
Seth’in üzerinden inmeye yeltensem de müsaade etmedi.
“Nereye gittiğini sanıyorsun?” diye sordu.
“Artık üzerinden inmem gerektiğini düşündüm,” diye sessizce cevap verdim. “Sarılıp uzanacak hâlimiz yok ya.”
Kolunu rahatça başının arkasına sabitleyerek, “Olduğun yerde kal,” diye emretti.
Ben de bacaklarımı arkama uzatıp çenemi kaslı göğsüne dayayarak biraz önceki pozisyonuma geçtim. Dövmelerini incelerken göğsündeki büyük dövmenin hatlarında parmak ucumu gezdirmeye başladım.
Sağ memesinin büyük kısmını kaplayarak omzuna doğru uzanan ve ustalıkla yapılmış güzel siyah bir kanattı. Parmak ucumu göğsünde gezdirirken ürpererek gözlerini kapattığını gördüm.
“O şeyi tekrar giymek istemiyorum.”
Casey’nin söylendiğini duydum. Casey’ye baktığımda ona döndüğümü fark etti.
Genişçe gülümseyerek, “Elbisemden bahsediyorum,” diye açıkladı.
“Ben de istemiyorum,” diyerek ona katıldım. “Ama ortalıkta çıplak mı gezineceğiz?”
Lucas, “Bu harika olurdu ama halledeceğim,” diyerek çırılçıplak hâlde ayağa kalktı.
Kapalı kapılardan birine yönelip gözden kayboldu. Birkaç saniye sonra pelüş iki bornozla geri döndü.
Birini getirip üzerime örttükten sonra Casey’nin yanına dönüp diğerini de onun üzerine bıraktı.
Casey ona gülümseyerek, “Teşekkürler bebeğim,” dedi.
“Ne demek.” Lucas gülümseyerek karşılık verdikten sonra eğilip yerden boxerını alarak giydi.
Casey’nin bornozu giymek için doğrulduğu sırada, Lucas da önceki yerine oturdu. Seth’le hareket bile etmiyorduk. Öylece uzanmaya devam ediyorduk. Rahatlamış, sersemlemiş ve biraz da bitkin düşmüş hissediyordum.
Seth’in parmaklarını çıplak sırtımda yukarı aşağı gezdirmesi çok güzeldi. İnce hareketleri beni şaşırtıyordu. Şu anki hâlini, gece boyunca sergilediği davranışlarla karşılaştırınca garip geliyordu.
Birlikte zaman geçirdikçe Seth daha da gözüme giriyordu.
Seth, “Ben çok yoruldum. Ya sen?” diye sorunca başımla onayladım.
“Öyleyse yatağa geçelim,” diyerek gülümsedi.
“Tamam,” diye karşılık verip bornozu üzerime sararak dikkatlice doğruldum.
Seth bacaklarını yere indirip koltuğun kenarına oturdu. Seth ortaya, “Biz uyumaya gidiyoruz,” dedi.
Casey, “Hemen mi?” diye sızlandı.
Lucas, bakışlarını Seth’le benim aramda gezdirirken hayal kırıklığına uğramış bir ifadeyle, “İçkilerinizi bitirmeyecek misiniz?” diye sordu.
“Hayır, kalsın.” Seth ayağa kalkıp yerdeki kıyafetlerimizi topladı. “Gidelim güzelim,” diyerek bana elini uzattı.
Elini tutarak ayağa kalktım. Ardından beni Lucas’ın bornozları almak için yöneldiği kapıya doğru götürdü.
Gülümseyerek, “İyi geceler, Case,” dediğimde Casey de tebessüm ederek karşılık verip el salladı.
Casey, sanki o sınırı hâlihazırda aştıktan sonra bir anlamı olacakmış gibi imalı ses tonuyla, “Esas size iyi geceler,” diye cevap verdi.
Maskelerimiz ve damarlarımızda bize cesaret pompalayan alkol olmadan yarın gün aydığında bu konuyu nasıl konuşacağımızı bilmiyordum.
~Sanırım tüm bunlarla ilgili yarın bolca endişelenebilirdim. Bu gece benim için oldukça uzun ve heyecan verici bir gece olarak kalacaktı.
Seth’le büyük ve karanlık bir yatak odasına girdik. O kıyafetlerini bir sandalyeye bırakıp elbisemi özenle onların üzerine örterken ben de kapıyı arkamdan kapattım.
Seth yatağın başucundaki ışığı yakarken, ben de kral boy yatağın kenarına oturup çoraplarımı çıkarmaya koyuldum.
Seth, “Bak ne diyeceğim,” diye lafa girdi. “Yatmadan önce bir duş alsam hiç fena olmayacak.” Şehvetli gözlerle bana bakıyordu.
İşin aslı, bu oldukça iyi bir fikirdi.
Anadan üryan hâlde bana doğru yürürken, “Bana eşlik etmek ister misin?” diye sordu.
Başımı kaldırıp ona baktım. “Güzel olabilir,” diye fısıldayarak dudağımı ısırdım.
O ne kadar doyumsuzsa, ben de o kadar doyumsuzdum.
Seth genişçe gülümseyip ebeveyn banyosuna girerek ışığını açtı. Suyun sesi duyulurken kapı aralığından buhar çıkmaya başladı.
“Oh, Roxanne.”
Banyonun içinde malum şarkıyı söylediğini duydum.
Ayağa kalkıp bornozumu çıkararak onun yanına yöneldim. Her yeri mermerle döşenmiş ferah banyoya girdiğimde buharın içeride kalmasını istediğim için kapıyı arkamdan kapattım.
Seth duş kabininin hemen önünde durmuş beni bekliyordu.
“Buyurmaz mısın?” diye sırıtarak benim önden girmemi işaret etti.
Yanından geçerek buharlı duş kabinine adım attım. Seth de arkamdan gelip gerekli olmamasına rağmen bana yaklaştı. Çünkü bu duşa altı, hatta daha fazla insan rahatlıkla sığabilirdi.
Ama bu gecelik grup aktivitesi istihkakımı doldurduğum için onunla baş başa vakit geçirmeye hazırdım. Basınçlı sıcak suyun altına adım atıp bir süre öylece durdum.
Seth, “Dur şunu halledeyim,” diye mırıldandı.
Tam neden bahsettiğini soracakken ellerini saçıma götürdüğünü hissettim.
Saçlarımdaki tokaları nazikçe çıkardıktan sonra lastiği de çıkararak dalgalı saçlarımı serbest bıraktı.
Tokaları duşun içindeki küçük bir rafa koyduktan sonra kafa derime parmak uçlarıyla masaj yapmaya başladı. Harika hissin etkisiyle mutlulukla iç geçirdim.
Saçlarımı bu kadar sıkı topladığımı o ana kadar fark etmemiştim.
“Başını arkaya yatır,” diye usulca emrettiğinde dediğini yaptım.
Beni suyun altına biraz daha çekerek saçlarımı güzelce ıslattı. Parmaklarını saçlarımın arasında gezdirirken ellerinin hissini bir anda kaybettim.
“Güzel mi?” diye mırıldandı.
“Fazlasıyla,” diye iç geçirdim.
Seth saçımdaki şampuanı durulayıp saç kremiyle devam etti. Saçlarımı yıkarken uzun kızıl saçlarımdaki buklelerin içinden parmaklarını geçiriyordu.
“Saçların çok güzel, Roxanne,” diyerek iltifat etti.
İltifatı ve güzel jestinin etkisiyle iç geçirerek, “Teşekkür ederim Seth,” dedim. Baştan çıkarma işinde tek kelimeyle kusursuzdu.
“İşte bitti,” dedi.
Yüzümü Seth’e döndüğümde o da suyun altına girdi. Saçlarının ıslanmasını beklerken gözlerini kapattı.
Biraz önceki sevimli saç modeli bozulmuş, saçları dümdüz alnına yapışmıştı.
Suyun kaslı vücudundan akmasını izlerken kendimi tutamayıp ellerimi göğsünde gezdirmeye başladım. Nefis görünüyordu. Gözlerini açarak bana sırıttı.
Nazlı bir gülümsemeyle, “Sadece manzaranın tadını çıkarıyorum,” dedim.
Seth muzipçe hırlayıp beni suyun altına çekerek sertçe dudaklarıma yapıştı. Dudaklarında inlerken beni soğuk mermer duvara bastırdı.
Öpüşmenin hararetinden dizlerim titriyordu. Alt dudağımı dişleyip usulca yaladı. O sırada omuzlarını kavrayıp tırnaklarımı tenine hafifçe geçirdim.
“Mm, Seth,” diyerek nefes aldım.
“Mm, Roxanne,” diye hırlarken beni etrafımda döndürerek göğsümü duvara yapıştırdı.
Seth omuzlarımı öpmeye başlayıp sırtımdan aşağı inerek kıçıma ulaştı.
Kısık sesle, “Aç bacaklarını,” diye emrettiğinde ne dediğini zar zor duysam da emrini yerine getirdim.
Arkamda çömelip ellerini bacaklarımın arkasında aşağı yukarı gezdirirken parmağının aniden içime girdiğini hissettim. Ardından parmağını yavaşça içime sokup çıkarmaya başladığında kendimi tutamayıp inledim.
O ikinci parmağını eklerken dişlerimi sıkarak, “Kahretsin, Seth,” diye tısladım.
Kıçımı ona doğru kıvırarak parmaklarının tadını çıkarıyordum. Tam daha iyisi olamayacağını düşünürken, sıcak dudaklarının parmaklarına katıldığını hissettim.
Bacaklarım titremeye başlayınca, “Aman Tanrım,” diye şiddetle inledim.
Seth boğuk sesiyle, “Tadın çok güzel,” diye hırladı.
İçimde olmasını deli gibi arzularken, o ateşli saldırısına dolu dizgin devam ediyordu. O kıçımın arasında tatminkâr bir şekilde inlerken, arzudan alev alacağımı düşünmeye başladım.
“Sik beni Seth, lütfen!” diye haykırdım.
Seth’in aniden ayağa kalkmasıyla duş kapısının açıldığını duydum. Şaşkınlıkla arkamı döndüm.
“Olduğun yerde kal. Sakın kıpırdama,” diye emretti.
Sırılsıklam hâlde banyodan çıkıp kısa süre sonra havaya kaldırdığı prezervatifle geri döndü.
Duşa tekrar girince ben de arkamı dönüp beni bıraktığı pozisyona döndüm.
“Aferin kızıma.” Omzumu öptükten sonra prezervatifi açtığını duydum.
Sonra onu hissettim. Beni daha da kışkırtmak için aletini bacak arama sürtüyordu. Kalçamı hevesle ona doğru bastırdım.
Saçlarımı yumruğunun etrafında dolayıp hafifçe çekiştirirken, “İstiyor musun?” diye sordu.
Nefes nefese, “Evet!” diye haykırdım.
Kıkırdayarak bana son ana kadar işkence çektirmek istiyormuş gibi, aletinin başını usulca içime sokup çıkardı. Yalnızca başını içime sokup çıkarmaya devam ederken arzudan çıldıracak noktaya geldim.
Keyifli ses tonuyla, “Daha derine?” diye tekrar sordu.
Kalçamı ona doğru daha sert bastırarak, “Evet, Seth, lütfen!” diye yalvardım.
~Nihayet köküne kadar içime soktuğunda haykırdım. Parmaklarını belime geçirerek beni yerime sabitleyip hızlanmaya başladı.
Diğer eliyle saçımı çekiştirmeye devam etse de canımı yakmıyordu. Aksine beni daha da azdırıyordu.
Seth hızla içimden çıkınca yüzümü buruştururken, beni kendine çevirip baldırlarımı tutarak havaya kaldırdı. Bacaklarımı beline dolamamla beni ıslak ve kaygan duvara yasladı.
Aklımın bir köşesinde ayağının kayacağından endişe etsem de o hiç zorlanmıyormuş gibiydi. Zahmetsizce içime girip çıkmaya devam ederken, ben artık kendimi kaybetmeye başlamıştım.
Seth’in şiddetli inlemeleri kapalı alanda yankılanırken, birkaç hamleden sonra kasılmasıyla beni olduğum yere sabitleyerek içime boşaldı.
Bacakları hafifçe titrediği için beni dikkatlice yere indirse de kalp atışlarımızın yavaşlamasını beklerken geri çekilmedi.
Nefes nefese, “Vay canına Seth, bu…” dedim.
“Müthişti,” diyerek cümlemi benim yerime bitirdi.
“Onun gibi bir şey,” diye güldüm.
Duşumuza devam edip seksin terinden arındıktan sonra tertemiz hâlde duştan çıktık.
Banyo buhar altında kalmış, ayna buğulanmıştı. Biz havluyla kurulanırken, Seth kapıyı aralayarak buharın bir kısmını dışarı çıkardı.
“Çekmecelerden birinde saç kurutma makinesi olması lazım,” dedi.
Islak saçla yatmaktan nefret ettiğim için bunu duyduğuma sevindim. Çekmeceleri arayıp makineyi buldum. Lüks makine saçlarımı hızla kuruttu.
Seth banyodaki bakım ürünlerini açmış, dişlerini fırçalıyordu. Birbirimizin yanında bu kadar rahat davranmamız komiğime gidiyordu. Sanki bu gece tanışmamıştık.
Aynadan bana bakıp onu izlediğimi gördü.
Gülümseyerek, “İki tane var!” deyip ikinci diş fırçasını gösterdi.
“Harika.”
Saç kurutma makinesini bırakıp ondan diş fırçasını aldım. Dişimi fırçalayabildiğim için de mutluydum. Seth işini bitirip banyodan çıkarak bana biraz alan tanıdı.
Teşekkürler, Seth.
Fırçama diş macunu sıkarak dişlerimi özenle fırçaladım. Tek kelimeyle çılgın bir geceydi. Bu gecenin böyle nihayetleneceği sittin sene düşünsem aklıma gelmezdi.
Yeni tanıştığım iki erkekle üçlü yapmış, içlerinden birinin en yakın arkadaşımın sevgilisi olduğunu öğrenmiş ve yakışıklı bir milyarder tarafından talep görmüştüm.
Joe, daha doğrusu Seth’le, en yakın arkadaşımın gözlerinin önünde seks yapmış, sonra da aynı adamla ateşli bir duş seansı yaşamıştım. Evet, durumu arapsaçı olarak nitelendirmek yanlış olmazdı.
Makyajımı çıkarmış, hiçbir maske olmadan yine ben olmuştum. Yanımda parlatıcı dışında hiçbir makyaj malzemesi olmadığı için cildimin pürüzsüz ve temiz olmasına şükrettim.
Yarın sabah Casey’le kendi elbiselerimizin içinde utanç yürüyüşü yapmanın ilginç olacağı kesindi. Keşke kıyafetimi değiştirebilseydim.
Odaya döndüğümde yatağa girmiş Seth’in örtüyü beline kadar çektiğini gördüm. Ellerini başının arkasında birleştirmiş kaygısızca uzanıyordu.
“Haydi, yatağa gir,” diye teşvik etti.
Bembeyaz örtünün altına girip göğsüme kadar çekerek başımı yumuşak beyaz yastıklara yasladım. Muhtemelen kuş tüyünden yapılmış yastıklar kaliteli bir deneyim sunarken, yatak âdeta vücuduma göre şekilleniyordu.
Seth yan tarafına dönerek bana baktı.
Muhtemelen öncesinde Lucas’a numaramı vermiş olmama atıfta bulunarak sessizce, “Ee Roxanne, bana numaranı verecek misin?” diye sordu.
Yan dönüp elimi başımın altına koyarak ona baktım.
Bunun tek gecelik bir kaçamaktan ibaret olduğunu düşünerek şüpheyle, “Numaramı mı istiyorsun?” diye sordum.
Kaşlarını çatarak, “Elbette istiyorum. Neden istemeyecekmişim?” diye sordu.
“Çünkü bunun tek gecelik bir şey olduğunu düşünmüştüm,” diye dürüstçe cevap verdim.
“Açıkçası en başta ben de öyle düşünmüştüm. Ama senin için de uygunsa, seni biraz daha yakından tanımak isterim. Daha rahat hissedeceksen, ben sana numaramı verebilirim,” diye usulca açıklarken uzanıp kolumu okşadı.
“Sanırım ben de seni daha yakından tanımak istiyorum, Seth.”
Tüm o cinsel küstahlığının ardında oldukça iyi bir adama benziyordu.
“Sevindim, Rox.” Bana yanaştı. “Sanırım yarın Lucas’ın telefonundan numaranı bizzat sileceğim,” diyerek karanlık bir ifadeyle kıkırdadı.
“Öyle mi? Öyleyse artık paylaşmak yok,” diyerek takıldım.
“Ben istemediğim sürece yok.”
~“Bu konuda benim de fikrimi alman gerekir,” diye itiraz ettim.
“Elbette senin de buna razı olman gerekir, Roxanne. Demek istediğim, Lucas’ın öylece araya girip…”
Lafını kestim. “Artık onunla ilgilenmiyorum,” desem de kelimeler dudaklarımdan dökülür dökülmez, zihnimin derinliklerindeki bir ses bana bunun tamamen doğru olmadığını söyledi.
“Aslında söylemeye çalıştığım, üçümüz birlikteyken biraz eğlenmek istersek kontrolü elinde tutan kişi olmak istediğimdi. Önceki gibi o olmayacak,” dedi.
“Belki de kontrolü ben istiyorumdur,” diye çıkıştım.
Seth, “Roxanne, inan bana tüm güç sende. Ben sadece tekrar arka plana atılmış adam olmak istemiyorum,” diye açıkladı.
~ “Anladım, bunu kabul edebilirim Seth, ama dürüst olmak gerekirse böyle bir durumun tekrarlanacağını sanmıyorum. Evet çok ateşliydi ama bana bir sefer yetti,” diyerek onu rahatlatmaya çalıştım.
Cevabımdan tatmin olmuş olacak ki gülümsedi.
“Bir mesele daha var,” diye ekledi. “Spence’in sana verdiği kartı kullanmasan olur mu?”
~ “Tamam ama neden?” diye merakla sordum.
Ciddiyetle, “Çünkü bir kez o herifle buluşursan, sana karşı hiçbir şansım kalmaz,” diye cevap verdi.
Bu, Spence’ten daha önce gösterdiğinden daha fazla korktuğu anlamına geliyordu.
“Endişelenme, bence benim için biraz yaşlı kalıyor,” dedim.
Seth, “O daha kırk iki yaşında,” diye karşılık verdi. “Çoğu kadın onun yaşını umursamıyor bile. O çekici, bekâr ve yakışıklı bir milyarder.”
~“Ne kadar zengin olduğu umurumda değil. Benden neredeyse yirmi yaş büyük,” diye açıkladım. “Babam ondan en fazla beş yaş büyük. Çok garip olurdu.”
“Bunu duyduğuma sevindim.” Seth başını sallayarak rahat bir nefes aldı.
“Sen kaç yaşındasın, Seth?” diye sordum.
“Otuz,” diye cevap verdi.
“Harika.” Gülümsediğimde gülerek karşılık verdi.
“Öyleyse senin için çok yaşlı değilim?”
“Hayır, tam kararındasın.”
“Peki sen kaç yaşındasın?” diye sordu.
“Yirmi altı,” diye cevap verdim.
“Tam kararında,” diye takıldı.
Daha da rahatlayarak ve göz kapaklarımın ağırlaştığını hissederek başımı tekrar yastıklara bıraktım.
“Epey uzun geceydi, değil mi?” Seth saçlarımı yüzümden uzaklaştırdı.
“Hem de çok.” Gözlerim kapanırken başımla onayladım.
Seth, “Öyleyse biraz uyuyalım. Ben de çok yoruldum,” diyerek kolunu belime sarıp beni kendine çekince başımı göğsüne yaklaştırdım.
Sabun ve başka güzel bir aromanın karışımında, mis gibi kokuyordu. Elimi göğsüne koyup uyku iyiden iyiye bastırırken parmaklarımı teninde gezdirdim.
Göğsünden alçak sesle mırıldaması üzerine çok geçmeden uykuya daldık.