Lisa Rhead
WALKER
Hayden gözümün üstündeki kesiği dezenfektana batırılmış pamukla temizlerken acıyla tısladım.
“Sana vurdu mu?” diye sordu, şaşkınlıkla.
“Hem de taşla.”
Güldü.
“Küçük cadı.”
Kahrolası cadı!
Neden bana adını söylemiyordu ki?
Uyuyamadığım için sahilde yürüyüşe çıkmakla ne kadar iyi bir şey yaptığıma inanamıyordum çünkü sahil resmen onu ayağıma getirmişti.
Gri şortu, omuzlarına attığı şalı ve atletiyle çok seksi görünüyordu.
Yalın ayak yürürken uzun saçları sırtına dökülüyordu.
Ona sadece bakarken bile az daha boşalıyordum.
Sonra benden kaçtı!
Onu tekrar kaybetmek istemediğimden peşinden koşmaya başladığımda tekrar elimden kaçırdım.
Onu o güzel saçlarından tutarak dize getirmeliydim.
Onu öptüğümde verdiği tepki…
Onu yere bastırdığımda çıkardığı küçük iniltiler...
Ama kaltak, kafama bir taşla vurdu!
Kimse beni alt edemezdi!
Hayden yaramı gazlı bezle sararken sırıtıyordu.
Onu bir daha elime geçirirsem direkt dizime yatırıp o enfes poposunu kıpkırmızı yapacaktım!
Hayden, “Hâlâ peşine düşmek istiyor musun?” diye sordu.
“Daha da fazlasını istiyorum. Ona bir şaplak borçluyum,” diye cevapladım.
Avuçlarını birbirine sürterek gülümsedi.
“İçimden bir ses onun çok çılgın biri olduğunu söylüyor,” dedi.
“Ben de öyle düşünüyorum.”
Ben duşa girerken Hayden ilk yardım çantasını topladı.
Sabahın erken saatlerinde sahilde, üstüm başım kum içinde uyandığımdan soyunup duşa girdim.
Sıcak suyun altına geçip gözlerimi kapattım.
Üstüme sular akarken o küçük, seksi cadıyı düşündüm.
Onu altıma aldığımda hissettiklerimi...
O yumuşak, sıcak bedenini…
Avuçlarıma tam oturan göğüslerini, bağımlılık yapan dudaklarını...
Sertleşmeye başlayan penisimi yavaşça okşadım.
Bunu vajinasına, sonuna kadar soktuğumda inleyecek miydi?
Adımı söyleyecek miydi?
Bir elimi soğuk duvara dayayıp kendimi daha hızlı okşamaya başladım.
Üstüme çıkıp penisimi sonuna kadar içine alıp zıplarken o yeşil gözlerinin nasıl parladığını izlemek isterdim.
Penisimi boğazına kadar alması için zorlamak isterdim. Ben ağzına boşalırken nefes bile alamayacaktı.
Kendimi okşarken nefes alıp verişim hızlandı, testislerim iyice gerginleşti.
Onu yüzüme oturtup dilimle becerirken sularının boğazımdan aşağı aktığını hayal ettim.
Penisimin ucunu sıkıp inleyerek fayansa boşaldım.
Canım yanana kadar kendimi okşamaya devam ettim. Fayansı temizledikten sonra ellerimi yıkadım.
Duşumu bitirip banyodan çıktım. Hayden’ın yanına, mutfağa gitmeden önce mavi bir kot pantolonla gri bir tişört giydim.
Onun üstünde de siyah bir kot pantolon, kırmızı bir tişört ve ayağında da spor ayakkabılar vardı.
Bana ekmek kızartıp kahve doldurmuş olduğunu görünce teşekkür edercesine kafa salladım.
Kahvaltımı bitirdiğimde bulaşıkları topladım ve kollarımı göğsümde kavuşturarak lavaboya yaslandım.
O küçük cadıyı öptüğüm an bir türlü aklımdan çıkmadığı için dişlerimi sıktım.
Hayden, “Bize biraz borcu olan küçük, şişko bir piçi dövmek hoşuna gider mi?” diye sordu.
“İşte bu!”
Hayden cipi getirmeye giderken ben de en sevdiğim siyah deri ceketimi giyip dışarıda onu bekledim.
Ciple kasabaya inip Tony’nin restoranının arka tarafına yanaştık.
Arka kapıdan geçerek mutfağa gidip Tony’nin ofisinin kapısını açtık.
Tony 1.80 cm boyunda, vücudunun yüzde altmışı yağ olan ve sürekli sarımsak kokan bir adamdı.
Endişeyle, “Walker? Hayden? İçeri gelin!” diye seslendi.
Endişesi yersiz değildi.
Hayden ile ikimiz masanın önündeki iki sandalyeye oturduk. Ben iç çekerek arkama yaslandım.
“İki ay gecikti,” diye vurguladım.
Hayden kollarını kavuşturup Tony’ye dik dik baktı.
“Tamam… Tamam… Hallediyorum!”
Tony bir kasaya gidip kalın kahverengi bir zarf çıkardı.
Zarfı masanın üstüne koydu. Hayden alıp içindeki parayı kontrol etti.
Bana başıyla onay verdi.
“Parayı nasıl topladın?” diye sordum.
Tony terli alnını silerek cevap verdi: “Çalışanlarımdan birini kovdum ve birikimlerimi kullandım.”
Oturuşumu düzeltirken deri ceketim gıcırdadı.
“Bir sonraki ödemeyi geciktirirsen bir dahaki sefere sana hatırlatma yapmak zorunda kalabiliriz,” diye tehdit ettim.
Tony başını salladı. Biz ayağa kalkarken yüzünde dehşet dolu bir ifade vardı.
Ofisten çıkmadan önce onu uyarır gibi baktım.
Hayden arkamdan, “Ödeme yapmalarından nefret ediyorum,” diye mırıldandı.
Gülümsedim.
Hayden ödemesini geciktirenleri cezalandırmayı severdi.
Mutfağa ilerlerken, “Ziyaret etmemiz gereken başka kimse var mı?” diye sordum.
“Hayır, tüm şerefsizler paralarını ödedi,” diye cevapladı.
Arka kapıdan çıkarken temiz havayı içime çektim ve cipin anahtarlarını almak için elimi uzattım.
Hayden anahtarları fırlatıp yolcu koltuğuna atladı.
“Spor salonuna gitmek ister misin?” diye sordu.
Yüzümü buruşturdum.
İstediğim şey, çok özel bir hatunu o, adımı haykırana kadar sertçe becermekti.
Düşüncesi bile aletimi titretirken dişlerimi sıktım.
O lanet kadın benim sonum olacaktı!
Hayden eliyle işaret ederek, “Bak, ne buldum!” dedi.
Personel otoparkına küçük, dandik bir Astra yanaştı ve içinden, gizemli kızla dans eden kısa saçlı kız indi.
Üstünde restoranın üniforması ile beyaz bir önlük vardı.
Burada mı çalışıyordu?
Kızın restoranın arka kapısından içeri girmesini izlerken Hayden ile bakıştık.
“Ne yapacaksın?” diye sordu.
“Arka tarafı kollamanı istiyorum çünkü kaçarsa onu takip etmeni istiyorum. Belki onu seksi cadının evine kadar takip ederiz, ha? Görünme ya da onunla yüz yüze gelme,” dedim.
“Tamam, sen ne yapacaksın?”
“Tony ile bir kez daha konuşacağım. İletişime geçmemiz gerekirse telefonum yanımda.”
Cipten inip restoranın arka kapısına ilerledim.
Mutfağa döndüğümde Tony de mutfağa giriyordu.
“Tony?”
Dönüp bana baktı. Yüzünde gergin bir gülümseme vardı.
“Paranın tamamını verdim,” dedi.
“Burada çalışan bir kız hakkında bir şey sormak istiyorum.”
Onu ofisine sokup masasına doğru ittim.
“Çok kısa saçları ve bir sürü kulak piercingi olan kız kim?”
“Jess’i mi kastediyorsun? Benim garsonum.”
“Jess mi? Nerede yaşıyor?”
“Çalışanların özel bilgilerini…” diye söze başlamıştı ki onu tek bir bakışımla susturdum.
Bir dosya dolabından bir belge çıkardı.
Bana uzattı.
Üstünde Jess’in tüm bilgileri vardı.
Telefonumu çıkardım ve belgeyi geri vermeden önce bir resmini çektim.
“Sanırım diğer iki kiracıyla birlikte yaşıyor. Az önce buraya iş isteyen bir kız geldi ama onu geri çevirmek zorunda kaldım,” diye açıkladı Tony.
“Kız mı? Nasıl biriydi?”
“Siyah saçlı, yeşil gözlü, çok güzel bir kız.”
Yoksa benim hatun muydu?
“Burada kamera var mı?” diye sordum.
“Elbette.”
Masasına geçip dizüstü bilgisayarını açtı.
Sisteminde oturum açarak kamera sistemini açıp on dakika öncesinin görüntülerini gösterdi.
Kız gerçekten de mülakata uygun kıyafetleriyle binanın girişinden girip altı dakikadan kısa bir süre sonra üzgün bir yüzle çıkıyordu.
Oydu.
“O gelmeden öncesine sar.”
Tony kaydı geri sardı.
Görüntünün en köşesinde o dandik, küçük Astra vardı ve içinden benim seksi hatunum iniyordu.
Yani, bu Jess onu tanıyor muydu?
İlginç...
Görünüşe göre onu yakında köşeye sıkıştıracaktık.
Peşinde olduğumu bilmemesi durumu daha da heyecanlı hâle getiriyordu.
Hayden’ı aradım.
“Evet, patron,” diye açtı.
“Bu kız, işini bitirene kadar buralarda takılıp sonra onu evine kadar takip etmeni istiyorum.”