Vahşi Final - Kitap kapağı

Vahşi Final

Kristen Mullings

Kaos ve Drama

SAGE

Mutlu hayatımıza devam ediyorduk. Başka herhangi bir tehdit almamıştım.

Akşam yemeğini kaldırırken Roman, “Film ya da başka bir şey izlemek ister misin?” diye sordu.

“Elbette, kulağa harika geliyor,” diye ciyaklarken bulaşık makinesini çalıştırdım.

“Harika, komedi mi yoksa aksiyon mu?” Kaşlarını kaldırdı.

Dudaklarımı büzdüm ve bir an düşündüm. “Gülmek en iyi ilaçtır derler.”

Roman kıkırdarken başını salladı. “Gerçekten de öyle.”

Onu oturma odasına kadar takip ettim. Televizyonu açıp film aramaya başlamıştı.

“Buna ne dersin?” Roman kanepede yanıma otururken televizyonu işaret etti.

“Bu filme bayılıyorum! Tam bir klasik!”

Roman 80’lerin ve 90’ların eski komedilerine karşı derin bir sevgi beslediğimi çabucak öğrenmişti.

“Asıl sen bir klasiksin,” diye mırıldandı Roman. “Saf güzellik.”

Gülerken dudaklarına bir öpücük kondurdum.

Aramızda anında bir elektriklenme olmuştu.

Dudaklarımız birbirine değdiğinde vücuduma bir ürperti yayıldı.

Heyecanımı kontrol edemeden kucağına tırmandım ve boynunu öpmeye başladım.

Roman uzaktan kumandayı bir kenara fırlatmadan önce şehvetle homurdandı.

“Önce tatlını istiyorsun, ha?”

“Beni tanıyorsun,” diye inledim. Roman beni kalçalarından tutarak ayağa kalkmıştı.

“Ne yapıyorsun sen?” Beni tekrar kanepeye yatırıp dizlerinin üzerine çöktüğünde kahkahayı patlattım.

“Hâlâ açım,” diye mırıldandı Roman. Elini elbisemin altına kaydırıp külotumu indirdi.

Ben daha başka bir şey söyleyemeden yüzünü bacaklarımın arasına gömdü ve hararetle klitorisimi okşamaya başladı.

Bacaklarımı tutup omuzlarının üzerine yerleştirdikten sonra vajinama gömülmüştü.

Hamleleri karşısında kıvranırken kalçalarım titriyordu.

Dilini klitorisimde gezdirirken iki parmağını içime kaydırdı. Vücudumda tutku kıvılcımları dolaşıyordu.

“Evet, Roman. Tanrım, evet!” Parmaklarının üzerine fışkırırken bir çığlık attım.

“Becer beni, lütfen, becer beni,” diye inlediğimde pantolonunu indirerek tereddüt etmeden içime girdi.

İçime daldığında aleti nefes nefese kalmama neden olmuştu.

Ritmik vuruşlar ve tenlerimizin birbirine çarpması bir zamanlar sessiz olan odayı dolduruyordu.

Nefes nefese, daha fazlası için yalvarırken kalbim göğsümde gümbürdüyordu.

“Daha sert, Roman!” dedim kalçalarını tutarken. “Daha sert.”

İki kez söylememe gerek yoktu.

Roman daha güçlü bir şekilde aletini içime ittiğinde tekrar doruğa ulaştım. Aynı anda boşalırken coşkuyla haykırdım.

Roman üzerime yığılmıştı. Güçlükle aldığı nefes göğsüme çarpıyordu.

Kapı çalındığında, Roman ve ben hâlâ birbirimizin kollarında, yarı soyunmuş hâldeydik.

Roman saatine baktı. “Kim olabilir?”

Omuz silktim ve elbisemi düzelterek kapıyı açmak için ayağa kalktım.

“Ben bakarım,” dedi Roman korumacı bir tavırla. Pantolonunu yukarı çekerken gözlerimi devirdim.

Onun korumacı tavrı beni etkilemeye başlamıştı. Daha önce hiç kimse benimle bu kadar ilgilenmemişti, böyle değil. Bu şekilde değil.

Kapı deliğinden baktıktan sonra, “Ajan Marfa?” diye soludu. Ardından hızla kapıyı açtı.

“Roman, bu saatte rahatsız ettiğimiz için özür dileriz ama içeri girmeliyiz.” Koridora baktığımda Ajan Marfa’nın arkasında duran birkaç memuru gördüm.

“Bu da ne demek oluyor?” diye sordu Roman meydan okurcasına.

“Efendim, arama iznimiz var.” Ajan Marfa bir kâğıt parçasını kaldırıp Roman’a uzattığında Roman kapıyı açarak onları çatı katına aldı.

“Neler oluyor?” Koltuktan kalkarak koridora doğru ilerledim.

“Sage,” dedi Ajan Marfa başını sallayarak. “Ekko’nun hapisten kaçtığını bildirmekten üzüntü duyuyorum. En yakın akrabaları olduğunuz için daireyi aramak zorundayız.”

Roman, ateş yüzünü kavurmadan önce bir hayalet gibi solgunlaştı. Endişesi yerini öfkeye bırakmıştı.

“Yaptığı onca şeyden sonra o hayvanı evimde barındıracağımı mı sanıyorsun?” diye bağırdı, elindeki arama emrini sallayarak.

Ekko’nun kaçtığı düşüncesiyle ürpermiştim.

Birden midem bulandı.

“Affedersiniz,” diye mırıldanarak banyoya doğru koştum.

Ben banyonun kapısını çarparak kapatırken Roman’ın sesi koridorda yankılanıyordu.

“Pekâlâ, devam edin o zaman. Bütün gece bekleyemeyiz.”

Kusmadan önce klozete zar zor ulaşmıştım.

Birden midem bulanmıştı. Stres yüzünden miydi?

Bir yerde stresin mide bulantısı ve kusmaya neden olabileceğini okumuştum. Bunu daha önce hiç yaşamamıştım.

Banyoda ne kadar kaldığımı bilmiyordum. Midemdeki her şeyi çıkarmıştım.

Dişlerimi fırçalayıp yüzümü yıkadım. Banyonun kapısını açtığımda Ajan Marfa’yı beni beklerken buldum.

“Bu nedir?” diye sordu, çekmecemdeki zarfı havaya kaldırarak.

Yutkunarak başımı salladım. “Bir şey değil. Birileri bizi işletiyor. Birkaç gün önce buldum.”

Ajan Marfa bir an endişeli göründü ama sonra bu düşünceden vazgeçti. “Şu an için kesin bir kanıt sayılmaz ama ne olur ne olmaz,” dedi ve zarfı bir kanıt torbasına koydu.

“Bunu laboratuvara götürüp adli kanıt olup olmadığını

araştıracağım.”

“Teşekkür ederim,” derken başımı salladım.

Ajan Marfa da başını salladıktan sonra araştırmasına geri döndü. İşleri bittiğinde çatı katımız darmadağın olmuştu.

Her çekmece ve dolap açılmış, didik didik edilmişti. Kendimi hiç bu kadar savunmasız hissetmemiştim.

Roman, “Sen iyi misin? Biraz solgun görünüyorsun,” derken elinin tersiyle alnımı kontrol etti.

“Evet, ne olduğunu anlamadım. Ekko’nun kaçtığını duyunca birden midem bulandı,” diye inlerken kanepeye çöktüm.

“Bunu anlayabiliyorum. Ben de benzer şeyler hissettim.”

Memurlardan birinin, “Pekâlâ, bu kadar yeter,” diye seslendiğini duydum.

Memurların ön kapıdan çıkışını izlerken Roman yanımda homurdandı.

“İş birliğiniz için teşekkür ederim. İyi geceler,” diye seslendi Ajan Marfa. Ardından kapıyı arkasından kapattı.

“Lanet olsun,” diye inledi Roman başını arkaya atarak.

“Tam da her şeyin yoluna girmeye başladığını düşündüğümüz anda,” diye mırıldandım.

“Böyle olmaması gerekiyordu,” diye hırladı Roman yumruklarını sıkarak. “Normal bir hayatımız olması gerekiyordu. Bütün saçmalıklar bitmişti.”

Başımı salladım ve elimi sırtına koymadan önce öfkesini boşaltmasına izin verdim.

“Sanırım sonsuza dek mutlu olmak için beklememiz gerekecek,” diye fısıldadım.

Roman bana sarılarak başımın üstünü öptü. “Sanırım öyle ama bir gün mutlu sona ulaşacağız, sana söz veriyorum.”

Başımı sallarken parmaklarımı çene çizgisinde gezdirdim. “Sana güveniyorum,” dedim ama söylediklerime ben bile inanmıyordum.

Gerçek şu ki, mutlu sona ulaşabileceğimizden pek emin değildim. Geleceği düşündükçe midem bulanıyordu.

Ya hiç bitmezse?

Ya bizim için her şey bundan ibaretse?

Kaos ve dram.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok