Son Gülen İyi Güler - Kitap kapağı

Son Gülen İyi Güler

Riley I.

3. Bölüm

Tereddüt etmeden bardağımı alıp dudaklarıma götürdüm.

Claire hazırladığı kokteyllerin içindekileri ve hikâyelerini açıkladı. Takımla birlikte birinci sınıftan beri partilerde deneyler yaptıklarını, sade alkolün berbat olduğunu ve sarhoş olmak için daha keyifli yollar aradıklarını anlattı.

Bu şekilde kendi kokteyl reçetelerini oluşturmaya başladığını ekledi.

Her birini denemeye devam ettim. Onun özel reçetesini özellikle merak ediyordum. İçinde ne vardı? Tatlı mıydı? Meyveli bir şey miydi? Ya da daha farklı bir kokteyl miydi?

Denediğimde boğularak öksürdüm. Çok sert olduğu için boğazımı yaktı.

Tepkime güldüğünde sesi tüylerimi ürpertti.

“Uzmanım derken detaya girmedim. İnsanı çok hızlı sarhoş etme konusunda uzmanım, güzel tatlar yaratma konusunda değil,” diye kıkırdadı. Başımı iki yana sallayarak ona ters ters baktım. “Dünyayı unutmak istiyorsan bunu içeceksin.” Korkunç karışımını işaret etti.

Sıcak bakışlarından ve şakalarından etkilenmemeye çalıştım. Odaklanmalıydım. Duvarlarımı yıkıp onun büyüsüne kapılmak için değil acımı unutmak için buradaydım.

Daha yumuşak bir kokteyle dönerek, “Evet. Ama durumum o kadar vahim değil,” diye mırıldandım. Boğazımı seviyorum, ben almayayım.

Ben biraz daha içerken bir süre sessizlik oldu. Koltuğa gömülerek rahatlamaya çalıştım.

Bu arada St. Claire beni inceliyordu. “Normalde partilere gelmiyorsun.”

Tek kaşımı kaldırdım. “Nereden biliyorsun?” diye sordum iğneleyici bir tonda.

Dudaklarını ıslatıp cevap verdi. “Seni daha önce hiçbir partide görmedim.”

Öksürür gibi güldüm. Başka bir partiye gelip soyunsam ve masanın üstünde dans etsem bile beni fark edeceğini sanmıyordum. Beni okulda görmemişken partide nasıl görecekti? Adımı bildiğini bile düşünmüyordum.

Bu gece göze battığım için bir istisnaydı. Daha gecenin başında tek başına oturmuş ağlayan bir kızdım. Tüm parti havasını mahvediyordum.

“Pek benlik değil,” diye itiraf ettim.

İlgili bir ifadeyle öne eğildi. “Neler senlik mesela?”

Cesaretin değil, orası kesin.

Dürüst olmamak için kendimi tuttum. Bu, Jacob’la sevgiliyken edindiğim eski bir alışkanlıktı. Ne zaman St. Claire’in korkunç bir şey yaptığına şahit olsam Jacob huzursuzluğumu hissedip beni durdururdu.

Jacob, “O senin öfkene değmez, Hazel,” derdi.

St. Claire buna layık olmayabilirdi ama bu benim sinirlenmeme engel değildi. Ama bu gece beni öfkelendirecek bir şey yapmamıştı.

Aksine, bana nazik ve özenli davranıyordu.

Sorusunu ciddiyetle yanıtlamaya karar vermemin tek sebebi buydu.

“Yatağımda kitap okumak,” diye başladım. “Netflix izlemek. Sevgili…” Göğsümde keskin bir acı hissederek duraksadım. “Arkadaşımla takılmak.”

Jacob benim hem sevgilim hem de en yakın arkadaşlarımdan biriydi. Onu kaybetmem en eski arkadaşımı da kaybetmem anlamına geliyordu. Bu çok yıkıcıydı.

St. Claire’in zorlandığımı fark etmemesini umdum. Açıklama yapmaktan korkuyordum. Ama değişiklik gözünden kaçmadığı için yüzünü buruşturdu. “Arkadaşınla kavga mı ettin?”

Gerilerek başımı öne eğdim. Gevşemek için harcadığım tüm çaba boşa gitmişti. “Onun gibi bir şey.” Bardağı tekrar ağzıma götürüp büyük bir yudum aldım.

Neyse ki St. Claire daha fazla üstelemedi. İfadesi netleşirken başını salladı. Karşımızda duran sehpaya eğildi. Bana daha sert bir içki hazırlayıp uzattı. Sonra elimdeki bardağı aldı.

Konuyu geçiştirmek için sunduğu sessiz daveti sorgulamadan kabul ettim.

***

“Ee, St. Claire,” dedim. Soyadını duyduğunda duruşu değişti. Kambur ve rahat otururken birden sırtını dikleştirdi. Bu hitap onu tetiklemiş gibiydi.

“Birbirimize soyadlarımızla mı hitap edeceğiz? Peki o zaman. Ee, Miller?”

Adımı bildiğini düşünmediğim için afalladım. Okulumuz pek büyük olmasa da benimle hiç ilgilenmediği için radarında olmadığını sanıyordum. Onun için görünmez gibiydim.

Açıkça yanılmıştım.

Bu farkındalık gururlandırıcı mı yoksa endişe verici mi emin değildim.

Adımı nereden biliyordu? Ne popülerdim ne de okul birincisiydim. Tanınmazdım.

Bunu şimdilik irdelememeye karar verdim. Bunun yerine asıl soruya odaklandım. “Bu korkunç karışıma ulaşana kadar kaç deneme yaptın?” diye sordum imza kokteylini göstererek. “Bu kokteyllerin amacı alkolün tadını bastırmak değil miydi? Bu berbat.”

Başını sallayarak güldü. “Acıttı. ~İmza kokteylime bayıldığını düşünmüştüm.”

Gözlerimi devirdim. “Neredeyse ölüyordum. En fazla üç kere denedin, değil mi? Bana gerçeği söyleyebilirsin. Bunu sana karşı kullanmam, söz.”

Bu çıkışım onu rahatsız etmemiş olacak ki usulca gülümsedi. “Ben asla pes etmem, Miller,” dedi. Cevabı nedense tüylerimi ürpertti. “Normalde daha yumuşak kokteyllerle başlarız. Çakırkeyif olduğumuzda benim kokteylime geçeriz. Benim kokteylim sarhoş olma ve aptalca şeyler yapma garantilidir.”

“Aptalca şeyler derken?” diye sordum kaşlarımı kaldırarak.

Merakım hoşuna gittiği için gülümsedi. Daha da yaklaşınca sıcaklığı ve parfümü beni ele geçirdi. Çok güzel, güçlü ve erkeksi kokuyordu. Kıpırdamadan derin bir nefes aldım.

Sırf zaman geçirmek ve kafamı boşaltmak için bunu yaptığımı kendime hatırlattım.

Müzik sesi yüksek olduğundan onu böyle duymak daha kolay olduğu için geri çekilmedim.

Başka hiçbir sebebi yoktu.

***

St. Claire’in neden popüler olduğunu artık anlıyordum. İyi bir hikâye anlatıcısıydı ve oldukça eğlenceliydi. Ama egosunun daha da büyümesini istemediğim için bunu ona itiraf etmeyecektim. Çekilmez bir tipti.

Ama aynı zamanda komik, karizmatik ve çekiciydi.

Maalesef.

Son bir saattir tüm dikkatimle onu dinliyordum.

Bana takımla ilgili utanç verici hikâyelerini ve tehlikeli kokteylini anlattı. Ona gülmemek mümkün değildi. Ne zaman gülümsesem ya da gülsem St. Claire’in gözleri ruhumu aydınlattığı için kendiyle gurur duyuyormuş gibi parlıyordu.

Kendini gerçekten beni teselli etme işine adamış durumdaydı.

Şimdiye kadar en çok hoşuma giden hikâye, arkadaşlarıyla kayboldukları ve en yakın arkadaşlarından Jackson’ın önerisini dinlemeye karar verdikleri hikâyeydi. Jackson yanlış yola girdiğinde araba çamur birikintisine saplanmıştı. Araba tıpkı filmlerdeki gibi zaman geçtikçe çamura daha da gömülmüştü.

Bana fotoğrafları göstermeseydi ona hayatta inanmazdım.

Takımdan başka bir arkadaşı Oliver arabayı kurtarmak için çamura girme gibi harika bir fikir bulmuştu. İşin sonunda üstü başı çamura bulansa da başarılı olmuştu. Ama Jackson, Oliver’ın o hâlde arabaya binmesine izin vermediği için Oliver tamamen soyunmak ve arabaya çırılçıplak girmek zorunda kalmıştı.

Hikâyenin en güzel kısmı, St. Claire ile Jackson’ın Oliver’ı eve bıraktığı ve annesinin onu kapıda karşıladığı andı. Oliver bunun için Jackson ile St. Claire’i asla affetmemişti.

Hikâyenin sonunda gülmemek için nefesimi tuttum.

St. Claire bana kocaman gülümserken gözleri kısa bir anlığına gözlerimden dudaklarıma kaydı.

Onun yanında kaldıkça başım daha da dönüyordu. Gülümsemekten yanaklarım acıyor, vücudum gittikçe ısınıyordu.

Yüzüme yaklaştığında nefesim kesildi. Kısa bir ara verip toparlanmanın zamanı gelmişti. St. Claire’den etkilensem de bu etkilenme istediğim ~şekilde değildi.

“Senin de komik hikâyelerin var mı, Miller?” diye sordu.

“Hayır,” diye yalan söyledim. Ondan bir anlığına uzaklaşmalıydım. Ayağa kalktığım anda yer ayaklarımın altından kayıverdi.

Vay canına!

Başım bir anlığına dönünce çakırkeyif, hatta sarhoş olduğumu fark ettim. İçerken bu geçişin farkına varmamıştım.

“Dikkat et.” St. Claire koltuktan fırlayıp belimi kavrayarak beni sabitledi. Alkol duyularımı uyuşturmuş olsa da üzerimdeki devasa, sağlam ve güçlü ellerinin farkındaydım. “Nereye gidiyorsun?”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok