Al Holland
Zavien Crane’in zarfını kapısının altından içeriye atmasının üzerinden bir hafta geçmişti, ancak hâlâ postalarının arasına Zavien’in postaları karışıyordu. Hatta ona ikinci bir not bırakmış, bu sefer ilkinden biraz daha sert bir dille ondan posta adresini değiştirmesini istemişti.
Bu durum Lara’yı gerçekten rahatsız etmeye başlamıştı. Postalarının arasında her onun adını gördüğünde, sakinleşmek için birkaç kez derin nefes alması gerekiyordu.
Pahalı buzlu kahveler ve güzel elbiseler bile dikkatini bundan uzaklaştıramıyordu.
“Buna ne dersin?” Delia elinde uzun, siyah, parlak bir elbise tutuyordu. Dekoltesi açıktı ama yine de şık bir elbiseydi.
“Tam sana göre,” derken dalgın bir şekilde kahve bardağını döndürdü.
Delia, Lara’nın çocukluğundan beri en yakın arkadaşıydı. Onsuz geçirdiği tek bir gün bile olmamıştı. Mükemmel parlak sarı saçları, kocaman mavi gözleri ve güzel, temiz elbiseleriyle her zaman onun hayatındaydı. Hatta Delia küçük çocuklar için düzenlenen bir güzellik yarışmasını bile kazanmıştı.
Delia’nın annesi, arkadaşının yarışmayı kazandığı gün çekilen fotoğrafı şöminelerinin üzerinde sergiliyordu.
“Çok mu marka diye bağırıyor?” derken Delia elbiseye bakıyordu. “Sıkıcı olmak istemiyorum.”
Lara gözlerini devirirken hafifçe Delia’ya vurdu. “Sen ne zaman sıkıcı oldun?”
“Doğru,” dedi Delia muzipçe göz kırparak. Yine de elbiseyi geri astı. “O yaşlı insanların bayılmasını istemeyiz. Bunlar zayıf bünyelere göre değil.” Flörtöz bir ifadeyle büyük memelerini elledi.
“Onlarla insan içine çıkmana izin vermeleri şaşırtıcı. Buna karşı bir yasa olmalı.”
“Vücudumu sergileme hakkım var canım.”
Lara güldü. “Evli kadınları kızdırmak istemiyorsan o şeyleri saklaman iyi olur,” diye hatırlattı.
Delia sürekli şık partilere, galalara katılırdı. Babasının şirketinde halkla ilişkiler departmanın başındaydı. Babasının adına hayır etkinliklerine katılıyordu. Delia’nın dolabında kaç tane elbise var diye sorsanız Lara sayamazdı.
Ama onu bu kadar çekici kılan sadece parası ve güzelliği değildi.
Her şey Delia’yı çekilmez bir orospu gibi gösterse de, ki Lara ona şaka yollu öyle olduğunu söylerdi, Delia aslında oldukça harika biriydi. Eğlenceli ve neşeli ama aynı zamanda önemli anlarda düşünceli ve şefkatliydi.
Ve kolayca herkesten bağış toplayabilirdi.
“Ee, şu yakışıklı komşu çocuğu anlat,” dedi Delia elbiselere bakarken. Bir yandan da kendi kendine, Hmm, bu olabilir, ~diye mırıldanıyordu.
“Kocaman bir oyuncak ayı gibi,” dedi Lara mutlulukla. Travis’in güldüğünde çıkan gamzelerini, geniş omuzlarını ve sevgi dolu kahverengi gözlerini düşündü. “Bana binada oturanlardan bahsetti. Mesela Nakamura Bey, apartman yöneticisi. Adamın yüzünde mimik namına hiçbir şey yokmuş.”
Delia omuz silkti. “Muhtemelen fazla botoks yüzündendir.”
Lara öyle olduğunu sanmıyordu ama adamla sadece bir kez tanışmıştı. Bu konuda yorum yapmak ona düşmezdi. “Zavien Crane denen adamın iyi bir komşu olduğunu söyledi ama nasıl iyi bir komşu olabiliyor anlamıyorum,” derken Lara kaşlarını çattı.
Delia Lara’ya döndü. Muhtemelen bunu gözlerini dramatik bir şekilde devirdiğini göstermek için yapmıştı. “Yine şu posta adam mı?” diye sordu sıkılmış bir sesle.
Lara istemeden dudak büktü. “Evet. Sinir bozucu ve kaba posta adam.”
“Alt tarafı posta Lara,” dedi Delia kaşlarını çatarak. “Onun kutusu seninkinin hemen yanında değil mi? Adama gelen postaları onun kutusuna koyup bunu unutamaz mısın?” diye sordu direkt.
“Bunu yapmaya devam etmesine izin mi vereyim? Daire numarasını değiştirmesi gerekiyor.” Lara sinirli bir şekilde ellerini sallarken neredeyse kabarık beyaz bir elbisenin üzerine kahvesini döküyordu.
Lara’yı kenara çekerek Delia elbiselere biraz alan açtı. “O zaman ona gelen postaları at gitsin. Böylece adresini değiştirmek zorunda kalır.”
“Posta imha etmek yasa dışı değil mi?”
Delia belirsiz bir ses çıkardı. Evet mi, hayır mı dediği anlaşılmıyordu.
“Ayrıca, kim olduğunu sanıyor da etrafta öyle her yeri kapalı dolaşıyor? Bu kesinlikle tuhaf bir davranış,” dedi Lara. Onun hakkında söyleyecek başka hakaret bulamıyordu.
“Bana oldukça seksi geldi,” dedi Delia omuz silkerek.
“Hainsin,” diye homurdandı Lara.
“Tamam, artık posta adam hakkında konuşmak yok. Sizinkiler ne zaman geliyor?”
“Birkaç hafta içinde,” dedi Lara. “Cumadan pazara kadar izinliyim, o yüzden mükemmel olacak. Daireyi görmek, dairenin onlara söylediğim kadar güvenli olduğundan emin olmak istiyorlar.” Gülümseyerek başını eğdi. “Nasıl olduklarını bilirsin.”
“Sen onların tatlı, akıllı kızısın,” dedi Delia bayılıyormuş gibi yaparak. Lara’nın şaplağından gülerek kaçtı. “Benimle yaşarken bu kadar endişelenmiyorlardı.”
Küçük kasabalarından ayrılıp üniversite için Kinsley’e taşındıktan sonra, Lara ve Delia birlikte yaşamışlardı, önce yurtlarda, sonra da Delia’nın resepsiyonu olan ve özel asansörlü güzel bir binada bulunan lüks üç yatak odalı dairesinde.
Ta ki Lara birkaç hafta önce taşınana kadar.
Bazen büyük pencereleri ve çatı katındaki havuzunu özlüyordu ama kendi evinin olması iyi hissettiriyordu. Evi, Delia’nınki kadar lüks olmayabilirdi ama rahattı, güvenliydi ve en önemlisi tamamen kendisine aitti.
“Peki ya dâhi çocuklar uğradı mı?” diye sordu Delia konuyu değiştirerek.
Bunun üzerine Lara erimiş buzlu kahvesine bakarken gülümsedi.
Blake ve Jae, Lara’nın ve dolayısıyla Delia’nın en eski arkadaşlarındandı. Jae çok zengin bir aileden geliyordu. Onu gördüğünüzde aksini düşünmenize imkân yoktu. Blake ise tam tersiydi, vahşi ve görgüsüzdü. Tuhaf amcası tarafından büyütülmüş bir yetimdi.
Ortak hiçbir yanları yoktu, sürekli tartışıyorlardı. Ve tabii ki birbirlerine deli gibi âşıklardı.
“Taşındıktan iki gün sonra ziyarete geldiler. Blake bana ev hediyesi olarak birkaç mutfak eşyası getirdi,” dedi Lara.
“Tahmin edeyim, waffle makinesi ve kettle mı?” diye sordu Delia.
“Aynen öyle.”
İkisi de buna güldü.
Blake tüm arkadaşlarına aynı iki ev hediyesini alırdı. Waffle makinesi almasının amacı birinin ona taze waffle yapmasıydı. Kettle’ı ise kimse ona waffle yapmadığında kendine hazır noodle yapmak için alıyordu.
Elindeki kırmızı dekolteli elbiseyi göstererek, “Buna ne dersin?” diye sordu Delia.
Lara düşünüyormuş gibi bir ses çıkardı. “Mükemmel,” dedi kocaman bir gülümsemeyle.
“Gerçekten mi?” Delia memnun görünüyordu. Elbiseyi tekrar incelemek için kendine çevirdi.
“Hmm. İnsanlardan aldığın bağışları göğüs dekoltene sıkıştırabilirsin,” derken Lara parmağını derin dekoltede gezdirdi.
Delia elini tokatladı ve elbiseyi askıya geri koydu. “Seni bağnaz kaltak,” diye homurdandı ve başka bir askılığa geçti.
Lara gülerek onu takip etti.
***
Delia her zamanki gibi Lara’yı birkaç şey almaya ikna etmişti. Dairesine doğru yürürken mutlu bir şekilde aldıklarını düşünüyordu, sevimli bir yazlık elbise, yeni sandaletler ve muhtemelen çok kısa bir etek… Ve birden onu gördü.
Zavien Crane.
Her zamanki lacivert şapkası ve siyah maskesiyle dairesinden çıktı. Koridorda yürürken gözleri yerdeydi.
Belli ki yanından geçen kimseyle konuşmak istemiyordu ama neden? Ne saklıyordu? Yüzünde bir şey mi vardı? Yara izi falan mı? Yoksa yaraları daha derinde, içinde miydi?
Kafasının içinde sorular dönüp doldururken Lara’nın kesin olarak bildiği tek şey vardı. Onunla ilgili bir şey onu korkutuyordu. Yürürken yavaşladı.
Onunla konuşmalı mıydı yoksa Delia’yı dinleyip o meseleyi unutmalı mıydı? Onun gibi sıradan toplum kurallarını umursamayan bir adamın belli ki aklı başında değildi. Böyle bir adamla konuşmaya değer miydi?
Kararını vermesi yarım saniye sürdü, kesinlikle konuşmaya değerdi.
Annesi onu korkak biri olarak yetiştirmemişti.
İstemsizce gözlerini adamın yüzüne dikmek yerine, en tatlı, en nazik sesiyle ona seslendi. “Affedersiniz.”
Tepki vermedi.
“Affedersiniz,” dedi tekrar daha güçlü bir şekilde. Bu sefer yolunu kesmek için tam önüne geçti.
Zavien aniden durarak şapkasını kaldırdığında, Lara koyu gri gözlerini ve gümüş rengi kaşlarını gördü. Kaşlarından biri soru sorarcasına kalktı. Lara’ya bakarken kulaklığını çıkardı. “Buyurun?” Pürüzsüz sesi alçak çıkıyordu ama buyurgandı.
Lara’nın fark ettiğinden daha uzun boyluydu, şimdi tam önünde durduğu için daha da ürkütücüydü. Gözlerinin ve kaşlarının alışılmadık rengi Lara’nın dikkatini çekerken, adamın vücudundan yayılan sıcaklık, beraberinde taze, temiz bir koku getiriyordu.
Gördüğü ve hissettiği şeyler karşısında bir an dili tutuldu. Sessiz bir şekilde adamın önünde durduğu süre uzadıkça Zavien’in kaşı daha da yukarıya kalktı.
Neyse ki asansörün sesiyle gerçeğe dönmüştü.
Lara karşısındaki adamın tam olarak kim olduğunu bilmesine rağmen, “Siz Zavien Crane misiniz?” diye sordu.
“Bana tebligat vermek için burada değilsiniz, değil mi?” Sesi ciddiydi ama sabit bakışları ve koyu gözlerinin parıldaması, adamın yasal işlemler konusunda o kadar da endişeli olmadığını düşündürüyordu.
“Hayır, 32H’de oturuyorum.” Arkasındaki dairesini işaret etti, bunu yaparken elindeki alışveriş çantalarını salladı.
Zavien elindeki torbalara bakıp ‘hmm’ diye bir ses çıkardı. “Tanıştığımıza memnun oldum. Müsaadenizle.” Kulaklığını tekrar takarken Lara’nın etrafından dolaşmaya çalıştı.
Ancak Lara onu durdurmak için dirseğinden tuttu. “Aslında, sizinle postalarınız hakkında konuşmak istiyordum. Notlarımı gördünüz mü acaba?”
“Şu küçük pembe yapışkan notlar mı?” diye sorarken gözleri Lara’nın saçlarına kaydı. “Şimdi mantıklı geldi.”
Lara’nın yanakları sinirden ısınmıştı. “Onları okuma fırsatınız oldu mu?” Artan öfkesi sesine yansıyordu. Kendine sakin olması gerektiğini hatırlattı.
“Onlar gerçekten kelime miydi? Yazmayı yeni öğrenen bir çocuk olduğunu sanmıştım.” Cıklarken başını iki yana salladı. “El yazınız berbat.”
Lara hırlarken ayağını yere vurmamaya çalıştı. “Yazı yazmayı sizden öğrenecek değilim. Adresinizi değiştirmeniz gerek. Postalarınızın benim posta kutuma gelmesini istemiyorum,” derken sesini düz ve sakin tutmaya çalışıyordu.
Dişlerini sıkarak konuşmasına aldırmayın.
“Tamam,” dedi Zavien omuz silkerek.
“Tamam mı?”
Sanki Lara küçük bir çocukmuş gibi, “Tamam,” diye tekrarladı yavaşça.
Lara ters ters ona bakarken, adam soğukkanlı ve umursamaz bir şekilde ona bakmaya devam ediyordu. Lara sinirle homurdanıp dairesine yürüdü.
***
Ertesi gün Lara’yla Travis işten yine aynı saatte çıkmış, bu hoş bir sürpriz olmuştu. Birlikte dairelerine doğru yürüyorlardı.
Lara kapısının önünde duran küçük kahverengi paketi gördüğünde bir an durdu.
“Bu ne?” diye sordu Travis. Onunla birlikte pakete doğru yürüdü.
“Bilmiyorum. Benim değil.” Paketi almak için eğildi ve kaşlarını çatıp elindeki paketi çevirdi. Kime ait olduğunu bulmaya çalışıyordu.
Lara’ya ait adresin üzerindeki ismi okurken sinirle hırladı. “Lanet olası. Zavien.”