“Lütfen,” diye ürperdi.
Onunla yattıktan sonra varlığı beni âdeta sarhoş ediyordu.
Çenesini tutarak yüzünü iyice kendime yaklaştırdım.
“Kavga etmeyi bırakıp sevişmeye başlarsak her şey çok daha kolay olur,” diye gülümsedim, o elimden kurtulmaya çalışırken.
Tara ve Theodore çocukluklarından beri anlaşmazlık içindedir, rekabetleri çatışan kişilikleri tarafından körüklenir. Tara asi ve başına buyruk bir ruh, Theodore ise her zaman kontrolü elinde tutan altın çocuk. Ancak bir anlık dürtüyle yaşanan o gece her şeyi değiştirir, düşmanlar ve âşıklar arasındaki çizgiyi bulanıklaştırır. Şimdi, Tara yaşadığı güvensizliklerle yüzleşmek zorunda kalırken Theodore her geçen gün kendini, Tara'nın kusursuz dünyasına getirdiği kaosa kaptırır. Tutkuları alevlenip dünyaları çarpıştığında bir karar vermek zorunda kalırlar: Birbirleriyle savaşmaya devam mı edecekler yoksa ihtiyaçları olduğunu hiç bilmedikleri bir aşka mı tutunacaklar?
TARA
Gece yarısı yaklaşırken etrafta neredeyse kimse kalmamıştı. Geride kalan birkaç davetli odanın köşesinde toplanmış, yavaş müzik eşliğinde bir sağa bir sola sallanıyordu. Az önce ben de aynısını yapıyordum.
Kendimi bir partide bulacağım aklımın ucundan bile geçmemişti.
Sasha’nın evine biraz yalnız kalmak ve yorgun kalbimi dinlendirmek için gelmiştim. Bütün insanlardan ve zaten yerle bir olan dünyamı sarsan skandaldan uzaklaşmak istemiştim.
Bir zamanlar bu ev benim için kendimi özgür hissettiğim bir sığınak gibiydi. Ama o zamanlar toy bir gençtim ve dünyadan bihaberdim.
Bu gece her şey –kokular, sesler– bana buraya en son geldiğim geceyi hatırlatıyordu. O gece Sasha’nın abisi, on yedi yaşındaki bir genç kızın masum dünyasını altüst etmişti.
Sasha’yla birlikte Theo’nun partilerine gizlice girmeyi severdik. O gece Theo’yu tam da bu odada zil zurna sarhoş hâlde bulmuştum. Beş yıl geçmesine rağmen hâlâ o anki heyecanımı ve korkumu iliklerime kadar hissedebiliyordum.
Gözlerim kanepeye kaydı. Hâlâ orada uzandığını zihnimde canlandırabiliyordum. Ona yaklaştığımı, titrek ellerimle gür ve siyah saçlarına dokunduğumu hatırlayınca ürperdim. Bileğimi tutarak beni aşağı çekmişti. Sesimden kim olduğumu anlayıp beni bırakmasını istemediğim için çıt çıkarmamıştım.
Nefesim kesilmişti. Daha dudaklarımı dudaklarına değdirmeden ciğerlerim alev alev yanmaya başlamıştı.
Korkunun her şeyi unutturacağını sanmıştım ama öyle olmamıştı.
Her şeyi hatırlıyordum: onunla öpüşmekten zevk alsam da alkol ve sigara kokusundan nefret ettiğimi… O gece ilk aşkın ve öpücüğün verdiği heyecanla gözüme uyku girmemişti.
Ertesi gün Theo evlendi.
Beni müstakbel eşi sandığı için öpmüştü.
Anıları zihnimden kovmak ister gibi başımı iki yana salladım. Aradan beş yıl geçmiş olsa da, Theo boşanmış olsa da karşılıksız aşkımın paramparça olduğu o günü hatırlamak hâlâ içimi acıtıyordu.
Buraya hiç gelmemeliydim ama başka nereye gideceğimi bilmiyordum.
Dedem öldüğünden beri yapayalnız hissediyordum. O, her ihtiyacım olduğunda yanımda olan ve ne zaman arasam telefonu açan tek kişiydi.
Ani ölümüyle doğru düzgün yas bile tutamamıştım. Dedem gibi zengin bir adam öldüğünde yapılacak o kadar çok şey vardı ki: görüşülecek avukatlar, imzalanacak evraklar, uyulması gereken şirket prosedürleri ve tabii ki miras meselesi.
Kimse arkasından üzülüp onu gerçekten özlememişti. Herkes sanki ölümü bir iş anlaşmasıymış gibi davranmıştı. Halbuki ben tanıdığım en iyi insanı kaybetmiştim.
Bu yüzden kaçtım. Eski sevgilim ve erkek arkadaşıyla seyahat etmeyi kabul ettim.
Kendi hayatımdan kaçmakla meşgul olmasaydım belki durup tekrar düşünürdüm ama düzgün kararlar verecek hâlde değildim. Vasiyetnamenin açılmasını erteledim ve babamın imzalamamı istediği her şeyi imzaladım. Ne de olsa nerede olduğum ya da ne yaptığım kimsenin umurunda değildi.
Uzaklaşırsam daha iyi hissederim diye düşünmüştüm.
Ama öyle olmadı.
Sasha koltukta yanıma yığılınca düşüncelerim bölündü. Bacaklarını kucağıma koydu.
“İyi ki geldin. Seni çok özlemişim,” dedi. “Burada ne güzel günlerimiz oldu, değil mi?”
Dudağımı ısırıp başımı salladım. Bizim yazlığımız hemen sokağın ilerisindeydi. Sasha’nın babasıyla dedem çok yakın arkadaşlardı ve bu küçük köy ailelerimizin birlikte vakit geçirmesi için biçilmiş kaftandı.
Başını çevirip partinin yavaş yavaş sona ermesini izledi. “Eminim senin yaz partilerin bundan çok daha güzel geçmiştir.”
Bu yorumun üzerine başımı eğdim. Hayatımın en kötü yılını yaşamış olmam yetmezmiş gibi bir de başıma gelen skandal hakkında konuşmak hiç içimden gelmiyordu.
“Bronz tenli seksi erkekler…” dedi abartılı bir tavırla ürpererek. “Hepsinin üzerine atlayasım geldi. O fotoğraflar seks diye bağırıyordu resmen.”
Avrupa’yı dolaştığımız yattaki erkekleri düşündüm ve Sasha’ya hak vermek zorunda kaldım.
Hepsi gerçekten de kusursuz görünüyordu. Ayrıca cilt bakımı, güneşten korunma ve sağlıklı beslenme konusunda benden çok daha bilgililerdi. Spordan ve kıyafetlerden bahsetmiyorum bile. Muhtemelen o yatta en yüksek testosterona sahip kişi bendim.
Sasha’nın yanakları fazla içmekten kızarmıştı. “Üstsüz fotoğrafını gördüm. Afet gibi çıkmışsın.”
Herkes o fotoğrafı görmüştü ama ailem beni arayıp konu hakkında bir şey demeye bile tenezzül etmemişti.
Aslında beni arayıp fırça atmalarını istemiştim. Hayatımda bir kez olsun anne baba gibi davranmalarını istemiştim. Sessizlik hiç bu kadar gürültülü olmamıştı.
Üstümü düzelterek, “Tabii ya, ne demezsin. Salaklıkta sınır tanımıyorum,” diye karşılık verdim.
Bu söylediğim Sasha’yı güldürdü. Birden kendimi açıklama ihtiyacı hissettim. Aslında kimseye açıklama yapmayacağıma dair kendime söz vermiştim çünkü ne söylersem söyleyeyim, ne yaparsam yapayım insanlar kendi bildiklerini okuyordu.
Ama Sasha’nın annesiyle babasının fotoğrafı görüp hayal kırıklığına uğramasından ödüm kopuyordu. Onların ne düşündüğü benim için önemliydi. Özellikle de dedem aramızdan ayrıldığı için geriye pek ailem kalmamıştı. Sadece Sesi ve Mike vardı.
“Üstsüz değildim. Mayo ten rengiydi. Paparazi de öyle bir açıdan çekmiş ki üstsüz gibi çıkmışım.”
Sasha elimi tutarak, “Kendini savunmana gerek yok. O fotoğrafı hiç umursamadık bile. Ailem seni çok seviyor. Bir tek Theodore sinirlendi. Babam onu sakinleştirip yasta olduğunu açıklamak zorunda kaldı. Acının seni aptalca şeyler yapmaya ittiğini söyledi,” dedi.
Utançla başımı çevirmeye çalıştım ama o yüzümü ellerinin arasına aldı.
“Boş ver gitsin. Yarın bir yerlerde başka çıplak kız yakalayacaklar ve herkes seni unutacak.”
“Çıplak değildim.”
Sasha gülümseyerek, “Sen gel de onu Theo’ya anlat. Boynunda kabaran damarı görmen lazımdı,” dedi.
Gözlerimi kapattım ve kalbimde bir sızıyla koltuğa iyice gömüldüm. “Zaten benim hakkımda iyi şeyler düşünmüyordu. O fotoğraf haklı olduğunu kanıtladı.”
Araba farları evi aydınlatınca Sasha pencereye yürüdü. Bana döndüğünde beti benzi atmıştı.
“Geldi,” diye fısıldadı.
“Kim?” diye sordum, ayağa kalkarken. Sasha’nın yüz ifadesine bakılırsa dışarıda şeytanın falan belirmesini bekliyordum.
“Theodore.”
Şaşkın bir hâlde, “Neden bu kadar abarttın ki?” diye sordum. Sakin görünmeye çalışsam da boğazım aniden kupkuru olmuştu.
“Partiyi öğrenirse,” dedi ellerini iki yana açarak, “beni Milano’ya geri postalar. Eve dönmek istemiyorum.”
Ağzımı açtım ve pişman olacağımı bildiğim bir şey söyledim: “Benim fikrim olduğunu söyle.”
Birden rahatlayarak, “Ciddi misin?” dedi.
Umursamaz görünmeye çalışarak, “Evet,” diye cevapladım. Zaten benim fikrim olduğunu söylemesek de öyle düşüneceğini biliyordum. Benimle ilgili nefret ettiği şeyler listesine bir skandal daha eklesek ne olurdu ki?
Dış kapı sertçe kapandığında Theo’nun derin, öfkeli sesini duydum.
Hemen tüymek için arka kapıya koştum. Sonuçta suçu üstlenebilirdim ama adamla yüzleşmek zorunda değildim. Üstelik, yazlığımız hemen sokağın köşesindeydi.
Ama son zamanlarda şans benden yana değildi.
Engebeli zeminde tökezledim ve ıslak çimenin üzerine patır kütür düştüm.
Bir şeyin çizildiğini duyduğumda, “Hay ben böyle işin,” diye sövdüm.
Murphy Kanunu yine iş başındaydı. Daha saate bakmadan kırıldığını biliyordum.
Bu sabah, internetteki açık artırmada sağlam bir fiyata ulaştığı için takmamaya karar vermiştim. Ama sonra gece alışkanlıktan takmıştım. Saatin ortasından geçen çiziği görünce panikledim. Babaannemin uzun zamandır üzerinde çalıştığım projesini hayata geçirmek için saate ihtiyacım vardı.
Bu benim, ruhum ve kalbim için yapmak istediğim bir şeydi ve ailemden para istemek içimden gelmiyordu.
Önümde iki parlak ayakkabı belirdiğinde derin bir nefes aldım.
Yavaşça ayağa kalktım ve üstümü başımı düzelttim. Theodore Morelli’yle yüzleşmek benim için her zaman zordu.
Hazır olduğumu düşündüğümde başımı kaldırdım. Delici mavi gözleri nefesimi kesti.
THEO
Bu duruma nasıl düştüm ben?
Çimenlerin üzerindeki çiy Tara’nın beyaz tişörtünü ıslatmış, neredeyse transparan hâle getirmişti. Küçük göğüsleri belli oluyordu. Sütyen takmamıştı ve ister istemez çıplak fotoğrafları gözümün önüne geldi. Çenemi sıktım.
Burada olduğunu biliyordum. Bu yüzden Milano’dan buraya kadar saatlerdir araba kullanıyordum. Ama çılgın hayat tarzını Sasha’nın evine taşıyacağı aklımın ucundan geçmemişti.
Bu kız tam bir baş belasıydı. Gittiği her yerde ortalığı karıştırıyordu.
Ayağa kalkıp uzun, siyah saçlarını düzeltti. Sol ayağındaki ayakkabı neredeyse ayağından çıkacaktı. Onu narin omuzlarından tutup sarsmamak için kollarımı önümde kavuşturdum.
“Küçük kız kardeşimi olaylı hayatına bulaştırmadan duramıyor musun?” diye sordum.
Alaycı bir ses çıkarıp üst dudağını yalayarak, “Sen ona küçük demeyi bıraktığında dediğini yaparım. Sasha benden bir yaş büyük,” diye karşılık verdi.
Tara Ricci yirmi bir, ben yirmi yedi yaşındaydım. Gözlerim ister istemez güzel vücuduna, sonra yüzüne kaydı.
Ağlamaklı bakışları yüzündeki muzip gülümsemeyle uyuşmuyordu. Yüzündeki kırılgan ve cesur ifade kafamı karıştırmıştı.
“Beni bilirsin. Eğlenmeyi severim,” dedi, beni kışkırtarak.
O skandal fotoğraftan sonra hormonları tavan olan her ergen onun eğlenmeyi sevdiğini biliyordu.
Ona doğru bir adım attım. “Benim ~evimde ~benim~ ~kız kardeşimle seks partileri vermenin normal olduğunu mu düşünüyorsun?”
Yutkunup kaşlarını kaldırarak, “Kim seks partisi dedi ki? Hem ben kızlardan hoşlanmıyorum, o yüzden Sasha sayılmaz.”
Ben öfkeden kudururken o iyice şansını zorluyordu.
“Theo…” dedi, bana yaklaşıp dudaklarıma bakarak. “Lafımı ikiletme ve ona bebek muamelesi yapmayı bırak.”
Çenemdeki kasın seğirdiğini fark etmiş olmalıydı. Kaçmak için arkasını döndüğünde onu belinden yakalayıp kendime çektim. Vücutlarımız birbirine değince ürperdi.
“Ah,” dedi nefes nefese ve yüzüme bakmak için başını yana çevirdi. Sıcak yanağını göğsüme yaslamıştı. “Kaba kuvvet kullanmana gerek yok. Seks partisi istiyorsan hemen ayarlarız.”
Bu cüretkâr cümle karşısında gülmemek için yanağımın içini ısırdım. Dudaklarımı küçük kulağına yaklaştırdım.
“Eğlence bitti prenses. Seni vasiyeti dinlemek için Roma’ya götürüyorum.”