
İnledim. Başımın ağrısını anında hissettim.
“Ahh, işte uyanıyoruz. “
Gözlerimi açıp kısarak etrafa baktım.
Yine aynı yatak odasındaki yataktaydım. Kenarda sarı saçlı genç bir adam oturuyordu. Aksanından Amerikalı olduğu aşikârdı.
“Sen de kimsin?” diye inleyerek sordum.
Gülümsedi. “Adım Andrew. Doktorum.”
Yatağın ayak ucuna doğru baktığımda, Vincent’ın kollarını göğsünün üzerinde kavuşturmuş ayakta dikildiğini gördüm.
“Başım çatlayacak,” diye sızlandım.
Andrew başını salladı. “Başını oldukça sert bir şekilde çarptığın için normal.”
“Beni vurmaya kalkıştı!” diye fısıldadım.
Andrew, Vincent’a baktığında o da başını iki yana sallayıp gözlerini devirdi. Andrew sonrasında bana doğru eğildi. “Vincent seni vurmak isteseydi vururdu,” diyerek sırıttı.
Gözlerimi kıstım. “Beni kaçırdı!” diye fısıldadım. Vincent’ın kim olduğunu ve ne yaptığını bilen başka bir Amerikalının orada öylece oturuyor olması beni biraz ürkütmüştü.
Andrew kıkırdadı. “Bundan hiçbir şüphem yok.”
Ayağa kalkıp Vincent’ın olduğu yere doğru yürüdü.
“Hafif bir beyin sarsıntısı geçirmiş olabilir. Bir süre baş ağrısı olur. İyice dinlenip bol sıvı alsın, son zamanlarda susuz kalmış.”
Vincent’a küçük bir kutu ilaç uzattığını gördüm.
“Gerekirse ağrı kesici alsın.”
Andrew bana bakarak gülümsedi.
“İstirahat etmeye çalışın Bayan Ryan. Birkaç gün sonra durumunuzu kontrol etmek için tekrar ziyarete geleceğim.”
İçimi çekip gözlerimi kapadım. Odanın kapısının kapandığını duysam da onun hâlâ burada olduğunu biliyordum. Vincent’ın.
Beni vurmayacağını nereden bilecektim? Nihayetinde bu meselenin benimle ilgisi yoktu. Mesele babam ve Daniel Amca’mla ilgiliydi. Onlardan bu denli nefret ederken, yaşamama neden müsaade edecekti ki?
Ama canımı asıl yakan, bir Amerikalının evimle ailemden koparılmamın yanlış olduğunu düşünmemesiydi.
Yatağın hafifçe içe doğru çöktüğünü hissedince başımı başka tarafa çevirdim.
Elini baldırımın üzerinde hissettim. Ürpersem de başparmağını tenimde nazikçe yukarı aşağı gezdirirken o buna aldırış etmedi.
Dolan gözlerimle başımı çevirip ona baktım. Çatlayan sesimle, “Hani canımı yakmayacaktın?” diye fısıldayarak sordum.
Başparmağıyla yanağımı okşayarak gözyaşlarımı sildi.
“Canını yakmadım… Kendin düştün,” dedi.
Kaşlarımı çattım. “Sen... Sen kafama silah doğrulttun. Beni vuracağını düşündüm.” Sesim daha da tizleşmişti.
Aşırı sakin sesiyle, “Ama vurmadım, değil mi?” diye karşılık verdi. Sesi nazik bile sayılabilirdi.
Gözlerimi kapatarak iç çektim.
Demek bir özür bekliyorsam, fena halde hayal kırıklığına uğrayacaktım.
Kapının çaldığını duyduğumda gözlerimi açtım.
“Gir,” diye sertçe cevap verdi.
Kapı açıldığında, mutfaktaki kızlara benzer şekilde giyinmiş genç kızı gördüm. Elinde küçük bir masanın üzerine koyduğu bir tepsi taşıyordu.
Eğilerek selam verip odadan çıktı.
Kaşlarımı çatarak, “Neden herkes önünde eğiliyor?” diye sordum.
Sırıttı. “Bu bir saygı göstergesi, ama belli ki sen bunu yapmakta zorlanıyorsun. Şimdi doğrul bakalım. Bir şeyler yemen gerek.”
Homurdandım. “Onlardan bir tane içemez miyim?” Doğrulmaya çabalarken elindeki ilaç kutusunu işaret ettim. Bu hafif hareketin etkisiyle bile başımın zonkladığını hissettim.
“Bir şeyler yedikten sonra sana bunlardan bir tane vereceğim.” Vurgulamak için ilaç kutusunu salladı.
Ellerimi başıma götürdüm. “İstediğini yapmazsam acı çekmeme göz yumacaksın.”
Vincent kıkırdadı. “Hayır, bunu sadece seni cezalandırmam gerekirse yaparım. Kutunun üzerinde yemekten sonra içmen gerektiği yazıyor.”
Utandığım için yüzümün kızardığını hissettim, ayrıca eşeğin aklına karpuz kabuğu sokmuş olabileceğimden biraz da tedirgin oldum.
“Ağzını aç,” diye emretti.
Kafamı kaldırdığımda elinde kaşık olduğunu gördüm. Bir kaşık dolusu çırpılmış yumurtaya benziyordu.
“Kendim yiyebilirim,” diye itiraz ettim.
Gözlerini devirdi. “Bu sabah o konuda pek de iyi değildin, gattina!”
Derin bir iç çekip ağzımı açtım. Yakamdan düşmeyeceğini biliyordum ve o ağrı kesiciyi içmem gerekiyordu.
Çırpılmış yumurtanın kalanını bana yedirmeye başladı. Yumurta şaşırtıcı derecede güzeldi ama üç gün boyunca boğazıma tek lokma girmediğinden yiyeceğim her şey güzel gelebilirdi.
Vincent ilacın kapağını açıp elimi tuttu. Bir hap avucuma düşene kadar ilaç kutusuna vurdu. Sonra bana bir bardak su uzattı. Hapı ağzıma atıp sudan bir yudum aldım.
Vincent kıkırdadı. “Demek seni zehirlememden korkmuyorsun.”
Yüzümde dehşet ifadesiyle ona bakakaldım. Beni cidden zehirler miydi?
Tekrar güldü. “Endişelenme gattina, seni öldürecek olsam güzelim yemeği senin için ziyan etmezdim.”
Bardağı elimden aldı. “Şimdi uzan bakalım.”
İtiraz etmedim. Ağrım dinmeye başlasa da başım biraz dönüyordu.
Kaşlarımı çattım. “Neden onlardan bu kadar nefret ediyorsun? Yani, babamla Daniel Amca'dan.”
İfadesi birden karardı. Belli ki yine yanlış bir şey söylemiştim. En son yanlış bir şey söylediğimde bana silah doğrultmuştu.
“Ona amca demeyi bırakabilirsin. İkimiz de onun senin gerçek amcan olmadığını biliyoruz. Babana gelince… Onun kesilmesi gereken gevşek bir dili var.”
Kalbim göğüs kafesimi zorlayarak atarken nefesim kesildi. FBI, kaçırılmam, o. Hepsinin birbiriyle bağlantılı olduğunu o anda fark ettim.
“Senin için çalışıyordu, değil mi? Bu yüzden tutuklandı. Sen de beni bu yüzden kaçırdın. Onun çenesini kapalı tutmak için.”
Vincent ayağa kalktı. Yataktan uzaklaşırken, “Dinlenmen gerek,” dedi.
Doğrulmak için kendimi yukarı ittim. “Babam konuşursa ne yapacaksın? Beni öldürecek misin?” Titreyen sesimle sordum.
Vincent arkasını dönüp yatağa doğru yürüdü.
Bunun üzerine geri çekildim. Midemden gelen safrayı yutkunarak bastırdım.
Yatağın kenarına oturup hafifçe yüzüme dokundu. “Hayır, gattina, seni öldürmeyeceğim. Ama babanın seni öldüreceğimi düşünmesi yeterli. Ayrıca,” deyip elimi dudaklarına götürerek nazikçe öptükten sonra, “Yanımda olmandan keyif alıyorum.”
Yanaklarımın ısınmaya başladığını hissettim.
“Şimdi uzanıp güzelce dinlen,” diye emretti.
Hemen tekrar uzandım. Bu sefer ayağa kalkmadan öylece oturup bana baktı.
Aklımda onlarca soru vardı. Babam mafyaya çalışarak ne iş yapıyordu? Daniel Amca, daha doğrusu Daniel bu işe nasıl bulaşmıştı? İnsanlar beni arıyor olmalıydı. Babam onlara kaçırıldığımı söylemez miydi?
Vincent elini başıma koyup başparmağıyla alnımı okşadı.
Gözlerimi kapattım. Halihazırda uykum olduğu için nazik elleri beni iyice sakinleştirdi. Hatta daha iyi hissettirdi. Neden böyle olmuştu?
Sonra konuştuğunu duydum. Ne dediğini anlamıyordum ama ne zaman bu tonda konuşsa midem düğümlenir, yüzüm ısınırdı.
Sonra dudakları dudaklarıma değerken, nefesinin yüzümü çarptığını hissettim.
Gözlerimi açıp parmaklarımı dudaklarıma götürdüm.
Vincent bana bakarak gülümsedi. “Bu kadar şaşırmana gerek yok, gattina. Bu dudaklar adeta öpülmek için yalvarıyor.
Ona baksam da herhangi bir cevap vermedim. Sadece dudaklarımı yaladım.
Vincent kıkırdadı. “Yoksa ilk öpücüğünü mü çaldım, piccolo?”
Onaylarcasına başımı salladım. Okuldaki erkekler bir türlü peşimden ayrılmasa da hiçbir zaman onlarla olmak istemedim. Okul dışında da hiçbir erkekle tanışmadım. Kendimi bildim bileli hayatımdaki tek erkek babam oldu.
Vincent dudaklarını yalayıp gülümsedi. “Şimdi gözlerini kapatıp dinlen.”
Beni tekrar öpeceğini umarak gözlerimi kapattım ama öpmedi. Hafif bir hayal kırıklığı hissiyle uykuya daldım.