Karanlıkla Dans - Kitap kapağı

Karanlıkla Dans

Tally Adams

Altıncı Bölüm

William

William yolculuğun son kısmında başını kısmen açık pencereye yaklaştırarak aracın kapısına yaslandı.

Emily’yi kucağına aldığı için gerginliği halen devam ediyordu. Üstelik rüzgâr Emily’nin kokusunu hiç de azaltmaya yardımcı oluyordu.

Sonunda garaja girip arabadan indiğinde rahat bir nefes aldı. Emily de inip etrafına bakındıktan sonra arabanın tavanından ona şaşkın bir bakış attı.

Bir an için Emily’nin bu hali onu şaşırttı. Ardından kafasına dank etti. Kapıyı kapatırken ona bilmiş bir ifadeyle gülümsedi.

“Başka bir şey mi bekliyordun?” diye sordu, tek kaşını kaldırıp.

Emily

Emily kaskatı kesilmişti. Bir yandan onları gücendirmek istemiyordu.

Yine.

Yine de şaşkınlığını yeterince iyi gizleyememişti. Bunu inkâr etmek için artık çok geçti.

“Evet,” diye itiraf etti. “Kaleler ve hendekler…”

“Bir de ‘kanını emmek isteyen’ pelerinli bir adam, değil mi?” diye sordu Paoli, Amber’ı yanlarından geçirip eve sokarken.

Emily’nin yüzü kızardı. Küçük bir kasabanın hemen dışında tamamen normal bir evde yaşadıklarını beklemezdi.

İçine girdiği bu dünya hakkında gerçekten öğrenmesi gereken çok şey vardı.

William’ı, Paoli’nin Amber’i yatırdığı odaya kadar takip ederken duyduğu utançla sessizliğini korudu. Paoli, Amber’ı yerleştirdikten sonra onun için pelüş mavi sandalyeyi özenle yatağın başucuna çekti.

Emily tebessüm ederek otursa da Paoli’nin tavrı onu temkinli olmaya itti.

Rahatsız görünüyor, sinsice yaklaşıyordu.

“Sana karşı dürüst olmamız gerekiyor,” dedi Paoli, Emily oturduktan sonra.

“Duymak istemeyebileceğin bazı şeyleri konuşmamız gerekiyor. Ne olup bittiğini anlaman gerek. Kendi seçimlerini yapabilmen için hepimizin karşı karşıya olduğu gerçeği bilmen lazım,” dedi Paoli.

Emily bu sözlerden hoşlanmamıştı. Boğazındaki yumruyu yutup gerginliğini gizlemeye çalıştı.

“Ne gibi?” diye sordu.

Bunu korkudan değil, gerçekten de merak ettiği için sormuştu. Bir yandan tişörtünün altındaki gümüş kolyeyi gergin bir şekilde kavradı.

“Kız kardeşine ne olacağı gibi,” dedi Paoli, nazik bir edayla.

“Ne demek istiyorsun?” diye sordu Emily, sinirlenmeye başlamıştı.

William yaslandığı kapı aralığından, “Meclis onun idam edileceğini söyledi,” diye yanıtladı.

Emily’nin nefesi kesilir gibi olsa da anında kendisini toparladı.

“‘Meclis’ nedir?” diye sordu.

Bu terimin sadece bir grup cadı için kullanıldığını duymuş olsa da kastettikleri şeyin bu olup olmadığından emin değildi.

“Kendi dünyamızın hükümeti,” diye açıkladı Paoli.

Bir an düşündükten sonra başıyla onayladı. Ayrı bir hükümete sahip olmalarının mantıklı olduğunu düşünüyordu. Bir vampirin normal bir insan mahkemesine çıkması mümkün değildi.

Yine de daha fazlası olduğu hissine kapıldı.

“Tamam,” dedi yavaşça, yeni bilgileri sindirmeye çalışarak. “Yani, ne yapacağımızı bulana kadar onu hükümetinizden uzak tutmamız gerekiyor.”

Bu ona yeterince basit görünüyordu.

“Bunun için artık çok geç,” dedi William.

Uzun bir süre durduktan sonra, “Ben Cadılar Meclisi’nin celladıyım,” diye itiraf etti.

Sanki biri karnına yumruk atmış gibi hissetti. Bir an korku dolu gözlerle ona baktıktan sonra sandalyeden fırlayıp ayağa kalktı.

İçinde korkuya yer bırakmayacak kadar büyük bir öfke kabarmıştı. William’a doğru hışımla ilerleyip burun buruna geldi.

“Bizi buraya daha kolay öldürmek için mi getirdin?” diye sordu. “Çünkü bir kenarda durup onu öldürmene izin vermemi bekliyorsan, gerçek bir sürprizle karşılaşacaksın.”

Belindeki silahı düşündü.

Bunu yapabilir miydi? Gerçekten bir adamı, bu ~adamı öldürebilir miydi?

“Hayır,” dedi, artık griye bürünmüş gözleri şefkat doluydu.

Gözlerinin renk değiştirdiğini daha önce fark etmemişti.

“Ama Meclis’ten gelen emirleri görmezden gelemeyiz,” diye ekledi.

Verdiği cevap içine bir nebze de olsa su serpmişti. Onu öldürmeye cesaret edip edemeyeceğini öğrenmek istemiyordu.

Meclis’ten gelen emirleri görmezden gelemezlerse Amber’ı nasıl kurtarabilirlerdi ki?

“Fikirlerini hiç değiştirmediklerini mi söylüyorsun?” diye sordu.

Öylece arkasına yaslanıp meçhul bir grubun kız kardeşini öldürme kararı almasına izin verecek değildi.

Paoli ile William birbirlerine baksalar da tek kelime etmediler.

“Ne?” diye sordu.

Önce William’a, sonra Paoli’ye baktı.

“Ne oldu. Bana söylemediğin şey ne?” diye üsteledi.

William gözlerini ona çevirdi. Yüzünde herhangi bir duygu ibaresi yoktu.

“Bir kez kararlarından döndüler ama bunun bedeli ağır oldu,” dedi.

Bunun üzerine Emily bir adım geri çekilerek aralarına biraz mesafe koydu.

“Bedeli umurumda değil. Onu kurtarmak için her türlü bedeli öderim,” dedi.

Mor gözleri meydan okuma ve kararlılıkla parlıyordu. Sözlerinde tamamen ciddiydi, blöf yapmıyordu.

“Artık insanların dünyasında değilsin, Emily,” diye araya girdi Paoli.

Onu dikkatle William’dan uzaklaştırdı.

William’a dönüp baktığında rahat bir nefes aldığını fark etti.

“İnsan dünyası ya da her neyse o dünya umurumda değil,” dedi. Bağırmaya başlamış olsa da kendini durduramıyordu.

Amber’ın ölmesini kabullenemeyecekti. Bunu hiçbir şey düzeltemezdi. Buraya kadar geldikten sonra öylece gitmesine izin veremezdi.

Paoli onun öfkesi karşısında sakince, “Sakinleş de beni dinle,” dedi. “Ne söylediğin hakkında hiçbir fikrin yok. Tahmin bile edemeyeceğin bedeller ödeyebiliriz.”

“Umurumda değil,” dedi inatla.

Gerçekten de umurunda değildi. Amber’ı kurtaracaksa yapmayacağı hiçbir şey yoktu. Başlarına gelebilecek en kötü senaryo bile vız gelir tırıs giderdi.

Paoli’nin gözlerine bakarak, “Şimdi ona yardım edecek misin, etmeyecek misin?” diye sordu.

“Deneyeceğim,” dedi Paoli. “Ama anlatmaya çalıştığımız şey, onun kaderinin ikimiz tarafından belirlenemeyeceği.”

“Ama ona yardım edebilirsen, bir şansı olacak, değil mi?” diye sordu.

Bir şansı olduğunu duymaya ihtiyacı vardı. Başka bir şeyi kabul edemezdi.

Paoli onun umut dolu bakışlarını, onu her şeyden çok endişelendiren bir sempati ifadesiyle karşıladı.

“Sana boş yere umut vermeyeceğim. Bunun için bir mucize gerekecek ama çok az da olsa bir şans var,” dedi.

Bunun üzerine Emily yeniden rahat bir nefes aldı. Omuzlarını dikleştirip doğrudan adama baktı.

“Hiç olmamasından iyidir,” dedi.

Adam bir an için onda kilitli kaldı. Gözlerinde saygıya benzer bir şey vardı. Ardından başıyla onayladı.

“Ne yapabileceğime bakacağım,” dedi, boğuk bir sesle.

William’a şöyle bir bakıp odadan çıktı.

Her yer sessizliğe gömülmüştü. Sadece Amber’ın inlemesi duyuluyordu.

Emily sonunda, “Vampirleri böyle bilmezdim,” dedi.

William istemsizce tebessüm etti.

“Hayır,” dedi. “Öyle değil.”

“Sen bir kurt adam mısın?” diye sordu Emily, rahat görünmeye çalışarak.

“Tam olarak değil,” dedi, biraz tereddütlü bir tavırla.

Bu hali, kızın gözünden kaçmadı. Düşünceli bir ifadeyle kaşlarını çattı.

“Ama bir kurda dönüştün,” diye belirtti.

Adam hafifçe başıyla onayladı.

“Açıklaması zor,” dedi.

Tekrar sessizlik oldu.

Bu ne anlama geliyordu? Ya kurt adamdı ya da değildi. Bu konuda muğlak davranmanın ne anlamı vardı?

“Öldürüyor musun?” diye açıkça sordu, sesi bir fısıltı gibi çıkmıştı. “İnsanları yani?”

William yapmacık bir ifadeyle gülümsedi.

Tek söylediği, “Bizimle güvendesin,” oldu.

Buna karşın Emily dalgınca başıyla onayladı.

“Yani… Evet,” diye mırıldandı.

Cevapları onu tatmin etmemiş olsa da konunun üzerine gitmeyecekti. Onunla arasına mesafe koyması gerekiyordu.

Ondan ne kadar etkilenirse etkilensin, insanları öldüren biriyle asla birlikte olamazdı.

O bir katildi. ~Bunu asla unutmaması gerekiyordu.

“Elimden geleni yapacağım,” dedi, boğuk bir sesle.

Paoli elinde küçük bir şişeyle odaya tekrar girdiğinde, “Onu kaldırın,” dedi.

Emily hiç sorgulamadan dediğini yaptı. Paoli’nin Amber’ın ağzına iğrenç kokulu bir karışım boşaltmasını nefesini tutarak izledi.

Amber öksürüp tıksırarak Paoli’yi köpüklü tükürüklerle kaplasa da pek işe yaramadı.

“İşte bu üzdü,” dedi, donuk bir sesle.

Yüzünü silip aceleyle odadan çıktı.

“Ya düzeltemezse?” diye sordu Emily. “O zaman ne olur?”

William doğrudan gözlerine baktı.

“Cevabı zaten biliyorsun,” dedi, karanlık bir sesle.

“Sana söyledim, onu öldürmene izin vermeyeceğim,” dedi Emily.

Sanki ona meydan okuyormuş gibi gözlerini cesaretle William’ın gözlerine dikti.

Adam hiçbir şey söylemese de onu izlemeye devam etti. Sanki bir böcekmiş gibi...

“Bana öyle bakmayı kes,” dedi kadın, rahatsız olmuştu.

“Ne gibi?” Adam başını yana eğdi, yüzünde bir şaşkınlık ifadesi vardı.

“Fare izleyen kedi gibisin,” dedi.

Bu sırada ona doğru suçlayıcı bir tavırla parmak salladı.

William ise sadece sırıttı.

“Komik olan ne?” diye sordu Emily.

“Dolunay vakti bir kurt adam inine hiç düşünmeden girdin ama birinin izlemesi seni rahatsız ediyor,” dedi, kıkırdayıp.

Emily, Amber’a baktı.

“Ayı hesaba katmamıştım,” diye itiraf etti. “Sadece orada olduğunu biliyordum. Onun için endişelendim.”

William sonunda kendini toplayıp ciddi bir ifade takındı.

“Kurtlarla birlikte olduğunu biliyor muydun?” diye sordu.

“Evet,” dedi Emily, tekrar Amber’a bakıp.

“O zaman ayı düşünmeliydin,” dedi. “Hayatta olduğun için şanslısın.”

Emily battaniyeyi çekiştirdi. Azarlanmaktan rahatsız olmuştu, özellikle de haklı olduğunu biliyorken.

“Biliyorum,” dedi, yumuşak bir sesle.

“Şunu bir deneyelim bakalım,” dedi Paoli, geri dönüp.

Elinden altın bir kolye sarkıyordu. Tılsımın içinde her ne varsa kokusu William’ın geri çekilmesine neden oldu. Belli ki onu rahatsız etmişti.

“Bu da ne böyle?” diye sordu William, Paoli odayı geçip kolyeyi Amber’ın başının üzerinden geçirirken.

“Kurtboğan,” dedi Paoli, omzunun üzerinden.

Üçlü durup izlerken, dönüşüm yavaş yavaş yavaşladı.

Birkaç dakika sonra dönüşüm tamamen durdu. Amber bitkin insan formunda kalmış, zaten iki büklüm olan bedeni iyice kıvrılmıştı.

Son bir inilti çıkardıktan sonra tekrar bilincini kaybetti. Artık insan formundaydı.

Emily o kadar rahatlamıştı ki dizlerinin bağı çözülür gibi oldu.

“Onu iyileştirmişsin,” diye fısıldadı, yaşlı gözlerle kardeşine bakıp.

“Tam olarak değil,” dedi Paoli.

Emily ona sarılmak istercesine öne doğru bir adım atınca engellemek için ellerini kaldırdı.

“Özür dilerim. Haç…” diye hatırlattı.

“Ah, özür dilerim!” diye ciyakladı Emily.

Hızla geri adım attı. Bir an adamın sözleri kafasına dank edince kaşlarını çattı.

“Ne demek ‘tam olarak değil’?” diye sordu.

“Kurtboğan onu iyileştirmez. Tek yaptığı kurdun vücudu ele geçirmesini engellemektir. Tüm öfkesi hâlâ diri. Sadece artık bir çıkışı yok,” diye açıkladı.

“Bu ne anlama geliyor?” diye sordu.

Söyledikleri kulağına pek hoş gelmemişti. Amber daha önce pek de sakin mizacıyla tanınmıyordu.

Paoli kurtboğandan kaçınmak için koridora çıkmış olan William’a baktı.

“Bilmiyorum,” dedi. “Daha kalıcı bir şeyler aramaya devam edeceğim. Yine de en azından bu ona biraz zaman kazandıracaktır. Güneş doğmak üzere, hepimizin dinlenmeye ihtiyacı var. Koridorun sonunda bir yatak odası daha bulunuyor.”

“Ben onunla kalırım,” dedi Emily dalgınca, Amber’ın yıpranmış bedenine bakıp.

En azından yeniden insandı. Bir bakıma.

“Hayır,” dedi William, sert bir tavırla.

Hem Paoli hem de Emily dönüp ona baktılar.

“Böylesi bir durumda bu pek de güvenli olmayabilir,” diye açıkladı William.

Paoli bunu düşünür gibi olduktan sonra ona hak vererek başıyla onayladı.

“Bu doğru,” dedi. “Böyle bir şey onu... Farklı bir şeye dönüştürebilir.”

“Ama o benim kız kardeşim,” diye karşı çıktı Emily. “Sorunlu bir ilişkimiz olabilir ama bana gerçekten zarar vereceğini düşünemiyorum.”

İnsanları öldüren ~iki adamla onun güvenliği hakkında tartışıyor olmak ironikti.

“Uyandığında hâlâ kardeşin olup olmadığını görmemiz gerek. Bu gece güvende olmalısın ki hepimiz dinlenebilelim,” dedi William.

Elini ona doğru uzatıp bekledi.

Teslimiyet içerisinde iç çekerek Amber’ın nemli alnını son bir kez okşadıktan sonra odadan çıktı.

William’ın uzattığı ele güvensiz bir bakış atıp kendi başına koridora çıktı.

“Önden buyurun,” dedi, açık bir kızgınlıkla.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok