Vampirlerle Büyümek - Kitap kapağı

Vampirlerle Büyümek

Sarah Jamet

Bölüm 5

ROSE

Eleanor beni sabahın on birinde ağlayarak uyandırdı. Söylene söylene kalkıp beşiğine koştum. Kucağıma almama rağmen ağlamayı bırakmadı.

Demetrius yataktan doğrulup önce bebeğe sonra bana baktı. Çocuklarımın odalarında söylendiklerini duyabiliyordum.

Eleanor'dan gelen kötü kokuyu fark edince, “Ah, lanet olsun!” dedim. Demetrius’un yüzünde muzip bir ifade belirdi.

“Hım, bu ilginç olacak. Safkan vampir çocuklarımızı büyütürken hiç böyle bir şey olmamıştı,” dediğini duyunca ters ters baktım.

“Ağlamaya devam ederse tüm vadiyi ayağa kaldıracak.”

“Tabii, şimdiye kadar kaldırmadıysa,” dedi, sırıtarak.

“Elizabeth onu öldürecek!” diye bağırdım.

“Sanırım birkaç kez öldürecek,” dedi, omuz silkerek.

“Gerçekten yardımcı olmuyorsun.”

“Öyle bir niyetim yok zaten. Unutma, ben sadece seni rahatlatmak için buradayım,” diye cevap verdi. Tanrım, eğer bu kadar yakışıklı olmasaydı…

Demetrius’a öfkeli bir bakış attıktan sonra ağlamaktan kıpkırmızı olmuş kızıma bakıp, makyaj masasına koşup giysilerini aldım.

Banyodan aldığım ıslak bir bezle üstünü başını sildim. Temizlenince ağlamayı bırakıp yüzüme bakmaya başladı.

“Bu konuda ne yapacağız?” diye sordum Demetrius’a.

“Basit. Sadece küçük bir tuvalet inşa edeceksin.”

“Bunu nasıl düşünemedim?”

“Çünkü sen bir vampirsin, o ise bir insan. Bedenleriniz aynı şekilde çalışmıyor.” Başımı sallayıp dediklerini sindirmeye çalıştım.

“Bir tuvalet, ha? Bunu sen yapabilir misin?”

“Sanırım yirmi yıl önce bir tesisatçıydım. Ama bunun için ödeme yapmak zorundasın,” dedi, sırıtarak.

“Ne?” dedim şaşkınlık içinde.

“Önce onun için bir oda kaz. Sonuçta benden daha iyi bir kazıcısın. Böylece bizimle uyuyup susuzluktan çıldırmama neden olmamış olur.”

“Yanında olmazsam onu koruyamam.”

“Merak etme. Yanına yaklaşan bir şey olursa sesini duyarsın. Sadece odamızdan çıkmasını sağla.”

“Demetrius!”

“Oda yoksa tuvalet de yok. Aslında Angus da yapabilir ama yapacağını sanmıyorum. Senin seçimin.”

“Gözümün önünden ayrılmasını istemiyorum.”

“Aric doğduğunda da aynı şeyi söylediğini hatırlıyorum,” dedi.

Başımı sallayıp, “Peki, tamam. Bir oda kazarım,” dedim.

Demetrius gülümsedi. “Güzel. O öldüğünde de depo olarak kullanırız.”

“Eleanor ölmeyecek!” diye bağırdım.

Demetrius omuz silkti. “Şimdi olmasa da eninde sonunda, yani yaklaşık yüz yıl içinde ölmüş olacak.” Kocama ters ters bakıp bebeğe döndüm.

Bacaklarının arasına bir havlu bağlayıp battaniyeye sardıktan sonra beşiğine yatırdım.

“Umalım da gün boyunca uyusun.”

“Uyursa şanslı sayılırız. Bütün gece uyudu. Bir süre uyanık kalacaktır.”

“O zaman ne yapmam gerekiyor?” diye sordum, yatağın kenarına ilişerek. Demetrius gelip yanıma oturdu.

“Onu kendi hâline bırakıp uyu. Her saniye yanında olmaya çalışırsan huysuz, gürültücü bir insana dönüşür. Bu da ölüm riskini arttırır.” Ona hak vererek başımı salladım.

Birlikte yorganın altına girdik. Demetrius bana sarılıp hemen uykuya daldı.

Bense bir süre uyuyan çocuklarımın nefes seslerini dinledim.

Eleanor hemen uyumadı. Öğle vakti huzursuzlanıp sızlanmaya başladı. Ama Demetrius’un uykusu ağır olduğu için hiçbir şey duymadı.

Ağlasa da yanına gitmedim. Demetrius haklıydı; her saniye yanında olamazdım. Daha sonra ne kadar korumam gerektiğini düşünülürse muhtemelen sürekli yanında olmamdan rahatsız olacaktı.

Akşam yedi sularında tekrar ağlamaya başladı. Sonra ne zaman uykuya daldığımı hatırlamasam da uyandığımda Demetrius’un yanımda olmadığını gördüm.

Eleanor'un ağlamalarına aldırış etmemeye çalışarak kalktım. Sanırım ikizler hâlâ uyuyordu. Aric de odasında değildi. Eleanor'u kaldırıp kucağıma aldım.

“Buradaki ilk günün o kadar da kötü değildi, değil mi?” diyerek ağlamaktan kızarmış yüzünü öptüm. Dudaklarım alnına değdiğinde bir damarının kımıldadığını hissettim.

Kaslarım gerildi, boğazım kupkuru oldu, kendimi geri çekilmeye zorladım. Tekrar ona baktığımda içinde yaşadığı dünyadan habersiz ağlamaya devam ediyordu.

Üst kattaki Demetrius’un “Rose! Sustur şunu!” diye bağırdığını duyunca homurdanarak karşılık verdim.

Eleanor'u yatağıma yatırıp, “Onu görmezden gel,” diye mırıldandım. Sonra üstüme siyah bir şortla 18. yüzyıla ait bir tunik geçirdim. Kazı yapmaya en uygun giysilerim bunlardı.

Eleanor'u kaldırıp bezini değiştirdikten sonra hiç sızlanmadan içtiği bir şişe inek sütü verdim.

Ardından kucağıma alıp yukarı çıktım. Büyük salona girdiğimde Angus ile Demetrius’un büyük bir karton kutunun üzerine eğildiklerini gördüm.

“Görünüşe göre o şey beklediğimden daha çok bize benziyor. Yemek yemek yerine içiyor,” dedi Angus, küçümser bir tavırla. Demetrius yüzüme bile bakmıyordu.

Angus’a, “İyi akşamlar. İyi uyudun mu?” diye sorduktan sonra kutuyu incelemeye başladım.

“Bu yeni tuvalet,” dedi.

Ukala bir bakış atıp, “Kardeşim dün acil bir durum olduğunu söyledi,” diye devam etti. Karşılık olarak ters ters baktım. Katedralde yaşayanlar arasında en çok sinirime dokunan kişi oydu.

“Kapanmadan yarım saat önce hırdavatçıdan aldım. Kuruluşu oldukça basit görünüyor. Kısa sürede yaparım ama önce banyoyu yapman lazım.”

Demetrius başını kaldırıp bana baktı. Anlaşmamızı hatırlayıp başımı salladım.

“Biliyorum. Yalnız ben kazı yaparken Eleanor'a bakarsanız sevinirim.”

“Hayır, bu akşam çok işim var. Annem babamı görmeye gittiği için atları beslemem gerekiyor. Sanırım gittiğinden haberin var,” dedi Demetrius.

“Evet, dün gece bahsetti,” dedim. Demetrius başını sallayıp gülümsedi.

“Hem ona bakıp hem de kazı yapman gerekecek. Sanırım ikisini de yapabilirsin,” dedi Angus. Yakışıklı kayınbiraderimin suratına bir tokat indirmemek için kendimi zor tutuyordum.

“Angus, yapacak daha iyi işlerin yok muydu senin?” diye sordu Demetrius, sakin bir sesle. Angus abisine öfkeli bir bakış attı.

“Karına sarmaktan daha iyi işler mi yani?” diye sordu, kıkırdayarak. Tekrar neşeli hâline dönmüş gibiydi.

Sonra, “Olmaz olur mu?” diyerek odadan çıktı. Çıkarken kapıyı çarpmayı da ihmal etmedi.

“Belki de bu kapıları çarpıp durmayı bırakmalıyız. Bir gün kırılırlarsa Elizabeth çok kızacak. Sonuçta benden bile eskiler,” dedim, Demetrius'a dönerek.

Güldüğünü görünce, “Ne oldu?” diye sordum. Gülümsemeyi bırakmadan başını salladı.

“Yok, bir şey. Dinle, bana ihtiyacın olursa ahırda olacağım.”

“Biliyorum,” dedim. Üstüme eğilip dudaklarıma küçük öpücükler kondurdu. Bunu yaptığı sırada gözlerimi kapattım. Gözümü tekrar açtığımda hâlâ sırıtıyordu.

“Görüşürüz,” diyerek kapıyı çarpıp gözden kayboldu. Arkasından dudak büküp Eleanor'u aşağıya götürdüm.

Oturma odasına vardığımda ikizler ateşin önünde oturuyorlardı. İkisinin de kucağında dizüstü bilgisayarları vardı.

“Anneciğim! Bu sezon İtalya'da çok güzel çizmeler var,” diye seslendi içeri girdiğimi gören Venus.

“Sanırım oraya küçük bir ziyarette bulunabiliriz,” diyerek başını salladı Phoenix.

Neşeli bir sesle, “Belki Eleanor ve ben de size katılırız,” deyip yatak odasına girip beşiği aldım.

Phoenix ile Venus, Eleanor'un İtalyan çizmelerinin yanına bile yaklaşmasını istemediklerini belli eden bir bakış attılar.

Phoenix boğazını temizleyip, “Ne yapıyorsun?” diye sordu.

“Baban Eleanor için bir oda kazmamı istedi,” dedim Eleanor’u beşiğine yatırırken.

“İtiraf etmeliyim ki dün neredeyse boynunu koparacaktım,” dedi Venus.

“Onu kendimden uzak tutmak zorunda kaldım, yoksa adil bir şekilde paylaşamazdık,” diye ekledi Phoenix.

“Ve bu korkunç olurdu,” dedi Venus. İkizler birbirlerine bakıp gülüştüler.

“Evet, korkunç olurdu,” diye mırıldandım, dediklerini onaylamadığımı gösteren bir bakış atarak.

Oda kazmayı ailemle yaşarken öğrenmiştim. Gerçekten kolay bir işti.

Duvarda bir yer seçip önündeki bölgeyi temizledim. Sonra büyük bir kürekle kazmaya başlayıp çıkan toprağı ahırın arkasına boşalttım.

Ahırın önünden her geçişimde Demetrius’un sesini duyabiliyordum. O da annesi gibi atlara düşkündü. Ne zaman sakinleşmek istese ahıra gidiyordu.

Ben kazıyla meşgulken ikizler Eleanor'u öldürmeseler de ilgilenmeye bile tenezzül etmediler. Son toprak yığınını boşaltıp döndüğümde beşiğinde ağlıyordu.

“Anne, bu bebek ağlamayı kesse iyi olur,” dedi Phoenix.

Koşup Eleanor'u kucakladım.

“Kızlar, boş tehditler savurup duruyorsunuz. Bu dediklerinize cesaret bile edemezsiniz. Her neyse, sizin alınacak ayakkabılarınız yok muydu?”

İkizler sırıtıp, dizüstü bilgisayarlarını da yanlarına alarak odadan çıktılar. Kaşlarımı çatarak arkalarından baktım.

Eleanor'u tekrar beşiğine koyup küçük bir kız için yeterli büyüklükte yuvarlak bir oda açtım. Ufak bir tünel kazarak donmuş toprağa açılan bir baca ekledim.

İnsan olduğu için geceleri de ısınmaya ihtiyacı olacaktı.

Gardırop için küçük bir yer kazdım. Demetrius ile benimki kadar büyük olmasına gerek yoktu. Sonra yatak odasından biraz daha küçük bir banyo açtım.

Yıkanmayı çok sevdiğim için banyoları hep sevmişimdir. Bu yüzden Eleanor’a da güzel bir banyo yapmak istedim.

Yeni açtığım odadaki toprağı temizledikten sonra elimi belime koyup etrafa baktım. Oda küçük, rahat ve zifiri karanlıktı. Demetrius’un acilen elektrik kablosu döşemesi gerekecekti.

“Kendinle gurur mu duyuyorsun?” diye mırıldandı birisi arkamdan. Dişlerimi göstererek arkama döndüm. Aleesha Eleanor'un beşiğinin yanında duruyordu.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok