Tehlikeli Özgürlük - Kitap kapağı

Tehlikeli Özgürlük

Bryn Winchester

Yeni Çalışan

JASON

“Dünkü kız,” dedim babama, ofisindeki faturaları gözden geçirirken. “Dün geceyi samanlıkta geçirmiş.”

Babam bana endişeli ve şaşkın bir bakış attı. “Ne demek istiyorsun?”

“Sanırım geceyi burada geçirmiş ve az önce kaçtı.”

Babamla pencereden dışarı, şiddetli yağmura baktık.

Ardından bakışlarımızı birbirimize çevirdik.

“Gidip onu arasan iyi olur,” dedi babam, sandalyesinden kalkarken.

“Kesinlikle,” diye cevap verdim.

Babamın 4x4 Chevrolet'sine doğru yürüdük ve arabaya binene dek sırılsıklam olduk.

Yolda giderken babam kendi kendine, “Zavallı çocuk, kimsesiz olmalı,” dedi.

Yağmur o kadar şiddetliydi ki görüşümüzü engelliyordu.

Babam araba kullanmaya odaklanırken gözlerim Riley’i ya da gerçek adı her neyse onu arıyordu.

Onu bulması uzun sürmedi. Üzerinde koyu renk, kapüşonlu bir üst vardı ve kot pantolonu çamur olmuştu.

Sırılsıklamdı. ~

Yavaşlayıp dörtlüleri yaktık.

“Hey!” diye seslendim.

Donup kaldı, dehşete düştü.

“Sen çıldırdın mı? Bu fırtınada burada bulunmanın ne kadar tehlikeli olduğunu biliyor musun?” diye sordu babam.

Riley temkinli bir şekilde, “Kasabaya gitmem gerekiyordu,” dedi. Babamın ses tonunu yumuşatmasını umut ediyordum çünkü bu kız vahşi bir midilli kadar ürkekti.

Yanlış bir hareket ya da söz tepelere kaçmasına yeterdi. Onun bu sağanakta dışarıda kalmasına izin veremezdim.

Riley, “Arabam yoktu ve sorun çıkarmak istemedim,” dedi.

“Bize sorabilirdin. Jason ve ben seni kasabaya geri götürmekten mutluluk duyardık,” dedi.

“Dürüst olmak gerekirse efendim… Çok utandım.”

“Riley, seni kasabaya götüreceğiz ama önce bizimle gelip üstünü başını kurutmalısın. Hasta olacaksın,” dedim nazikçe.

Riley, “Bana yardımcı olmaya çalıştığınız için teşekkür ederim ama kendi başımın çaresine bakabilirim,” diye itiraz etti.

“Sırılsıklam olmuşsun, her yerin çamur içinde, dışarısı buz gibi, ayrıca çantandaki şeyler de ıslanmıştır. Çiftliğe dön, üzerindekiler kuruduktan ve ihtiyaçların karşılandıktan sonra seni kasabaya götüreceğiz.”

Uluyan rüzgâra karşı yürümeye devam etti.

“Dinle, çiftlikteyken bize birkaç şey hakkında yalan söylediğini biliyoruz. Arabanın da patladığını sanmıyorum.”

Başını suçlulukla iki yana salladı.

“Bu konuda kızgın değiliz,” dedim ona yumuşak bir sesle. Durdu ve bana baktı. O anda gözüme çok daha genç gözüktü.

“Ama neden yalan söyledin?” diye sordum.

“Aniden evden ayrılmak zorunda kaldım,” dedi sessizce. “Bunlardan bahsetmek istemedim.”

Başını salladım. “Bize yaşadıklarını anlatmak zorunda değilsin. Başına her ne geldiyse oldukça kötü olmalı.”

Babamın yüzünde o her zamanki “kendimi bir pislik gibi hissediyorum ama umarım bu durumun üstesinden herhangi bir sorun yaşamadan gelirimbakışı vardı.

“Sana sormak istediğim bir şey var,” diye devam ettim, yağmurun altına geçtim.

“Ne?” dedi Riley endişe içinde.

“Birisi dün gece arenamızı tırmıklamış ve eyer örtülerini katlamış. Bu kişinin Max olmasına imkân yok çünkü kanepede uyuyakaldı ve kahvaltı vakti hâlâ oradaydı.”

Riley bana onu tutuklayacakmışım gibi bakıyordu.

Çok tatlıydı. ~

“Çok üzgünüm! Bendim. Burada kaldığım için size borcumu ödemenin bir yolu olduğunu düşünmüştüm ama muhtemelen berbat ettim.”

Yüzünde hafif bir tebessüm beliren babama baktım.

“İyi bir iş çıkardığını söyleyecektim,” dedim. “Örtüler çok güzel katlanmış.”

Riley gülümsemesini bastırmaya çalışıyordu. “Teşekkür ederim. Marie Kondo yöntemini kullandım.”

Kimden bahsettiğini bilmiyordum ama yine de başını salladım.

“Bence bunun devamını getirmeliyiz. Belki daha sonra eyer örtülerinin nasıl katlandığını bana gösterebilirsin.”

Babama baktım. Ne demek istediğimi anlamıştı ama onun bana katılıp katılmadığını henüz bilmiyordum.

Babama bakarken kaşlarımı kaldırdım.

Omuzlarını kaldırdı.

Bu şekilde sessizce iletişim kuruyorduk.

“Belki o stajyer seyis kadrosunu biraz erken açabiliriz,” dedi. Ona sırıttım.

“Tabii deneme süreli bir iş sözleşmesi yapacağız,” diye ekledi sertçe. “Ve ölmeden önce bu arabaya binmen şartıyla.”

RILEY

Çiftliğe dönerken fazla konuşmadım.

Yağmurun düşüşünü ve şimşeklerin gökyüzünü aydınlatmasını izledim. Kendimi aptal gibi hissetsem de fırtınadan kurtulduğum için mutluydum.

Sanırım insan perişan haldeyken böyle hissediyor. Ya da böyle nazik ve cömert yabancılarla tanıştığım için şanslıydım.

Daha önce hiç böyle bir duruma düşmemiştim. Varlıklı bir ailede büyürken insanların beni kullanmaya çalışmasına alışmıştım. Elbette karşılığında bir şey istemeden kimse benim için bir şey yapmamıştı.

Burada yaşadıklarım her ne kadar utanç verici olsa da rahatlamış hissediyordum ve Jason ile babasına minnettardım.

Bu adamlar polisi arayıp beni ihbar etmemişti. Beni çiftliklerine kabul ediyorlardı. İçim umutla doldu.

Umarım insanların çoğu onlar gibi naziktir ve yeni, kötü planlanmış hayatım yolunda gider.

İçeri girdiğimizde Jason'ın yaşlarında, gür sakallı, güler yüzlü bir adamın meraklı gözlerle kamyonu izlediğini gördüm.

“Max, Riley’le tanış,” dedi Jason kamyondan inerken. “O bizim yeni Duncan’ımız olacak.”

“Merhaba,” dedim çekinerek.

“Selam!” diye coşkuyla cevap verdi.

“Jason, Riley’nin yerleşmesine yardım et. Onu misafir odasına götür,” dedi Bay Walker.

Ona kocaman sarılmak istedim.

“Teşekkür ederim,” dedim.

Jason’ı geniş, hoş, geleneksel evin içinde takip ettim.

Geçen yüzyılda, mobilya ve fotoğraflarla yavaş yavaş, on yıllara yayılarak dekore edilmiş gibi görünüyordu.

Düzensiz görünmüyordu, aksine hoş ve derli topluydu.

Nereye baksam mutlu anılar görüyordum. Doğup büyüdüğüm büyük, sade malikâneden o kadar farklıydı ki.

Jason, “Burası senin odan,” deyip gülümseyerek kapıyı açtı. Sevimli ve nostaljik bir odaydı. El yapımı perdeler 1970’lere aitmiş gibi görünüyordu.

“Bayıldım,” dedim içtenlikle.

“Keyfine bak. Arkada küçük banyo da var.”

Kapıdan içeri baktım ve yatak odasındakiyle aynı desene sahip perdelerle çevrili pencereleri olan sevimli bir banyoyla karşılaştım.

Jason, “Havlular banyoda. Yedek kıyafetlere ihtiyacın olursa kız kardeşim Kate'in odası karşıda ve kıyafetlerini kullanmanı dert etmez. İstersen biraz kestir. Samanlığın uyumak için pek rahat bir yer olduğunu sanmıyorum,” dedi.

O kadar nazikti ki ağlayasım geldi.

“Hazır olduğunda, sana işi öğreteceğim,” diye ekledi.

“Teşekkür ederim,” dedim.

Jason odadan çıkarken, “Bir şey değil,” dedi.

Kapı kapandıktan sonra yatağa yığıldım ve yorgunluğuma teslim oldum.

***

Jason'ın kız kardeşinin kapüşonlu üstünü ve eşofman altını giyip saat 15.00 civarında yatak odasından çıktım ve Jason’ı ahırda buldum.

“Kardeşinin, kıyafetlerini kullanmamı sorun etmeyeceğinden emin misin?1 diye sordum ona.

“O üstü Max'ten çaldığına eminim. Sorun yok,” deyip sırıttı. “Tura hazır mısın?”

Başını sallayıp onu atların bulunduğu bölmelere kadar takip ettim.

İki at beni selamlamak için kafasını uzattı.

“Bu Apollo, altın at. Şu da Poseidon, kır renkli at,” diye açıkladı Jason.

“Kaç atınız var?” diye sordum.

“On beş,” diye cevap verdi. “Çoğunun adı Yunan tanrılarından geliyor. Oradaki Zeus, ailenin reisi.”

Gururlu görünen, siyah bir aygırı işaret etti. Evet. O, atların babasıydı.

Jason, “Bir de Hades, Hera, Athena ile kardeşi Ares var, çok sakin atlar,” diye devam etti bölmelerin önünden geçerken. Atlara bakmak beni heyecanlandırmıştı.

Size ben bakacağım çocuklar. ~

On iki yaşındaki Riley, şu anki halimle çok gurur duyardı. ~

“O güzel, beyaz at bizim arsız Bayan Afrodit'imiz. Bu da Barry. Zaten tanıştınız.”

Barry’nin burnunu okşarken sırıtarak, “Selam dostum,” dedim. “Dur, tahmin edeyim. O kurnaz kaçışların tanrısı.”

Jason, “Aynen öyle!” dedi gülerek. “Ama kaçmakta o kadar iyi değildi, bu yüzden diğerleri gibi ünlü olmadı.”

Barry’nin bölmesinden sonra bize kızgın gözlerle bakan, gri benekli bir atın bölmesine geldik.

Jason, “Bu Oliver, amaçsız bir isyankâr,” diye açıkladı.

Sert bir ses, “Yine atımı mı kötülüyorsun, Jace?” diye seslendi. Bir kız bizi selamlamak için yanımıza geldi.

Çilli esmer yüzü ve uzun, gür saçları olan, güzel bir kızdı. Yüzü asıktı.

“Üzgünüm Eliza,” dedi Jason. “Riley’e etrafı gezdiriyorum. O bizim yeni seyisimiz.”

Eliza soğuk bir tavırla, “Merhaba,” dedi ve kendi gibi gururlu bir duruşa sahip atını tımar etmeye devam etti.

Ne ikili ama. ~

Genellikle böyle soğuk bir tavıra daha abartılı bir tepki verir veya aynı şekilde soğuk davranırdım. Ama bugün keyfim yerindeydi ve bu kızın bunu mahvetmesine izin vermeyecektim.

“Tanıştığımıza memnun oldum,” dedim tatlı bir şekilde, elimi ahırın kapısına uzatarak. “Buraya sık gelir misin?”

Harika, Riles. ~

Harbiden müthiş. ~

Bana şüpheli gözlerle baktı, onunla alay mı ediyorum yoksa aptal mıyım anlamaya çalışıyordu. Jason’a baktım.

Eliza tekrar atını tımarlamaya odaklanırken Jason, “Eliza, Melekler’in yıldız binicilerinden,” diye açıkladı.

Jason’ı takip ederken, “Sizi iş başında izlemek için sabırsızlanıyorum,” dedim.

Eliza, “Tabii,” diye cevapladı.

Ne melek ama. ~

Eliza’nın yanından uzaklaşırken Jason, “Eliza’nın birine ısınması biraz uzun sürüyor,” diye fısıldadı. “Dürüst olmak gerekirse atı da öyle. Bir süreliğine ondan uzak dururdum, ısırabilir.”

Ardından ekledi: “Yarın Melekler’in antrenman günü, yağmur durursa antrenman yapacaklar. Onları izleme şansın olacak. Bu işte gerçekten iyiler.”

Daha sonra Hephaestus, Demeter, Dionysos, Hermes ve gümüş tüyleri yeni basılmış bir madenî para gibi parıldayan Artemis’le tanıştırıldım.

“Buradaki atların çoğu ya at yarışlarından ya da rodeodan kurtarıldı. Oliver hariç.”

Çıkarken Barry'nin bölmesinin önünden geçtik, kafasını dışarı çıkardı ve burnunu bana sürtmeye çalıştı.

“O bir yarış atı. Yani eskiden öyleydi. Sanırım sana abayı yaktı,” diyen Jason, arkadaş canlısı atın burnunu okşarken gülümsedi.

Ona döndüm.

“Teşekkür ederim, Jason. Sana ve babana. Size minnettarım.”

“Bana teşekkür etmene gerek yok. Çiftlikte işlere yardım edecek birine ihtiyacımız vardı ve sen çok yetenekli görünüyordun.”

Jason tebessüm etti. Daha fazlasını istiyordum.

“Kaçmak zorunda kaldığın için üzgünüm, Riley ama buraya geldiğin için mutluyum,” dedi yumuşak bir sesle.

“Ben de,” dedim.

Burada birine âşık olan tek canlının Barry olmadığını düşünmeye başladım. ~

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok