Cehennem Sürücüleri Motosiklet Kulübü - Kitap kapağı

Cehennem Sürücüleri Motosiklet Kulübü

Amanda Tollefson

Bölüm 3

MIA

DÖRT YIL ÖNCE

”Lexi, bir yıldır birlikte olduğumuza inanabiliyor musun?” diye sordum aynaya bakıp gülümseyerek. Dizlerime kadar inen kırmızı dantelli elbisemle uyumlu siyah babetlerimi giyip saçlarımı kıvırmıştım.

”Ah, evet, harika. Mutlu olmana seviniyorum, Mia. Peki, seni almaya gelecek mi?”

Lexi’nin Caleb’den hoşlanmadığını biliyordum. Yine de benim hatırım için onu sevmeye çalışması beni mutlu ediyordu. “Hayır. En sevdiği yemekle ona sürpriz yapmak için evine gidiyorum,” dedim gülümseyerek ve odama dönmek için banyodan çıktım.

”O işteyken evine gitmen sorun olmaz mı?” diye sordu Lexi endişeyle.

”Hayır, tabii. Bana anahtarını verdi ama şimdi çıkmam gerek Lex. Sonra görüşürüz.” Yüzümde bir gülümsemeyle kapıdan çıktım.

Caleb ve ben Starbucks’ta karşılaştığımız o günden bu yana çıkıyorduk; bir yıl olduğuna inanamıyordum. Beni hiçbir zaman hazır olmadığım bir şey yapmaya zorlamamıştı; bu gece bu değişecekti.

Caleb’in oturduğu siteye yaklaştığımda, kamyonetinin park yerinde olduğunu fark ettim. Merdivenlerden çıkarken yanından geçtim. ~Çok garip; işte olması gerekiyordu, ~diye düşündüm.~

Ön kapıyı açtığımda etrafa saçılmış giysiler gördüm. Onları toplamak için eğildim, evi temizlemesine yardım etmek istiyordum. Kıyafetlere bir kez daha baktım. ~Bunlar benim değil, ~ diye düşündüm.~

”Hoşuna gitti mi? Ah evet, sert penisimi al içine.”

Caleb’in sesini duydum. Kıyafetleri bırakıp koridordan geçerek odasına doğru yürüdüm.

”Ah evet, bebeğim. Daha sert, sok o penisi içime.”

Tanıdığım başka bir sesti.

Düşündüğüm gibi olmaması için dua ederek kapısını biraz daha araladım. Ah, ne kadar da yanılmışım. Caleb’i arkadaşı Melissa’yla sevişirken gördüm. Orada durduğumu fark etmedi bile; hiç aldırış etmeden devam etti.

”Yıldönümümüz kutlu olsun,” diye fısıldadım, sadece onların duyabileceği kadar yüksek bir sesle.

Caleb irkilerek ayaklandı ve giyinirken peşimden bana seslendi. Ne diyeceğini dinlemek için daha fazla kalamazdım. Yüzümden akan gözyaşlarını umursamadan evime koştum.

Eve döndüğümde kapıdan çıkan Lexi’yle karşılaştım.

”Mia, ne oldu? İyi misin?” Lexi gözyaşlarımı görünce peşimden geldi.

Doğruca odama koştum. Ağlamamı durduramıyordum. Beni neden aldattığını anlamıyordum. Mutlu olduğumuzu sanmıştım.

Yataktan kalkıp dolabımdaki ve yerdeki tüm eşyalarını toplamaya başladım. Sonra bütün fotoğraflarımızı yırttım. Bağırışları duyduğumda her şeyi bir kutuya tıkmayı yeni bitirmiştim.

”Mia, hemen şu kapıyı aç.”

Caleb’in bağırarak ön kapıya vurduğunu duydum.

”Ona ne yaptın, Caleb?”

Lexi’nin bağırdığını duydum.

”Bu seni hiç ilgilendirmez. Çekil yolumdan,” dedi Caleb.

”Ne dersen de, Caleb. Buna daha fazla katlanmayacağım. Eğer daha sonra ona bir şey yaptığını duyarsam seni daha fazla alttan almayacağım,” dedi Lexi ve ön kapıyı çarparak çıktı.

Odamdan çıktığımda Caleb’in yüzünde o kendine özgü sırıtışıyla oturma odasında durduğunu gördüm. Elbette onu az önce beni aldatırken yakalamamışım gibi davranacaktı.

Annem bana her zaman kendimi savunmam ve erkeklerin beni aldatmasına asla izin vermemem gerektiğini öğretmişti... Bu işin peşini bırakacağımı sanıyorsa çok yanılıyor,~ diye düşündüm.~

”İşte, lanet eşyaların. Artık evimde istemiyorum,” diyerek kutuyu ayaklarının dibine bıraktım.

”Mia, hadi ama, hiçbir yere gitmiyorsun. İkimiz de benden iyisini bulamayacağını biliyoruz. Melissa’yla seks yapmış olmam bir bok ifade etmiyor.” Orada durup bana sırıttı; sonra ayağıyla kutuyu kenara itti.

”Hayır, Caleb, bunu kendime yapmayacağım. Daha iyisini hak ediyorum. Şimdi evimi terk et. Elveda, Caleb.” Odama geri dönmek üzere ondan uzaklaştım. Yürümeye başladığımda sırtıma aldığım darbe, düşüp başımı duvara çarpmama neden oldu.

Başım dönmeye başladı. Elimi vurduğum yere götürünce başımın yan tarafından kan geldiğini fark ettim.

”Ah, bak bana ne yaptırdın. Şimdi beni dinle tatlım, böyle bir şeyin tekrarlamasını istemiyorsan beni terk etmeyeceksin.

”Ne istiyorsam yapmaya devam edeceğim; buna Melissa’yı ya da istediğim kızı becermek de dahil. Eğer hoşuna gitmiyorsa - eh, sen akıllı bir kızsın, ne olacağını çözebilirsin.” Caleb kalkmama yardım etmek için yanıma geldi ve sonra dudaklarımdan öptü.

Caleb’in bu yönünü hiç görmemiştim. “Bir noktada gerçek yüzlerini gösterirler,” sözünü bilirsiniz. Caleb bana gerçek yüzünü göstermeye başlamıştı. Kâbusumun daha yeni başladığını hayal bile edemezdim.

***

GÜNÜMÜZ

Dört gün sonra nihayet eve dönebildim. Dr. Taylor elime dikkat etmemi söylemişti; hâlâ ameliyat olmam gerekiyordu.

Babamın kıyafetlerini giymek için banyoya gittim. Üzerimdeki hastane önlüğünü çıkardım. Aynada kendime bakınca göğsümdeki kocaman yara izini gördüm.

O geceki olay kafamda tekrar tekrar canlanıyordu.

Caleb haklıydı. Kimse beni istemezdi, özellikle de göğsümdeki bu kocaman yara iziyle.

“Prenses, hazır mısın?” dedi babam kapıyı çalarak ve beni düşüncelerimden kopardı.

“Evet, bekle. Geliyorum baba,” dedim ve göğsümü kapatmak için eşofman üstümü giydim.

Banyonun kapısını açtığımda babamın çantasını aldığını gördüm.

“Hadi prenses, eve gidelim. Çocuklar seni görmek için sabırsızlanıyor,” dedi babam ve beni kapıya kadar geçirdi.

Evet, Kaliforniya’ya geri dönüyordum.

Hem babam hem de Mason dayım Oregon’da artık tek başıma bulunmamın güvenli olmadığı konusunda benimle tartıştılar. Ayrıca, ameliyat olmam gerekirse yanımda olmak istiyorlardı.

Eve gitmek istemediğimden değil, istiyordum. Sadece Oregon’da olmayı seviyordum. Sonunda savaşı kazandılar; beş yıl uzak kaldığım evime geri dönüyordum.

“Baba, evime uğrayabilir miyiz? Yola çıkmadan önce birkaç eşyamı almak istiyorum,” diye sordum kamyonete bindiğimde. Sanırım Mason dayı onun için oraya bırakmıştı.

“Evet, sorun değil prenses. Mason dayı ya da ben seninle içeri gireriz. Tek başına toplanmanı istemiyorum,” dedi babam kamyoneti çalıştırırken.

On dakikalık bir yolculuktan sonra evimin önünde durduk.

Gergin olduğumu söylemek hafif kalır. O geceden kalan hasarı görmek istemiyordum. Ellerimin terlediğini ve midemin düğümlenmeye başladığını hissediyordum.

“İyi misin prenses?” diye sordu babam beni düşüncelerimden çekip çıkararak.

“Ha... Ah, evet, iyiyim, baba. Ama sen burada kal lütfen,” dedim ve o cevap vermeden arabadan dışarı fırladım.

Midemin tekrar düğümlendiğini hissederek yavaşça kapıya doğru yürüdüm. Tüm düşünceleri zihnimin gerisine ittim. Kapıyı açıp tüm eşyaların paramparça olduğunu ve her yere savrulduğunu görünce içim cız etti.

“Prenses, baban gelip sana yardım etmemi söyledi.”

Mason dayımın arkamdan geldiğini duydum. Hâlâ yerimden kımıldamamıştım.

Siktir ne oldu burada?” diye bağırdı Mason dayı.

İster istemez irkildim.

“Bilmiyorum,” diye yalan söyledim bir kez daha. Dört yıldır nelerle uğraştığımı onlara anlatmaya hazır değildim.

“Bunu yapanı geberteceğim. Hadi gidip eşyalarını toplayalım,” dedi Mason dayı odama doğru yürürken.

Onun peşinden giderken göz ucuyla bir şey fark ettim. Kocaman bir kan lekesiydi; herhangi bir kan değil, benim kanım.

Lekeyi elimden geldiğince gizlemek için koştum. Bir yastıkla üzerini kapattım. Mason dayı bunu görüp yalan söylediğimi anlarsa çıldırırdı.

Odama girdiğimde elinde bir şey tuttuğunu gördüm.

“Ona çok benziyorsun,” dedi amcam. “Seninle çok gurur duyardı prenses.” Bana dönüp annemle birlikte çektirdiğimiz son fotoğrafı uzattı.

Uzun sarı saçları tıpkı benim kısa sarı saçlarım gibi topuz yapılmıştı; annem bana sarılmıştı, ellerimizde kek hamuru kaşıklarıyla kaygısızca gülümsüyorduk.

“Onu her gün özlüyorum,” diye fısıldadım.

“Ben de prenses. Hadi, eşyalarını toplayalım. Babanı daha fazla bekletmek istemezsin,” dedi Mason dayı, giysilerimi alırken.

Annem, Mason dayımın küçük kardeşiydi.

Tüm eşyalarımı toplamak yarım saatimizi aldı; her şeyi toplamak için üç çöp torbası harcadık.

Babamın kamyonetine doğru yürüdük, sonra ikisi her şeyi arkaya yüklediler.

Beş yıldır evim dediğim yere bakmak için arkamı döndüm.

Geri dönmeyeceğime seviniyordum; burada çok fazla kötü anım vardı. Oregon’u özleyecek olsam da, belki bir gün babamla buraya geri dönebilir ve ona her şeyi gösterebilirdim.

“Hadi prenses, eve gidelim,” dedi babam, kolunu omzuma atarak.

“Eve gidelim,” dedim yumuşak bir gülümsemeyle.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok