Quincy Tuzağı - Kitap kapağı

Quincy Tuzağı

Nicole Riddley

Kaygan Gözbebekleri

Quincy

Ninemi özledim. Ninemin eski evini özledim. Ninemin yemeklerini özledim.

Okuldan eve döndüğümde, ön kapıyı açar açmaz ocakta pişen yemeğin ya da fırındaki taze ekmeğin kokusu olurdu.

Sürü evine taşındığımdan beri çok kilo verdim. Sürekli açım. Kuzenim Jorden konu yemek olunca domuz gibi davrandığımı söyledi.

En azından burada -istemesem de- diyet yapıyorum.

Buraya geldiğimden beri başım ne kadar çok belaya girdi bilmiyorum.

Her zaman tatlı olmak konusunda ve köşeye itildiğimde karşılık vermemekte pek iyi değilimdir. Onlar da beni bir türlü rahat bırakamıyorlar.

Karşı koymak sürekli başımı belaya sokuyor; aç olmaktan bahsetmiyorum bile.

Bu akşam yemeğinde yediklerini bildiğim soslu biftek, patates püresi ve Yorkshire pudingi görüntüsü bir türlü aklımdan çıkmıyor.

Onlar yemek yerken her şeyin kokusunu aldım. Şimdi neredeyse ağzımda tadını alabiliyorum.

Yemek hakkında düşünmemek için yastığımın altından Batı Virginia Üniversitesi'nin kabul mektubunu çıkardım.

Ne zaman çaresiz ya da üzgün hissetsem, onu çıkarıyorum ve bu beni her seferinde heyecanlandırıyor. Ninem ve ben BVÜ'ye karar verdik çünkü arabayla buradan üç saatlik mesafesinde.

Sık sık birbirimizi ziyaret etmeyi planlıyorduk.

Ninem küçüklüğümden beri eğitimim için para biriktirmişti.

Ona katkı koymak için okuldan sonra akşamları ve yaz aylarında tam zamanlı çalışırdım.

Fazla bir şey değil ama bence birikimimiz, alacağım maddi yardım ve yarı zamanlı çalışmayla geçinebilirim.

Midem yine yüksek bir hırıltı sesi veriyor. Hadi bakalım! Sen benim patronum değilsin!

İşte bu duruma geldim... Kendi midemle dövüşüyorum. İnsan midesiyle kavga ederken uykuya dalması biraz zor oluyor.

***

Saat sabahın on ve şimdiden üç tuvaleti temizledim. Kendimi çok başarılı hissediyorum.

Bazı insanlar hala sekiz tuvalet ve yirmi beş banyo temizlemem gerektiği için çok yavaş olduğumu iddia edebilir, ama... neyse ne.

Bu sürü evinde haftada iki kez temizlemem gereken on bir tuvalet ve yirmi beş banyo var.

Buraya taşındığım ilk günden beri işim buydu. Çamaşırları da ben yıkıyorum.

Yemek işini de eklemek istediler. Onun nasıl gittiğini hepimiz biliyoruz.

Düşününce, aslında tuvaletleri temizlemekte ve çamaşır yıkama konusunda da berbatım.

Geçen hafta, bir sürü çamaşır mora döndü. Bana sorarsanız güzel bir lavanta tonuydu.

Neden yaygara çıkardıklarını bilmiyorum. Güzel lavanta renkli tişörtleriyle antrenmana çıkan mert savaşçılar. Bence sorun yok.

Dürüst olmak gerekirse, buradaki hiçbir şeyde iyi olmadığımı kabul etmeliyim.

Gelmiş geçmiş en kötü hizmetçi oldum. İşe yaramaz olmaya çok yakın.

Ana kattaki erkekler tuvaletini açtığımda istemsizce inliyor ve ürperiyorum. Buradaki erkekler tam bir domuz.

Neden düzgün nişan alamıyorlar? Hedefi vurmak için her gün alıştırma yapma şansları yokmuş gibi!

Iy! Onların tuvaletlerini temizlemekten nefret ediyorum.

Ev işlerini pek sevmem, ama burada bedavaya kaldığım için üzerime düşeni yapmam gerektiğini anlıyorum.

En büyük kabusum, sonsuza dek sürü evinde bedavaya çalışan bir hizmetçi olarak sıkışıp kalmak.

Bedavaya çalışan bir hizmetçi. Bu kelimeleri kullanmaya karar verdim çünkü böyle olunca kulağa köle kelimesinden daha güzel geliyor.

Joelle, "İşte buradasın," diyor.

Kapının yanında durup dizlerimin üzerinde klozeti ovuştururken beni izlerken yüzünde tatmin olmuş bir sırıtma var.

"Babam seni görmek istiyor."

Ahhh. Beta, amcam ya da Beta St. Martin.

En son resmi olarak ofisine çağrıldığımda ninemin evini sattıkları ve beni buraya, sürü evine taşıyacakları haberini vermişti.

Joelle'in bana verdiği nefret dolu bakış dün geceki olayı unutmadığını söylüyor.

Gözlerindeki neşeli parıltı, hayatımın sonraki birkaç dakikasında olacaklardan zevk alacağı konusunda beni uyarıyor.

Kullandığım lastik eldivenleri yere atıyorum ve yanından geçerken ona orta parmağımı gösterme dürtüsünü frenliyorum.

Joelle'in hayatında bir kez bile tuvalet temizlemediğini biliyorum.

Alfa ya da Beta gibi yüksek rütbeli kurt adamların kızları ya da oğulları bu tür işleri yapmak zorunda değildir.

Bu işler düşük rütbeli Omegalar ya da benim gibi bir insan içindir.

Joelle beni içeri kadar takip ediyor ve Beta St. Martin'in ofisine girer girmez arkamızdaki kapıyı kapatıyor.

"Sonunda onu buldun prenses," diyor Beta kızına.

Evet, beni bulduğu için bir kupayı hak ediyor. Büyük başarı! ~

Bütün gözler üzerimde.

Ne oldu? Bunu yüksek sesle mi söyledim? ~

Maria, Beta St. Martin'in arkadaşı, küçümseyerek kaşlarını kaldırıyor. Görünüşümü incelerken dudakları onaylamayan bir ifadeyle sarkıyor.

Yani ben Joelle gibi özel tasarım kot ya da pahalı bir bluz giymiyorum. Bütün kıyafetlerim Target ya da Walmart'tan geliyor ama en azından çıplak değilim. Hah!

Oda tam hatırladığım gibi. Bence iyi büyüklükte ama biraz karaktersiz. Duvarlar bej boyanmış ve koyu deri kaplı mobilyalar aşırı büyük.

Ailesinin birkaç resmi ve masanın arkasındaki Loup Noir Sürüsü’nün büyük bir haritası dışında duvarda herhangi bir resim ya da başka bir şey yok.

Beta pürüzsüz bir meşe masanın arkasında ofis koltuğunda oturuyor. Annem ve Caitlin Rose ikili koltuğu paylaşıyorlar.

Beta St. Martin'in eşi büyük deri bir kanepede oturuyor. Joelle yürüyüp annesinin yanında geçiyor.

Köşedeki sandalyede, herkesten biraz daha uzakta oturan Jorden'a bakıyorum. Görünüşe göre kendini diğerlerinden uzak tutmaya çalışıyor.

Gözlerim onunkiyle buluşur karşılaşmaz Jorden kara kara düşünerek gözlerini siyah botlarının uçlarına dikiyor.

Bu, bundan sonra olacaklardan pek hoşlanmayacağımın bir işareti.

Beta St. Martin, "Otur Quincy," diyor.

Burada olmak istemiyorum, ama omuzlarımı düzeltip Beta'ya bakan tek sandalyede isteksizce yerimi alıyorum.

Önündeki dosyaları gözden geçiriyor ve birkaç belge çıkarıyor.

"Annemin mal varlığını aramızda bölüyoruz ve vasiyetinin yasal uygulayıcısı olarak hareket ediyorum. Annem bir vasiyet bırakmadığı için durumu yönetmek bana kaldı."

Yani ninemin eşyalarını kendi aralarında mı bölüyorlar? Ninemin bir vasiyet bıraktığını sanıyordum ama yanılıyor olabilirim.

"Daha önce seni bulamadığımız için Quincy, mülkünün satışı da dahil olmak üzere, tüm varlıkların kız kardeşim ve benim aramda bölüneceğini konuştuk," diyor.

Tamam, zaten paranın ve mal varlığının çoğunun ona ve anneme gideceğini bekliyordum.

"Şimdi, annemin de birkaç hesapta bazı birikimleri vardı. Onun adına bir hesap var, onda da fazla bir şey yok."

Bütün paranın dört torununa gitmesi gerektiğine karar verdi: Jorden, Joelle, Caitlin Rose ve ben. Her birimiz üç yüz dolar alacağız.

"Başka bir hesap, annem ve Quincy arasında ortak bir hesap," diye devam ediyor.

"Quincy, hala reşit olmadığın, burada yaşadığın ve bizim velayetimiz altında olduğun için buna ihtiyacın olmayacak. Para buradaki konaklama, yiyecek ve diğer harcamaların için kullanılacak."

Bir dakika! Ne? ~

"Bir dakika! O para benim eğitimim için." Sandalyemden kalkıyorum. "Ve ben burada yaşamak istemiyorum!"

O paranın yarısı için çok çalıştım. On iki yaşından beri bebek bakıcılığı, kışın kar küreme ve yazın insanlar için çim biçme.

Şehirdeki mağazalarda çalıştım, para kazanmak için elimden geleni yaptım. Tüm yıl boyunca.

"Üniversite için o paraya ihtiyacım var."

"Üniversite mi?" Bir kaşını kaldırıyor. Sonra gülüyor. Gülüyor!

Karısı ve Joelle gülerek ona katılıyor.

"Bunu mu kastediyorsun?" Masadan tanıdık görünen bir zarf alıyor.

BVÜ kabul mektubum ve onunla birlikte gelen paket. Odamdaydı. Nasıl aldı?

Caitlin Rose'a bakıyorum. Hiçbir zaman gözlerimin içine bakmadı.

"Quincy. Kafanı kim böyle bir saçmalıkla doldurdu?" diyor Maria, hala gülüyor.

"Orada yapamazsın. Buradan başka bir yere gitmedin. Dışarısı tehlikeli ve korkutucu bir dünya. Nasıl olduğunu bilmiyorsun," diye ekliyor Beta St. Martin. "Seni burada barındırıp güvende tutacak kadar nazik olduğumuz için şükret."

Bir saniyeliğine bocalıyorum. Loup Noir Sürü bölgesinin dışında hiçbir yere gitmediğimi biliyorum. Dışarısı gerçekten korkutucu mu?

Eğer o kadar tehlikeliyse, neden ninem gitmem için beni cesaretlendirdi? Ninem yapabileceğime inanıyordu. Bu insanlar beni tanımıyor.

"Hala gitmek istiyorum," dedim. Sesim şaşırtıcı bir şekilde kendinden emin ve güçlü çıktı.

Gözlerini incecik kıstıktan sonra zarfı içindekilerle birlikte ikiye ayırıp masanın yanındaki çöp kutusuna bıraktı.

Hayır!!! ~

"Sana söyledim, hiçbir yere gitmiyorsun, hepsi bu," dedi.

Kanın beynime sıçradığını hissediyorum ve kulağımda nabzımı duyuyorum. Ona olan nefret seviyemin yükseldiğini hissediyorum.

"Buradan ayrılmayacaksın," diye ekliyor daha güçlü bir şekilde. Beta cazibesinin, vudu gücünün ya da her neyse onun bende işe yaramadığını bilmiyor mu?

“Aşağılık Beta!” Ağzımdan çıkıverdi.

Odadaki insanların nefesinin kesildiğini duyuyorum. Ağzımı yine açacakken büyük eli boynuma kenetleniyor.

Soluk borumdaki yoğun ve acı verici basınç, içime çekmeye çalıştığım oksijeni durdurdu. Kalp atışlarım tavan yaptı. Panik içinde, elini tırmalamaya başladım.

Her şey başladığı kadar hızlı durdu. Bir an sonra, yine özgürüm, yerde afallıyorum.

Hırıltılı bir sesle derin bir nefes alıyorum ve boğazımı tutuyorum, başım dönüyor.

Jorden, "Onu neredeyse öldürüyordun!" diye hırlıyor. Yukarı bakınca bacakları açık bir şekilde ayakta babasıyla karşı karşıya olduğunu görüyorum. Elleri babasının kollarını kavramış.

Beta St. Martin, Jorden'ın ellerini savurdu ve bana doğru hırlıyor. Gözleri tehlikeli bir şekilde yanıp sönerken bana ne olduklarını hatırlatıyor. Kurt adam.

Ona hiç güvenmiyorum. Hiçbirine güvenmiyorum. Bir saniye bile.

"Biri ona dersini vermeli. Ona haddini öğretmeleri gerekirdi! Annem bu konuda bayağı başarısız olmuş."

Jorden'dan uzaklaşıyor.

Başladığı işi bitirmeye gelir diye gözlerim her hareketini takip ediyor.

Masasını turlayıp koltuğuna oturuyor. Ağzı soğuk, uğursuz ve kurnaz bir gülümsemeye dönüşüyor. Masadan çeki alıp öylece ikiye bölüyor.

"Üç yüz dolar senin için çok cömert."

Ağzımı kıstırıp tırnaklarım avuç içlerime batacak kadar yumruklarımı sıkıyorum.

"Şimdi gidebilirsin. Konuşacak başka bir şeyimiz yok," diyor ve beni yolluyor.

***

Bu sabahtan beri kendimi odamın karanlığına ve havasızlığına kilitledim. Elini hala boğazımda hissedebiliyorum.

Boynumda kızgın kırmızı bir leke var. Yutmak acı veriyor.

Hayatımda ilk kez kendimi umutsuz ve çaresiz hissediyorum. Ninem vefat ettikten sonra bile kendimi çaresiz hissetmemiştim.

Doğru, beni seven tek insanı kaybettiğim için yıkılmıştım, ama buradan ayrılmaya her zamankinden daha kararlıydım.

Artık buradan çıkacak kadar param bile yoktu.

Yani, sonsuza kadar sürü evinde yaşamak o kadar da kötü değil...

İnsan… en azından hayattayken neden üniversiteye gitme ihtiyacı duyar ki… Belki yarın daha iyi bir olumlu sebep bulurum.

Bir durum ya da insanlar beni hayal kırıklığına uğrattığında, her zaman bahaneler uydururum. Bazen kendi yalanlarıma inanırım, bazen inanmam. Bir önemi yok.

Bu sefer omuzlarımın yenilgiyle düştüğünü hissediyorum. Kardeşinin elleri boynuma dolandığında annemin imdadıma yetiştiğini görmedim.

Bu sefer annem dediğim yabancı için doğru bahaneleri bulamıyorum.

Bu insanlar... Hayır, bu kurt adamlar beni gerçekten yıkmak istiyorlar. Her gün başımı dik tutuyorum ve gülümsemek için bir neden buluyorum.

Bugün, gerçekten yenilmiş hissediyorum. Tuzağa sıkıştığımı hissediyorum.

Ninemi her zamankinden daha çok özlüyorum. Parçalanmış oyuncak ayım Oliver'ı kalbime yaklaştırıp ona sarılıyorum.

Kendim için üzülmüyorum.

Kendim için üzülmüyorum.

Kendim için üzülmüyorum.

Ninem zayıf ya da mızmız biri yetiştirmedi. Yine de gözlerimden yaşlar akıyor.

Ninem gözyaşlarının zayıflık belirtisi olmadığını söylemişti. Bazen daha iyi görebilmek adına gözlerdeki kiri temizlemek için ağlamak gerektiğini söylemişti.

Sadece çok sık yapma. Aksi takdirde, gözbebeklerin çok kayganlaşır ve göz yuvalarından düşer.

Çok sık ağlamadığım için gözlerim o kadar kaygan değil. Bu yüzden bu gece gözyaşlarımın özgürce akmasına izin veriyorum.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok