Toria Blue
Adelie
Sabahları kahvaltım hâlâ odama servis ediliyordu. Sanırım benim normalim bu olacak, odamda yalnız yemem.
Alfa Kairos'un benimle aynı odada yemek yemeye bile tahammül edemeyeceği kadar kötü biri miydim? Her zaman yalnızdım. Hiç arkadaşım dahi olmamıştı.
Tabii ki kurdum Madeline bunları önemsemiyordu. Eşimizin dünyadaki en harika insan olduğunu düşünüyordu...
Ama kimden bahsettiğini hâlâ bilmiyordum. Alfa Hans olduğunu hissettim.
İki eşim oldu, ikisini de kalbimde hissettim ve boynumdaki tek bir iz acıyı onlardan birinin elinden alacak. Şu anda sadece hayalini kurabiliyorum.
Kahvaltıdan sonra tepsimi yanıma alarak aşağı indim. Mutfak boştu, Helen hiçbir yerde görünmüyordu. Bulaşıklarımı yıkadım ve dolapları açma denemelerinden sonra onları koyacak bir yer buldum.
Bugün spagetti askılı, beyaz bir üst ve uzun, gri, dantelli bir etek giydim. Belimin sol tarafına bağladığım kurdeleyle kombinimi tamamlamıştım.
Sıra dışı olarak, aslında saçımla daha fazla bir şey yapabilirdim çünkü sürekli pelerinimi giymeme gerek yoktu... Bugün saçımı açık bıraktım ve sarı bir çiçek tacı taktım. Yeni bir aksesuara ihtiyacım olduğu her an başka çiçeği öldüremem.
Bu çiçek tacı birkaç yıldır bende olmasına rağmen bahçeden koparılmış gibi taze görünüyor. Ona cadı kitabımdan bulduğum bir büyüyü uygulamıştım. Bu büyü bitkilerde zamanı tersine çevirerek onları ölümsüzleştiriyor. Bu tür büyüleri sadece bitkiler ve ağaçlar üzerinde uygulayabilirim.
Pervazlardaki bitkilere bir göz atmak için dış kapıya yürüdüm, en azından iyi göründüklerini söyleyebilirdim.
Kapıyı açtım ve parlak ışık gözlerimi bir saniyeliğine kör etti. Derin bir nefes aldım ve birinin konuştuğunu duyduğumda bilinmeyene doğru yürümek üzereydim. "Günaydın lunam" dedi genç bir adam.
Benden biraz daha uzundu ama çok daha yıpranmıştı. Rastalı saçlarını at kuyruğu şeklinde toplamıştı, O ana kadar rastalı saçları sevmediğimi düşünürdüm. "Sana da günaydın,” dedim. "Sabah idmanı yok mu," diye sordum. Eski iki sürümde de olurdu.
"Evet, şu anda var. Neden sordun, Luna?" Sesi oldukça erkeksiydi.
"Neden orada olmadığını anlamadım sadece." Muhtemelen olması gerekenden çok daha kaba çıktı sesim.
"Kusura bakma Luna, sanırım Alfa benden sana bahsetti. Nereye gidersen git seni korumakla görevlendirildim,” dedi ve başını biraz eğdi.
"Gardiyana ihtiyacım yok." Refakatçiye ihtiyacım yok. Hiç olmadı ve şimdi de ihtiyacım yok.
Olabildiğince saygılı bir tonla "Luna, Bu alfadan gelen bir emir,” dedi.
"Neden bir korumaya ihtiyacım olsun ki?"
"Son zamanlarda ormanlara vampirler izinsiz girmeye başladılar. Alfa sadece güvenliğinden emin olmak istedi.“ Bu umursadığı anlamına mı geliyor?
"Diyelim ki bana doğru yaklaşan bir vampir var." Dikkatle dinliyordu. Bundan keyif aldığımı saklayarak, "Hemen öne fırlayıp vampirin köpek dişlerine mi atacaksın kendini?" diye sordum.
"Tabii ki Luna!" Sesi güçlü ve gururluydu.
Gülüşümü gizleyemedim. "Parlayan zırhlı şövalyem. Adınız nedir?"
Boynunun arkasını kaşıdı. "Nathan."
"Peki Nathan. Benim adım Adelie ve bana öyle demeni tercih ederim."
Gülümsemesiyle yüzü aydınlandı. "Nasıl istersen, Adelie, en azından Alfa yokken."
"Bana etrafı gezdirebilir misin," diye sordum. Madem korumam olmasıyla mücadele etmekle uğraşmayacaktım.
"Elbette. Şu anda kimse etrafta olmadığı için daha iyi olur hatta. Yani, çocuklar dışında. "
Ne demek hiç kimse? Bütün kadınlar neredeydi? Yürümeye başladı ve ben de onu takip ettim.
"Ama kadınlar? Neredeler?"
Nathan kaşlarını kaldırıp bana baktı.
"Adelie kendin söyledin ya, herkes idmanda."
"Kadınların orada ne işi var?"
"Eğitim."
Aptalca bir soruydu.
"O zaman, benim de antrenman yapmam gerekmiyor mu," diye sordum.
"Adelie, farkındayım ... durumunuzun ve bu eğitimin size uygun olacağını sanmıyorum."
"Nedenmiş o?"
Nathan bakışlarımdan kaçınıyor gibiydi. "Üst seviyede bir antrenman olduğu için, hepsi bu." Zayıf olduğumu söylemeye çalışıyordu.
"Yine de oraya gitmek istiyorum o zaman. Bakalım... üst seviyeymiş," diye bağırdım ve Nathan durdu ve yürüyüş yönünü biraz değiştirdi. Belki de alfayı görmek istedi.
Önceki iki sürümde de kadınların antrenman yapmasına izin verilmiyordu. Genellikle yavrulara göz kulak olmak ya da bazı sürü işleri yapmak zorunda kalıyorlardı.
"Nathan, kadınlar neden antrenman yapıyor," diye sordum ve anlayışla başını salladı.
"İki yıldır yapıyorlar. Alfa, kadınların da kendilerini nasıl koruyacaklarını ve başkalarını nasıl savunacaklarını bilmeleri gerektiği konusunda emir vermişti. İlk başladıkları zaman ne kadar güçlü olabildiklerini görünce şaşırmıştık,” dedi.
Tabii ki de kadınlar güçlüdür. Annem tanıdığım en güçlü insandı.
Ama lfaa benim de kendimi korumam gerektiğini düşünmedi mi? Gardiyanlar her zaman yanımda olamazlar.
"İki yıl oldu. Herkes iki yıl önceki o geceden bahsedip duruyor. Ne oldu?" Son kısmı yalvardım. Bilmemekten bıkmıştım.
"Kusura bakma Adelie ama bundan bahsedemem. Zamanı geldiğinde alfanın sana her şeyi açıklayacağından eminim. Aslında sadece bir gece değildi, yavaş yavaş haftalara dönüştü."
O kadar büyük bir sürünün yok olması için bu kadar korkunç ne olmuş olabilir ki? Belki de Alfa Kairos'un suçu... Belki de değildir.
"Nathan." Dikkatini çektim ve başını salladı. "Sence Alfa Kairos'un iyi bir adam mı," diye sordum.
Yüzünde kırgın bir ifadeyle bana doğru döndü. "Tüm saygımla Luna," diye haykırdı, unvanımı kullanarak. "Alfa Kairos hepsinden de daha büyük bir lider, en sevecen, en güçlü ve en iyi kalpli Alfa’dır."
Bu sefer kızgındı ve yürümeye devam etti. Bana karşı iyi kalpli dışında her şeydi. Eğer bu kadar iyiyse bir eşin önemini anlamış olmalıydı.
Şimdi daha hızlı gittiği için koşar adımlarla onu yakaladım. "Ama.. ama onun hakkındaki hikâyeler..."
Nathan güldü. "Diğer sürüler onun bizim güvenliğimiz için ne yaptığını bilmiyor, kimse yapamazdı, onun yaptığını yapmadan önce kendimi öldürürdüm."
Bu ciddi bir tartışmaydı.
"O şey." Başka ne diyeceğimi bilemedim. “Buna değdi mi? Bunun bedeli neydi?" Ne olduğunu öğrenmek için her pazılın her bir parçasını arıyordum.
"Onun iyi olduğuna inanmıyorsunuz," dedi. "Ve bu sizi aptal yapar."
Onu kızdırdım, yumruklarını bile sıkıyordu. "Alfa bizi serbest bıraktı ve şimdi güvendeyiz. Onun iyi olduğuna nasıl inanmazsınız?"
Kekemeye başladım ama konuşmaya devam etti. "Ay Tanrıçası onun ikinci bir şansa sahip olacak kadar değerli olduğunu düşündü ve şimdi seni buldu. Daha ne kanıta ihtiyacınız var?"
Ben o lanet kokuyu hissederken nasıl oluyor da beni eşi olarak istemediğini tartışmak üzereydim. Eş!
Büyük bir idman merkezindeydik. Herkes antrenman yapıyordu. Kadınların hepsi egzersiz kıyafetleri giyiyordu. Kimse kaytarmıyordu. Kimi ağırlık kaldırıyordu, kimi esneme, kimi dövüş...
Nathan'ı takip ederek hemen arkasından sanki saklanıyormuş gibi yürüyordum. Alfa’ya yaklaşarak
Giydiklerimi yadırgar bir biçimde diğerleri beni baştan aşağı süzüyordu.
Alfa Kairos onunla aynı boyda bir adamla dövüşüyordu. Her bir vuruşu bloke eden alfa harika gidiyordu. Yaklaştığımızda arkamdan büyük bir rüzgar esti. Alfanın dikkatini kaybetmesine neden oldu ve yüzüne darbe aldı.
Alfa’nın etrafındaki herkes bundan etkilenmişti, Alfa’yla dövüşen adam sanki kendinden korkuyormuş gibi karşılık verdi. Bu kadar büyütülecek ne vardı? Bu her zaman dövüşlerde olan bir şey sanırım...
"Alfa her şey yolunda mı," diye sordu bir kadın. Neden? Alfa darbeden hiç etkilenmedi; Sadece bakışları yere odaklanmıştı.
Alfa bir şey demedi, başını hafifçe bana doğru eğip beni süzdü. Burada olduğum için kızgın görünmüyordu, mağlup görünüyordu.
Kadın başını eğdiğini fark edip bana baktı, sırıtarak ve diğer kadınlarla kıkırdayarak uzaklaştı. Sanırım alfanın yüz ifadesini fark etmemiş.
Alfa’nın dövüştüğü adam hariç herkes işine geri döndü. Bir çeşit engel atlama eğitimine gitti.
"Alfa, idman nasıl," diye sordu Nathan.
"Çabalıyoruz," dedi Alfa.
Nathan, alfanın beni tam olarak görmesi için geri adım attı. "Luna bölgeyi tanımak istedi. Sorun olmadığını düşündüm,” dedi.
Alfa, "Onu gözünün önünden ayırmamaya dikkat et," diye uyardı ve Nathan başını salladı.
Alfa bana döndü. "Adelie. Sürü hakkında herhangi bir sorun var mı," diye sordu. Bu sefer soru sormaya iznim vardı.
"Sürü hakkında değil..."
"Peki ya?"
"Bir refakatçiye ihtiyacım yok, Nathan alınmasın ama... Gerekirse kendimi koruyabilirim,” dedim.
Sadece kızgın olduğumda ve güçlerim kontrolü ele aldığında, onları nasıl kontrol edeceğimi bilmiyorum.
Alfa alaycı bir kahkaha attı. "Bir sineği bile incitemezsin"
"Gerek de yok,” diye cevap verdim. Bu akıllıca bir seçim değildi. Alfa bana doğru birkaç adım attı.
"Göster bana. Kendini sıradan bir şeyden bile koruyabileceğini düşündürecek her şeyi yap."
Ona hiçbir şey gösteremedim, güçlerimi nasıl göstereceğimi bilmiyorum ve gösterebilsem bile bu bir sırdı.
"O zaman neden beni eğitmiyorsun?"
"Vampirlerden ve hatta diğer kurtlardan korunman için sana öğretebileceğim hiçbir şey yok."
Hiçbir şeye cevap vermedim ve hiçbir şey yapmadım. Alfa da aynı şekilde, sadece gitti.
Zayıf olduğum için bir gardiyana sahip olmaktan o kadar da rahatsız olmadım, sadece yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Ormana yalnız gitmeliyim. Çevremdekileri görmem gerek.
Bu sürünün ormanını temiz, güçlü ve güzel tutmak artık bana düşüyor. Nasıl yalnız olacağımı bulmalıyım ama yarın, törenden sonra...
Nathan bana bütün sürünün etrafını gezdirdi. Bu sürü belli ki çok büyüktü, sadece sürü üyeleri azdı.
Evlerin çoğu boştu. Bütün gün Nathanlaydım, bana pek sempati göstermedi. Saat zaten 19 olmuştu. Nathan nihayet konuştu.
"Beta’dan bir zihin bağlantısı aldım. Hazırlanmak için gitmeniz gerekiyor, iki omega zaten sizi bekliyor." Dedi ve alfanın evine yürümeye başladık.
Evin girişine vardık. Adelie, sizi burada bırakıyorum. Alfa törene kadar size eşlik edecek."
"Parlak zırhlı şövalyem olmadan ne yapacağım," edim sırıtarak
Nathan sırıttı. "Benim Luna’m. İhtiyaç duyduğunuz her zaman yanınızda olacağım, merak etmeyin," dedi ve gitti.
"Teşekkürler Nathan," dedim.
Eve baktım. İşte buydu. Luna olacağım. Bu sürüye bağlı olacağım.