Jessica Morel
SCARLETT
Eve döndüğümde her yerim ağrıyordu. Olan biten her şeyi nihayet idrak etmeye başlamıştım. Evde bir tek Claudia vardı, oturma odasının ortasında bağdaş kurmuştu.
“Selam canım. Neden bu kadar erken geldin?” diye sordu. Cevap vermeden mutfağa doğru ilerledim. Buzdolabında bulduğum bir şişe beyaz şarabı kanepeye uzanırken açtım. “İnanmıyorum!” dedi Claudia. “Kovuldun mu?”
“Hayır,” diye mırıldandım.
“O zaman neden yarım saat çalıştıktan sonra eve gelip içmeye başladın?”
“Patronumla yattım.”
“Oha Scar, birden önüne gelenle yatmaya başladın. Geçen gece Nic, şimdi de patronun…”
“Patronum Nic zaten.”
Kaşlarını çattı. “Ne?”
“Nic, Dominic’in kısaltması.”
Claudia dediklerimi anlamlandırmaya çalışırken uzun bir sessizlik oldu. “Siktir.”
“Evet,” dedim, t’~yi ~vurgulayarak. “Beni terfi ettirdi. Bana bir gider hesabı açtırıp kendime ait bir ofis verdi ve bana kız arkadaşım dedi.”
“Siktir.”
“Al benden de o kadar.”
“Bir milyarderi tavladın resmen!” diye bağırdı.
“Olay o değil Claud.”
“Biliyorum, özür dilerim. Ne yapacaksın?”
Bir an durup düşündüm. O ofiste tam olarak istediklerimi dile getirmek çok kolaydı. İş, aşk, saygı. Ama şimdi… “İstifa etmeliyim, değil mi?”
Claudia doğrulup bana baktı. “İstifa etmek istiyor musun?”
Yutkundum. “İşi bırakmak yapılacak en doğru şey.”
“Ben onu sormadım ama.”
Biliyordum. Ama ne istediğimin bir önemi yoktu. “Ona karar vermek için üç haftalık bir deneme süresine ihtiyacım olduğunu söyledim,” diye açıkladım. “Ama hem onun için çalışıp hem de onunla yatmanın kötü bir fikir olduğunu anlamak için üç haftaya ihtiyacım yok. İstifa etmeliyim.”
Büyük bir yudum almak için şarap şişesini ağzıma götürdüm.
Claudia şarabı elimden alarak nazikçe, “Ayık bir hâlde istifa etmelisin,” dedi.
“Doğru. Evet.” Çantamın dibinden telefonumu buldum. Sonra bugün ofise ilk gittiğimde, normal bir asistanlık işine başladığımı düşünürken Mary’den aldığım dosyayı çıkardım.
Dosyanın ilk sayfasında herkesin iletişim bilgileri listelenmişti. En üstte Nic’in cep telefonu numarası yer alıyordu.
Numarayı tuşlayıp hızlı bir mesaj yazdım ve cesaretimi kaybetmeden gönderdim.
Claudia telefonuma uzanarak, “Göndermeden önce bana göster,” diye rica etti.
“Gönderdim bile,” diyerek telefonu ona uzattım. Geri verir vermez kapatıp odama gittim.
Claudia arkamdan, “İyi misin Scar?” diye seslendi.
“Evet. Sadece… Yalnız kalmaya ihtiyacım var.”
Odama girdiğimde ilk gördüğüm şey Roberts Enterprises’dan gelen notun bulunduğu zarf oldu. Eğer Nic için çalışmayacaksam, yirmi iki yaşında CEO olmak için hayatımın fırsatını geri çevirmemeliydim.
İlk açtığımdan beri zarfın içindekilere neredeyse hiç dokunmamıştım. Önce içinde doğrudan babamdan gelen tek şeye, madalyona baktım.
Gümüş rengi madalyonu açtığımda bir yüzünde annemin, diğer yüzünde benim resmim olduğunu gördüm.
Bu ne anlama geliyordu? Michael Roberts’ın bizi terk ettiği için pişman olduğunu biliyordum. Bana stajyerlik teklif ettiğinde söylemişti.
Ama bizi bu kadar özlediyse bize doğrudan ulaşabilirdi. Bizimle gerçek hayatta zaman geçirebilirdi, sadece ucuz bir mücevher parçasındaki resimlerimizle değil.
Operasyon direktörünün çoktan ezberlediğim mektubunu tekrar tekrar okudum.
“Yönetim kurulu,~ siz CEO olarak görevi devralmaya hazır olana kadar şirketin başına geçecek.~” Sanki hoşuma gitse de gitmese de CEO olmak zorundaymışım gibi yazılmıştı. Ama aslında seçme şansım vardı.
Kurulun başka birini, daha nitelikli birini atamasına izin verebilirdim. Beni hiç çıplak görmemiş biri için çalışmak üzere bir yerlerde giriş seviyesinde başka bir iş bulabilirdim. Prestijli bir okuldan sınıf birincisi olarak mezun olmuştum, karşıma başka fırsatlar da çıkacaktı.
Yatağa uzanıp iş ilanlarına bakmak için bilgisayarımı çıkardım ama onun yerine kendimi Nic’i Google’da aratırken buldum.
Dominic Peters. En son fotoğrafı, yirmi bir yaşına girdiğinde Firefly Industries’i babasından devraldığı zamandandı. O zamanlar benden daha küçüktü. Acaba korkmuş muydu?
Fotoğraftaki tarihe göre, şu anda otuz yaşındaydı. Aramızda sekiz yaş vardı. Bunun önemi yok Scar. Az önce ona çıkmak istemediğini söyledin.
Bilgisayarımı kapatıp öğleden sonra depresyon şekerlemesi için yatağıma uzandım ama bir türlü sakinleşemiyordum. Düşünceler zihnimde dönüp duruyordu. Sadece bakmak için telefonumu açar açmaz telefon dört cevapsız arama ve üç mesajla titreşti.
İyi tespit,~ Sherlock!~
O ne demek ya?
Öf!
Gitmeyecektim. Nic neden beni bu kadar sahipleniyordu? Neden beni istiyordu ki? Nasılsa elini sallasa ellisiydi.
Öfkeli bir cevap verdim.
Saniyeler sonra telefonum titredi.
Ciddi mi bu ya? Meselenin para olduğunu düşünüyorsa beni hiç tanımıyor demektir.
Dediğimi yaparak telefonumu tekrar kapatıp komodinin üzerine koydum. İş kıyafetlerimi değiştirmeye zahmet etmedim. Yatağıma uzanıp uykunun beni ele geçirmesine izin verdim.
***
Birinin kapıyı yumruklamasıyla uyandım. Ev arkadaşlarımdan biri olduğunu varsayarak yavaşça yataktan kalktım. Komodinin üzerindeki saate baktım, öğleden sonra üçü biraz geçiyordu.
Sesler devam ederken koridorda ilerledim. Ama kapının ardından beklenmedik bir ses duyduğumda donup kaldım.
“SCARLETT!” Nic’in sesi kızgın geliyordu. Neredeyse bir dakika boyunca öylece kıpırdamadan durdum. Bağırışları ve yumruk sesleri apartmanda yankılanıyordu. “SCAR, ORADA OLDUĞUNU BİLİYORUM. AÇ ŞU LANET KAPIYI!”
Koridorda sürünerek ilerleyip mutfakta durdum. Tezgâhın üzerindeki notta Claudia’nın bir Broadway gösterisi için seçmelere katıldığını ve akşama kadar dönmeyeceği yazıyordu.
Evde yalnızdım ve az önce ayrıldığım adam kapımı kırmak üzereydi. Nic’in bana gerçekten zarar vereceğini sanmıyordum ama belli olmazdı. O gidene kadar evde yokmuşum gibi davranmak en mantıklı hamle gibi geldi.
Nic sonunda durdu, ben de rahat bir nefes aldım. Neden bu kadar uğraştığını anlamıyordum. Beni doğru düzgün tanımıyordu bile. İstediği anda başka bir kız bulabilirdi.
Dünden kalan pizzayı buzdolabından alıp kanepeye uzandım. Daha ilk dilimi yarılamıştım ki tekrar kapıyı yumruklamaya başladı, hem de öncekinden daha şiddetli bir şekilde. Vazgeçtiğini sanmıştım!
Birden kapı yerinden çıktı ve yarılan odunların çıkardığı sesle ikiye ayrıldı. Bakmak için dönünce pizza elimden kaydı, peynirli tarafı kucağıma düştü.
Nic zafer kazanmışçasına sırıtarak boş kapı çerçevesinden içeri adım attı. Kanepede oturduğumu görünce sinirlendi.
“Sabahtan beri orada mı oturuyordun sen be?”
Hâlâ şoktaydım. “Kapımı kırdın,” dedim.
“Yenisini alırım. Soruya cevap ver Scarlett. Sabahtan beri orada mı oturuyordun?”
“Hayır.” Aslında evet. Ama o kapımı kırmıştı. Açıklama yapmak zorunda değildim.
“Çantanı hazırla.”
Bu cümle kendime gelmeme yetti. “Pardon?”
“Duydun işte.”
“Seninle hiçbir yere gitmiyorum. İstifa ettim ya,” diye hatırlattım.
“İstifa edemezsin. Sana söyledim Scar. Sen benimsin. Gitmene izin vermeyeceğim.”
“Siktir git Nic,” diye mırıldandım, pizzadan bir ısırık daha alarak. Ne olduğunu anlayamadan Nic beni kanepeden kaldırıp duvara yasladı.
Dudaklarıma yapışınca bedenim kontrolü ele geçirdi. Ben de karşılık verdim. Onu istiyordum. Onu arzuluyordum. Yaptığımın çok yanlış olduğunu bilsem bile, evime böyle girmesi bile çok seksiydi.
Sonra beni bıraktı.
“Çantanı hazırla Scar ve sakın cevap verme!”
“HAYIR!” diye bağırdım. Hem öfkeliydim hem de tahrik olmuştum.
“Tamam. O zaman ben yaparım!” Nic hışımla koridorda ilerleyerek benimkini bulana kadar bütün odalara baktı. Peşinden gittim. Kıyafetlerimi gardırobumdan çıkarmaya başladı.
“Nic, dur.” Beni görmezden geldi. “Nic!” Kıyafetlerim gardıroptan yatağa doğru uçmaya devam ediyordu. “DOMINIC!”
“Ne?” diye sordu arkasını dönmeden.
“Buranın benim odam olduğunu nereden bildin?” diye sordum sessizce.
Nic omuz silkerek, “Seni tanıyorum Scar,” diye cevap verdi. “Bunlar için bir çanta getir,” diye emrettikten sonra tekrar gardıroba döndü.
“Önce nereye gittiğimizi söyle.” Bileğini tutup onu durdurdum. Nic durup yüzünü bana döndü. Cevap vermeden önce bir süre beni inceledi.
“Benim yanıma taşınıyorsun.”
Bileğini bırakıp bir adım geri çekildim. “Bok taşınırım!”
Her şey saçma bir şekilde hızlı gelişiyordu. Bir kez yattıktan sonra bana kız arkadaşım demesi yeterince çılgıncaydı. Uzun süreli bir ilişkiden çıkalı sadece iki ay olmuştu. Babam daha yeni ölmüştü. Üniversiteden sonra girdiğim ilk işten bir gün bile dayanamadan ayrılmıştım.
Nic’e bu kadar fazla çekim duymam konusunda ne yapacağımı bilmiyordum. Özellikle de şu anda ne kadar vahşi davrandığını, kapımı kırdığını ve benim yerime kararlar verdiğini düşünürsek…
“Scarlett, seninle bu konuda tartışmayacağım. Sana kendimi kanıtlayacağım.”
Ellerimi havaya kaldırarak, “Bunu beni kaçırarak mı yapacaksın?” diye sordum.
“Seni kaçırdığım falan yok,” diye kendini savundu.
“Bana seçenek sunuyor musun?”
“Hayır.”
“O zaman eminim ki bu…”
“Karşılık vermeyi kes de şunları çantaya koy!”
“SELAM?” diye bağırdı Beth evin içinden.
“Beth?” diye seslendim.
“Scar.” Beth’in koridorda yürüdüğünü duydum. “Evin kapısına ne… Ah. Selam Nic.”
“Beth,” dedi Nic, başıyla selam vererek.
“Rahatsız mı ediyorum?” diye sordu odama bakarak. “Scar, neden kıyafetlerin yatağın üstünde?”
“Scarlett benim yanıma taşınıyor,” dedi Nic.
Beth’in yüzünde garip bir ifade belirdi, sanki gülümsemekle kaşlarını çatmak arasında kalmış gibiydi. “Scar, bir dakika konuşabilir miyiz?” diye sordu.
“Sen git, bebeğim. ~Ben eşyalarını toplamaya devam edeyim,” dedi Nic, kendine has sırıtışıyla.
Bir an onu durdurup durdurmamak konusunda kendi içimde savaş verdim ama en azından giysilerimi toplarken oyalanacaktı ve bu da bana ne yapacağımı düşünmek için biraz zaman kazandıracaktı.
Koridorda Beth’in peşinden gittim. Nic’in görüş alanından çıkar çıkmaz ellerini omuzlarıma koyarak bir cevap arıyormuş gibi gözlerimin içine baktı. “Birlikte mi yaşayacaksınız?” diye sordu, nötr bir ses tonu kullanmaya dikkat ederek.
“Hayır. Asla öyle bir şey yok.”
Rahatlamış gibi derin bir nefes aldı. “Claudia beni aradı. Adam Dominic Peters’mış!Bir milyarderle yatmışsın! Ama Claud istifa ettiğini ve ondan ayrıldığını söyledi.
“Şimdi de kapıyı kırıp eşyalarını…” Artık ne söyleyeceğini bilmiyormuş gibi ellerini salladı.
“Beth, dur! Evet, Nic aslında Dominic Peters. Adam manyak ve aşırı sahiplenen biriy. Ben her şeyi bitirmeye çalıştıktan sonra yanına taşınmam gibi aptalca bir fikirle eve daldı.”
“Tamam. Tamam.” Kendi etrafında dönerek küçük bir daire çizdi, yerinde duramayacak kadar enerjikti. “Polisi aramalı mıyım? Polisi arayabilirim. Haneye tecavüz bu resmen. Seni rızan olmadan bir yere gitmeye zorlayamaz.”
Yutkundum. “Başı belaya girsin istemiyorum. O tutkulu biri. Bu…” Dürüst olmam gerekirse, hareketlerinden tahrik oluyordum. Evet, tamamen uygunsuz, kabul edilemez falan ama vücudum hâlâ o şehvetli öpücüğün etkisindeydi.
“Tamam,” dedi Beth bir süre sonra, cümleyi bitiremeyeceğim belli olduğunda. “Onun için çalışmak zorunda değilsin. Evine taşınmak zorunda değilsin. Peki onunla çıkmak istiyor musun? Belli ki o seninle çıkmak istiyor.”
Ne diyeceğimi bilemeden bir süre Beth’e baktım. “Scar?” dedi ben cevap vermeyince.
“Evet,” diye fısıldadım. Beth gülümsedi, sonra omzumun üzerinden arkama baktı. Döndüğümde Nic’in odanın kapısına yaslanmış, bizi dinlediğini gördüm.
Nic bana sırıttı, gözleri parlıyordu. “Duydum bebeğim.”