Rose Jessie James
KYRIL
Meclis Salonu'na dönüş uzun bir yürüyüş mesafesindeydi, ancak Kyril, kollarında sessizce yatan ve ileri geri sallanırken onu izleyen Lilac'a bakarken her adımın tadını çıkardı.
Küçük kurt çiftleşme bağlarını duyduğundan beri tek kelime bile söyleyememişti. Onu suçlamadı. Otuz iki yıl sonra, Kyril buna kendisi bile inanamadı.
Onu bulmuştu. Sonunda, bulmuştu aradığı o eşi.
Kyril'in tek düşünebildiği şey, Lilac'ın gelişini karşılamak için yapılması gereken hazırlıklardı. Onu bir an önce eve getirmek istedi. Boşa harcanacak zaman yoktu.
Lilac yanında olmadan bir an bile geçirmek istemiyordu.
Küçük tatlı arkadaşını korumak için güvenliğin artırılması gerektiğini düşündü. Çünkü birçok düşmanı vardı ve yakın zamanda bunların tamamı Lilac'ın da olacaktı.
Giyindikten ve zindandan ayrıldıktan sonra, sonunda hedeflerine ulaşmışlardı. Burası konukların yayılarak oturdukları ve dans pistinde yorulunca ayaklarını dinlendikleri güzel bir terastı.
Neredeyse hiç kimse geldiklerini fark etmedi.
Boş bir mermer banka doğru yol yapan Kyril, yorgun eşini rahatça barındıracak şekilde kendini ayarlayarak oturdu.
Lilac ona tatlı ve sessizce baktı. Yeni tanışmış olsalar bile Kyril, kollarında onun kendini çok rahat hissettiğini söyleyebilirdi.
Kyril, onun yüzündeki bir tutam saçı geriye itti. O kadar narindi ki, daha önce gördüğü hiçbir kurda benzemiyordu.
Henüz tek bir kelime bile konuşulmamışken, Kyril güzel bir ilahi duydu ve ne olabileceğini görmek için döndü.
Lilac
Lilac, havzanın karşısındaki komşu sırtta bir fener gibi parlayan büyük Püriten tapınağına baktı.
Oldukça uzaktı, ancak koronun sesi dağ kenarlarından soğuk alp havasının yardımıyla yankılanıyordu,
Ruhani bir nakarat duyguları yansıtan incecik bir örtü gibi onların çevresini sardı.
Püritenler tüm krallıktaki en vefakar yaratıklardı.
Selene'e hizmet etmek için hayatlarının konforunu ve lüksünü feda eden kurtadamlardı. Her dolunayda, bugün olduğu gibi, tapınaklarında toplanırlar ve Tanrıça'yı övmek için güzel ilahiler söylerlerdi.
Bu geceden önce, Lilac sık sık Püriten olmayı düşünmüştü.
Ezici dış dünyadan mükemmel bir kaçıştı bu.
Ama şimdi ruh eşini bulduğuna göre, başka hiçbir şeyin önemi yoktu.
Şu anda bu Lycan’ın yanında olmaktan daha çok isteyeceği bir yer yoktu.
Lilac, yumuşak bir Alp esintisini cildinde hissetti. Dolunaya baktı ve tanrıçaya onu ruh eşine yönlendirdiği için teşekkür etti.
Göz korkutucu bakışlarına rağmen, Kyril’in aslında ne kadar nazik biri olduğunu hissedebiliyordu.
Aniden, Kyril güçlü kolları beline dolayıp, dudaklarını hafifçe ensesinde gezdirdi.
Sakalları Lilac’ı gıdıkladığında, küçük bir kedi yavrusu gibi ses çıkararak kıkırdadı, onun kollarında şakacı ve kıpır kıpırdı.
Kyril boynunu öpücüklere boğmuş, cildini hafifçe ısırıyordu, vücudunda yabancı, hararetli sıcacık bir his akmasına neden oluyordu.
Dudaklarının tenindeki hissi Lilac’ın zihnini karıştırdı ve duyularını arttırdı. Onun dokunduğu her yer sanki alev alacakmış gibi hissetmişti.
Lilac yumuşak ama nefes nefese bir inleme ile kendinden geçti, dişleri uzayarak dudaklarını biraz sıyırdı.
Gözlerini kırpıştırarak kapattı ve boynunu hafifçe eğdi.
Kyril onu kucağına doğru yukarı çekti. Lilac onun güçlü kolları arasında hafifçikti.
Kyril’in elinin karnının altına doğru kaydığını hissetti ve eliyle yavaşça bastırdığında zevkten inledi.
Göğsünden ve dudaklarından bir hırlama duyuldu. Şimdiye kadar duyduğu en iyi sesti.
Kyril’in geniş vücudu içinde bedeni kaybolup giderken, Lilac’ın elleri onun güçlü pazılarında geziniyordu.
Kyril onu hissedebiliyordu.
Kollarında inleyip kıvranırken, onu neşeli bir tavırla kendinden uzaklaştırdı.
Lilac'ın karnına dayanan eli daha önce kimsenin dokunmadığı bir yerde ona dokunmaya çalışarak aşağı kaymaya başladı.
Gözleri bir anda açıldı. Kocaman oldu. Hemen kucağından fırladı ve elini itti.
"Ruh eşim, korkma" dedi Kyril, yavaşça ayakta.
Göğsü hızlı hızlı inip kalkmaya başladı, gözleri siyahtan maviye dönüşüyor, sanki kontrolünü kaybediyordu.
Lilac’ın ruh eşi çok baskın görünüyordu ama bir o kadar da tecrübesiz hissediyordu. Onun muazzam Lycan gücünün dalga dalga ondan aktığını hissedebiliyordu.
"Bekle..." dedi hafif bir mırıldanma ile balkonun korkuluklarına yaklaşarak.
Lilac niyetinin cinsel bir şey olduğunu biliyordu.
Seksin ne olduğunu bilmesine rağmen, pek çok detayı bilmiyordu. Bunu annesiyle çok az konuşmuştu.
"Gel buraya," dedi Kyril gırtlaktan gelen emrivaki bir ses tonuyla.
Fakat yutkunarak geriye çekilmeye devam etti, Lilac. Ayağını korkuluğun tabanına çarptı. Artık daha fazla kaçamazdı.
Ona yaklaşarak "Küçük sevgilim, gel bana," dedi Kyril derinden.
Lilac merak etti, Kyril vahşi tarafını göstermeye mi başladı? O ve içindeki kurt hakimiyet için birbirleriyle savaşıyor gibiydiler.
İşte o zaman ayak seslerinin hızla yaklaştığını duydu.
O tarafa dönünce, Lilac öfkeden çılgına dönen kardeşini gördü.
İlk başta, Ales nihayet onu buldukları için rahatlamış görünüyordu. Ancak Lycan'ın baskın figürünün Lilac’a doğru ilerlediğini görünce, gözleri panikten kocaman oldu.
"Neler oluyor?!" diye bağırdı başka bir ses.
Lilac dönüp baktığında babası Legion'un köşeyi dönerek Ales'in yanına geldiğini gördü.
"Alfa Vasilio" dedi babası sakin bir sesle. "Bırakın kızım geçsin."
Kyril’in dikkati Legion tarafından o kadar dağıtılmıştı ki, Ales'in terasın kenarından Lilac’a doğru gizlice yaklaştığını fark edemedi. Yavaşça, Ales Lilac'ı dirseğinden tuttu ve onu olay yerinden uzaklaştırmaya başladı.
Ama Kyril ne yaptıklarını anlayınca dönüp hırladı. "Onu nereye götürdüğünü sanıyorsun?"
Legion, Lycan Alfa'ya bakarken gözlerini kıstı.
"Kızım gidiyor."
"O benim ruh eşim. O bana ait!" Kyril hırladı, uzamış köpek dişlerini göstererek.
Kardeşi ve babası Lilac'a şüpheyle baktılar. Dehşet içinde. Tiksinerek. Ama neden? Lilac bunların hiçbirini anlayamadı.
Kalabalık toplanmış onları izliyordu. Koridora yığılmış ve terası doldurmuşlardı.
İlk başta, herkes bağrışmanın kaynağını öğrenmek istiyordu, ancak Kyril Vasilio'nun dışarıda olduğu söylentisi yayıldığında, kimse münzevi alfayı görme fırsatına karşı koyamadı.
"Burada neler oluyor?" diye bağırdı Kral Agnus, kalabalığı iterek.
Lilac döndü ve bundan sonra ne olacağından korkarak yüzünü Ales'in göğsüne gömdü.
"Hiçbir şey, Kral Angus," diye cevapladı babası.
"Bu 'hiçbir şeye' benzemiyor," dedi Kral Angus. "Partideki herkes neler olduğunu görmek için dışarı çıktı."
Etrafında çok fazla insan vardı, tartışan, kıs kıs gülen, çok fazla ses vardı. Lilac teninin kızardığını hissetti. Kalbi şiddetle atarak adeta göğüs kafesine çarpıyordu.
"Ales..." diye fısıldadı Lilac. "O benim ruh eşim. Neden herkes... aklını yitirmiş gibi davranıyor?"
"Geçmişini bilmiyorsun, Lilac," dedi Ales, onu kalabalığın arasından daha da uzaklaştırarak. "Geçmişte yaptıklarını."
"Geçmişte mi? Ne demek istiyorsun?"
Ama Ales'in açıklamaya vakti yoktu çünkü Kyril'in boğazından yüksek bir kükreme sesi geldi.
Gözleri Lilac'a kilitlenmişti. Simsiyah olmuş ve çılgına dönmüştü.
"Vahşileşiyor," dedi babası, Ales'e dönerek. "KAÇ!"
Kyril, Lilac ve Ales'in üzerine doğru atıldı.
Legion ve Kral Angus kuduz alfayı çabucak dizginlediler, ancak Kyril'in onları alt etmesi sadece an meselesiydi.
Sıradan kurt adamlar için o çok güçlüydü, Legion ve Kral Agnus gibi güçlü bir alfa çifti için bile güçlüydü.
Ales yolundan çekilip, çekilmemelerini çok fazla umursamadan kalabalığı iterek ilerlemeye devam etti.
Lilac’ın beyni dönüyordu. Şu anda önemli olan tek şey güvenli bir yere gitmekti.
Başka bir yüksek sesli kükreme salonda yankılandığında çıkışa neredeyse ulaşmışlardı.
Bu sefer, Lilac geriye bakmaya cesaret edemedi.
***
"Gerçekten onunla gitmesine izin vermiyorsun, değil mi?"
Lilac yatağına uzandı, başı annesinin kucağında, sessizce ağlıyordu. Dışarıda, Ales'in koridorda babalarıyla tartıştığını duyabiliyordu.
"Bu kralın kararıdır," diyen Legion, hüsrana uğramış gibi bir iç çekerek cevap verdi. "Bir kurdu eşinden mahrum etmek, Selene'in planlarını engellemek ve türümüzün yasalarına karşı gelmek olur."
Lilac annesine baktı, sızlanıyordu. "Gitmek istemiyorum. Burası benim evim."
Her ne kadar eşinin yanında olmak istese de Lilac her zaman bildiği hayata veda etmeye hazır değildi.
Odasına veda etmek
Kitaplarına.
Sevgili ailesine.
Lilac yaşadığı sürece, tam da bu nedenle bir eş istememişti. Ama sanki tam da o anda, o ve Lycan tanışmışlardı... kim olduğuna, ne istediğine ve hayatını nasıl yaşamayı planladığına dair tüm fikirleri... birden kaybolmuştu.
Tek önemli olan ruh eşiyle birlikte olmaktı. İçindeki dürtüyle savaşıyor olsa da, bu gücün farkına varabiliyordu.
Kyril'le birlikte olmaya ihtiyacı vardı. Hem de her şeyden çok.
Yine de, her şey uyum sağlayamayacağı kadar hızlı oluyordu. O gece Lycanthrope Toplantısı'nda olanları tekrardan düşündü.
İlk başta Kyril nazik, sevecen ve kibardı. Ama sonra içinde bir canavarın öfkesini de göstermişti. Kraliyet muhafızları toplantıya zamanında müdahale etmeseydi babasının kolunu yerinden koparabilirdi.
Kyril nasıl bir eşti?
Kapı açıldı ve Lilac'ın babası ve kardeşi içeri girdi. Annesi oturdu.
"Belki kral Lilac’a eşlik etmeme izin verir," diye önerdi Mila. "Selene'in böyle bir düzenlemeye itirazı olmayacağından eminim."
"Artık çok geç," diye cevapladı Legion, üzüntüyle. "Kral konuştu. Alfa Vasilio'yu herkesten daha iyi tanıyor. Küçük kızımızı tehlikeye atmayacağına güvenmeliyiz."
Ales meydan okurcasına "Onu almasına izin vermeyeceğim," dedi. "Önce beni öldürmesi gerekecek."
Evlerinin ön kapısının yüksek sesle çalınması onların konuşmasını böldü.
"O burada" dedi babası, Lilac'ın odasından çıkarken.
"Gidip onunla dobra konuşacağım," diyerek Ales, hiddetle oradan ayrıldı.
"Ales, bekle!" diye bağırdı annesi, bir faydası olmasa da. "Kardeşin gerçekten öldürülmeden önce onu durdurmam gerek. Burada tek başına iyi olacak mısın?"
"Evet, sanırım," diye cevap verdi Lilac, içinde bulunduğu durumunun gerçekliğinden sıyrılarak.
Mila odadan çıktı.
Kapı çarparak kapandığında alt katta zaten hararetli bir tartışma yaşanıyordu.
Lilac odasına baktı, 18 yıllık anılar.
Eşinin yanına gitmeye korkuyordu ama kalırsa ailesinin sonuçlarına katlanmasını istemiyordu.
Kitaplığına doğru yürüdü. Hepsini yanında götürmesi mümkün değildi.
Onlar onun için kardeşinden sonraki en yakın arkadaşlarıydılar ve onların hepsini geride bırakma düşüncesi ona acı veriyordu.
Kime danışabilirdi?
Lilac kapısını araladı ve aşağıdaki konuşmaları dinledi.
"Yarın gidemez misin?" diye sordu babası.
"İçimdeki kurt diken üstünde. Eşime şimdi ihtiyacım var," dedi Kyril gürleyerek.
"Neredeyse senin yarı yaşında; Onu incitecek bir şey yapmanı istemiyorum."
"Tehditlerinden bıktım, Alfa Legionu. Kenara çekilin."
"Ne cüretle buraya gelip kız kardeşim hakkında ona sahipmişsin gibi konuşursun" diye bağırdı kardeşi. "Yıllar önce ne yaptığını hepimiz biliyoruz! Herkes senin gerçekte ne olduğunu biliyor! Sen vahşi bir kurttan başka bir şey değilsin."
Lilac aşağıda bir kargaşa duydu, ardından da büyük bir patırtı ve annesinin çığlığı geldi.
Ağır ayak sesleri merdivenden yukarı doğru çıktı.
Lilac kapısını kapatıp kilitledi. İnce tahta levhaya yaslandı, bu onunla yaklaşan devasa Lycan arasındaki son engeldi.
Ayak sesleri durdu.
Onun daralan nefesini işittiğinde, Lilac’ın kalbi sanki yerinden fırlayacaktı.
Kokusu kapının altından sızdı, onu büyüledi, içini tutuşturdu.
"Tak, tak... küçük çiçeğim."