Kirli Yalanlar - Kitap kapağı

Kirli Yalanlar

Mandie Steyl

Bölüm 3

SKYE

Okula hazırlanmak için sabahın beşinde uyandım. Babamla karşılaşmak istemiyordum. Dün geceden sonra topallıyordum.

Banyoya girip suyu açtım ve suyun ısınmasını beklerken aynada kendime baktım.

Burnum ve gözlerim mosmordu. Sağ gözüm sol gözümden daha mordu ve yanağımda dün geceden kalma küçük bir kesik vardı.

Kaburgalarım çürüklerle, sırtım ve bacaklarım taze kırbaç izleriyle kaplıydı.

Sol kalçamda büyük morluklar ve kırmızı izler vardı. En azından geçen seferki kadar kötü görünmüyordu.

Duşa girdiğimde sıcak suyun hassas tenime değmesiyle çığlığımı bastırmak için dudağımı ısırdım. Mümkün olduğunca çabuk duş alıp duştan çıktım.

Suyun dayak yemiş bedenime iyi geldiğini hep hissetmişimdir ama yaralarım hâlâ çok tazeydi. Altı yıllık istismardan sonra vücudum her seferinde daha hızlı iyileşmeyi öğrenmişti.

Üzerime siyah, büyük boy bir tişört ve açık mavi bir kot geçirdim. Ardından ayaklarıma gri renk koşu ayakkabılarımı giydim. Saçımı gevşek bir topuz yaptım. Bugün makyaj yapmayacaktım.

Umarım babamla karşılaşmazdım. Topallayarak aşağıya indim ama babam çoktan mutfakta beni bekliyordu.

“Günaydın tatlım,” dedi cıvıl cıvıl bir sesle. Anında içimi bir rahatlama kapladı. İyi tarafına denk gelmiştim.

Aslında ilgili ama sadece kırk yılda bir ortaya çıkan yumuşak tarafı… Onun bu tarafını çok özlemiştim.

Yüzüme bakarken gözlerinde pişmanlığın yüzdüğünü görebiliyordum. İçimden gözlerimi devirdim. Bunu daha önce çok kez görmüştüm.

“Merhaba baba,” diye karşılık verdim, duygusuzca.

Oturmaya çalıştım ama kıçım hâlâ açık yaralar ve morluklarla dolu olduğu için oturamamıştım. O yüzden ayakta durmaya karar verdim. Dar kot pantolon çok yardımcı oluyordu.

Pantolon ne kadar sıkı olursa o kadar az acı verdiğini çok erken öğrenmiştim. Bol pantolonlar tenime sürtüyor, tenimi tahriş ediyordu.

Babam genellikle örtbas edebileceğim yerlerime zarar verirdi. Sırtıma, kıçıma, bacaklarıma, kollarımın üstüne. Ama bu sefer, yüzümün zaten morarmış olmasından faydalanmıştı.

Tacizci bir canavar olmasına rağmen, en azından bana hiçbir zaman cinsel anlamda dokunmamıştı.

“Çok üzgünüm Skye,” dedi iç çekerek. Bana sarılmak için uzandı ama sonra kendini durdurdu.

“Bir süreliğine gidiyorum,” dedi kısık sesle, hıçkırıklarını bastırmaya çalışarak.

Ona şaşkınlıkla ama aynı zamanda rahatlamış bir şekilde baktım. Vücudumun iyileşmesi için bir şans, dinlenmem için biraz zaman…

“Tamam baba. Kendine iyi bak. Gitmem gerek, okula yürümek zamanımı alıyor,” dedim ve yol için bir elma alıp onu yanağından öptüm.

Kapıyı arkamdan kapatırken derin bir nefes vermiştim.

Okula yürürken kafamı boşaltmak bana iyi geliyordu.

Dün olanlardan sonra her şeye hazırlıklı olmam gerekiyordu. Bana kimin ve neden zarar verdiğini bulmam gerekiyordu ama sonra onun yüzünü hatırladım.

Öfkeli ve sinirliydi. Ben bayılmadan önce gözleri nefesimi kesmişti. Neden bana yardım ediyordu?

“Yeni kız!” Sağ tarafımdan birinin bağırdığını duydum.

Dönüp baktığımda Bay Pisliğin sağ kolu olan flörtöz çocuğun yolun karşısına geçip bana doğru yürüdüğünü gördüm. Gözlerimi devirip yürümeye devam ettim. Onunla uğraşacak havamda değildim.

Gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Kısa süre sonra sırıtmayı bırakıp endişeli bir şekilde bana baktı.

“Hey, iyi misin?” Elini omzuma koyduğunda acıyla irkilmiştim. Elini yanan omzumdan uzaklaştırmaya çalışarak arkamı döndüm. Suratımı görünce şoke içinde nefesi kesilmişti.

“Ne oldu sana böyle? Tanrım, iyi misin?” Sesindeki acıma ve endişe kendime olan güvenimi zedeliyordu. Endişeli koyu kahverengi gözlerine bakarak hafifçe gülümsedim.

“İyiyim, teşekkür ederim,” dedim usulca. Ardından yolun geri kalanını yürümek için önüme döndüm.

İç çektiğini duydum ama hâlâ yanımda yürüdüğünü hissedebiliyordum, bu yüzden durdum ve kaşlarımı kaldırıp suratımı asarak ona meydan okudum.

Bana sırıtarak bir adım daha yaklaştı. Hiçbir erkek karşısında geri adım atacak bir tip değildim. Evde o durumlara düşmemin ana nedenlerinden biri de buydu.

“Yan evde oturuyorsun,” dedi şeytani bir gülümsemeyle. Yüzüm kıpkırmızı olmuştu. Isırdığım dudağıma bakarken dudaklarını yaladı.

Yüksek ve rahatsız edici sesler dikkatini dağıtmasaydı kesinlikle beni öpmeye çalışırdı. İç çekti ve doğrudan bize doğru yürüyen sarışın aptalları selamladı.

“Neden o süprüntüyle konuşuyorsun?” diye sordu içlerinden biri. Aralarından sıyrılarak tüm o tuhaf ortamdan uzaklaştım.

“Kapa çeneni Nicky!” diye hırladı flörtöz çocuk. Sarışınlar onun etrafında gevezelik ederken çocuğun tekrar arkamdan yürüdüğünü duyabiliyordum. Kendimi daha hızlı yürümeye zorladım.

Onlarla hiçbir şey yapmak istemiyordum. Yanlarında yürümek bile istemiyordum. Okul bahçesine ulaştığımda Mona’yı gördüm. Bana doğru yaklaştıkça yüzündeki parlak gülümseme solmaya başlamıştı.

“Skye! Tanrım, iyi misin? Ne oldu?” diye sorarken sıkıca bana sarıldı.

Sarılmanın verdiği acıyı bastırmak için yanağımın içini ısırdım ama vücudum acıdan donmuştu. Mona kaskatı kesildiğimi anında fark etti.

Bileğimden tuttu ve beni binanın içine doğru sürüklemeye başladı. Bir an tökezledim. Neredeyse düşüyordum ama neyse ki dengemi sağlayarak onu takip etmeye devam ettim.

Tuvalete varmadan önce Bay Pislik köşeyi dönünce onunla göz göze gelmiştik. Morarmış yüzümü gördüğünde gözlerindeki öfke ve endişeyi görmüştüm. Elleri sıkı yumruklar hâline gelmişti.

Öfkesini dizginlemeye çalışmaktan çenesi sıkılmıştı ama o bir şey söyleyemeden Mona’nın peşinden tuvalete koştum.

“Ne oldu?” diye sordu Mona sıkılmış dişlerinin arasından. Öfkesinin dalga dalga etrafıma yayıldığını hissedebiliyordum.

Ellerime baktıktan sonra tekrar yalvaran gözlerine döndüm. Biriyle konuşmaya, içimdekileri dökmeye ihtiyacım vardı. Bu yüzden ona annemin ölümünden evde gördüğüm kötü muameleye kadar her şeyi anlattım.

Anlatmayı bitirdiğimde o benden daha çok ağlıyordu. Gözlerine baktığımda ne kadar üzgün olduğunu görebiliyordum. Ona dün geceyi anlattığımda ve morluklarımı gösterdiğimde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı.

“Bunu rapor etmelisin!” dedi gözyaşları arasında.

Babama en son onu şikâyet edeceğimi söylediğim zamanı hatırladım. Beni bir köşeye itip silahını kafama dayamış, eğer birine anlatırsam peşime düşeceğini söylemişti.

Nereye gidersem gideyim beni her zaman bulacaktı. O an babamın kötü biri olduğunu anlamıştım ama hayatımdan endişe ettiğim için o evde kalmıştım. Sadece bir yıl daha, sonrasında beni daha fazla kalmaya zorlayamazdı.

Bu, özgürlüğümden önce onunla geçireceğim son yılım olacaktı.

“Yapamam, görmüyor musun? Yaptıkları hep yanına kâr kalacak,” dedim kırgın bir sesle. Aynada kendime baktım ve böyle durumlarda her zaman söylediğim şeyi söyledim.

“Ayna ayna bak bana, düştükten sonra kalkacağım. İster koşayım, ister yürüyeyim, ister sürüneyim, hedeflerimi belirleyip hepsini başaracağım!”

Korkunun iki anlamı vardır.

Her şeyi unutup arkana bakmadan koşmak.

Ya da…

Her şeyle yüzleşip önüne bakmak.

Kendime sürekli her şeyle yüzleşip önüme bakacağımı söylüyordum ama şu anda kendimi başarısızlığa uğramış gibi hissediyordum. Kırılmıştım. Derin bir nefes aldım ve Mona’nın gözlerine baktım.

“Bir süreliğine gidiyor. İyi olacağım, söz veriyorum. Lütfen kimseye söyleme.”

Gözlerinde şaşkınlık ve öfke vardı. Arkamı dönüp ellerini tuttum ve ona gülümsedim.

“Düşündüğünden daha güçlüyüm ve bir planım var,” dedim göz kırparak. Gözlerindeki ateşin geri döndüğünü görebiliyordum.

Tüm bunların aramızda kalacağına dair söz verirken usulca bana sarıldı. Ama yaralarım konusunda annesinden yardım almamı şart koşmuştu.

Birlikte tuvaletten çıktığımızda Bay Pislik ve arkadaşları tarafından önümüz kesildi.

“Ne oldu?” dedi Bay Pislik sıkılmış dişlerinin arasından. Burun delikleri genişlemiş, çenesi sıkılmıştı. Gözleri ona yalan söylemem için beni cesaretlendiriyordu.

“Hiçbir şey olmadı Prenses. İyiyim,” dedim tatlı bir sesle, kirpiklerimi kırpıştırarak.

“Benimle taşak geçme Skye!” diye homurdandı. Sesi öfke doluydu. Bir insandan çıkabileceğini düşündüğümden daha sertti. Sertçe yutkunarak soğuk gözlerine baktım.

Adımı nereden biliyor?

Mona, “Geri çekil Drakula,” derken elimi tutup beni onlardan uzaklaştırdı. Onun kırmızı, öfkeli yüzünün kalabalığın içinde kayboluşunu izlerken güldüm.

“Güle güle Prenses!” dedim ona el sallayıp göz kırparken. Köşeyi dönüp dolaplarımıza yönelmeden önce arkadaşlarının kıkırdadığını duyabiliyordum. Dolaplarımızın önünde durduğumuzda Mona ile gülmekten nefesimiz kesilmişti.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok