İşaretlenmiş - Kitap kapağı

İşaretlenmiş

Tori R. Hayes

Bölüm Üç: Yaralı Yırtıcı

Ormanda koşuyordum. Hava sisliydi. Ayaklarım çıplaktı ve üzerimdeki tek şey narin bir gecelikti. ~

~Kovalanıyor muydum? Hatırlayamadım. Bildiğim tek şey koşmam gerektiğiydi. ~

Gecenin ayazı nefes almamı zorlaştırdı ve boğazım acımaya başladı. Gözlerim yaşardı ve görüşümü bulandırdı. ~

Gözlerimi ovuşturmak için durdum. Gözlerimi tekrar açtığımda, beyaz bir kurtla burun burunaydım. ~

Öylece durmuş bana bakıyordu. Yerimde bir başkası olsa korkardı. Bense büyülenmiştim. ~

Beyaz kürkü hiptonize edici bir şekilde rüzgarla dans ediyordu. Çok güzeldi. Capcanlıydı. Kurt sanki bir şeyi bekliyor gibiydi… Ya da birini. ~

Daha fazla beklemeden, gecenin karanlığına daldı. ~

”Bekle,” diye bağırdım. Ama durmadı. Koşmaya devam ediyordu. ~

Yetişmeye çalıştım ama çok hızlıydı. ~

Kurdun karanlıkta kayboluşunu izlerken kalbim paramparça oldu. ~

Ayaklarım acıyordu ama yavaşlayamazdım. Ona yetişmek zorundaydım. ~

Bir fısıltı duyuldu. ‘’Beni bul…’’ ~

***

Bir anda uyandım. Vücudum ter içindeydi ve nefes nefese kalmıştım.

Uyanıktım ama rüyamda gördüğüm kurda duyduğum hayranlık hala içimdeydi. Hatta daha da güçlenmişti.

Bu durum kendimi garip hissetmeme sebep oldu. Gördüğüm şey rüya gibi değildi. Gerçek gibiydi. Kurt oldukça gerçek hissettirmişti.

Hızlıca odamdan çıkıp banyoya gittim. Yüzüme su çarpmak muhtemelen beni kendime getirir ve bu histen kurtarırdı.

Beyaz kurt hala zihnimde varlığını sürdürüyordu. Zarif bir şekilde ilerlerken kürkü rüzgarın akışıyla dans ediyordu.

Sanki rüzgarı kendi vücudumda hissedebiliyordum.

Kapının kolunu çevirip içeri girdim.

Bastığım fayanslar ayaklarıma kıyasla soğuktu ama vücudum o kadar sıcaktı ki bu soğukluk beni ferahlatmıştı.

Lavaboya yöneldim ve destek alabilmek için kenarına dayandım.

Kendimi inceleyip artık rüya görmediğime ikna olabilmek için kafamı kaldırıp aynaya baktım.

Aynada gördüğüm şey beni ürkütmüştü.

Aynada gördüğüm kişi bendim, evet. Ama gözlerim sadece Antartika’da görebileceğiniz buzulların maviliğiyle parıldıyordu. Köpek dişlerimse sanki bir yırtıcının dişleri gibiydi.

Hala rüya mı görüyordum?

Suyu açtım ve yüzüme çarptım. ”Gerçek olamaz... Gerçek olamaz. Aklım bana oyun oynuyor.” ~Yüzümü silmek için havluyu almadan önce kendimi ikna etmeye çalıştım.

Ellerim titriyordu ve sanırım tekrar aynaya bakmaya cesaretim yoktu. Ama baktım.

Havluyu yüzümden yavaşça indirdim ve gözlerimi açtım. Normal görünüyordum.

Gözlerim parlamıyordu ve dişlerim her zamanki gibiydi.

Derin bir iç çektim. Zihnim bana oyun oynamıştı. Gördüklerim gerçek değildi.

Kurda duyduğum hayranlık ortadan kaybolmuştu ve görüntüsü de yavaşça aklımdan siliniyordu.

Havluyu yere attım ve sabah toparlarım diye kendime söz verdim.

Kapıyı tekrar açtığımda annemi koridorda dururken gördüm. Beni bekliyor gibiydi.

“İyi misin hayatım?” diye sordu ve yaklaştı. “Tuvalete koştuğunu duydum ve bir sorun olup olmadığını kontrol etmek istedim.”

“Ben... Sadece bir kabus gördüm,” diye açıkladım. “Terlemiştim ve biraz serinlemeye ihtiyacım vardı, ama şimdi iyiyim.”

Gülümsüyordum, ama derinlerde bir yerde onun devamlı denetim halinde olması sinirlerimi bozuyordu. Bunu hep yapardı.

Geceleri odamdan çıktığımı duyduğu anda bir şey yapıp yapmadığımdan emin olmak için yanıma gelirdi. Her zaman böyleydi.

Ve tıpkı hayatım boyunca yaşadığım her gece macerasında olduğu gibi, ben odamın kapısını kapayıncaya dek koridorda beklerdi.

Koridordan odama geçip yatağıma yatmadan önce derin bir nefes verdim.

Hala sıcacıktı.

Oturdum ve hala sıcak olan yorganımla üstümü örttüm. Sırtımı yastığıma yaslamadan önce dönüp saate baktım.

İkiyi gösteriyordu. Gecenin bir yarısıydı ve dört saatten fazladır uyumuyordum.

Yarın uzun bir gün olacaktı.

Biraz daha uyanık kalmaya karar verdim.

Yatmadan önce izlediğim tavandaki yıldızlar olduğundan daha az parlak görünüyorlardı.

Saatlerdir güneş ışığı görmüyorlardı ve rüyamdaki görüntü gibi yavaş yavaş solmaya başlamışlardı. Beyaz kurt gibi.

Göz kapaklarım ağırlaştı ve sonunda uykuya, rüyasız bir boşluğa daldım.

Gözlerimi kapadım. Kendimi karanlığa bırakacaktım ama hayal ettiğim gibi bir karanlığı göremedim.

Karanlıktı ama zifiri değildi. Üstlerinde yükselmiş dolunayın ışığıyla aydınlanan ağaçları seçebiliyordum.

Ve odaklandıkça daha da belirginleşen bir beyazlık vardı.

Görkemli bir kurt gibi duran bir kız. Tıpkı banyoya gitmeden önce gördüğüm kurt gibi.

Gözlerimi zorla açtım ve yatakta doğruldum. Sanki saatlerdir rüya görüyormuş gibi terlemiş ve nefes nefeseydim.

Elim hemen saate gitti. Sadece 10 dakika olmuştu.

Neden bu görüntü zihnimi terk etmiyordu? Neden bu kadar saçma bir şey bu kadar gerçek hissettiriyordu?

Kimdi o? ~

***

Yataktan çıktım ve duşa girdim, ama gördüğüm rüyanın etkisinden kurtulamıyordum.

Suyu kapattığım an bir gerçekle yüzleştim.

Bisikletim... Hala dışarıda bir yerdeydi ve annemden beni okula bırakmalarını isteyemezdim. Bir şeyler olduğunu anlardı ve benim de ehliyetim yoktu.

Yaşadığımız kasaba küçüktü ve her yere bisikletle gidebiliyordum.

“Günaydın, canım.”

Annemin keyfi yerinde gibiydi. “Bu sabah nasıl hissediyorsun?”

“Yorgun.” Gülümsedim.

“Artık o kadar da genç değilsin,” diye alay etti ve son krepi tabağıma koydu.

“Bugün keyfin yerinde,” dedim. Doğum günüm hakkında konuşmaktan kaçınıyordum.

“Uzun zamandır görmediğim kuzenimle buluşmaya gidiyorum.”

“Kulağa hoş geliyor. Ben de gelebilir miyim?” diye sordum.

“Haha, hayır tatlım, gitmen gereken bir okulun var,’’ dedi bana bakarak.

“Bugün gitmem diye düşünüyordum,” dedim.

“Rieka! Benim kızım okulu asmaz. Gerçek dünyayla yüzleşmene sadece bir yıl var. Bu yüzden yapabiliyorken bu özgürlüğün tadını çıkar.’’

“Okul pek de özgürlük gibi gelmiyor.” Güldüm.

Kahvaltıdan sonra üzerimi değiştirip dışarı çıktım.

“Bu kadar erken nereye gidiyorsun?” diye sordu annem.

Günlerden çarşambaydı ve öğleden önce dersim yoktu. Ama bu gidip bisikletimi almak için mükemmel bir zamandı.

“Hava çok güzel, yürüyüşe çıkayım dedim.”

Başını sallayana kadar yalan söylediğimi anlamasından korktum. “İyi, ama okula zamanında git.”

“Söz veriyorum.”

Yolculuk bisikletsiz uzun sürmüştü, ama başardım ve aya bakan tepeye vardım. Dün gece bıraktığım gibi bisikletim hala oradaydı.

Archer'ın beni ilk kez öptüğü yere bakmak için kafamı kaldırdım. En azından saçımı öptüğü yere. Ama baktığım yerden dün gece bıraktığımız gibi görünmüyordu.

Dönüp gidemeyecek kadar merak ettim ve kendimi yukarıda buldum.

Tepeye ulaştığımda her şeyin etrafa dağıldığını gördüm. Battaniye parçalara ayrılmıştı ve yiyecekler çantadan dışarı saçılmıştı.

Etraf sessizliğe büründüğünde ne yapmış olabileceğimi merak ediyordum.

Kuş sesleri kesildi, rüzgar bile durulmuştu. Omurgamdan bir ürperti süzüldü. Hareket etmeye cesaret edemiyordum.

Arkamda derin bir hırıltı duydum. Yavaşça omzumun üzerinden baktım. Bir dağ aslanı açıklıktaki yolu bulmuştu.

Beynim bu beladan kurtulmanın yollarını ararken keskin bir şey havayı yararak yüzümün dibinden geçti.

Ok, dağ aslanının önüne düştü ve bana yoğunlaşan dikkatini dağıttı.

Kurtarıcımı düşünecek zaman yoktu, şimdi kaçma şansım vardı.

Fırladım ve bisikletime doğru koştum. Dağ aslanı bana yetişmeden bisikletime ulaşmayı umut ediyordum.

Bisikletime ulaşmanın rahatlamasını yaşıyordum ki omzumda keskin bir ağrı hissettim. Bir şey beni çekiyordu.

Dağ aslanı pençesini sol omzuma geçirmiş beni aşağı çekiyordu. Başka bir hamle yapacaktı ama yuvarlanmaktan kurtulup ayağa kalkmayı başardım.

Tekrar bir pençe savurdu ama ondan da sıyrılmayı başardım.

Bir ok daha havayı delip geçti ve bu sefer dağ aslanın bacağına isabet etti. Hırladı ama geri çekilmişti.

Gözlerim kurtarıcımı ararken ormanın diğer tarafından birinin geldiğini gördüm. Bir insan.

Archer!

Yayı ve okları yere atıp beni kucakladı. “Sen iyi misin?!” Yüzümü avuçlarının arasına aldı ve yaralarımı bulmak için beni döndürüp hareket ettirmeye çalıştı.

Omzum bu çabaya çok gecikmeden tepki verdi ve yüzüm acı içinde seğirdi. Fark etmişti. Gözleri ceketimdeki yırtığa ilişti.

“Yaralandın,” dedi dehşetle.

“Muhtemelen sadece bir sıyrık,” dedim onu rahatlatmaya çalışarak. “O kadar acımıyor bile.”

Uyarmadan ceketimin fermuarını indirdi. “Archer! Ne yapıyorsun?!”

Ceketimi çıkarırken canım öyle yandı ki kolumda şimşek çakmış gibi hissettim. ‘’Bu sadece bir çizik değil,” dedi. Ve haklıydı.

Omzumdaki açık bir yaradan yoğun ve kırmızı kan akıyordu. Belindeki çantadan bir bandaj aldı.

“İşte, bastır.” Bu çok feci bir biçimde canımı yakıyordu ama kanamayı da durdurmak gerekiyordu.

“Seni eve götürüyorum. Okula bu şekilde gitmene imkan yok,’’ dedi.

Yepyeni bir korku mideme saplandı. Yara yüzünden değildi, Archer'ın yanında daha önce hiç hissetmediğim bir huzursuzluk hissettim. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim.

Derin bir nefes verdi. “Üzgünüm, Rieka. On iki saat içinde iki kez yüreğimi ağzıma getirdin. Daha fazla dayanabileceğimi sanmıyorum.”

Gerçekten endişelendiğini görebiliyordum, bu yüzden düşüncelerimi sakladım. “Sadece bisikletimi almam gerekiyor, sonra beni eve götürebilirsin. Anlaştık mı?’’

Başını kaldırdı ve gülümsedi. “Anlaştık.”

***

Evin kapısına geldiğimizde babam hemen atıldı.

“Rieka! Ne oldu?!” diye sordu içeriye girmeme yardım ederken.

“Bir dağ aslanına denk geldi. Şanslıydı ki yakınlardaydım,” diye yanıtladı Archer.

“Teşekkür ederim Archer. Bundan sonrasını ben hallederim. Kendine dikkat et ve doğruca eve git.”

Kapı kapanmadan önce gözlerim onun endişeyle bakan gözleriyle buluştu. ”Üzgünüm Archer.” ~

Babam üstümü başımı temizleyip beni yatağa yatırdı. Neyse ki annem evde değildi. O annemi ikna eder ve okul işini de hallederdi.

Babam odamdan çıkar çıkmaz tuttuğum gözyaşlarımı serbest bıraktım.

Daha önce hiç vahşi bir hayvanla karşılaşmamıştım ve çok korkutucuydu. Hissettiklerimi de nitelendirmek çok zordu çünkü anlam veremiyordum.

Dağ aslanı, Archer'ın tepkisi... Rüya...

Buz mavisi gözleri anımsadım. Beyaz kurtta gördüğüm buz mavisi gözler.

Bacaklarımı kendime çektim ve yastığıma gömüldüm. Gözlerim acıyıncaya kadar ağladıktan sonra uykuya teslim oldum.

***

Yine ormandaydım. Koşuyordum. Bir şey arıyordum. ~

***

Keskin bir acıyla uyandım. Omzum. Yara enfeksiyon kapmış olmalıydı ki böylesine canımı yakıyordu diye düşündüm ve bandajı kaldırdım.

“Ama nasıl…’’ diye fısıldadım. Yara yoktu. Sadece izi kalmıştı.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok