
Çoğunlukla geceleri uçuyorum. Yükseklere çıktıkça, kara gece gökyüzünde en iyi şekilde kamufle olduğumu biliyorum. Bir kez saklanıp dünyanın geri kalanının üstüne çıktığımda, altımda olan biten her şeye göz kulak olabiliyorum.
Nehre bakan en sevdiğim tepeye ne zaman ineceğimi hesaplayabiliyorum.
Şimdi orada oturuyorum. Nehre bakarken hayal kırıklığı içinde burun deliklerimden ateş soluyorum.
Yeşil alevlerin bacaklarımı gıdıkladığını hissediyorum. Yanlışlıkla çimleri ateşe verdiğimi görür görmez ön ayaklarımı kullanarak müdahale ediyorum.
Derin bir nefes alıyorum. Kuyruğum erkeklerin sözlerine sinirlenerek seğiriyor. Bazı yönetici erkek Ejderhalar kibirle doğuyor olmalı.
Buna rağmen, aslında ailemle olmaktan zevk alarak büyüdüm. Annemden nefret ettiğim gün, Thaddeus ve Sylvan'a ilk kez iltifat ettiği güne rastlıyor.
Bana ne kadar yakışıklı olduklarını söyledikten sonra, bir gün onlarla evleneceğime dair şaka yapmaya devam etti. Bunu, arkadaşlarının süslediği deri tasmasıyla oynarken söyledi üstelik.
O anda Thad ve Sylvan'ın özgürlüğümü ele geçirmesinden büyük korku duydum. Ya da annemin buna izin vermesi, hatta bunun olmasını teşvik etmesinden.
Ben bir prensesim, onlar da prens. Çiftleşme bağlarına ve tüm bu saçmalıklara rağmen, herkes kraliyette nasıl davranıldığını biliyor. Ailelerin üyelerinin birbirine bağlanması ile ittifaklar kurulur.
Yine de, hiçbir çiftleşme bağı bağlantısı olmamasına rağmen, kraliyet itibarımız ve soyumuz göz önüne alındığında bu ihtimali göz ardı edemeyiz.
Anneleri Zayda doğum sırasında ölmüş. İnsanken, aynı zamanda bu diyarda şimdiye kadar görülen en güçlü büyücülük yeteneklerini barındırıyormuş.
Eşi, ani bir hastalıktan trajik bir şekilde ölmeden önce ve Althor yeni Ejderha Lordu oluncaya kadar, Servet Sürüsü'nün eski Ejderha Lordu'ymuş o.
Sanırım herkes Thad ve Sylvan'ın ikiz olması konusunda da heyecanlıydı. İkiz Ejderhalar genellikle Ejderha Orduları'nı yönetmek veya diğer sürüleri fethetmek konularında üne sahiptir.
Ailemde birden fazla ikiz var. Kardeşim Lex benim ikizim. Amcam Mason ve Darren da ikiz.
Annemin kuzeninin eşleri de ikiz ama sanırım bu uzak bir bağlantı.
Yani, görünüşe bakılırsa güç bizim soyumuzda var.
Ve diğerleri bundan dolayı kendilerini tehdit altında hissediyor.
Althor, bana göre, açık ara en çok tehdit altında hisseden kişi. Servet Sürüsü artık zayıf. Ama bir zamanlar güçlüydü.
Requiem Sürüsü, iktidardaki Ejderha otoritesi. Biz en iyisiyiz.
Alacakaranlık Sürüsü, diyardaki üçüncü Ejderha Sürüsü. Ama küçük ve kendi alacakaranlıkiçlerine kapalılar.
Bu nedenle, bana göre, düşmanımız olabilecek üç olasılık var. Dragonlardan nefret eden insanlar. Althor, ki pek güvenilir biri değil ve bence sırlarla dolu.
Sonuncu ancak pek önemli, Thaddeus ve Sylvan.
Henüz on dokuz yaşında olmalarına rağmen, oldukça ukala, bir o kadar donanımlı, güç için arzu duyan ve spot ışıklarını kesinlikle seven karakterler. Hayranlara bayılırlar.
Gizliden gizliye Hael ve Lochness'e güç için meydan okuyacaklarını umuyorum. Hatta genç çocukların bu uğurda paramparça olacaklarını düşündüğümde gülümsemeden edemiyorum.
Bu yüzden babalarıma meydan okumalarını umuyorum. Böylece prenslerin acı ve şiddet dolu son günlerini görebilirim.
Babalarım onları seviyormuş gibi davranıyorlar ve ittifak uğruna onlara tolerans gösteriyorlar. Ancak, içten içe onları genç, olgunlaşmamış ve son derece rahatsız edici bulduklarını biliyorum.
Kanatlarımı yere doğru uzatıyorum ve aniden çimlerin üzerinde sırtüstü uzanarak gece gökyüzüne bakarken iç çekiyorum.
Gözlerim karanlığa gömüldüğünde, gökyüzünde neredeyse hiçbir ejderhanın olmadığını fark ediyorum. Sadece gece devriyeleri dolaşıyorlar ve insanların kamp yapıp seyahat ettikleri patikaları kolluyorlar.
Yavaşça gözlerimi kırpıyorum. Kendimi bitkin hissediyorum.
Gerçekten artık geri dönmeliyim.
Tüm öfkemi düşünerek aşıyorum ve gece orman sesleri eşliğinde rahatlıyorum.
Mağaralarımızdaki yatak odama geri döneceğim için mutluyum ve kardeşimle, ailemle veya misafirlerimizle kavga etmemeye çalışacağımdan eminim.
Sonra birden annemin deri tasmasının yanına, bir zincir tasma da takmak istediğini hayal ediyorum.
Thaddeus’un ucunu tutarak alay ettiği tasmamı Sylvan’a gösterirken, aralarında beni bir at gibi nasıl da eğittikleri hakkında şakalaştıklarını ve kıkırdadıklarını hayal ediyorum.
Aniden yine öfkeleniyorum.
Ejderha zihnim öfkeyle tükenirken, gözlerim havada uçan gece mavisi ve parlak mavi kanatlar görünce tamamen açılıyor.
İkizlerin, az önce saklandığım yerden çok da uzak olmayan bir rotayı izleyerek uçtuklarını görünce donakalıyorum. Zihin güçlerimin onların zihnine uzandığını hissediyorum.
Beni çoktan fark etmiş olmalılar. Lanet olsun.
Genç, kana susamış ve fevri Ejderhalarla asla sonunun ne olacağını bilemezsin.
Ayağa kalkıyorum ve hırıldayarak mümkün olduğunca çabuk ormana yöneliyorum.
Takip edeceklerini biliyorum ama izimi kaybettirmeyi başarıyorum.
Ağaçlı bölgeye girdikten sonra bir süre güvendeyim. Lochness'ten miras kalan iki uzun dişimi de iki kalın ağaç gövdesine sürterek keskinleştiriyorum.
İkisini de küçük ama hızlı olan kafamın yan kısımlarını kullanarak yandan bıçaklamayı hayal ederken, hırlıyorum.
Zayıf ve daha kısa bir Ejderha olabilirim ama kesinlikle hızlı ve atılganım.
Eğer içgüdülerimin kontrolü ele almasına izin verirsem, benim yaşımdaki diğer Ejderhalar kadar vahşi ve acımasız olabilirim.
Yeterli bir mesafeden, omzumun üzerinden bakıyorum ve gözlerim tepeye inen iki, büyük, kaslı Ejderha’yı görünce kilitleniyor. Birbirlerine bilerek sataşıyorlar.
Bunu çok nankörce yapıyorlar üstelik. Birbirlerini yere yatırmaya çalışıyor gibi görünüyorlar. Bir taraftan da ilerlemeye devam ediyorlar.
Hızla ormana girmeden önce birbirlerine tekrar yapışıyor ve hırlıyorlar.
Her ikisinin de zihnime ulaşmaya çalıştığını hissediyorum, ama mahremiyetimi ve kimliğimi korumak için zihinsel ateş bloğumu düşüncelerimin etrafında sıkıca tutuyorum.
Zihinsel engelim o kadar güçlü ki kim olduğumu hissedemezler.
Ağaçların yanından geçerlerken ve hatta biri izlemek için bir ağaca tırmanmaya başladığında birden heyecanlanıyorum.
Bu eğlenceli ve heyecan verici çünkü aptal ve cesur görünüyorlar.
Hızla ortalıkta koşturmaya başlıyorlar. Doğru hesaplayamıyorlar.
Tam yaklaşmışlarken bir anda ikisi de duraklıyor ve geri dönmeye başlıyorlar.
Bulunduğum ağacın yanından birkaç kez geçiyorlar, sonra dönüp başka bir yöne koşuyorlar.
Ama aslında her zaman ağacımın altındalar.
Onları küçümseyerek izlerken gülmemeye çalışıyorum.
Ta ki Thaddeus ağacımın gövdesini kuyruğunun bir darbesiyle sertçe sallayıp titretinceye kadar.
Onun rengi de benimkine benziyor, ama üzerindeki mavi şey yüzünden benim kadar koyu renkli değil. Ancak, ortalık onu iyi kamufle edecek kadar karanlık.
Ve böylece, birden korkudan tükendiğimi hissediyorum.
Madeline'i ve kaderini düşünüyorum. Thad ve Sylvan'ın Luvenia olduğumu öğrenirlerse neler yapacaklarını hayal ediyorum.
Adrenalin ve ateş vücudumu beslerken, başka bir ağaca fırlıyorum. Tüm zaman boyunca orada olduğumu bilmeleri beni şaşırtıyor.
Kanatlarımı açarak sık ormanın derinliklerine ilerlemeye başlıyorum. Birçok ağacın arasından süzüldükten sonra inişe geçiyorum.
Elimden geldiğince hızlı koşuyorum. Beni kovalayanların zeminde yarattığı titreşimleri hissedebiliyorum.
Dönüş yaparken, yaklaştıklarını anlıyorum.
Ancak, bir şekilde mucizevi bir kaçış yapmayı başarıyorum.
Kafalarını karıştırmak için geri dönerek farklı yöne giden dalları yarıya kadar kesiyorum. Ben gittikten sonra dallar kırılıyor ve böylece nerede olduğumu anlayamıyorlar.
Birkaç şanslı dönüş ve saklanma hamlesinden sonra, hızla koşuyorum. Havalanıp, Requiem Dağı'nın tepesine doğru olabildiğince çabuk bir şekilde uçuyorum.
Omzumun üzerinden baktığımda, ikiz prenslerin benden bir dakika kadar sonra aynı yerden havalandıklarını görüyorum.
Başka bir yere gitmeye korkuyorum, bu yüzden doğruca yatak odama gidiyorum.
Umarım sonunda çıkıntıma ulaştığımda izimi kaybederler.
Mağaranın büyük kısmından atlayarak sihrimin içinde kayboluyorum. Yatağıma giden yolda ilerliyor ve bir hamlede insan formuma geçiyorum. Çıplak halde yatağın içine girip örtülerimi çekiyorum.
Olabildiğince derine kayarak üzerimi daha da sıkı örtüyorum. Yastığımı da aşağı çekiyorum.
Rahatlıyorum. Sonra yarışan kalbimi de yavaşlatmaya çalışıyorum.
Önce nefes alışımı yavaşlatıyorum.
Bir dakika sonra artık sakin olduğumu düşünüyorum. Ta ki odamın hemen dışından sesler duymaya başlayıncaya kadar.
Rahatlamaya çalışıyorum. Yatağımdan kalkıp gitmeleri için onlara bağırmak istemiyorum çünkü bunu yaparsam, kovaladıkları Ejderha olduğumu anlayabilirler.
Ejderha formları için yeterince büyük olan yatak odama gireceklerini fark ettiğimde gergin hissediyorum.
Yanan şöminenin yanında bulunan yatağımın olduğu kısma girerken ayak sesleri aniden hafifliyor.
Uyku vücudumu ve odayı ele geçirmek ister gibi ikisinden de daha sessiz.
Sonunda, nerede durduklarını görmek için gözümü hafifçe aralamaya karar veriyorum.
Yarım saniye sonra yatağımın üzerinde, kafalarının gezindiğini hisseder hissetmez tekrar yumuyorum gözlerimi.
Korku içinde ürperiyorum.
Konuşmaya başlıyorlar.
Sanırım kalbim durmak üzere.
Elbette bunun, sırrımı ifşa etmek anlamına geleceğini bildiğimden hiçbir şey yapmıyorum. En azından bu şekilde özgürüm. Olduğum yerde hareketsiz durarak uyuyor taklidi yapmaya devam ediyorum.
Gittiklerini duyuyorum. Sinirlerim, uzaklaştıklarını hissettikçe boşalıyor sanki.
Kulaklarıma inanamıyorum.
Çıkıntıdan havalanıp ortadan kaybolduklarında artık onları daha fazla duyamıyorum.
Onlar gittikten hemen sonra oturup şömineye bakıyorum. Zihnim yarışıyor adeta.
Herkesin benden sakladığı ne olabilir?