Wendy Gamelkoorn
EDWARD
Başımda sanki biri balyozla vurmuş gibi korkunç bir ağrı vardı. Gözlerimi açmaya çalıştım ama odadaki ışık gözlerimi kamaştırınca hemen geri kapattım.
Etraftan makine uğultuları ve fısıltılar geliyordu. Uyanık kalmaya çabalasam da uykuya yenik düştüm ve bir kez daha her yer karardı.
Bu sefer biri kolumu çekiştirdiği için sıçrayarak uyandım. Kolumu çekmeye yeltendim ama sanki üzerinde kocaman bir kaya vardı. Gözlerimi araladığımda bir tuhaflık olduğunu fark ettim, sadece sağ gözüm görüyordu.
Şaşkınlıkla elimi yüzüme götürmeye çalıştım ama biri bana engel oldu. “Lütfen dokunmayın Bay Winter. Başınızın sol tarafı sargılı.”
Konuşanın kim olduğunu görmek için başımı çevirdim. Dün geceki hemşire değildi. Sesi farklıydı, daha sert ama aynı zamanda şefkatliydi.
Yanımda duran kadın yirmili yaşlarının ortasındaydı. Cildi pürüzsüzdü ve kocaman, kahverengi gözleri vardı. Kibar bir gülümsemeyle, “Ameliyatınız başarılı geçti. Bir aksilik olmazsa doktor birazdan gelip size daha fazla bilgi verecek,” dedi.
Cevap vermeye çalıştım ama dilim sanki paslı demir gibiydi, boğazım çöl gibi kurumuştu. Hemşire ağzımdan çıkan sesleri duyunca hafifçe kıkırdadı.
“Size su getireyim,” dedi, odanın öbür ucuna yürüyerek. Elinde büyük bir su bardağıyla geri geldi. Soğuk su kurumuş boğazıma değdiğinde keyifle gözlerimi kapattım. Oh be, ilaç gibi geldi!
Bir süre sonra beni tekerlekli sandalyeyle odama geri götürdüler ve derin bir uykuya daldım. Gözlerimi açtığımda birinin ayaklarını yatağıma dayadığını gördüm. İlk başta şaşırdım ama kim olduğunu anlayınca yüzüm bir gülümsemeyle aydınlandı.
“Günaydın oğlum. İstediklerimi getirdin mi?”
Rob gülümsememe karşılık vermedi. Suratı asıktı. “Hiç komik değil baba. Sıradan bir doktor kontrolü deyip duruyordun, beyin ameliyatı olmuşsun!” dedi giderek yükselen bir sesle.
Yastığıma yaslanıp gözlerimi kapattım. “Ne yapabilirdim ki? Ölümcül bir beyin tümörü olma ihtimali mi var deseydim? Annenin ölümünün üzerinden daha bir yıl geçti. Seni telaşlandırmak istemedim. Ben de sadece rutin bir kontrol sanmıştım, ameliyat olacağımı bilmiyordum. Galiba doktorun dediklerini kulak ardı etmişim.”
Başımı çevirip ona baktım. Rob bitkin görünüyordu, gözaltlarında koyu halkalar vardı. Onun yaşındaki biri böyle dertlerle boğuşmamalıydı. Ama sonuçta beynimde tümör olmasını ben istememiştim…
ALEX
Özenle makyaj yapıp en sevdiğim eşarbımı taktım ve son kez aynaya baktım. Yüzüm solgun ve şişti, yeşil gözlerimin altında koyu halkalar vardı. Vücudumda hâlâ biraz güzel olduğunu düşündüğüm tek yer gözlerimdi. İç çekip üzgün bir ses çıkardım. Artık kendimi hiç çekici bulmuyordum.
Banyoda bildiğim bir şarkı çaldığını duyunca gülümsedim. Nena yatmaya hazırlanıyordu. Yarın okulu olmadığı için onu rahatsız etmek istemiyordum.
Banyo kapısına usulca tıklatarak, “Ben çıkıyorum canım. Uslu dur olur mu?” diye seslendim.
Tam gidecekken kapı açıldı ve Nena boynuma atlayıp yüzümü öpücüklere boğdu. “İyi çalışmalar anne.”
Şaşkınlık içinde ona baktım. “Hayırdır, ne oldu durduk yere? Özel bir şey mi var?”
Nena kıkırdayarak, “Hiç, seni sevdiğim için,” diye cevap verdi, beni etrafımda döndürürken neredeyse düşürüyordu.
Ardından, “Görüşürüz anne!” diye bağırdı ve kapıyı gürültüyle kapattı.
Gülerek başımı iki yana salladım. Deli kız!
Ben koridora doğru yürürken Bart mutfaktan çıktı. Beni tepeden tırnağa süzdükten sonra gözlerini eşarbıma dikti. Başıma eşarp takmamdan hoşlanmadığını biliyordum. Peruk takmam için çok uğraşmıştı ama ben nefret ediyordum çünkü çok sahte geliyordu.
Hızlıca ona doğru yürüyüp öpmek için uzandım ama ellerimi omuzlarına koyar koymaz geri çekildi. Bakışları soğuk ve ilgisizdi.
“Yarın geç saate kadar çalışmam gerekiyor, o yüzden Nena’ya bakacak birini bulman lazım,” dedi, küçümseyen bir bakışla ellerimi omuzlarından iterek.
Afallamış bir hâlde yüzüne baktım. “Yarın benim son gece nöbetim. Takvimde yazıyor. Şimdi mi söylüyorsun?” diye resmen bağırdım, şaşkınlığım yerini öfkeye bırakırken.
“Abartma,” dedi Bart, gözlerini devirerek. “Nena on üç yaşında. Kendi başının çaresine bakabilir.”
Bana böyle davranmasına çok üzülüyordum. “Mesele sadece ona bakacak birini bulmak değil Bart,” dedim yalvarır gibi. “Son zamanlarda hiç evde değilsin. Sadece onunla daha fazla vakit geçirmeni istiyorum.”
Bir an sessiz kalarak aşağılayan bakışlarla yüzümü inceledi. Ardından kollarını kavuşturarak, “Dinle Alex. Son birkaç yıldır senin için her şeyi yaptım. Hastanede dibinden ayrılmadım, sürekli şikâyetlerini dinledim. Sen her kustuğunda neredeyse ben de kusacaktım. Sana hep kova ve mendil getirdim, gerçi yarısı yine de battaniyelere bulaşıyordu. Her seferinde her şeyi ben temizlemek zorunda kaldım. Temizlik yapmaktan ve ev işlerinden bıktım. Artık kendime zaman ayırmaya ihtiyacım var. Bak, kanserinin yayılmamış olmasına sevindim ama bana sürekli ne yapmam gerektiğini söylemenden bıktım.”
Tekrar soğuk bakışlarla beni süzerek, “Boşuna makyaj yapma. Ne kadar uğraşırsan uğraş asla şiş yüzünü gizleyemeyeceksin,” diye ekledi ve hızla dönüp tekrar mutfağa yöneldi. Gözden kaybolmadan önce arkasını döndü. “Ha, bu arada yarın gece eve gelmeyeceğim.”