
GÜNÜMÜZ
“Seni lanet fahişe. Sana çöpten başka bir şey olmadığını göstermenin zamanı geldi,” dedi Caleb ve kıyafetlerimi çıkarmaya başladı.
“Hayır, hayır, dur. Caleb, yeter artık lütfen,” diye yalvardım, sonra yardım çığlığı atmaya başladım.
“Hey. Hey, kızım, uyan,” diye seslendi uzaktan bir ses.
“Hayır, dur Caleb, lütfen,” diye yalvardım.
“Hey, uyan,” diye seslendi aynı ses bana.
Gözlerim fal taşı gibi açıldı, kalbim hızla çarpmaya başladı ve yüzümden aşağı ter boşaldığını hissettim.
“İyi misin?” diye sordu yanımda duran yabancı adam.
Kafamı kaldırıp bana vurmasından korkarak hızla ondan uzaklaştım.
Sonra kulüp binasındaki eski odamda olduğumu fark ettim; bu Caleb’den uzakta olduğum anlamına geliyordu.
“Hey, sorun yok. Sana zarar vermeyeceğim. Cehennem Sürücüleri kulüp binasındasın. Çığlık attığını duydum; benim odam yan tarafta. Baştan başlayalım; benim adım Mayhem. Senin adın ne?”
Beni sakinleştirmeye çalışıyordu.
Dizlerimi göğsüme çekerek, “Ben Mia,” diye fısıldadım.
“Bekle bir saniye. Mia mı? Üç yıl önce başkanı arayıp duran hatun sen misin yoksa? Kulüp binasına nasıl girdin?” diye sordu kızgın bir ifadeyle.
“Lütfen, bana inanmalısınız. Ben Bobby’nin kızı ve Mason’ın yeğeniyim. Beni buraya onlar getirdi,” diye açıklamaya çalıştım. Duvara gelene kadar geri çekildim.
“Tanrım, yine bu saçmalık. Mia, gidelim.” Sağlam kolumdan tutup beni yataktan çekerek ana odaya sürükledi.
“Lütfen, size doğruyu söylüyorum. Başka türlü buraya nasıl girebilirdim? Ya da en başında burayı nasıl bilebilirdim?” diye ona anlatmaya çalıştım ama beni dinlemedi.
Tüm üyelerin kulüp kızlarıyla bir arada olduğu ana odaya vardık. Mayhem insan kalabalığını iterek beni ön kapıya doğru çekmeye başladı.
Mason dayımın, “Mayhem! Ne halt ettiğini sanıyorsun sen?” diye bağırdığını duydum.
Sesin geldiği yöne başımı çevirdiğimde dayımı gördüm, Mayhem beni çekiştirdiği için öfkelenmişti. Kolumu kurtarıp dayımın yanına koştum.
Bunun üzerine tüm oda sessizliğe gömüldü.
“Abi, bu hatunu tanıyor musun?” diye sordu Mayhem dayıma şaşkınlık içinde bakarak.
Ben arkasına saklanırken Mason dayı, “O benim yeğenim,” dedi. “Şimdi, soruma cevap vermedin; ne halt ediyorsun?”
“Yanımdaki odadan çığlık attığını duydum. Kardeşim, o sana bahsettiğim, üç yıl önce burayı defalarca arayan kız,” dedi Mayhem.
“Bekle bir saniye, Mayhem. Bobby’ye ya da bana ulaşmaya çalışan yalancı deli o mu? Kahretsin, Mayhem! O Bobby’nin kızı.”
“Bobby ondan kimseye bahsetmez çünkü beş yıl önce evden kaçtı. O gittikten sonra çok üzüldü.”
“Şu anda arkamda olduğu için şanslısın, yoksa seninle çoktan ringde olurduk.” Mason dayı bir anda parlamıştı, gömleğini tutup sıktığımı hissedince ise sakinleşti.
“Ah be kardeşim, çok özür dilerim. Bunca zamandır yalan söylediğini sanıyordum. Mia, sana inanmadığım için çok özür dilerim. Bunun şu an senin için bir şey ifade etmediğini biliyorum ama yine de özür dilerim,” dedi Mayhem.
“Özür dilediğin için teşekkürler kardeşim. Şu anda Bobby’nin burada olmadığına şükret, yoksa kıçına tekmeyi basardı. Ama sonra hesaplaşacağız,” dedi Mason dayı.
Dayımın gömleğini tutmayı bırakıp ona sarılmak için önüne geldim.
“Biraz su alacağım, sonra odama döneceğim,” diyerek mutfağa yöneldim ve buzdolabından bir şişe su ile birkaç meyve aldım.
Üzümlerimi yerken kolum kaşınmaya başlayınca hiç şaşırmadım. Mutfağa bakındım; işime yarayabileceğini düşündüğüm tek şey bir tereyağı bıçağıydı.
“Ne yapıyorsun?” Mayhem’in sesini duyduğumda irkilerek elimdeki bıçağı düşürdüm.
“Ah, ee… Kolum kaşınmaya başladı; bıçak yeterince uzun olduğu için iş görür diye düşündüm.” Mayhem ödümü koparmıştı.
“Bıçak kullanma. Belaya davetiye çıkarmayalım. Kalem kullan; ortalık batmaz,” dedi yanıma gelip otururken.
“Teşekkürler, bir dahaki sefere hatırlarım,” dedim bıçağı masaya geri koyarken.
Kolumu göstererek, “Bunu sana yapan Caleb miydi?” diye sordu.
Orada otururken öylece donup kaldım; burada kimse Caleb’i ya da ne yaptığını bilmiyordu.
“Hey, sorun yok. Kimseye söylemeyeceğim. Sadece seni bulduğumda Caleb diye birine dur diye bağırdığın için soruyorum.”
“Üç yıl önce seni taciz ettiğini söylediğin erkek arkadaşın olduğunu tahmin ediyorum,” dedi Mayhem bana endişeyle bakarak.
Gözyaşlarım yavaşça yanaklarımdan aşağı yuvarlandı. Alçıma bakarak başımı salladım.
“Benden başka bilen var mı?” diye sordu Mayhem elini yüzüme doğru kaldırırken. Elini görünce irkildim. Bana baktıktan sonra gözyaşlarımı sildi.
“Hayır. Burada kimse bilmiyor. Oregon’daki arkadaşım Lexi bir şeyler döndüğünü hissediyordu. Mayhem, lütfen Mason dayıma ya da babama söyleme. Lütfen.” Sırrımı saklayacağını umarak ona baktım.
“Şimdilik bir şey söylemeyeceğim. Bunu sen yapmalısın Mia, hem de bir an önce,” dedi bana.
“Biliyorum ve söyleyeceğim. Sadece başıma gelenleri anlatmaya henüz hazır değilim. Babamın ya da dayımın gözlerinin içine bakıp son birkaç yıldır başıma gelenleri onlara anlatamam.”
“Annemi kaybettikten sonra bana karşı aşırı korumacı davrandılar. Her şeyi öğrendiklerinde ne olacağını biliyorum,” dedim odağımı kapıdan ayırmadan.
“Hey, biliyorsun, ne olursa olsun yanında olacaklar. O pisliğin sana yaklaşmasına izin vermeyeceklerini biliyorum, özellikle de ben buna izin vermem. Burada güvendesin.”
Mayhem elini diğer koluma koydu. Dokunuşuyla hafifçe irkildim, sonra elimi tekrar kucağıma indirdim.
“Teşekkür ederim,” diyerek gülümsedim; yeşil gözlerine baktığımda sözüne sadık birisi olduğunu anladım. Güvendeydim.
“Rica ederim. Görüşürüz güzelim. Bana ihtiyacın olursa hemen yan odadayım,” dedi masadan kalkıp bana gülümserken.
Mutfaktan çıkıp ana odaya doğru yürümesini izledim.
Beş yıl sonra ilk kez eve döndüğüm için mutluydum. Uzun zaman önce dönmem gerektiğini biliyordum.
Annem hayatta olsaydı beş yıl önce evden ayrılma şeklimden hiç memnun olmazdı.
“Hey, prenses, iyi misin?”
Omzumda bir el hissedince sıçradım. Başımı çevirdiğimde Mason dayım olduğunu gördüm.
“Evet, iyiyim. Dayı, biraz önce Mayhem’e babamın ben gidince üzüldüğünü söylemiştin. Bu doğru mu?” diye sordum.
Dayımın az önce Mayhem’in oturduğu sandalyeye geçmesini izledim. Kucağımdaki elimi tutup derin bir iç çekti.
“Prenses, annen öldükten sonra babanın kahrolduğunu bilmelisin.”
“Sana karşı tutumunun adil olduğunu söylemiyorum; hiçbir şekilde adil değildi. Sen evden kaçıp bir daha dönmediğinde her gün kendini hırpaladığını iyi biliyorum.”
“Bir süreliğine işleri benim devralmam gerekti. Şimdi prenses, bunu seni üzmek için söylemiyorum; beş yıl önce yaptığın şey babanın gözlerini açmasını sağladı.”
“O seni seviyor Mia; babanın seni sevmediğinden asla şüphe etme, çünkü seviyor.”
Dayım her şeyi açıklarken ben de oturmuş dinliyordum.
“Onu veya seni o şekilde incitmek istememiştim. Ne zaman sanattan ya da okuldan bahsetsem sanki kimse umursamıyormuş gibiydi. Mezuniyetime Haily Teyze’den başka kimse gelmedi. Sınıf birincisiydim.”
“O gece eve geldiğimde bir kutlama falan olacağını düşünmüştüm.”
“Ama geldiğimde otopark boştu. Haily Teyze bana Nevada’ya gittiğinizi söyledi.”
“Hepinizi gururlandırmak için çok çalıştım ama Haily Teyze dışında kimse umursamadı,” dedim gözyaşlarımı artık tutamayarak.
“Sanırım o gün Canavar’ı ya da beni orada görmedin. Prenses, sanırım sana bir şey göstermemin zamanı geldi. Gel benimle,” diyerek oturduğu yerden kalktı. Arka kapıdan çıkarken onu takip ettim.
Garajın ofis kapısına doğru yürüyüp kilidini açtı.
“Burada ne işimiz var?” diye sordum içeri girmesini izlerken.
“Hepimizin seninle ne kadar gurur duyduğunu bilmelisin. Yaşlı babanın bile.”
Dayım dosya dolabına doğru yürüyüp en alttaki çekmecenin kilidini açtı ve içinden kocaman bir klasör çıkarıp masanın üzerine koydu. Masaya yaklaşıp şaşkınlık içinde dayıma baktım.
“İçindekilere bakman için sana biraz zaman vereceğim. Seni seviyorum prenses,” dedi dayım. Başımın tepesine bir öpücük kondurduktan sonra kapıdan çıkıp gitti.
Dosyayı açtığımda kartlar ve mektuplarla karşılaştım; her birinde benimle ne kadar gurur duydukları ve bir an önce eve dönmemi diledikleri yazılıydı.
Kâğıt yığınını bitirdikten sonra, babamdan gelen bir mektupla karşılaştım; içinde Haily Teyze’nin Sanat Akademisi’ne kabul mektubumu tutarken çektiği bir fotoğrafım da vardı.
Mektubu okumak için sandalyeye oturdum.
Gözyaşlarım yanaklarımdan süzüldü. Eve uzun zaman önce dönmeliydim.
Mektubu bırakıp ofisten koşarak çıktım ve kulüp binasına geri dönerek babamı aradım.
İnsan kalabalığını yararak sonunda onu Canavar’la bilardo oynarken buldum.
Yanına gidip kollarımı karnına dolayarak onu biraz ürküttüm.
“Ah, merhaba prenses. Neyin var?” diye sordu babam.
Ona sarılmaya devam ederken, “Seni seviyorum babacığım,” diye fısıldadım.
“Ben de seni seviyorum prenses.” Elindeki bilardo sopasını bırakıp kollarını boynuma doladı.
Sonunda gözlerimdeki yaşları silebilmek için geri çekildim. Babama bakarak usulca gülümsedim; o da gülümseyerek karşılık verdi.
Annem öldüğünden beri onu ilk kez gülümserken görüyordum.
“Bana neler olduğunu anlatacak mısın prenses?” diye sordu babam. Bir şey olduğunu anlamıştı.
“Sadece o şekilde evden ayrıldığım için özür dilerim. Bunu sana hiç söylemedim. Seni seviyorum baba.”
Bana gösterdiği mektup için Mason dayıyı satmak istemediğimden babama gerçeğin yarısını söyledim.
Odadaki tüm erkeklere ve birkaç kadına bakıp sadece gülümsedim.
Hayatımdaki her olayda yanımda olmasalar da onlar gibi büyük bir aileye sahip olduğum için gerçekten çok şanslıydım.
“Ah, başkanım, sanırım bizi özlemiş,” dedi Kurt alayla.
Bu doğruydu; onları özlemiştim. Beş yıl boyunca ailemden uzak kaldıktan sonra hepsini özlemiştim.
“Yanlışın var, sen hariç herkesi özledim,” diye karşılık verdim.
Herkes kahkahalara boğuldu. Kurt’a doğru yürüyüp ona sarıldım.
Kurt kulüpte benim yaşlarımda olan birkaç üyeden biriydi; elbette herkes gibi uzun boylu ve vücudu dövmelerle kaplıydı. Ama her zaman iyi biri olmuştu.
“Sadece şaka yaptığımı biliyorsun Kurt,” dedim. Gitmesine izin verdikten sonra ona hafifçe vurdum.
Odadaki herkese dönerek, “Hepinizi seviyorum,” dedim.
“Biz de seni seviyoruz prenses. Eve dönmene sevindik.” Canavar yanıma gelip bana kocaman sarıldı.
Boyu 1.80’in üzerindeydi, kolları dövmeliydi ve saçları asker tıraşı kesilmişti ama altın gibi bir kalbi vardı.
Canavar beni yere bıraktıktan sonra herkes bana sarılmak için yanıma geldi. Babam da yanıma gelip bana son bir kez sarıldıktan sonra odama dönmeye karar verdim.
Caleb’i rüyamda gördükten sonra uyuyamayacağımı biliyordum; bu yüzden ne zaman uyuyamasam bana iyi gelen tek şeyi yapmaya karar verdim.
Çantalarımdan birinin derinliklerinde eskiz defterimi ve kalemlerimi bulduktan sonra çatıya çıkan merdiveni tırmandım; burayı annem öldükten sonra keşfetmiştim.
Burası bir şekilde her zaman rahatlamamı sağlamıştı. Çatının kenarına yakın bir yere oturup derin bir nefes alarak önümdeki manzarayı çizmeye başladım.
Yukarıdaki manzara, binalar ve gece göğüyle birlikte nefes kesiciydi. Çizimime öyle dalmıştım ki birinin geldiğini duymadım.
“Çok yeteneklisin.”
Arkamdan gelen sesle sıçradım. Dönüp bakınca Mayhem’i gördüm.
“Ah, selam, beni korkuttun,” dedim utanıp kızararak.
“Affedersin, seni korkutmak istemedim,” dedi Mayhem yanıma gelip oturarak. “Peki, neden burada yalnızsın?”
“Uyuyamadım. O yüzden buraya çıkıp biraz çizim yapmaya karar verdim,” dedim ona bakarak, sonra tekrar çizimime döndüm.
“Sık sık uyuyamadığın oluyor, değil mi?” diye sordu bana bakarak.
İç çekerek saçlarımı kulağımın arkasına ittim. “Dürüst olmak gerekirse, hayır. Uzun zamandır iyi bir uyku çekemedim. Sanırım dört yıl boyunca korku içinde yaşayınca böyle oluyor,” diye açıkladım kolumdaki alçıya bakarak.
“Mia, sana inanmadığım için ne kadar üzgün olduğumu anlatamam. İnanmış olsaydım yıllar önce dönmüş olurdun ve bu halde olmazdın,” dedi Mayhem suçluluk duygusuyla.
Gözlerinin içine baktığımda olanlardan kendini suçlu tuttuğunu gördüm.
“Mayhem, senin hatan değil. Bana inanmış olsaydın bile kimse beni kurtaramadan Caleb canımı yakar ya da daha kötüsünü yapardı.”
“Lütfen kontrol edemediğin bir şey için kendini suçlama. Dayımın sana zaten hesap sorduğunu biliyorum ve babam öğrendiğinde daha da kötü olacağından hiç şüphem yok.”
Başımı tekrar manzaraya çevirdiğimde güneşin doğduğunu fark ettim.
“Ne zamandır çizim yapıyorsun?” diye sordu Mayhem sessizliği tekrar bozarak.
“Sanırım on yaşımdan beri. Bir gün dans dersinde bacağımı kırdım ve yapacak hiçbir şey bulamayınca çok sıkıldım, böylece çizmeye başladım; zamanla daha çok ilgilenmeye başladım.”
“Şimdi, sanat ve tasarım diplomam var. Annem her zaman yeteneğimle harika şeyler yapacağımı söylerdi,” dedim defterimin ucuyla oynarken.
“Eh, bence haklıydı. Çok yeteneklisin Mia. Sevdiğin şeyi yapmaktan vazgeçme, ona sarıl,” dedi Mayhem. Hafifçe gülümseyerek karşılık verdim.
“Teşekkür ederim Mayhem.”
“Bana ismimle hitap et. Ryan,” dedi elini uzatarak.
“Tamam, Ryan. Sevdim bu ismi.” Ryan ismi ona yakışıyordu, Mayhem demekten daha iyiydi.
“Hadi tatlım, biraz uyumaya ihtiyacın var. Gidelim artık,” dedi Ryan. Bana yardım etti ve birlikte içeri girmek için merdivenden indik.
Kapıma doğru yürüdüm, arkamı döndüğümde Ryan’ın hâlâ yanımda olduğunu gördüm. “Teşekkür ederim Ryan. Sonra görüşürüz,” dedikten sonra odama geri döndüm.
Yatağıma uzandım; uzun zamandır ilk defa korkmadan uyuyacağıma inanıyordum.