
Saniyeler içinde haydudun üzerine atlayıp onu uzaklaştırdığımda yüzünde beliren şok son derece tatmin ediciydi.
Sertleşmiş aletini keskin dişlerimle vücudundan ayırdığımı, kasıklarından kanının fışkırdığını ve metalik kokunun havayı doldurduğunu fark ettiğinde yüzünü acıyla buruşturdu. Ardından yıldırım hızıyla pençelerimi karnına saplayıp onu birkaç metre uzağa fırlattım.
Çığlıkları, takibinde gelen kısa ama pervasız dövüşün habercisi oldu. Üç haydudu daha indirdikten sonra insan formuma geçip yıllar süren eğitimimde öğrendiğim teknikleri kullanarak diğer ikisini de zorlanmadan alt ettim.
Gama Thomas hırlayarak açıklığa dalıp doğrudan Luna’nın yakınında duran tek haydudun boynunu kopardı. Yerde hareketsiz yatan Luna’nın.
Bu düşünceyi bir kenara iterek Gama’ya katıldığımda etkili bir saldırı düzenine girdik. Üç kurdu da hızlıca etkisiz hâle getirmemizden sonra geriye tek bir kurt kaldı.
Ne kadar uğraşırsam uğraşayım son haydudun kokusunu alamadım ve biz ona ulaşamadan ortadan kayboldu.
Büyü. Alışılmadık bir durumdu ama mevcut tehditleri savuşturduktan sonra hemen Luna’ya döndüm.
“Gama, ona gümüş enjekte edilmiş, hemen tıbbi çantamı getirmelisin.”
Boynundaki kabarık izlere ve morarmış noktalara baktım. Gümüşün aktığı üç farklı delik vardı.
Neden burada durmuşlardı? Bu bir kaçırma girişimi olamazdı.
Ona tecavüz edip öldürmeyi, sonra da sürünün bulması için burada bırakmayı planlamış olmalılardı.
Sığ ve düzensiz nefesler alıyor, omzuna yayılan siyahlığa bakılırsa gümüş hızla ilerliyordu.
Gümüş kalbine ulaşırsa o zaman elimden bir şey gelmezdi. “Lanet olsun.”
Enjeksiyon noktalarını yokladığımda yüzeye yakın bir yerde gümüş birikintisi olduğunu gördüm. Onu hareket ettirmeden o gümüşü çıkarmam gerekiyordu.
Thomas dönüp tıbbi çantamı yanıma koyunca hemen çantamı açıp Luna’nın yaralarını sterilize ettim. Ben çantamdan ekipmanlarımı çıkarırken sürü savaşçılarının yaklaştığını duydum.
Ağaçların arasından yükselen şiddetli bir hırlamanın ardından boynumdan tutulup doğruca bir ağaca itildim. Alfa.
Beni boynumdan kavrayıp ağaca yapıştırmış, gözlerimin içine bakıyordu. Koyu renk gözleri ve bronzlaşmış teniyle çok yakışıklıydı.
Özel bir his için bir anlığına bekledim ama tık yoktu. O benim eşim değildi.
Öfke ve kafa karışıklığıyla yüzünü buruşturup boynuma eğilerek uzun ve derin bir nefes aldı. “Sen haydut değilsin.”
“Hayır, ben sürünün yeni doktoruyum.” Bunun söylerken boynundaki gümüş yanığını fark ettim.
Elini gevşettiğinde ben de elimi gayriihtiyari boynuna götürüp Luna’daki gibi bir birikim olduğunu fark ettim. Muhtemelen bu hareketim ve bariz gücüm karşısında şok olduğu için onu incelememe izin verdi.
“İkinize de ölümcül miktarda gümüş verilmiş. Hâlâ ayakta olman şaşırtıcı, Alfa. Güçlü bir kurdun olmalı.”
Hafifçe hırladıktan sonra annesine baktı. Eddie liderlerini kurtarmam için bana yalvaran gözlerle bakıyordu.
“Kahretsin, yanımda sadece tek bir çıkarma kiti var. Birinizden elle çıkarmam gerekecek. İkiniz de buna uzun süre dayanamazsınız. Hemen hastaneye gitmeliyiz.”
Gruptan tedirgin homurtular yükselse de tek yol buydu. “Buraya otur, Alfa. Sen de grubu böl, Beta. Savaşçı Thomas, sen benimlesin.”
Muhtemelen emir verildiğinin farkında olmayan grup söylediklerime itaat etti. Çıkarma kitini alıp Luna’nın yarasının üzerine yerleştirdim.
Thomas’ı yanıma çağırıp ellerini ellerimin altına koyup ona emmesini işaret ettim. “Kan görene kadar emmeye devam et, tüm gümüşü çıkarmamız gerek.”
“Grup bir, bu iş biter bitmez Luna’yı götüreceksiniz. Grup iki, siz de Alfa’yı alacaksınız. Onları mümkün olduğunca hızlı hastaneye götürün ve sarsmamaya özen gösterin. Kalan gümüşleri mümkün mertebe özenle çıkaracağız.”
Thomas söylediğim gibi emmeye devam ediyordu. “Thomas, beni taşıyacaksın. Muhtemelen bayılacağım ve sana güveniyorum.”
Bunu söylerken Alfa’nın üzerine çıktım. Ben emir verince şortunu giymiş olması isabet olmuştu çünkü hâlâ çırılçıplaktım. Neşteri alıp bileğimde küçük bir kesik açarak dudaklarına götürdüm.
Dudakları morarmaya başlamıştı. Güçlüydü ama gümüş onu hızla ele geçiriyordu.
“Bana güven, Alfa, iç.” Bunu söylerken omzuna küçük bir kesik atıp başımı çalışmam gereken noktaya doğru eğdim. Canım çok acıyacaktı.
Bileğimi ağzına biraz daha ittiğimde dudaklarının geçici olarak kenetlendiğini hissettim. Bileğimi kavrayıp kanımı içmeye başladığında inledi. Ben de ondaki gümüşü emerek çıkarmak için dilimi damağıma bastırıp emmeye başladım.
Burnumdan nefes alırken ağız dolusu gümüşü yere tükürdüm. Gümüş derimi yakarken her emişte ağzıma kendi kanımın metalik kokusu doldu.
Alfa’yı kurtarırken ölebilirdim. Yanaklarımın içlerinin ve dudaklarımın yandığını hissedebiliyordum. Sonunda gümüş yerine onun kanının tadını aldığımda ağzımdakileri son kez tükürerek yana yuvarlandım. Dünyam karanlığa gömülürken başımı salladığımda Thomas’ın dehşet içindeki gözlerini gördüm.
Tam sürü evine vardığımızda uyandım ve Eddie’nin beni Thomas’tan alıp büyük tişörtüyle üzerimi örttükten sonra merdivenlerden çıkardığını fark ettim. Gözlerimi açıp gülümsemeye çalışsam da yanmış yüz kaslarım buna müsaade etmedi.
Berbat hâlde olmalıydım ama Eddie eğitimimiz sırasında çok daha kötü hâllerimi görmüştü. “Şu an konuşmayı aklından bile geçirme, Eliza. Beni çok korkuttun.”
Sonraki birkaç saat bulanıktı. Dinlenmem için uyku ilacı, iyileşmemi desteklemek için de ağrı kesiciler aldım.
Bir noktada eş bağımda bir kıpırdanma hissetsem de güçlü sakinleştirici beni hızla etkisi altına alarak beni bir kez daha uyuttu. Karşı koyacak gücüm yoktu.
Tekrar uyandığımda hava kararmıştı ve Eddie yanımdaki sandalyede uyukluyordu. Ben komodinin üzerindeki bardağa uzanırken gözlerini açıp su içebilmem için doğrulmama yardım etti.
“Teşekkür ederim.” Yumuşak sesi minnetle doluydu. Bana gülümseyerek devam etti. “Alfa tamamen iyileşti ve odasında dinleniyor. Luna’nın bilinci hâlâ kapalı ama durumu stabil. Doktor Roberts onun senin sayende iyileşeceğinden emin.”
Eddie ellerimi avuçlarının arasına alarak onları öptü. “Teşekkür ederim sevgili dostum.”
Geri çekilerek ona hafifçe başımı sallayıp sesimi test ettim.
“Rica ederim, ne demek. Onlar artık benim de liderlerim,” diye mırıldandım ama yakıcı acı sesimi zorluyordu. Ağzımı yokladığımda etin büyük kısmının iyileştiğini fark ettim. “Ne kadar kötüydü?”
“Alfa kanından epey emdiği için tedaviye ihtiyaç duymadı. Bu konuda bazı soruları olacaktır.” Bana pişmanlıkla baksa da ben sadece başımı salladım.
“Resmen bütün ağzın eridi. Daha küçük bir kurt olsa kalıcı hasar alırdı, hatta yüzü erirdi. Bunu benim dışında sadece Thomas ve Doktor Roberts gördü.”
“Doktor Roberts?”
“Ondan laf çıkmaz. İyi bir adam. Ağzı sıkıdır. Aslında Alfa’nın ikiz kardeşi. Annesini kontrol etmeye geldi ve senin tedavine yardım etti.”
Başımı anlayışla salladım. Sakinleştirici verildiğinde hissettiğim kişi o olabilir miydi? Sonrasında beni kontrole geldi mi diye sormaya cesaret edemedim. Bu sadece başka sorular doğuracaktı. Nihayetinde bir doktor olduğu için beni kontrol etmesi çok normaldi.
“Yarın Alfa ile görüşme ayarlayabilir misin?” Sesimi zorladığım için yüzümü buruşturdum.
“Oldu bil. Ben gidip sana sevdiğin yemeklerden getireyim, sen de dinlen. Yemekten sonra seni odana yerleştireceğim. Bir devriyeye gidip arabanı almasını istedim, bu yüzden valizlerin de odada olacak.”
Ben tekrar kendimi uykunun kollarına bırakırken o kapıyı açtı. Kapıyı kapatmadan hemen önce, “Şimdi olmaz, dinlenmesi gerekiyor,” dediğini duydum.
Odama dolan taze orman kokusu beni anında rahatlatınca uykuya dalıp eşimi bir kez daha rüyamda gördüm.