
Müzayededen bu kadar keyif aldığıma inanamıyordum.
Bileziği almak için iki yaşlı kadından daha fazla teklif vermek zorunda kalmıştım ve adrenalin hâlâ damarlarımda dolaşıyordu. Daha sonra kutlama niyetine içki içmiştik ama garsonun Tara'ya birden fazla içki getirmesini engellemek zorunda kalmıştım. Ne de olsa kulüpte iki duble votka içmişti.
Ona patronluk taslamama ses çıkarmıyordu. Davranışlarının kolayca başka yöne kayabileceğini hissediyordum. Ayık Tara çok can sıkıcı olabiliyordu ama uzun bacakları ve zarif boynuyla kuğuya benzeyen sarhoş Tara daha tehlikeliydi.
Müzayededen sonra arabadaki hâli içimi burkmuştu.
Mahçup olmuş gibiydi ve benim yüzümden böyle hissettiği için kahroluyordum. Kucağında, üzerinde farklı boyut ve renklerde çok sayıda taş bulunan bir bilezik duruyordu. İçtiği votkaların etkisini gösterdiği gözlerinden belli oluyordu.
“Çok pahalıydı,” diye fısıldadı. “Şimdi sana bir servet borçluyum.”
Yüzündeki ifade içimi acıttı. “Sana bir teklifim var.”
Alaycı bir tavırla, “Şeytanla pazarlık yapmam,” dedi.
“Merak etmiyor musun?” diye sordum.
Kollarını kavuşturup bana baktı. Boş yolda gaza bastım. “Peki. Söyle bakalım.”
“Parayı geri istemeyeceğim. Ama bana bir iyilik borcun olacak. İhtiyacım olduğunda senden bir iyilik isteyeceğim. O kadar.”
Gözlerini kısıp beni süzdü ama dikkatini çekmiştim. “Çok açık uçlu bir teklif. İçime sinmedi.”
“Ama bilezik ucuz değildi,” diye hatırlattım.
“Evet, ucuz değildi ama bu anlaşma için bazı şartlar koşmam lazım.”
“Şart falan yok. İşine gelirse.”
O alt dudağını ısırarak teklifimi değerlendirirken dudaklarına bakmamaya çalıştım.
Kamp alanına park ettiğimizde kapısını açmak için üzerine eğildim. Parfümünün kokusu burun deliklerime doldu. Başımı kaldırıp gözlerine baktım. Yakından olduğundan daha genç görünüyordu.
“Sana ‘zıpla’ dersem ‘ne kadar yükseğe’ diye soracaksın,” diye fısıldadım. Artık o kadar savunmasız görünmüyordu.
Arabanın kapısını açıp çarparak indi.
O ahşap merdivenleri çıkarken peşinden gittim. Kışkırtıcı, sıkı kıçına bakınca kalp atışlarım hızlandı. En üst basamakta bana döndü ve merdivenlerde göz göze geldik.
“Sana ‘koş’ dersem ‘ne kadar hızlı’ diye soracaksın,” dedim, onu kışkırtmaya devam ederek. Hak ettiğim tokat için kendimi hazırlıyordum.
Dudaklarını hafifçe aralayıp öne eğildi. Bana vurmak yerine gözlerime bakarak dudaklarını alt dudağıma bastırdı.
“Oyun oynamayı seviyorsun Bay Morelli.”
Nefesindeki votka kokusu alınca ahlaki değerlerim yerle bir oldu.
Kollarımı beline dolayıp onu havaya kaldırdım. Bütün mantıklı beyin hücrelerim bu aptal çadırdan uçup gitmişti sanki.
Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.
“Tara,” dedi. Sesindeki hırçınlık zaten her şeyi anlatıyordu. Önümde dururken parmaklarını kalçama bastırdı. “Aptallığım için beni affeder misin?”
Son birkaç gün uzun bir ön sevişme gibiydi. Kadın vücudunu iyi bilen bir erkek beni testosteron bombardımanına tutmuştu. Eşcinsel eski erkek arkadaşım ve onun arkadaşlarıyla o kadar vakit geçirdikten sonra bu bambaşka bir duyguydu.
Sesli bir şekilde yutkundum ve o bana iyice yaklaştı. Dudaklarını kulağımın altındaki hassas noktaya değdirdi.
Dilini kulak mememin ucunda gezdirirken keskin bir nefes aldım. Ellerimi gömleğinin altına götürüp sıcak, güçlü kaslarını hissettim. Hem ondan uzaklaşmak hem de ona yapışmak istiyordum. Onu hem öpmek hem de suratına tokat atmak istiyordum.
Tırnaklarımla sırtını çizdiğimde bir küfür savurarak beni havaya kaldırdı. Ayak parmaklarım neredeyse yere değmiyordu.
“Ne yapıyoruz biz?” diye sordum, mantıklı düşünmeye çabalayarak.
“Şşşt,” diye beni susturdu ve dudaklarıma yapıştı. Kollarımı omuzlarına sıkıca dolayıp kendimi öpücüğe bıraktım.
Beni yatağa taşıdı. İçten içe fikrini değiştirmemesini, bana bakıp kim olduğumuzu hatırlamamasını umuyordum.
Bu gece bunun olmasını istiyordum.
Aşk falan istemiyordum. Aklımı başımdan alacak bir seks istiyordum. Seks sırasında hiç keyif alamamanın benim suçum olmadığını kanıtlamak istiyordum. Diğer kadınların bahsettiği o heyecanı tatmak istiyordum çünkü ben kendim bildim bileli hep rol yapmak zorunda kalmıştım.
Dudaklarımdan ayrılıp elbisemi küçük göğüslerimi açığa çıkarana dek indirirken dilini boynumda gezdirdi. Çevik bir hareketle beni serin çarşafların üzerine bıraktığında utanarak kendimi örttüm.
Göğüslerimin hiçbir erkeği etkilediği söylenemezdi. Annemi dinleseydim şimdi onun estetik cerrahının yaptığı dolgun memelerim olurdu.
Theodore utandığımı fark etti. Gözlerimin içine bakarak ellerimi tuttu ve elbisemi biraz daha indirdi. Gözlerini benden ayırmadan parmaklarını göğsümün yumuşak üst kıvrımında gezdirdi.
Derin bir nefes aldım. Hem savunmasız hem de minnettar hissediyordum.
“Sarhoş musun?” diye sorduğunda başımı iki yana salladım.
Bana inanmadığı belliydi ve her şeyin daha başlamadan bitmesinden korkuyordum. Dudaklarına yapıştım ve alt dudağını ısırdıktan sonra emdim.
“Ne yapıyoruz biz?” diye sordum.
“Ne istersen,” dedi beni heyecanlandıran boğuk bir sesle.
“Sadece gecenin tadını çıkaran iki kişi. Ne eksik ne fazla,” diye fısıldadım, bileklerini tutup nabzını hissederek.
“Anlaştık bebeğim,” dedi. Beni iyice süzdükten sonra boynumla omzumun arasındaki çukuru öptü.
Ürpererek yanağına uzanıp onu derin bir öpücüğün içine çektim.
Durmam gerektiğini biliyordum. Onun hayatı üzerinde çok fazla söz sahibiydim ve o bunun farkında bile değildi.
Gergin bir şekilde gömleğimi çekiştirerek gülümsedi. Birkaç düğme açılınca göğsümün ortasını öperek ürpermeme neden oldu.
Ardından gözlerini açıp beni ruhunun derinliklerine çekti.
Yatakta kıpırdandıkça elbisesi yukarı çıkıyor, upuzun bacaklarını ortaya çıkarıyordu.
Teninin kokusu başımı döndürüyordu. Parmaklarımı kalçalarında gezdirirken kokusunu içime çektim. Elbiseyi karnına kadar sıyırıp elimi bacaklarının arasına götürdüm.
“Theo,” dedi, avucunu göğsüme bastırarak. Homurdanarak itiraz ettim ve dudaklarımı küçük, yumuşacık göğüslerine götürdüm.
Kendimi her an kopmaya hazır gergin bir ip gibi hissediyordum.
“Bana bir söz vermen gerek.”
Kalp atışlarımdan onu zor duyuyordum.
“Bu geceyi daha sonra bana patronluk taslamak için kullanamazsın. Sadece tek seferlik bir şey. Birlikte olduğumuzu unutacağız.”
“Hmm.” Yüzümü kulağıyla boynunun arasına gömdüm ve çenesini yaladıktan sonra tutkuyla dudaklarına yapıştım.
Nefes nefese bir hâlde başını çevirerek, “Söz ver bana,” dedi.
Omzunu ısırarak, “Sus artık be kadın. Şu anda istesen sana canımı veririm,” dedim.
Elbisesini tamamen çıkardığımda keskin bir nefes aldı. Yatakta üzerine yerleştim. Sıcacık, tahrik olmuş teninin kokusu başımı döndürüyordu.
O pantolonumu çıkarmaya çalışırken ben de aceleyle gömleğimi çıkardım. Ellerini alev alev yanan tenimde hissetmek için sabırsızlanıyordum.
Hiçbir kadını bu gece Tara’yı arzuladığım kadar arzulamamıştım. Madem böyle bir şeye girişmiştik, o zaman bunu düzgün yapmaya kararlıydım. Yüzüne uzanıp onu kendime yaklaştırdım. Tara’yı öpmeden duramıyordum.
Ben kondom taktıktan sonra bacaklarını açtı. Vücutlarımız iki yapboz parçası gibiydi. Sıcaklığı beni sararken yavaşça içine girdim ve tepkisini izledim.
İçinde olmak çok güzel bir histi. Hatta güzel demek az kalırdı. Şimdiye kadar yaşadığım en muhteşem histi.
Alınlarımız birbirine değdi ve kocaman, ışıl ışıl gözlerine baktım. Sıcacık amı penisimin etrafını sıkıca sardığında aklım başımdan gitti.
“Ne oldu?” diye sordum, iki günlük sakalımı yanağına sürterek.
“Yakın mısın?” diye fısıldadı.
“Neye yakın mıyım?”
“Of,” dedi. Sinir olduğu ve utandığı yüzünden belli oluyordu.
Bu hiç de hayal ettiğim gibi olmayacaktı.
Daha nasıl yapılacağı hakkında en ufak bir fikri yoktu.
“Boşalmamı mı istiyorsun?” diye sordum.
Başını salladığında daha derine girdim. Mükemmel, sıcacık bedeninin içinde kendimi kaybediyordum. Neredeyse zevkten gözlerim kayacaktı.
“Boşalacağım,” dedim, alt dudağını emerek. “Ama sen boşaldıktan sonra.”
Kollarımdaki kıvrak, sıcak kadın aniden kaskatı kesildi. Beni üzerinden itince neye uğradığımı şaşırdım.
Ben nefes nefeseyken o yatağın etrafında dolanarak elbisesini arıyordu.
Kafam allak bullak olmuştu. Aklı başına gelene kadar onu sarsmak ya da altıma alıp başladığımız işi bitirmek istiyordum.
Ama mantığım devreye girdi. Kolumu omuzlarına dolayıp onu tekrar yatağa çektim. Biraz direndikten sonra kendini bana bıraktı. Gece serin bir rüzgâr eserken ben hâlâ alev alev yanıyordum.
“Demin ne oldu?” diye sordum.
Parmaklarım teninde daireler çizerken tüyleri diken diken oldu. Gözlerini kapattı.
“Hadi, konuş benimle.”
“Konuşacak bir şey yok. Fikrimi değiştirdim.”
Avuçlarımı karnına bastırınca nefesi kesildi. “Ben bütün gece böyle durabilirim. Sana kalmış.”
Alnını ince bir ter tabakası kaplamıştı. “Yapamam…”
Ellerimi küçük göğüslerinde gezdirdikten sonra bacaklarına doğru kaydırdım.
“Yapma.”
“Neden?”
“İşe yaramayacak. Kendi başıma yapabiliyorum ama…”
Bir elimle yüzünü bana doğru çevirirken diğer elimi klitorisine götürdüm. Soğuk havaya açılan ipeksi teninin sıcaklığını hissedebiliyordum.
“Hiç bir erkekle orgazm olmadın mı?”
Başını sallayarak gözlerini kapattı.
İçim şefkat ve anlayışla dolarken gerginliğim azaldı. Göğsünün inip kalkmasını izlerken kendi vücudumu unuttum.
“Bana izin ver, dur dersen dururum.”
Dilimle alt dudağının içini yalarken parmaklarımla da klitorisine aynı hareketi yaptım. Dudaklarıma karşı keskin bir nefes aldı, ürperip gözlerini açana kadar aynı hareketi tekrar tekrar yaptım.
En hassas bölgesinin zevkten zonkladığını hissedebiliyordum. Onu altıma çekip yavaşça içine girdim.
Ondan önce boşalmamak için kendimi zor tutuyordum.
İnleyerek, “Yapamam Theo,” dedi.
“Sorun değil. Boşalmak zorunda değilsin. Sadece kendimden geçene kadar kusursuz vücudunun tadını çıkarmama izin ver.”
Kalçasını yukarı kaldırdı. Hissettiğim zevk yoğun ve şehvetliydi. Artık düşünemiyordum. Sırtını yataktan kaldırırken yüzünün zevkten şekilden şekile girmesini izledim.
Tamamen kontrolü kaybettiğimde resmen kalp krizi geçirecek gibi hissediyordum.
Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Karanlıkta birlikte uzanırken Tara’nın telefonu çaldı.
“Boş ver,” dedim. İçinden çıkmak istemiyordum.
“Belki Sesi’dir. Açmam lazım.”
Üzerinden kalkarak banyoya yöneldim, kaslarım hâlâ gergindi. Gözlerim kondoma kaydığında sırtımdan bir ürperti geçti.
Prezervatif kutusunun üzerinde yazan o talihsiz başarısızlık yüzdesini biliyordum ama benim başıma geleceğini hiç düşünmemiştim.
“Siktir,” diye fısıldadım ve yüzüme soğuk su çarptım.