Centilmen - Kitap kapağı

Centilmen

Laila Black

İç Çamaşırı Çalan Centilmen

ROSE

Ne olduğunu anlayamadan yatağa uzanmıştım.

Bir uyarıyla kalçalarını benimkilere doğru itti, içim sertliği karşısında karıncalanıyordu. Büyüklüğü karşısında neredeyse yutkunacaktım. Dudaklarında sinsi bir gülüş vardı.

Ellerini kıvrımlarımın arasından geçirdi. “Ah, fazlasıyla hazırsın.”

“Diline asla alışamayacağım,” diye mırıldandım kendi kendime.

“Öyle mi?” İtirafımın başka bir anlama gelebileceği dank ettiğinde yanaklarım kıpkırmızı oldu.

Başımı salladım, bana bakarken gözleri kararmıştı. “Öyle demek istemedim,” dedikten sonra durakladım. Baş döndürücü kokusu nefesimi kesmişti. “Demek istediğim sen... Sen... Patavatsızsın.”

Keskin bir şekilde nefes almadan önce karanlık bir şekilde kıkırdadı. Parmaklarımı pantolonunda büyüyen şişkinlik boyunca gezdirdiğimde bakışları kararmıştı. “Böyle devam et. Bu geceyi senin için çok uzun bir gece yapacağım.”

Tekrar dudaklarıma daldı. Ağzımı açmadan önce dudaklarımın üzerinde gezinirken dili benimkiyle savaşmak için içeri girdi.

Elleri vücudumun kıvrımlarında gezinirken, giysilerinin kumaşı çıplak tenime sürtünürken bile dillerimiz düello ediyordu.

Sabırsızlıkla düğmelerini açmaya çalışırken onu kendime çektim. Gırtlaktan bir ses çıkardı ve hızla kıyafetlerinden kurtuldu.

Ellerimi kollarındaki kaslarda gezdirdim, dokunuşumun altında kasları geriliyordu. Başımı kaldırıp bana baktığını görünce nefesimin boğazımda düğümlendiğini hissettim.

İşaret parmağıyla çenemi kaldırdı. “Apri le gambe.

“İtalyanca mı? Konuşabiliyor musun…”

Kalçalarımı kavrayıp beni üstüne çektiğinde bir çığlık attım. Boxer’ı vajinamı onun kaya gibi sert ereksiyonundan ayıran tek şeydi.

Si, tesoro.” Kalçalarımı ileri geri sallarken sürtünme omurgamdan aşağı ısı dalgaları gönderiyordu.

Ellerimin yontulmuş karnında dolaşmasına izin verirken beni sımsıkı kucağında tutuyordu. Üstte olmanın yoğunluğuyla beni ateş basmıştı.

Kalçalarımı kaldırarak aletini serbest bıraktı, ucu girişime doğru ilerliyordu.

Ürpermiştim. Büyüktü ve bacaklarımın arasındaki sızının hatırası bunu kanıtlıyordu. Gözleriyle karşılaştığımda dudaklarının köşelerinin eğlenerek yukarı kalktığını gördüm.

“Yaşayacaksın, cüssem seni öldürmez. Zaten ilk seferinde de öldürmemişti.”

Derin bir nefes verdim. Nefesimi tuttuğumu bile bilmiyordum “İnanılmazsın.”

Mırıldanırken becerikli parmakları tekrar vajinamı buldu. Sırtımı kamburlaştırırken neredeyse aletine doğru kayıyordum.

Başparmağı şişmiş yumruma hafifçe sürtünce içime bir sıcaklık yayıldı. Vajinamla aleti arasındaki mesafe kapanıyordu.

Gözlerim fal taşı gibi açılırken soluğum onun boğuk sesiyle bir melodi oluşturdu. “Büyüleyicisin,” derken gerçekten de büyülenmiş gibiydi, uzun parmaklarını yavaşça yanağımda gezdiriyordu.

Kalbim göğsümde çarpıyor, garip bir his içime yayılıyordu.

Beni içimde patlamakla tehdit eden duygulara neredeyse meydan okurcasına, kendimi onun ereksiyonuna doğru indirdim. Başparmağı ve duvarlarımın arasındaki baskı ezici bir zevk yaratıyor, duvarlarım kasılıyordu.

Diğer eliyle sırtımdan aşağıya doğru bir yol çizerek homurdandı. “Hepsini Rose.”

İlk seferinde tüm uzunluğunu almadığını hemen fark ettim, muazzam basınç, aletinin kıvrımı...

Patlayacakmışım gibi hissediyordum. Patlamak istiyordum.

O kıvrımlarımla oynamaya devam ederken ben de kalçalarımı gevşeterek uzunluğu boyunca inip kalktım.

Her kayışta, kabzasına gömülene kadar derinlere doğru ilerledim.

“Siktir,” diye bir küfür savurdum. Kalçalarımı yukarı iterken elleri günahkâr bir ritim tutturup beni tekrar yere indirdi.

“Küfür etme işini bana bırak bebeğim,” diyerek hızını artırdığında dudaklarımdan bir dizi inilti daha döküldü.

Ağzım açık kalmıştı, aletinin her darbesi bir öncekinden daha derine iniyordu. Zevk acı vericiydi, dudaklarımız ateşli bir kucaklaşmada buluşurken nefeslerimiz birbirine karışıyordu.

Daniel hırladı. Birbirimize karşı tutkuyla hareket ederken titreşimler dudaklarımla alay ediyordu.

Çenesini kavradığımda dişleri dudağımı sıyırdı ama sonra dilinin bir hamlesiyle acıyı dindirdi.

Geriye yaslandım, orgazmın kıyısında sallanırken kalçalarım onun iri ellerinin itip çekmesinden daha hızlı çalışıyordu.

“Daniel,” diye bağırdım ama ne için bağırdığıma dair hiçbir fikrim yoktu.

Merde. Merde, merde, merde,”diye inleyerek alttan içime girdi. Çenesi gerilmişti. Boşalırken gözleri benimkilere kilitlendi ve son bir hamleyle beni uçurumun kenarına gönderdi.

Uyluklarım titreyip uzunluğunun etrafında kenetlenirken göğsüne yığıldım. Bu his ayak parmaklarımın uçlarına kadar yayılmıştı.

Bizi ters çevirerek beni altına hapsetti. Parmaklarıyla nazikçe saçlarımı nemli alnımdan çekti ve dudaklarıma yaklaşmadan önce gözleri benimkileri aradı.

Ama sonra durakladı, dudakları benimkilerin üzerinde bir fısıltı gibiydi.

“Ne oldu? Neden korkuyorsun?”

Kaşlarım çatıldı. “Neden bahsediyorsun?”

Sessizlik ağır basarken derin sesi odayı delip geçti. “Sei la mia, tesoro.”Bunun ne anlama geldiğini bilecek kadar roman yazmıştım.

Düşüncelerime dalmaya fırsat bulamadan dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı. Sert ve hızlıydı. Doyumsuzdu.

Geri çekildi ve enseme bir öpücük kondurdu. Sırtımı ön tarafına yaslayarak kolunu belime doladı ve bir an için elini sıkarak, “Uyu artık Rose,” dedi.

Şaşkın surat ifademi bir kenara bırakarak ona doğru gevşedim, ertesi sabah o uyanmadan gitmem gerektiğini çok iyi biliyordum. Tam göz kapaklarım kapanırken bir karar verdim.

Numaramı bırakacaktım.

***

“Cehenneme gidip gelmiş gibi görünüyorsun.” Melinda’nın gözleri yüzüme odaklanmıştı.

Müdürümün maskaralıklarına tahammül edemediğim için ona tatlı bir şekilde gülümsedim ama bu gülümseme arkamı döner dönmez soldu.

Bir gün ona söyleyeceğim.

Daniel’ın ofisine bakmak için durakladığımda, beyaz gömleği ve özenle taranmış bakımlı saçları gözümün önüne geldi.

Dün gece ellerimi üzerinde gezdirdiğim dağınık, gür saçlarının aksine.

Ayaklarımı sürükleyerek ofise girdim, bacaklarımın arasındaki ağrı artık zonkluyordu. Neredeyse bir rutin hâline gelen fuları yüzüme sardım ve başımın arkasından sıkıca bağladım.

Bir hışımla koltuğuma çöktüm. Parmaklarım müsveddemi yazmaya devam ediyordu. Dudağımı ısırarak zihnimin önceki geceye kaymaya izin verdim, kelimelerim bedenlerimizin buluşmasını resmediyordu.

Ten tene...

Nefes alış verişler...

Sei la mia, tesoro.

Son yazdığım cümleye bakarken kaşlarımı kaldırdım. Tanıdık kelimelere bakarak alay ettim, yüzümde hafif bir gülümseme belirdi.

Teslim etmeden önce isminden kurtulacağım.

Yapacağım.

Saniyeler dakikalara dönüşüyor, zaman hızla akıp geçiyordu. Tekrar tekrar silip yazarken parmaklarım klavyenin üzerinde dans ediyordu. Ağrıyan boynumu kıtlatırken omuzlarımı geriye attım.

Bir zil sesi telefonumun ekranını aydınlattığında gördüğüm isim anında yüzümün kıpkırmızı olmasına neden olmuştu.

Daniel.

DanielKülotunu unutmuşsun.
RoseOnları bu hafta içinde alırım?
DanielMümkün değil. Tişörtümü aldın. Bunu geri ödeme olarak düşün.
RoseSırada ne var? Sütyenim mi?

Ofisimin duvarlarında başka bir mesaj sesi daha yankılandı ama ekranım boştu. Kafam karışmış bir hâlde telefonumu karıştırdım.

Gözlerim kapının girişinde duran deri ayakkabılara takılınca nefesim boğazımda düğümlendi.

Yukarı bakmak istemedim. Bakamadım.

Yavaşça gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Kaşları otoriter bir ifadeyle birbirine kenetlenmişti.

“Açıklamanız gereken şeyler var.”

***

Ne düşünüyorsun? Daniel biliyor mu? Bilmiyor mu? Belki biliyor, belki de bilmiyor? ;)

Yorum yapmayı unutmayın <3

Sevgiler,

Laila.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok