
Şansımız yaver gitmişti. Aceleyle havaalanına döndükten sonra bir saat sonrasına dönüş uçuşu ayarlayabilmiştik.
Hava zifiri karanlıkken iniş yapmıştık. Hastaneye vardığımız gibi resepsiyondan aldığım yönlendirmeleri takip ederek odaya koştum.
Küçük bekleme odasında annemi, büyükannemi ve Richard’ı yan yana otururken buldum. Büyükannemle annemin gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüş, üvey babamın rengi atmıştı.
“Durumu nasıl?” diye sordum hepsine sırayla bakarak.
“Bir süredir haber alamıyoruz,” dedi annem bana sarılarak.
Richard’ın, Jenson’a, “Geldiğin için teşekkürler oğlum,” dediğini duydum.
“Aile her şeyden önce gelir baba. Toplantı bekleyebilir.”
Aramızda geçenlerden sonra bile bunu söylemesi içimi biraz olsun rahatlatmıştı.
Belki de düşündüğüm gibi pisliğin teki olmadığını bilmek iyi gelmişti.
Bir süre sessizlik içinde öylece oturup ara sıra birbirimizi teselli etmek için el ele tutuştuk.
Sonunda kapının açılmasıyla bir doktor içeri girdi.
“Eşim nasıl?” diye atıldı büyükannem.
Doktor başını iki yana salladığı anda büyükbabamı kaybettiğimizi anladım.
Doktor acı haberi verdiği anda büyükanneme düşmemesi için kocaman sarıldım.
Hayatının aşkı için feryat figan ağlamaya başladığında annemle onu teselli etmeye çalışsak da bizim de gözyaşlarımıza hâkim olabilmemiz mümkün değildi.
Gözyaşları ve feryatlar arasında Richard’ın Jenson’la konuştuğunu duydum. “Amelia’yla birkaç gün Rose’un yanında kalacağız. Skylar’ı eve götür. Yalnız kalması doğru olmaz.”
Ertesi günün büyük kısmını yatakta geçirdim. Büyükbabamı şimdiden özlemiştim ama bundan daha da kötüsü tüm olanların acımasız bir şaka gibi görünmesiydi.
O daha yeni emekli olmuştu! Koca bir ömrünü çalışıp ailesine sevgi dolu bir yuva sağlamaya adadıktan sonra nihayet dinlenme zamanı gelmişti.
Ama kalbi onu yarı yolda bırakmıştı.
Mesajlarımı kontrol ettim.
Onun mesajlarını kapatıp diğerlerine baktım.
“Nasıl hissediyorsun?”
Kafamı kaldırdığımda Jenson’ın yatak odamın kapısında durduğunu gördüm.
“İyiyim, teşekkür ederim. Yürüyüşe çıkabilir miyiz? Bütün gün dört duvar arasında kalmak istemiyorum. Bu şekilde sadece onu düşünüyorum.”
Buruk bir ifadeyle gülümsedi. “Ben de aynısını düşünüyordum. Hazırlan, beş dakika sonra aşağıda buluşalım.”
Arabayla şehre indikten sonra çıkıp dolaştık. Hatta anneme ve Jenny’ye bir şeyler aldım, çünkü ikisine de bitiremediğim seyahatten bir şeyler getireceğime söz vermiştim.
Gözüme kestirdiğim güzel çantayı elime alıp fiyatını gördüğüm anda bırakmam bir oldu.
“İstemiyor musun?” diye sordu Jenson bunu görünce.
“Çok pahalı.”
Fiyatını kontrol etti. “İstiyorsan almalısın.”
“İhtiyacım yok. Ailem seninki gibi zengin değil, o yüzden büyürken istediğim her şey bana alınmadı. Ailem bana tutumlu olmayı öğretti.”
“Benimkiler de öyle.” Çantayı alıp bana uzattı. “Paranı gereksiz şeylere harcayarak zengin olamazsın ama arada bir kendini şımartabilirsin.”
“Ve dün geceden sonra, şimdi kesinlikle o zamanlardan biri.”
Babasının da annem gibi olduğunu biliyordum, aksi takdirde birlikte olmazlardı. “Bekleyip kendime başka bir şey almayı tercih ederim.”
Başını sallayıp daha fazla üstelemediğinde memnun oldum.
“Babam para istiyorsam beni ofisinde çalıştırırdı,” dedi Jenson mağazadan çıkarken.
“Annemle büyükbabam da beni çalıştırırdı. Arabamın yarısını kendim ödedim.”
Sokakta yürürken yetiştirilme tarzlarımızla ilgili konuştuk. Düşündüğümden çok daha fazla ortak noktamız vardı. Zamanın nasıl geçtiğini anlamasam da güneş batmaya başlamıştı.
“Akşam yemeği?” diye sorduk küçük bir kafeye yaklaşırken.
“Olur.”
Jenson akşam boyunca beni güldürdüğü için eve döndüğümüzde yanaklarım ağrıyordu.
Ama Richard’ın evini görünce aklıma yine büyükbabam geldi. Sanırım bunun sebebi evde tek olmamız ve annemle Richard’ın büyükannemin yanında olmasıydı.
Jenson bana giriş kapısını açınca içeri girdim. Merdivenlerin dibinde dönüp ona baktım.
“Bugün için teşekkür ederim, Jenson.”
Başını salladı. “Büyükbaban için üzgünüm, Sky.”
Yüzümdeki gülümsemeyi korumak ve gözyaşlarımı bastırmak için tüm gücümü kullandım.
“Dinle,” dedi. “Geçen geceyle ilgili…”
“Sorun değil.” Arkamı dönüp merdivenleri çıkarak doğruca odama yöneldim.
O da hemen peşimden geldi. “Sky, bekle.”
“Sorun değil, unutalım gitsin. İyi geceler.”
Adımlarımı hızlandırarak odama girdiğim gibi kapıyı arkamdan kapattım.
Ama beni etkiliyordu. Başta bana kötü davranmış olmasını anlıyordum. Beni tehdit olarak görmüştü.
Ama bugün benimle ilgilenmesi, beni teselli etmesi, bana sarılması ve dokunması… Bambaşkaydı.
Bunu düşündüğüm anda bacak aramda biriken sıcaklığı hissettim.