Kara Yürek Alfaları - Kitap kapağı

Kara Yürek Alfaları

Island Kari

Bölüm 3

Gülümse.

El sıkış.

Nazik ol.

Gerginlikten ellerini sıkarak volta atan R.J. aynada bir kez daha kendine baktı. Saat yedi buçuk olmasına rağmen hâlâ evden çıkmamıştı.

Uzun bir süre ne giyeceğini düşündükten sonra baskılı bir elbise, siyah bir hırka ve baldırına kadar uzanan siyah, süet çizmelerde karar kıldı. Hiçbir zaman kıvrımlarını ya da doğal güzelliğini sergileyen biri olmadığı için mükemmel bir kombindi.

Uzun, bal sarısı saçları doğal dalgalar hâlinde omuzlarına dökülüyordu. Makyaj yapmamıştı. Sadece biraz nemlendirici sürmüştü o kadar.

Birisi yatak odasının kapısından “Selam,” diye seslendi.

R.J., “Hemen geliyorum,” deyip, makyaj masasının üzerinden el çantasını alıp dışarı çıktı.

Jesse, arkadaşının ne kadar sade ama güzel göründüğünü görünce gülümsedi. Ona kolunu uzattığında R.J. sıkıca kavradı. Bu randevu yüzünden çok gergindi.

Babasının ayarladığı son randevular başarısızlıkla sonuçlanmış, iki taraf da eş olmadıklarını ilk görüşte anlamışlardı.

Sekiz kişiden ikisi bu konuda oldukça kibar davranıp yemeğe devam etmişlerdi.

Dördü son derece kaba davranıp hem R.J.’i hem de sürüsünü yerden yere vurmuşlardı. Arkadaşları tutmasa kurdu Kara neredeyse hepsine saldıracaktı.

Kalan ikisi de eşlerini bulana kadar takıldıkları kişi olmasını istemişlerdi.

Bu yüzden R.J. bu randevunun nasıl sonuçlanacağı konusunda oldukça gergindi.

“Babandan aldığımız küçük bilgiye göre sarışın, 1.80 boyunda, mavi gözlü biri. Kendi başına yaşıyor. Şehirde çok saygın bir işi var,” diye bilgi verdi Jesse.

“Bu kadar bilgiden bir şey çıkmaz. Adı ne?”

Jesse omuz silkip kapıdan çıktı.

Birlikte dışarı çıkıp Mark’ın önünde beklediği arabaya gittiler. Mark onlara kapıyı açarken, “Vay, tanıdığım en seksi alfa gelmiş,” diye takıldı.

R.J. gözlerini devirip arabaya bindi. Şehre doğru yol alırlarken babası aradı.

R.J.’e ilk söylediği şey, “Düzgün giyindin mi?” oldu. Babasının selam verme şekli buydu. “Merhaba. Günün nasıl geçti?” gibi şeyleri asla söylemezdi.

“Evet, baba. Giyindim. Sen sormadan söyleyeyim. Evet, yoldayım ve seni utandırmayacağım,” dedi R.J. dişlerini sıkarak.

Babasının telefonu kapatmadan önceki son sözü, “Sonunda bir şeyi doğru anladın,” oldu.

R.J. kapanmış telefona bakıp, “Sana da hoşça kal, baba,” diye mırıldandı.

“Hâlâ bir isim yok mu?” diye sordu Jesse.

“Hayır.”

“En azından bu adam biraz zevk sahibi. Seçtiği restoran hem İtalyan hem de beş yıldızlı. En sevdiğin,” dedi Mark.

R.J. “Gizemli adama iki puan,” diyerek güldü.

Hem Mark hem de Jesse kıkırdadılar. Sonra içlerini bir his kapladı; bu gizemli adamın alfaları için özel biri olabileceği hissi…

R.J. son yıllarda biraz kendini dağıtmıştı, bu yüzden artık gerçek Renae Josephine Macallister olma zamanı gelmişti.

Restorana ulaştıklarında saat tam sekizdi. R.J. telaşla içeri girip, karşılama hostesine yaklaşarak, “Merhaba. Ben R.J. Macallister. Akşam yemeği için bir randevum var. Saat sekizde,” dedi, hızlı bir şekilde.

“Ah, merhaba, Bayan Macallister. Tam zamanında geldiniz. Buluşacağınız kişi henüz gelmedi ancak kısa süre içinde burada olacağına dair bir mesaj bıraktı,” dedi genç kız, gülümseyerek.

R.J. kızı masaya kadar takip etmeden önce, “Tanrıya şükürler olsun,” deyip rahat bir nefes aldı. Masa restoranın meraklı gözlerden uzak bir köşesindeydi.

Çok zengin görünen dekor İtalya'yı çağrıştırıyordu. Tertemiz giyinmiş servis elemanları müşterilere kraliyet ailesi gibi davranıyorlardı.

R.J. tam otururken önüne bir kadeh kırmızı şarap geldi. Garson eğilerek, “Tüm konuklarımıza ikramımızdır,” deyip gitti.

“Vay canına! Doğrusu hayır diyemem,” diyen R.J. şarabını yudumlayıp hiç görmediği randevusunu beklemeye başladı.

“Tanrım, geç kaldım…” Trafikte sıkışıp kalan Jacob, William'ın onu bu randevuya ne kadar kolay ikna ettiğini düşündü.

Her şey önceden ayarlanmış, Jacob’a sadece evet demek kalmıştı.

William kızı, restoranı, hatta Jasmine için bir bebek bakıcısı bile ayarlamıştı. Jacob kızın adını bile bilmediğinden ne Facebook ne de Google'da aratamadığı için bu tam anlamıyla bir tanışma randevusu sayılırdı.

Trafik biraz açılınca, Giorgio's adındaki en sevdiği İtalyan restoranına doğru yola çıktı.

Saçı ile gömleğinin yakasını düzeltip on altı yaşındayken Annabella ile ilk buluştuğunda keşfettiği otantik İtalyan restoranının önünde durdu.

Buraya geri dönmek hem acı hem tatlıydı. Garip anlardan neşeli anılara uzanan harika, unutulmaz bir ilişki ilk burada başlamış, ancak Jacob hayatına bir şekilde devam etmek zorunda kalmıştı.

Anahtarları valeye verip, içeri girerek önünde iki çiftin beklediği hostesin yanına gitti.

Sıra beklerken, tek başına oturan gergin bir kadın görüp göremeyeceği umuduyla içeri bakmaya çalışsa da hostesin arkasındaki bitkiler yüzünden hiçbir şey göremedi.

Bu Jacob’ı daha da gerdi. Çünkü yıllardır kimseyle çıkmamış, ölümünden sonra bile sadece Annabella'ya odaklanmıştı. Bu randevuyu kabul etmesinin tek nedeni de kızıydı.

Yaz boyunca, Jasmine’in parkta anneleriyle oynayan diğer küçük kızlara nasıl hüzünlü, hevesli gözlerle baktığını görmüştü.

Küçük kız babasını kendisine bakarken yakalayınca duygularını kendine özgü bir gülümsemenin arkasına saklamıştı.

Jacob Jasmine’e ihtiyacı olan her şeyi verebiliyorsa belki yeni bir anne de verebileceğini biliyordu.

Hostes bir anda, “Hoş geldiniz. Bu akşam size nasıl yardımcı olabilirim?” deyince daldığı düşüncelerden çıktı.

“Ah, merhaba. Kaiser için iki kişilik rezervasyon yaptırmıştım,” dedi, hafif bir telaşla.

Hostes, “Yemek yiyeceğiniz kişi burada. Lütfen beni takip edin,” diyerek kürsüden uzaklaştı.

Jacob onu yemek alanına kadar takip etti. Her zaman oturduğu masaya yaklaşırken yüzünde bir gülümseme belirdi.

Dekor, garsonlar ve benzeri şeyler değişmiş olsa da oturma düzeni hâlâ aynıydı. Jacob meraklı gözlerden uzak, pencere yanı masaya yönlendirildi. Görünüşe göre, en güzel masa orasıydı.

Hostes, “İşte geldik. Bu geceki garsonunuz siparişlerinizi almak üzere birazdan burada olacak,” deyip ayrıldı.

Jacob derin bir nefes alıp kendisine eşlik edecek kişiye bakarken umduğunu bulamadığını düşündü.

Kalın bir ses muzip bir şekilde, “İyi akşamlar,” dedi.

Gözlerini cumbalı pencerelerin dışındaki gece manzarasından sesin sahibine çeviren R.J. okyanus kadar mavi gözler ve gamzeli bir gülümseme ile karşılaştı.

Tiz bir sesle, “Merhaba,” diye karşılık verirken şımarık bir genç kız gibi konuştuğu için kendine kızdı.

Bunu yaparken ayağa kalkmış olduğunu ancak adam kıkırdayıp oturmasını işaret edince fark etti.

Birkaç teli alnına düşmüş kıvırcık sarı saçları ve dağınık sakalı ile tıpkı bir modele benzeyen adam, R.J.’ye hafifçe gülümsemeden önce boğazını temizledi.

Söze başlarken, “Sonunda meşhur Alfa Raymond'ın kızıyla tanıştığıma sevindim,” dedi.

Babasının adı geçince R.J.’in mutluluğu da kendine güveni de derin bir düşüşe geçti. Burada asıl bulunma nedenini hatırladı.

Bir an için bir eş avında değil de sıradan bir randevuda olduğunu sanırken gerçeklerle bir kez daha yüzleşmişti.

“Ben R.J. Ya sen? Özür dilerim. Babam bu randevu için o kadar heyecanlıydı ki adını söylemeyi unuttu,” dedi, zoraki bir gülümsemeyle.

Model kılıklı sarışın adam başını sallayıp, ceketini düzelterek, “Ben Shane. Shane Dubois. Gerek gözlerindeki hayal kırıklığından gerek hislerimden anladığım kadarıyla sanırım eş değiliz,” diye cevap verdi.

R.J. sadece başını sallayıp şarabını yudumladı. Ağzına şarap gelmeyince bardağının boş olduğunu fark etti. Derin bir iç çekip, Shane'e bakarak, “Peki, şimdi ne olacak?” diye sordu.

Shane ona şaşkın şaşkın baktı.

R.J. devam etti: “Sürümü mü yargılayacaksın? Bir hıyar gibi mi davranacaksın? Yoksa öylesine takıldığın biri olmamı mı isteyeceksin?”

“Umarım bunların hiçbiri yapmazsın da sıradan bir randevudaymışız ve harika vakit geçiriyormuşuz gibi davranabiliriz.”

“Şey, ben dördüncüyü tercih ediyorum,” diye cevap verdi Shane, sakalını kaşıyıp gergin bir şekilde gülerek.

R.J. “Güzel,” deyip sipariş vermek için garsonu çağırdı.

“Kaçıncı?”

“Anlamadım?”

“Bu kaçıncı hayal kırıklığı?” dedi Shane, karşısındaki güzelliğe gülümseyerek. Hem kendisi hem kurdu R.J.'den harika bir luna olacağını düşünüyordu.

Sadece güzel değil aynı zamanda da çok masumdu. Ancak bu bir yanılsama da olabilirdi. Aklından geçenleri söylemesi işleri kendi başına halletmekten korkmayan biri olduğunu gösteriyordu.

“Siz, canım benim, dokuz numarasınız.”

“Ah, tatlım, arayı kapatman gerekecek. Sende benim on iki numaramsın,” diye espri yaptı Shane.

R.J. muzip bir şekilde dudak bükerek güldü.

Sonra, “On iki mi dedin? Niye bu kadar eziyet görüyorsun?” diye sordu.

“Dominant bir baba. Endişeli bir anne. Tek çocuk ve tek varis. Biri sürünün geliştiğini görmek isterken, diğeri de torun istiyor. Ya sen?”

R.J. Shane’in sıcak, davetkâr mavi gözlerine baktı. Arkadaşları dışında güvenebileceği biri olduğunu hissetti. Kara Yürek’in dışından bir arkadaş edinmek harika olabilirdi.

Başını kaldırıp bu eş avına neden katlandığını anlattı. “Babam Kara Yürek’in alfasının bir erkek olmasını istiyor.”

Shane duyduğu sözler karşısında afalladı. Onun babası da bildiğini okuyan biri olsa da bu kadar sert değildi. Annesi de babası da sürünün liderleri olarak rollerini eşit görüyorlardı.

“Peki, şu anki alfa kim?

“On sekiz yaşından beri benim,” dedi R.J. dümdüz bir sesle.

“Kara Yürek en güvenli, en müreffeh sürü seçildi. En güçlü savaşçılar sizin sürünüzden çıkıyor.”

R.J. manidar bir şekilde güldü. “Ah, buna bir cevabım var: 'Yıllar süren sıkı çalışma ve babamın harika liderliği.'“

“Hayır, R.J. Bu istatistikler tüm sürüleri izleyen kraliyet mensuplarından geliyor. O rapor iki ay önce sizin yönetiminizden geldi.”

R.J. omuz silkip masalarına yaklaşmakta olan garsona gülümsedi. Garson ikisinin de siparişini alıp şefe iletmek üzere ayrıldı.

“Bunu nasıl bilmezsin? Bütün alfalar çok etkilendi. Kahretsin, babam bile seninle randevum olduğu için övünüyordu,” dedi Shane.

Ardından herhangi bir tepki verecek mi diye R.J.’ye baktı. Bu kız babası kadar ünlü olduğunun farkında değil miydi?

“Bildiğim tek şey bunun babamın işi olduğu. Ben Raymond Macallister kadar büyük değilim. Neyse, bana kendinden bahset.” R.J. bu sözlerle sürüsü hakkında daha fazla konuşmak istemediğini göstermiş oldu.

Asla babası kadar iyi olamayacağı fikri kafasına kazınmıştı. On altı yaşından beri babasının söylediği her sözün doğru olduğuna inanıyordu.

Arkadaşları, hatta annesi bile yanıldığını kanıtlamaya çalışsalar da olan olmuştu. Raymond'a göre kızı bir başarısızlıktı; R.J. de buna inanıyordu.

Bu durumun mükemmel bir örneği tam karşısında oturuyordu. Kendisine uygun bir kurtla randevuda olmasına rağmen yine eşini bulamamıştı.

Jacob henüz ana yemeğe bile geçmedikleri hâlde kalkıp gitmeye hazırdı.

“Buralardan mısın? Çünkü buralardan olsan eminin tanırdım,” dedi, masaya oturduklarından beri konuşmayı bırakmamış olan, adı C ile değil de K ile başlayan Karrie.

Jacob kabalık olmayacağını bilse yemeğe işitme cihazını tamamen kapatıp sağır olarak devam etmeyi tercih ederdi.

Kadının üç blok ötede süper şirin bir dairesi ve son erkek arkadaşının hediye ettiği bir arabası olduğunu öğrenmişti.

Köpekleri çok seviyordu. Adı Muffy ya da Mutsy olan bir teriyeri vardı. Kadın çok hızlı konuştuğu için Jacob tam olarak anlayamamıştı.

Adı K ile başlayan Karrie arkadaşlarından, en sevdiği televizyon programlardan bahsedip duruyordu. Jacob’a hangi programları sevdiğini sormuş ancak cevabını bile beklemeden konuşmaya devam etmişti.

“Ben şehrin diğer yakasındanım. Malvain Estates,” dedi Jacob.

Karrie’nin gözleri fal taşı açıldı. “Vay canına. Orası en zengin bölgelerden biri. Doktor ya da avukat olmalısın. Belki de mankensindir,” dedi. “Bu yakışıklılığı zayi etmek olmaz.”

Bir muhasebe şirketinde küçük ortağım. Siz ne iş yapıyorsunuz?” diye sordu, Jacob, ilgileniyormuş gibi görünmek için büyük çaba sarf ederek.

“Ah, ben yoga eğitmeniyim,” dedi Karrie. Jacob'ın çok zengin olabileceğine dair heyecanı muhasebe kelimesini duyduğu an kaybolmuştu.

“Yoga… Beden ve zihin için çok fazla disiplin ve güç gerektiriyor,” diye yorum yaptı Jacob. Karrie bunu duyunca iyice koptu. Görünüşe göre Jacob’ın yoga hakkındaki yorumu bir şeyleri tetiklemişti.

Karrie, sipariş ettiği sossuz, basit yeşil salata ile su geldiğinde Jacob’ın ekstra peynirli kıymalı lazanya ve doldurulmuş galeta siparişine tiksintiyle baktı.

Elbisesini yüzüncü kez düzelterek, “O kadar kaloriyle formunu nasıl koruyorsun?” diye sordu.

“Ofise gitmeden önce sabah egzersizleri yapıyorum. Ayrıca kızımla koşturmak da yardımcı oluyor,” dedi Jacob, umursamazca etrafa bakarak.

“Çocuğun mu var?”

Çocuk kelimesi ve ona eşlik eden ses tonu Jacob için bardağı taşıran son damla oldu.

Zaten korkunç olan bu randevunun ilk otuz dakikasında kadının çok dar, açık elbisesine, abartılı makyajına, aşırı konuşmasına, hatta yargılayıcı tavrına bile katlanmış olsa da çocukları sevmiyor olmasına katlanamazdı.

“Evet. Altı yaşında bir kızım var,” dedi yılın babası sırıtışıyla.

“William bana bir çocuğun olduğundan bahsetmedi. Yirmi yedi yaşındasın, değil mi? Baba olmak için çok genç bir yaş değil mi?” diye sordu Karrie, küçümser bir tavırla.

“Çocuk sahibi olmak için bir yaş sınırı mı var? Kızım ben yirmi bir yaşındayken doğdu. O zaman da yetişkindim, şimdi de. Çocuklarla bir sorunun mu var?” diye sordu Jacob, gerçeği ya da yalanı duymayı bekleyerek.

Karrie gerçeği söyleyip, “Çocuğum yok. Asla da olmayacak,” deyip dudak büktü.

Jacob, “Ah. Anlıyorum. Bana biraz izin verir misin?” deyip güven verici bir gülümsemeyle masadan kalktı.

Karrie telefonuna uzanarak, “Çabuk dön,” diye seslendi.

Jacob tuvalet yerine kasadaki garsonunun yanına gitti.

Karrie’nin yemeğini ve sipariş edebileceği tatlıların parasını çabucak ödedi. Onu ekerken bile hâlâ bir centilmendi.

Eve çok çabuk vardı. Migreni tutmaya başladığı için tek istediği evde, kızının yanında olmaktı.

Kızının bu gecelik bakıcısı olan vaftiz annesine, “Selam, Lexi. Jasmine nasıldı?” diye sordu.

Lexi Jacob’ın ceketini çıkarmasına yardım ederek, “Her zamanki gibi harikaydı. Az önce yatırdım. Hayırdır? Çok erken geldin,” dedi.

Lexi Annabella'nın en iyi arkadaşıydı. Jacob Lexi’nin daima yanlarında olup Jasmine'e bakacağına güvenebileceğini biliyor olsa da onunla yalnız kalmaktan hiç hoşlanmıyordu.

“Ah, evet. Randevum biraz rahatsızlanıp ayrılmak zorunda kaldı. Jasmine'e göz kulak olduğun için teşekkürler. Yarın görüşürüz. Sen gidebilirsin,” deyip merdivenleri çıkmaya başladı.

Kızının odasının kapısında durup, dış kapının kapanıp Lexi’nin arabasının gitmesini bekledikten sonra iyi geceler öpücüğü vermek için içeri girdi.

“Baban seni çok seviyor. Söz veriyorum, seni gerçek annen kadar çok sevecek yeni bir anne bulacağım...”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok