finalmente svegliata.” Güldü. [Görünüşe göre küçük sürtük sonunda uyandı.]

Bana doğru yürümeye başlayınca daha da panikledim.

Gözyaşlarımın akmaya başladığını hissettim. İplerden kurtulmak için debelenip ağzımdaki tıkacın ardından bağırmaya çalışırken ağladığımı fark etmemiştim.

Adam gırtlağımı sıkıyordu. Beni korkutacak kadar sıkıydı ama yine de nefes alabiliyordum.

Zayıf İngilizcesi ve belirgin aksanıyla, “Uslu bir kız olacaksın, değil mi?” diye sordu.

Ağzıma tepilmiş tıkacın ardından sızlanırken hızla başımı salladım.

Dudaklarını yalayıp sırıtarak diğer adama döndü. Diğer adam gözlerini devirdi.

“Sbrigati, Marco. Voglio scoparla prima che ritorni anche il vecchio![~Acele et, Marco. İhtiyar da dönmeden önce onu becermek istiyorum!~]

Gırtlağımı sıkan adam kıkırdadı.

“Pazienza, amico mio. C'è un sacco di tempo.[~Sabırlı ol ahbap, zaman bol.~]

Sonra elini… Tişörtümün altına sokup parmaklarını karnımın üzerinde gezdirdiğini hissettim.

Çığlık atıp geriye yaslanarak ondan uzaklaşmaya çalıştım. Elini boynumdan çekip saçlarımı yakalayarak başımı geriye doğru yatırdı.

“Stai zitto, puttana!” diye hırladı. [Kes sesini, seni sürtük.]

Bunun bir tür hakaret olduğunu anlayabiliyordum. Hiçbir zaman çığlık atan ya da ağlayan biri olmamıştım ama şimdi ağzımdaki tıkaca rağmen hıçkırarak ağlayıp gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken kendime engel olamıyordum.

Elini göğsüme götürüp göğsümü sertçe avuçladı.

“Così reattivo.” Sırıttı. [Çok hırçın.]

Hıçkırıklarımın arasında tekrar çığlığı bastım. Saçlarımdaki elini çekti. “Ho detto di stare zitto!” diye homurdandı. [Sana çeneni kapa dedim!]~

Her hecesinde elini baldırımın üst kısmındaki çıplak deriye vurdu.

Canım aşırı yanıyordu. Duyabildiğim tek şey göğüs kafesimi zorlayan kalbimin sesi ve ağzıma tepilmiş tıkaçtan gelen hıçkırıklarımın gürültüsüydü. Gözlerimi kapatıp bir anlığına olanları unutmaya çalıştım. Her şeyin daha da beter olacağının farkındaydım.

Tam o anda üçüncü bir ses duydum. Bu derin ses baskın ve otoriterdi.

“Stacca le mani da quel bambino, pezzo di merda,” diye hırladı. [Ellerini hemen o çocuğun üzerinden çek, seni şerefsiz!]

Benden uzaklaşırken ellerini üzerimden çektiğini hissettim. Sonrasında şiddetli bir patlamayla gümbürtü duydum. Odanın içinde yankılanan patlamanın kaynağını biliyordum. Bu bir silahın sesiydi.

Daha şiddetli ağlarken tüm vücudum titremeye başladı. Ağzım tamamen dolu olmasaydı kusabilirdim.

“Chiunque altro la toccherà, avranno lo stesso destino di quel pezzo di merda,” diye homurdandı. [Ona başka kim dokunursa, o şerefsizle aynı kaderi paylaşır.]

Birkaç farklı sesin, “Sì, Don Marchesi,” [Anlaşıldı, Don Marchesi,] diye cevap verdiğini duydum.

Tüm bu insanların kim olduğunu anladığımda midemin ağzıma geldiğini hissettim. İtalyanca konuşuyorlardı… Ve ona Don diyerek hitap ediyorlardı. Onlar mafyaydı. Hem de İtalyan Mafyası!

Biri oturduğunda kanepenin yana doğru çöktüğünü hissettim. Ağlamamı durdurmak istesem de yapamıyordum.

Bir elin hafifçe başıma dokunduğunu hissettim. İrkilip biraz daha şiddetli ağlamaya başlarken geriye çekilmeye çalıştım.

Ağzımdaki bezi çıkarırken, “Şşşt, piccolo. Artık güvendesin,” diye fısıldadı.

Diğerleri kadar belirgin olmasa da aksanı vardı.

En azından ne dediğini anlayabiliyordum.

Gözlerimi açtım. Gözyaşlarım yüzünden her şey bulanıktı.

Başparmağıyla yanağımı okşadı.

“Così bello, così innocente,” diye fısıldadı. [Çok güzel, çok masum.]

Sonra parmaklarını şıklattığını duydum.

“Tu, taglia queste maledette corde e ripulisci questo casino.” [Sen, bu lanet ipleri kes ve bu pisliği temizle.]

Ayak sesleri duyduktan sonra bir şeyin ipleri çekiştirdiğini hissettim. İpler kesilince ellerimle ayaklarım serbest kaldı.

Ben herhangi bir şey yapmaya fırsat bulamadan, güçlü bir kolun belimi sarıp diğer kolun da dizlerimin altından geçerek beni koltuktan kaldırdığını hissettim.

İçimden karşı koyup debelenmek gelse de bu adam beni kurtarmıştı. Bana tecavüz etmek üzere olan adamı öldürdüğüne emindim.

Mücadele etmek yerine ağlamaya devam ettim. Kendimi tutamıyordum. İtalyan Mafyasının elinde olduğumu ve geleceğimi hiçbir şekilde kontrol edemeyeceğimi fark ettim.

Yoksa babamın yaptığı iş bu muydu? Bunu mu yapıyordu? İş ortakları geldiğinde odamda saklanmak zorunda kalmamın sebebi bu muydu?

Sonra sesini tekrar duydum. Derin ses tonu beni korkutması gerekirken aksine yatıştırıyordu.

“Rahatla, gattina. Sei mia ora,diye fısıldadı. [~Kedicik. Artık benimsin.~]~

Benimle konuştuğunda çoğunlukla İngilizce konuşuyordu. Bazen araya İtalyanca olduğunu tahmin ettiğim garip kelimeler serpiştiriyordu.

Yine de bu kelimeleri asla sert bir şekilde tonlamıyordu. Diğerleri gibi konuşmuyordu. Onların sözleri muhtemelen küfür ya da hakaretlerden ibaretti.

Beni bir villaya ait olduğunu düşündüğüm merdivenlerden yukarı çıkardı. Çünkü merdiven bile sıradan bir merdivenin iki katı genişliğindeydi.

Sonra beni bir yatak odasına götürdü. Anında tekrar paniğe kapıldım. Belki de yağmurdan kaçıp doluya tutulmuştum.

Beni yavaşça yatağa yatırdı. Ceketini çıkarıp bir sandalyenin üzerine atmasını izledim.

Ortası pırlantalı altın rengi kol düğmelerini dikkatlice çıkardı. Onlar makyaj masasının üzerine koyduktan sonra titizlikle kollarını katladı.

“Lütfen... Yapma...” diyerek sızlandım.

Kaşlarını çattıktan sonra yüzümü nazikçe okşadı.

“Özür dilerim, piccolo. Alttaki heriflerin bilmesi gerekirdi. Ben sana asla…” diyerek beni yatıştırdı.

***

Artık hem beni kaçıran hem de beni kurtaran kişiye bakma şansım vardı. Yüzü hayal meyal tanıdık gelse de bir türlü çıkaramıyordum. Zaten nasıl çıkaracaktım ki?

İtalyan bir mafya babasıydı ve onu daha önce hiç görmemiştim. Bu yüzden onu tanıdığımı sandığım düşüncesini bir kenara bıraktım.

Bir mafya baronuna göre pek yaşlı sayılmazdı. Muhtemelen babamın yaşlarındaydı. Yine de babamdan çok daha kaslıydı.

Ten rengi de daha koyuydu. Koyu kahverengi saçları siyaha çalıyordu ve gözleri koyu kahverengiydi. Sakalı özenle kesilmiş olsa da belirgin çene hattını ya da yanağındaki yara izini kapatmaya yetmiyordu.

Hemen hemen diğer adamlara benzer giyinmişti. Üzerindekiler bariz şekilde tasarım olduğundan benzer diyordum çünkü onların kıyafetleri sıradandı.

Kravat da takmamış, yalnızca üst düğmeleri açık beyaz bir gömlek giymişti. Boynunda altın bir zincir vardı. Kolunun ön kısmındaki dövmenin pazısına kadar devam ettiğini tahmin edebiliyordum.

“Neden... Neden buradayım?” Çatallaşan sesimle fısıldayarak sordum.

Başparmağıyla yanağımı okşadı.

“Her şeyin bir zamanı var, gattina. Önce üzerine giyebileceğin bir şeyler bulmamız gerek.”

Ayağa kalkıp odanın içinde yürüdü. Elbise odasının çift kapısını açtı.

Döndüğünde elinde bir gömlekle bir baksır vardı. Onları yatağın üzerine koyup başka bir kapıyı işaret etti.

“Banyo orada, gattina. Muhtemelen duş almak istersin. Yirmi dakika içinde döneceğim, sonrasında bir şeyler yiyebilirsin. Olur mu?” diye sordu.

“Hayır, eve gitmek istiyorum,” diye bağırmak istedim. Ama bu şu anda bir seçenek bile değildi. Evim muhtemelen hâlâ polis kaynıyordu ve babam orada değildi. Birden Daniel Amca’yı aramam gerektiğini fark ettim.

“Telefonum sende mi? Amcamı aramam gerekiyor.”

Kıkırdadı. “Elbette araman gerekiyor, gattina.”

Birden söylediğimin kulağa ne kadar saçma geldiğini fark ettim. Muhtemelen kaçırılan herkes ailesinin onu aradığını söylerdi.

Başımı yere eğip iç çektim. Bugünden sonra tüm mücadele ruhumu yitirmiştim.

“Duş alman için seni yalnız bırakayım, gattina.” Banyoya doğru başıyla işaret ederken kıkırdadı.

Kapıya yöneldiğinde kafamı kaldırıp arkasından seslendim. “Benim adım Rosie.”

Bana bakarak gülümsedi. “Ah, kim olduğunun gayet farkındayım, gattina.”

Yüzümdeki şaşkınlık ifadesiyle, o kapıyı açıp giderken onu seyrettim.

Benim kim olduğumu nereden biliyordu? Benim onun kim olduğu hakkında hâlâ zerre kadar fikrim yoktu.

Kıyafetleri alıp banyoya yöneldim. Devasaydı. Evimdeki odamdan çok daha büyüktü.

Büyük bir duş kabini, bir jakuzi ve her birinin üzerinde ayna olan iki lavabo vardı. Bir duvarda ısıtmalı ve beyaz kabarık havlular asılmış büyük bir havluluk vardı.

Kapıyı kapatıp arkamdan kilitledim.

Kirlenmiş hissediyordum. Düşünebildiğim tek şey o pislik herifin ellerinin üzerimde gezdiğiydi.

Onun öldüğüne zerre üzülmüyor olmam yanlış mıydı? Ama yanlış olan sadece bu düşünce değildi, aynı zamanda kurtarıcımın onu vururken bir an olsun tereddüt etmemiş olmasıydı.

Kaçmayı düşünsem bile tekrar yakalanma korkusu on kat daha beterdi. Muhtemelen beni de vururdu. Kaçırılma sebebimi keşke bilebilseydim. Bu mesele belli ki o eve sığınmamdan çok daha fazlasıydı.

Üzerimdekileri çıkarıp jakuzi ile duş kabini arasında karar kılmaya çalıştım. Duş kesinlikle daha hızlı olurdu ama jakuzi stresten arınmama ve omuz kaslarımdaki ağrıdan kurtulmama yardımcı olabilirdi.

Ne kadar süre bağlı kaldığımı bilmiyordum ama kaslarımın ağrımasına yetecek kadar uzun süre olmalıydı.

Jakuziyi açtığım anda buhar banyoyu doldurmaya başladı. Sıcak suyla dolu jakuziye girdim. Otururken yüzümü buruşturup baldırıma baktım. Ölü adamın vurduğu yer hâlâ kırmızıydı.

Sıcak su beni rahatlatsın diye jakuzide arkama yaslandım. Gözlerimi kapatıp buradan başka bir yerde olduğumu hayal etmeye çalıştım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok