Kenzo - Kitap kapağı

Kenzo

Ivy White

Beşinci Bölüm: Rhi

REBECCA

Servis gecikmişti. Kenzo da dâhil olmak üzere masada yirmi sekiz adam vardı.

Başımı eğerek hızlı adımlarla odadan geçtim ve bütün adamlar bana baktığı için nefes alıp vererek mutfağa girdim.

Hepsinin bu kadar erken gelmesini beklemiyordum. Yan tarafa koşarak dört tabak aldım ve ikisi elimde, diğer ikisi de kollarımda yemek odasına tekrar girdim.

Tabakları masaya yerleştirdikten sonra tekrar mutfağa gittim ve masa dolana kadar aynı rutini tekrar tekrar sürdürdüm.

Bir sürahi portakal suyu almak için mutfağa girmiştim. Yemek odasına girdiğimde Kenzo parmaklarını şıklatarak baştan aşağı beni süzdü.

Parmak uçlarımda odanın diğer ucuna, ona doğru yürürken gergindim.

Tam yanında durup meyve suyu sürahisini masaya bıraktım ve tek kelime etmeden kollarımın üstünü garip bir şekilde ovuşturdum.

Ne söyleyeceğimi ya da ona nasıl yaklaşacağımı bilemiyordum. Bana ne yapacağımı göstereceğini söylemişti, bu yüzden beni çağırmış olabilirdi.

Odaya baktığımda tüm adamların yemeklerini yerken bana baktıklarını gördüm. Hepsi de siyah takım elbiselerinin içinde aynı şekilde oturuyordu.

Adamların bazıları gri kravat takıp beyaz gömlek giyerken diğerleri siyah gömlek giymiş, siyah kravat takmışlardı.

Nedenini bilmiyordum ama içten içe bunun iş rolleriyle ilgili bir şey olduğundan şüpheleniyordum.

Kenzo elini uzatarak yanındaki siyah deri sandalyeyi işaret etti ve, “Yanımdaki sandalyeye otur Rebecca,” dedi. Başımı sallayarak bana söyleneni yaptım.

Parmaklarımla oynarken odadaki gerilimin arttığını hissediyordum. Gerilim gittikçe güçleniyordu.

Çok garipti! Kenzo’nun yanında dimdik otururken yanaklarımın içini ısırıyordum. Kenzo başını yana çevirip şeytani bir sırıtışla bana baktı. Benden ne istediğini bilmiyordum.

Yemek yerken orada oturmamı mı yoksa tüm tabakları masaya koymamı mı istiyordu?

Sana buraya oturmanı söyledi Bec, neden otururken tüm tabakları masaya koymanı istesin?

Bilmiyordum ama kafamı daha da karıştıran şey, içeri girdiğimde mutfağın boş olmasıydı. Etrafta bir şef falan görmemiştim.

Kenzo’nun gözleri elbisemde geziniyordu. Bu beni daha da rahatsız ederek oturduğum yerde hafifçe kıpırdanmama neden olmuştu.

Kenzo bardağına portakal suyu doldurup parmağını bardağın kenarında gezdirmeye başladı. Onu izlerken ağzım kurumuştu, boğazımda sanki kum taneleri vardı.

“Söyle bana Rebecca. Seni korkutuyor muyum?” Kenzo sandalyesinde arkasına yaslanıp parmaklarıyla yüzüme dokundu. Omuz silkerek bir tutam saçımı kulağımın arkasına ittim.

Kendimi aşırı endişeli ve baskı altında hissettiğimde hep bunu yapardım. Omuzlarımı silkerek Kenzo’nun gri gözlerinin içine baktım. Düşünceli bir şekilde başını sallıyordu.

İç çekerek bir bardak daha aldı ve parmaklarını şıklatmadan önce bardağa biraz portakal suyu doldurdu.

“Grim. Git ve bana votka getir,” dedi adamına sert bir İtalyan aksanıyla.

Adamın sandalyeden kalkıp sağındaki dolabı açmasını ve açılmamış bir votka şişesini Kenzo’ya uzatmasını izledim.

Grim dolabı kapattı ve Kenzo şişeyi açarken tekrar yerine oturdu. Kenzo iki bardağa da üç damla votka döktükten sonra yuvarlak bardaklardan birini önüme yerleştirmişti.

“İç bunu. Reddedersen alınırım.” Başımı salladıktan sonra Kenzo ile aynı anda bardaklarımızı elimize aldık.

Kadehi dudaklarıma götürürken gözlerimi Kenzo’dan ayırmıyordum. Aynı şekilde Kenzo da bana bakıyordu. Aradaki fark, benim kendimi rahatsız hissetmem, Kenzo’nun ise kendi hâlinde görünmesiydi.

“Bildiğin gibi. Ben varlıklı bir adamım Rebecca. Farklı dünyaların insanları olduğumuzun farkındayım.”

“Anlayamadığım şey benden neden korktuğun. Bana ne bildiğini söylersen çok memnun olurum.”

Kenzo’ya bakarak dudaklarıma götürdüğüm içkimi içmeyi bıraktım.

“İnsanları vuruyorsun,” dedikten sonra içkimi içmeye devam ettim. Kenzo başını eğerken elindeki bardağa bakıyordum.

“Anlıyorum. Seni de vuracağımdan korkuyorsun,” dediğinde başımı salladım.

Onun adından, grubundan, şeytani sırıtışından, kendini tanıtma şeklinden ve adamlarına bir şey yapmalarını söylediğinde neler yapabileceklerinden korkuyordum.

İstediğini nasıl elde ettiğini duymuştum ve şimdi gözlerinin benim üzerimde olduğunu görebiliyordum. Sadece beni elinde tutmak istememesini umuyordum ama içimde beni elinde tutmak isteyeceğine dair bir his vardı.

Kenzo gibi erkekler hakkında kitaplar okumuş, filmler izlemiştim. Bu adamlar masum kızların peşlerine düşerdi ve Kenzo’nun da onlardan biri olduğunu biliyordum.

Makineli tüfek tutabilen siyahlar içinde güçlü bir kadın olmak bir yana, basit bir cümleyi bile bir araya getiremiyordum. Şu anki ben, ben değildim.

“Ben özür dileyen bir adam değilim. Ama bu seferlik küçük bir istisna yapacağım. Görüyorsun Rebecca, dün gece vurduğum adam bilerek yoluma çıkmıştı.”

“Paparazziler birçok haber yazdı çizdi. Birçoğu yanlış detaylar içeriyor, ancak haber doğru olduğu için dediğini inkâr etmeyeceğim.”

“Adamın cesedini ortadan kaldırtabilirdim ama bunu yapmamaya karar verdim. Bunu yapmak için kendimce sebeplerim vardı. Sadakatsiz insanlar hakkında ne düşünüyorsun?”

“Bilmiyorum.” Kenzo içkisini kafasına dikip votka şişesini tekrar eline alırken omuzlarımı silktim.

Dürüst olduğu için Kenzo’ya saygı duyuyordum ama aynı zamanda bir katil olduğunu da doğrulamıştı.

Bir odada, bir katilin yanında oturuyorum, ~diye düşündüm, sakin kalmaya çalışarak.

“Sen ve ben aynı fikirde olmayabiliriz. Güçlü biriyim, herkese istediği her şeyi verebilirim. Ama mesele bu değil. Senin gibi kadınları güvende tutmak gibi bir kuralımız var. Dediğim gibi…”

Yemek odasının kapısı açıldığında Rex yanında bir kadınla içeri girdi. Kadının güzel, yeşil gözleriyle uyumlu tatlı, papatya sarısı saçları ve kıvrımlı bir vücudu vardı.

Siyah deri bir elbise giyiyordu. Ona bakakalmıştım, söyleyecek söz bulamıyordum, zaten söyleyecek sözüm de yoktu.

Yine de tam karşımda duran bu güçlü ve bağımsız kadın, olmak istediğim kişiyi yansıtıyordu.

“Kenzo,” dedi Rex sakince. Kenzo omzunun üzerinden kadına bir bakış attıktan sonra votka şişesini alıp bardağımı doldurdu.

“Ah. Sen Rhi olmalısın.” Solundaki sandalyeye dokunan Kenzo, Rhi’nin oturmasını bekledi ve ardından adamlarıyla yüzleşmek için onlara döndü.

“Rebecca. Devam edebilirsin. Şunu iç ve rahatla, çok gerginsin.” Ben başımı sallarken Kenzo ayağa kalkmıştı.

Dolaba doğru yürüyüp içinden bir yığın kâğıt çıkardı ve kâğıtları masanın üzerine bıraktı.

“Evet, Rhi, işte kontrat.” Oturduğum sandalyede geriye yaslanıp bardağımı aldım ve dudaklarıma götürdüm. İşte şimdi ilgimi çeken bir şeyler oluyordu. Bir kontrat ha!

Hmm, peki, bu ne için olabilir? ~Kenzo’nun ilk sayfayı çevirmesini izledim.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok